Mayıs 18, 2019 03:32 Europe/Istanbul

Ramazan ayı bir sayfa gibi kulların hayat defterinde yılda bir kez açılır. Bu sayfanın metninde, kulluğa susamışlık duygusu hakim olup, kul, izzet ve gelişmenin doruğunda olduğu halde Allah'a yakarıp istiğfarda bulunmaktadır.

Ne zaman gittin yürekten, seni arzulayayım tekrar

Ne zaman gizli idin, seni bulayım tekrar

Yüz bin cilve ile çıktın karşıma 

Yüz bin göz ile seyredem seni canı gönülden

(Şair: Forugi Bestami)

Ramazan ay  bir sayfa gibi kulluk kitabında yılda bir kez açılır. Ramazan, insanın marifet ortamında ergenliğe eriştiği dönemdir. Marifet ise Ramazan'ın  kapılarının açılması için gereken anahtardır.

Ramazan ayının güneşi, Ramazan sabahlarında ve sahurlarında görülebilir. Duanın insanın vücudunu ısıttığı ve duaya uzanan aşk ve ihtiyaç ellerinin gönülleri aydınlattığı zaman açıkça hissedilir.

Allahım! Senle ezelden beri bağladığım ahdi, günahlarımın ateşinde yaktım. Semaların kapılarını açmışken, orucun ve sana teslim olmanın tadını vücudum ve uzuvlarıma tattır. Gözlerime senden başkasını görmemeyi, kulaklarıma senden başkasını duymamayı öğret. Kapıları aç ki senin beni çağırdığın bu ziyarete elimde bulunan her şeyimle geleyim."

 

Feleğin yeşil tarlasını, ay hilalini gördüm de orağı hatırladım

Ektiklerimi, biçme, derme zamanını hatırladım

 Dedim ey bahtsız, uyudun da güneş çıktı

Dedi ki bu geçmişine bakma, umut kesme gel

(Hafız)

İşte Ramazan ayındayız. Canların, duaların nağmeleri, Rabbena Vağfir Lena nağmeleri ile celalandığı bir ay. Bu ayda okunan dualar aşkın mesajıdır. Bu dualar vasıtası ile insan, Allah'ına yalvarıp yakararak kusurlarının bağışlanmasını ister. Bu dualar vasıtası ile insan, ayrılık acısını anlatıp, vefasızlıklardan, hilelerden ve aldatmalardan yakınır. İçindeki dertleri anlatır ve rahatlar.

Kur'anı Kerim'de Mümin(Gafir) suresinin 60'ıncı ayetinin bir kısmında şöyle buyrulmuştur:" Rabbiniz şöyle buyurdu:" Bana dua edin, duanızı kabul edeyim…"

İnsanoğlu hayatında her daim dualar ve yakarışlar ile haşır neşir olmuştur. Tarih boyunca dünyanın dört bir yanında dua, kulların yaradan ve mabuduna yakınlaşma aracı olarak sayılmıştır. Bu mesele sadece Müslümanlar arasında görülmüyor. Başka topluluklarda da vardır. İnsanoğlu duaları ile, kendi yetersizliklerini alemlerin sonsuz başlangıcına bağlayıp böylece her türlü çekilmez sorun ve zorluk karşısında direnişini arttırıp buradan elde ettiği ruhsal ve manevi güç ile İlahi irade karşısında her türlü sorunu ve engebeyi küçük sayarak tanrıdan, yaratandan yardım isteyerek hedeflerine varmak için daha kararlı olur.

Kul, ne kadar daha fazla ihtiyaç duygusuna kapılırsa ve Allah da o kadar bunu giderirse, dualar aracılığı ile manevi bağlılık da artacaktır. Bu mesele, psikolojik açıdan da kesin ve inkar edilemez bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun için bir insanın kendi ihtiyaçlarını ve yoksunluğunu tanıması gerekir. İcabet edenin ona ilgi duyduğunu bilmesi gerekir. Allahu Teala her daim rahmeti ile böyle bir insana kapılarını açacaktır. Allahu Teala Kur'anı Kerim'deki Bakara Suresinin 186'ıncı ayetinde bu konuda şöyle buyurmuşlardır:" Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde duacının dileğine karşılık veririm. Şu halde benim davetime gelsinler ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulalar."

Pakistanlı çağdaş düşünür İkbal Lahuri şöyle yazmıştır:" Dua, ister toplu ister kişisel olarak, insanoğlunun sessizlik içerisinde cevap almaya yönelik, iç duygusunun tecellisidir.

Allahu Teala'ya inanmayanların sayısı az değildir. Lakin iç elemleri ve dertlerini yatıştırmak için, yine de kalplerindeki hacetlerini dualar çerçevesinde dile getirirler. Böyle bir durumda gerçek anlamda dini bir dua ile karşı karşıya olmazsak, yine de insanlığın duaya ihtiyacı olduğunu açıkça görmekteyiz. Bu yüzden duayı daha kapsamlı bir şekilde tanımlamak gerekirse, duanın, kemale ermek ve ihtiyaçların giderilmesi hedefi ile Allah'a olan aşkın tecellisi olduğu söylenebilir.

Dua etmek, güzelliklerin ve alemlerin azametinin yaratanına olan çekim gücünden yararlanma isteği, mutlak kemale ve bilime ermek ve sonsuz mabuda varmak isteğidir.

