Ocak 18, 2019 11:26 Europe/Istanbul

Uluslararası hukuk kaynaklarında, insanlığa karşı işlenen suçların belirlenmesi için belli kriterler ve ölçütler mevcuttur.

İlk olarak, silahlı saldırıya uğrayan sivil kitlenin nüfusu, insanlığa karşı işlenen suçların tayin edilmesinde en önemli ölçüdür. Bu ölçüte göre insanlığa karşı işlenen bir suç, sivil bir kitlenin aleyhine düşmanlık amacıyla yapılan suçlardır.

Eğer cinayetin konusu, sadece bir kişi veya az sayıda kişi olursa, yani sivil bir kitle olarak tanımlanmayacak birkaç kişiye yapılan cinayet ise bunun bir insanlığa karşı cinayet olarak tanımlanması muhtemel değildir. Ama bir ülkenin veya bir bölgenin bütün nüfusu silahlı saldırılara maruz kalırsa, o zaman insanlığa karşı işlenen bir suçun ilk adımı da atılmıştır. Bu kritere göre, insanlığa karşı işlenen suçlar, toplumsal bir kavramdır ve kişisel düşmanlıklar veya şiddet uygulamalarını içermiyor. İnsanlığa karşı cinayetler hem savaş zamanında ve hem de barış zamanında gerçekleşmiş olabilir.

Eğer bir insanlığa karşı işlenmiş suç söz konusu ise, o zaman şiddete maruz kalan siviller de organize olan saldırgan ordu ve güçler karşısında desteklenmelidir. Bu desteklenmenin şekli Cenevre konvansiyonlarının ortak 3'üncü maddesinde belirlenmiştir. Bu maddede geçen kuralların uygulanması zorunludur. Uluslararası hukuka göre bu destek, sadece sivillere değil, silahlarını bırakmış askerler ve militanlara da verilmelidir. İnsanlığa karşı işlenen suçların ilk şartı olan saldırılara maruz kalan insan sayısı kriterine bakıldığında, Suudi Arabistan'ın Yemen'de insanlığa karşı cinayetleri ve işlediği uluslararası suçlar da gün gibi ortadadır.

İnsan hakları kurumlarının mükerrer raporlarına göre çocuklar ve kadınlar gibi Yemenli sivil insanların katledilmesi devam ederken bu katliamların insanlığa karşı işenmiş suç olmalarında bir kuşku kalmamıştır. Yemen'deki Suudi saldırılarına maruz kalan yoğun nüfustan dolayı uluslararası kuruluşların bu felaketle ilgili veri elde etmesini bile zorlaştırmıştır. Zaten hazırlanan veriler de birbirleriyle örtüşmemektedirler. Ama bu eksik verilere baktığımızda da, Yemen'deki savaşın ve Suudi cinayetlerinin ne kadar geniş kapsamlı ve yıkıcı olduğu ortaya çıkıyor.

Dünya Kıtlığını İzleyen Erken Uyarı Sistemleri(FEWS) Ajansının raporuna göre 27 milyonluk Yemen nüfusunun 15 milyonu Suudi Arabistan saldırıları neticesinde insani yardımlara muhtaç durumdalar. Ayrıca, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu(UNICEF)'in 2017 yılında yayınladığı rapora göre Suudi Rejiminin Yemen'e yaptığı saldırılardan ve dayattığı savaştan dolayı 18 milyonu aşkın Yemenli, yani Yemen nüfusunun yüzde 70'i insani yardıma muhtaçtır. Bu rakamın 9 milyonu Yemenli çocuklardan oluşmaktadır.

UNICEF'in 2017 raporuna göre 3 milyon 300 bine yakın Yemenli çocuk ve hamile kadını kötü beslenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu çocukların 460 bini 5 yaşın altındadır ki bunların durumu daha da vahimdir. 2015 yılının Mart ayında başlayan savaştan önce ise 8 milyon 400 bin Yemenli uygun sağlık hizmetlerinden mahrumlardı. Halbuki Suudi saldırısından sonra bu rakam yüzde 67 artarak 14 milyon 100 bine ulaştı. Bunların yarısı ise çocuklardan oluşmaktadır.

Suudi Arabistan'ın Yemen saldırısının sonucunda 19 milyonu aşkın insan sağlıklı içme suyundan bile mahrum edilmiştir. Bu rakamın 10 milyonu çocuklardır. Bu koşullar, Uluslararası Ceza Divanı'nın tüzüğündeki 7'inci maddesinde geçen " belli bir insan kitlesinin kasten baskı altında yaşatılması ve onların yemeğe ve ilaca erişim sağlamasının engellenmesi" tanımına da uyarak, insanlığa karşı işlenen suçun ta kendisidir.

Suudi Rejiminin vahşice yaptığı saldırılarındaki kurban olan sivil insanların ve özellikle de çocukların sayısı o kadar fazla ki 2016 yılının mayıs ayında Birleşmiş Milletler (BM) eski Genel Sekreteri Ban Ki-mun, Suudi Arabistan'ı 2015 yılındaki Yemenli çocuklarının ölümünün yüzde 60'ından sorumlu tutarak bu ülkeyi çocuk haklarını ihlal edenler kara listesine aldı.

