Temmuz 07, 2019 16:27 Europe/Istanbul

Bültenimizi geçen hafta İran’la ilgili önemli gelişmelerin ana başlıkları ile açıyoruz.

Hac kurumu yetkililerinin İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ile görüşmesi,

İran Avrupalıların yükümlülüklerini yerine getirmemelerine gösterdiği tepkide Bercam nükleer anlaşmasındaki yükümlülüklerinin bir kısmını askıya alması,

İran ve Ermenistan karma ekonomik komisyonunun oturumu,

Petrol Bakanı Zengene’nin OPEC zirvesine katılmak üzere Viyana’ya gitmesi,

İran petrol tankerine el konma olayı,

Geçen hafta İran’ın bazı önemli gelişmeleriydi.

Geçen hafta 3 Temmuz günü, Amerika devletinin İran yolcu uçağını düşürdüğü cinayetin yıldönümüydü. 3 Temmuz 1988 tarihinde Fars körfezi semalarında seyreden İran yolcu uçağı ABD’nin Vinsens savaş gemisinden fırlatılan iki füzenin hedefi oldu ve aralarında 66 çocuk ve 53 kadının bulunduğu 290 yolcu ve mürettebatı şehit düştü.

Geçen hafta Cuma günü de İranlı dört diplomatın Lübnan’da kaçırıldıkları günün yıldönümüydü. Siyonist rejim İsrail uşakları 5 Temmuz 1982 tarihinde bir terör eylemi çerçevesinde Seyyid Muhsin Musevi, Ahmet Mütevesselian, Kazım Ahavan ve Taki Restegar Mukaddem adındaki dört İranlı diplomatı Lübnan topraklarında kaçırdılar.

İran Dışişleri Bakanlığı bir bildiri yayımlayarak, kanıtlar ve işaretler, Lübnan topraklarında kaçırılan İranlı diplomatların siyonist rejim İsrail’e teslim edildiğini ve Lübnan’dan işgal altındaki Filistin’e intikal ettirildiklerini ve hali hazırda da bu rejimin zindanlarında tutulduklarını gösterdiğini belirtti. Ancak İranlı dört diplomatın kaçırılma olayı üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen insan hakları iddiasında bulunan uluslararası kurum ve kuruluşlar şimdiye kadar bu diplomatlar için hiç bir ciddi adım atmadı.

İran Dışişleri Bakanlığı bir kez daha uluslararası Kızılhaç teşkilatı gerçekleri araştırma komisyonu kurması ve kaçırılan İranlı diplomatların durumuna açıklık getirmesini önererek siyonist rejim zindanlarında yatan başta dört İranlı diplomat olmak üzere tüm esirlerin kurtulmasını diledi.

Geçen hafta Hac farizasının yerine getirildiği günler yaklaştığı bir sırada İran Hac kurumu Başkanı ve bazı yetkilileri İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’yi ziyaret etti. Ayetullah Hamanei Hac yetkililerine hitaben yaptığı konuşmada, bu farizanın kendini yetiştirme ve ilahi emirleri yerine getirmede önemli konumuna vurgu yaptı. Ayetullah Hamanei ayrıca müşriklerden beraat etmenin de İslami bir fariza ve gerekli bir amel niteledi.

Müslümanların vahdeti, Hac farizasının en önemli siyasi sonuçlarından biridir. Müşriklerden beraat etme etkinliği ise Müslümanların İslam ümmetinin azametini ve ancak ilahi sonsuz güce dayandıklarını kötülerin ve düşmanların yüzüne vurdukları bir etkinliktir.

Hac farizası sırasında bu ibadetin siyasi boyutları ve Hacıların kerametinin korunma zaruretinden başka, İran İslam Cumhuriyeti’nin her zaman üzerine vurgu yaptığı konulardan biri, başta İranlı Hacılar olmak üzere tüm Hacıların güvenliği, izzet ve refahı korunmasıdır.

Ayetullah Hamanei görüşmede Suud rejiminin Hacıların güvenliğini ve refahını temin etmekte ağır yükümlülüğüne vurgu yaptı.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin belirttiği üzere, Amerika ve diğer müstekbir güçlerin esas düşmanlığı, İslami geniş hakikatlere yöneliktir, nitekim bu zümrenin ve küresel zorbaların Müslüman milletlere siyasi, sosyal, kültürel, iktisadi ve askeri barbarca saldırıları da onların asil İslami maarife düşman olduklarını ortaya koymaktadır. Bu hassas şartlarda dünyanın dört bir yanından Hac yapmak için gelen Müslümanlar için İslami hakikatleri beyan etmek ve İslam dünyasının Yemen ve Filistin gibi esas meselelerini vurgulamak yönünde eşsiz bir fırsattır. Gerçekte Hac farizası gibi milyonların katıldığı bu etkinliğin esas amacı, İslam ümmetinin izzet ve iktidarını sergilemek ve bu ümmetin esas meselelerine çözüm üretmektir.

Geçen hafta İran’ın Avrupalı yetkililere Bercam nükleer anlaşmasındaki yükümlülüklerini yerine getirmek üzere tanıdığı 60 günlük sürenin sonunda Tahran yönetimi zenginleştirilmiş uranyum miktarı Bercam’da belirlenen 300 kg sınırını aştığını açıkladı.

Bercam nükleer anlaşmasında İran’ın ancak 300 kg zenginleştirilmiş uranyum bulundurması ve fazladan zenginleştirilen uranyumu ihraç etmesi öngörülüyor. Ağır su konusunda da bu anlaşmada İran için belirlenen sınır 170 tondur ve fazlasını ihraç etmesi gerekiyor.