Dr. Carl François bu konuda şöyle düşünmektedir:" Dua, en yüksek mertebelerinde, istekte bulunmaktan öteye geçer. Bir insan dua ederken, alemlerin yaratıcısı karşısında onu sevdiğini, nimetlerini şükrettiğini ve ilahi istekleri yerine getirmek için her işi yapmaya hazır olduğunu göstermeye çalışır. Bu durumda, dua etmek, içsel bir keşif ve ruhani bir seyre dönüşür. "

 

Bildiğim kadarıyla aşıkların fikrisin sen

Senin muhabbetinse bizlere karşı aşikar

 

İlahi evliya açısından, dua, ibadetten sayılır hatta Allah'ın daha da öne çıkması yüzünden bazı başka amellerden bile üstün sayılır. Peygamber Efendimiz'den bir rivayette şöyle buyrulmuştur:" Dua, ibadetin beyni konumundadır. "

Allah'ın kulluğunu ve ibadetini yapmanın kaynağı insanın fıtratıdır. Bu yüzden ibadet etmek ve kulluk yapmak, tüm insanlarda görülen bir şeydir. Ancak kimi insanlar bu alanda daha fazla faaliyet göstererek Allah karşısında boyun eğerler bazıları ise ilgisiz davrandıkları için bu nimetten yoksun kalırlar. Hz. Ali as, ibadet ve kulluğun zeminini bilim ve basiret olarak niteleyerek şöyle buyururlar:" Bilimin semeresi ve meyvesi ibadettir."

İbadet, huzu ve alçak gönüllülüğe yol açar. Bu durum, bir insanın hekim ve şefkatli mabudunun büyüklüğünü ve azametini anlayınca meydana gelir. Böylece itaat ve kulluk etmek, Allahı tanımak ve kendini tanımaktan kaynaklanır.

Bu husustaki insanın farkındalığı ne kadar derinleşirse, onun dualarının ağırlığı ve anlamı da bir o kadar yükselecektir.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa saa, bu hususta Hz. Ali as'a şöyle buyurmuşlardır:" Bilim insanı ve bilginlerin iki rekat namazı, cahil olanın 70 rekat namazından üstündür." Cahil ve âbid kullar arasındaki fark da buradan kaynaklanmaktadır. Bu yüzden ibadet edenlerin marifet ve tanıma düzeyine göre herkesin ibedetlerinin değerinin farklı seviyelerde olduğu da söylenebilir.

İnsanın kemali ve hidayeti yolundaki en önemli zararlardan biri de, Allah'a ihtiyacı olmaması düşüncesinde olmaktır. İhtiyaçsız olma hissi insan ve Allah arasındaki ilişkiyi bozarak onun İlahi hidayetten yararlanması fırsatını elinden alıp İlahi emirlere uymama ve isyan etmeye yol açar. Kendini İhtiyaçsız ve manevi açıdan zengin hisseden bir insan, baş kaldırıp isyan eder. Kendini fakir ve ihtiyaç sahibi hisseden bir insan ise Allah'a daha fazla yakınlaşıp ona ihtiyacı olduğunu hisseder. Kur'anı Kerim'de bu konuda şöyle buyrulmaktadır:" Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizlersiniz. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir ve mutlak kemaliyle hep övgüye lâyık olan O’dur."

Tabii insanın sırf Allah'a olan ihtiyacı da yeterli değildir. İnsanın bu ihtiyacın farkına varması daha anlamlıdır. Bu ikisi birlikte duanın saikleridir. Böylece kul ve yaratan arasındaki perde de aralanır. Peygamber Efendimiz bu hususta şöyle bir tavsiyede bulunmuştur:" Yüreğiniz yumuşadığında, dua etme fırsatını kaçırmayın, çünkü Allah'ın rahmetine mahzar olacaksınız."

Mübarek Ramazan ayının sahurlarında  tüm faziletler toplu bir şekilde hazır bulunuyor. Dua da bu faziletlerden biridir. Çünkü bu zamanlarda yapılan dua ve ibadet de geceleyin yapılan dualar ve ibadetlerin fazileti ile aynı derecededir. Bu, Ramazan ayının özel bereketlerindendir. Bu ayın asıl önemli bölümü de, sahurların olduğu söylenebilir. Bu yüzden Ramazan ayının sahurlarındaki nidalar ve duaların icabet edilmesinin ihtimali daha yüksektir.

Ramazan ayında sahur duası, İmam Bakır as'ın bilim ve muhabbet ile dolu kalbinden kaynaklanan marifetten coşmuş ve onun hak söyleyen dili ile ifade edilmiş, İmam Rıza as tarafından nakledilen bir duadır.

Bu dua, İlahi rahmet ve ziyafetin sahurlarında, sabahlayan duacıların ve gönlü yanıkların ilacıdır. Bu insanlar, ellerini Allah'a doğru uzatıp kullarının arifane mırıldanmalarını dinleyen ve kabul eden yaratandan  gerçek hacetlerini  istiyorlar.

Allah Resulü şöyle buyurmuşlardır:" Allahu Teala gecenin son üçte birlik bölümünden fecrin doğuşuna kadar şöyle bir nida yayar: İstediğini icabet edeceğim hacetini isteyen biri var mı? Affedeceğim İstiğfar eden var mı? Ümidini karşılayacağım umut arayan biri var mı? Arzusunu gerçekleştireceğim arzu eden biri var mı?