Bu olaydan sonra Batı güçlerinin baskısı ve ayrıca Alı Suud Rejiminin ortaklarının Birleşmiş Milletler Teşkilatına yaptıkları mali desteklerini kesme tehditleri sonucunda Ban Ki-mun, Suudi Arabistan'ı çocuk haklarını ihlal eden kara listeden çıkarma zorunda kaldı.  Gerçekte uluslararası kurumların Suudi Arabistan'ın Yemen'deki cinayetlere karşı pasif davranıp göz yumması bu şiddetin artmasına sebep oldu. Bu doğrultuda İran İslam Cumhuriyeti İslami Şura Meclisi bu konuyla ilgili 15 Kasım 2017 yılında bir bildirge yayınlamıştı.

İran İslami Şura Meclisinin yayınladığı bildiride şu cümlelere yer verilmişti:" İnsan haklarını savunduklarını iddia eden kimi Batı ülkeleri ve ABD'nin sessizliği ve dünya haber kaynaklarının pasif davranması sonucunda Suudi Arabistan, mazlum Yemen halkını vahşice katletmektedir. Sanki Yemenli çocuk, kadın, yaşlı ve gençlerin katledilmesi unutulmuş ve onların hayat hakkı yoka sayılmıştır. Buradaki asıl soru Suudi Arabistan'ın türlü türlü ölümcül silahlarla ulu orta, mazlum Yemen halkını katletmesi ve bu sırada insan hakları savunucu olduklarını iddia eden kimselerin bu insanlığa karşı işlenen cinayetler karşısında neden sessiz kalmasıdır! Nasıl olur da görünüşte insan hakları savunucu olan bir kimse Suudi yetkilileriyle kılıç dansı yapar! Hem de nasıl kılıç! Yemen milletinin yüreğine saplanmış bir kılıçla!

Bugün Yemen halkı sadece Suudi silahlı saldırılarına maruz kalmamıştır, ekonomik kuşatmayla da karşı karşıya olan mazlum Yemen halkının mazlumiyet sesi, sözde uygarlık ve insanlık hakları devrinde hiçe sayılmaktadır. Bu insani facianın sorumlusu ise Suudi Arabistan'dır ve bu ülkeyi destekleyenler arasında da başta Amerika emperyalizmidir. "

Suudi yetkilileri Yemen'de işlediği cinayetleri ört bas etmek için 22 Haziran 2017'de Birleşmiş Milletlerine ait uçağın San'a havalimanına inmesini engelledi. Bu engellemenin nedeni ise bu uçaktaki birkaç muhabirin olmasıydı. Suudi Arabistan'ın Birleşmiş Milletlere ait bu uçağın San'a havaalanına inmesini engellemesi, bu ülkenin Yemen'de işlediği cinayetlerin ifşa olmasından ne kadar korktuğunu ve bu doğrultuda uluslararası kurumlar karşısında bile duracağını gösteriyor. Yemen'deki Birleşmiş Milletler İnsani İşler Ofisi sözcüsü, Ahmet el-Esved bu konuyla ilgili şöyle bir açıklamada bulundu: " Suudi koalisyonu, muhabirlerin güvenliğinin, Ensarullah güçlerinin bulunduğu bölgelerde sağlanamayacağını iddia ederek bu uçağın inişine izin vermedi. Hâlbuki muhabirlerin bölgeye girmesini engellemek, Yemen'e gereken insani yardımların yapılmasını da engellemektedir."

Yemen uzmanı ve araştırmacısı, Meliha Salim şöyle bir değerlendirme yapmıştır:" Suudi Arabistan'ın Yemen'de yaptığı cinayetlerin boyutları o kadar fazla ki kimi uluslararası kurumlar bile tepki göstermek zorunda kalarak farklı bildirgelerle Suudi Arabistan'ı kınadılar. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve birkaç uluslararası kurum da Yemen'de işlenen insanlığa karşı suçları ve cinayetleri kınadılar. Çünkü Suudi saldırıları, Yemen'de bir insani felakete yol açmıştır.

Bu kurumlar Suudi Arabistan'a silahın satışının durdurulması talebinde bulunmuşlardır. Bu uyarılara ve ikazlara rağmen Suudi Arabistan'ın tavrı zerrece değişmemiştir. Tam tersi kimi batılı ülkeler, Birleşmiş Milletler'de Suudi cinayetlerini araştırılmasını engellemişlerdir. Amerika ise Suudi Arabistan'ı kuşatıp donanmaya devam ederek yeni nesil güdümlü füzelerini Suudilere vermektedir." 

Görünen o ki Suudilerin Yemen'deki insanlığa karşı işlediği cinayetleri ört bas etmek için yaptığı çabalar ve Amerika'nın desteklerine rağmen, bu cinayetlerin ve uluslararası suçların kesin olduğundan dolayı, Suudi Arabistan yargılanmaktan kaçamayacak. Uluslararası hukuk açısından ise Amerika, Suudi Arabistan'ı silahla donatıp kuşatarak ve siyasi ve güvenlik bakımından destek olarak bu suçlarda suç ortağı olarak yargılanmalıdır.