Bu doğrultuda İran’ın UAEK’ndaki daimi temsilcisi Kazım Garibabadi, UAEK’nun 15 raporuna işaret ederek, İran’ın bu hareketi Bercam nükleer anlaşmasındaki 26 ve 36.maddelere uygun bir hareket olduğunu belirtti. Garibabadi, uranyumu zenginleştirmek İran’ın asla inkar edilemez hakkı olduğunu vurguladı.

Garibabadi, ABD’nin önceki Başkanı Obama’nın “İran’ın nükleer programını durdurmak, ulaşılmaz bir hayal sayılır” yönündeki açıklamasına işaret ederek, Amerikalı yetkililer bu hayallerine asla ulaşamayacaklarını vurguladı.

Amerika devleti 8 Mayıs 2018’de illegal bir şekilde Bercam nükleer anlaşmasından çekilmesi ve İran anlaşmanın 36.maddesini uygulamasının ardından Avrupalı taraflar 11 konuda söz verdiler, ancak INSTEX adlı mali kanal bu sözlerin hiç birinin kapsamında yer almıyor ve sadece bu sözleri yerine getirmenin ön adımı sayılıyor. Gerçekte Avrupalı yetkililer şimdiye kadar esas yükümlülüklerinin hiç birini yerine getirmediler ve ancak 14 ay sonra yükümlülüklerini yerine getirmek üzere bir ön adım atmaya başladılar.

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ise bir açıklama yaparak Avrupalı taraflar yükümlülüklerini yerine getirdikleri takdirde İran’ın bazı yükümlülüklerini askıya alma kararından geri dönmesi mümkün olduğunu, fakat yükümlülüklerini yerine getirmedikleri takdirde İran Bercam nükleer anlaşmasının 36.maddesine göre yükümlülüklerini parça parça askıya almaya devam edeceğini belirtti.

Uluslararası hukuk uzmanı Mesut Ahavanfard ise Amerika’nın uygulamaları hakkında şöyle diyor:

Amerika devletinin bazı ülkeleri İran’ın fazladan ürettiği ağır suyu ve zenginleştirilmiş uranyumu satın almaları konusunda tehdit etmesi bu devletin İran’a karşı sultacı ve savaş çığırtkanlığı politikasının devamıdır. Aslında Amerika’nın agresif bir hale gelen sultacı ve yayılmacı tutumu sadece son aylarla ilgili değildir. Bu tutum nükleer müzakerelerin sırasında Cenevre’den Viyana’ya kadar ve hatta Bercam nükleer anlaşmasından sonra adım adım uygulanmıştır.

Geçen hafta petrol Bakanı Bijen Namdar Zengene, Viyana’da düzenlenen 176. OPEC zirvesinde yaptığı konuşmada İran’ın petrol ihracatı konusundaki tutumunu açıklayarak, petrol meselesi siyasileştirilmemesi gerektiğini vurguladı. Bakan Zengene ayrıca OPEC’ın bazı üyelerinin İran karşıtı tutumu bu teşkilatın çöküşüne yol açabileceği uyarısında bulundu.

OPEC’i siyasileştirmek, petrolü dünya piyasalarında bir silaha dönüştürmektir. Oysa petrol siyasi konulardan uzak tutulması gerekir.

Aslında Amerika devleti yaptırımlarını petrol alanına doğru genişletmesinden sonra petrol fiyatlarında ciddi istikrarsızlık başladı. Bu durum petrol üreticileri ve tüketicileri arasında ciddi bir şaşkınlığa yol açtı.

Amerika Başkanı Donald Trump İran’dan ham petrol ithal eden ülkeleri çok zor durumda bırakarak serbest ticaret yasaları ve özellikle dünya ticaret örgütünün yasalarına aykırı bir şekilde kendi isteklerini başka ülkelere dayatmaya çalışıyor. Amerika’nın bu tutumu sadece İran’ın ticaret hakkını ihlal etmekle kalmıyor, hatta Amerika’nın altında imzası bulunan ticaretin özgürlüğünü öngören yasaları da ihlal ediyor. Bu tür uygulamalar enerji piyasalarında tehlikeli bir oyunun başlangıcıdır ve hiç kuşkusuz tüm ülkelerin zararına olacaktır.

Geçen hafta İran Dışişleri Bakanlığı İngiltere’nin Tahran büyükelçisi Grab Mcair’i Dışişleri’ne çağırarak İran’a ait bir petrol tankerine el koyma olayına yönelik itirazını bildirdi.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Seyyid Abbas Musevi konu hakkında yaptığı açıklamada, İngiliz elçiye bu hareketin asla kabul edilemez olduğu, elde edilen bilgilere göre bu hareket Amerika’nın istediği üzerine yapıldığı anlaşıldığını, Tahran yönetimi petrol tankerinin derhal serbest bırakılmasını istediğini ilettiklerini kaydetti.

Görüşmede İngiliz elçiye konu ile ilgili belgeler verildi ve İran İslam Cumhuriyeti bu geminin serbest bırakılması için tüm yasal ve siyasi kapasitelerini kullanacağı belirtildi.

İngiliz Büyükelçi bu konuyu hemen Londra’ya intikal ettireceğini, İngiltere Amerika’nın İran’a dayattığı tek yanlı yaptırımlara uymadığını ileri sürdü.

Deniz hukuku konvansiyonlarında gemilerin uluslararası açık denizlerde güvenli bir şekilde seyretmeleri ve ticari gemilerin dokunulmazlığına vurgu yapılıyor, nitekim hiç bir devletin tek yanlı yaptırımlarına istinat ederek bu hakları gözardı etmeye hakkı yoktur.