Şarkiyatçılar Açısından İslam Peygamberi-9
Bu bölümde yine Batılı araştırmacıların İslam'a ve Peygamber Efendimiz'e olan bakışını gözden geçirmek istiyoruz.
Allahu Teala Hz. Muhammed as gibi semavi ve melekuti bir şahsiyeti mebus ederek insanlara büyük lütufta bulunup zulüm ve cehaleti onun vesilesi ile kısıtlandırdı. Allah Resulü'nün zuhuru ve onun bitmek tükenmek bilmeyen çabaları sayesinde insanlık dışı, hurafeye dayalı akla aykırı gelenekler ve adetler kaldırıldı ve barbarlık ve despotluk devri büyük bir değişim yaşadı.
Allah Resulü yani son ilahi peygamberin zuhuru ile insani ilişkiler açısından da yeni bir döneme ayak basılmış oldu. İslam Peygamberi mucizesinin göstergesi olan, bilimsel ve pratik öğretilerin kapsayıcı kaynağı olan semavi kitabı ile yüzlerce milyon insanın ilgi odağına yerleşti.
Hz. Muhammed saa'in hayat verici vahye dayalı öğretileri yüce bir toplumun oluşması, insanların mutsuzluk ve saadetsizlik dereleri ve uçurumlarından kurutulması için yeni bir yol haritası olarak addediliyordu. Ancak o tarihten günümüze dek İslam ve diğer dinler arasında da çatışmalar ortaya çıktı. Öyle ki bu süreç içerisinde birçok eser de bu dinleri karşılamak babında yazılmış oldu.
Araştırmacılar ve tarihçiler İslam'ın başlangıcından günümüze dek Peygamber Efendimiz'in risaleti ile ilgili farklı farklı eserler yazarak çok değerli ve zengin kaynakları günümüze miras bıraktılar. Bu arada Peygamber Efendimizin manevi ve karakteristik makamı, parlak bir yıldız gibi nübüvvet semalarında varlık gösteriyordu ve peşinden giden Müslümanların sayısı da günden güne artıyordu. Peygamber Efendimizin büyüklüğünün en büyük kanıtı ise Kuran-ı Kerim'de defalarca Peygamber Efendimiz'e selam verilmesi ve Allah Resulü'nün en iyi özellikler ve vasıflar ile anılmasıdır. Bu çerçevede Nisa suresinin 113'üncü ayetinde şöyle buyrulmaktadır: "....Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş, bilmediğini sana öğretmiştir. Sana Allah’ın lutfü gerçekten büyük olmuştur."
Kuşkusuz Peygamber Efendimizin azameti ve konumu Batılı ve Doğulu uzmanların onayına ihtiyaç duymamaktadır. Çünkü bilimin ilerlemesi ve zamanın geçmesi ile Peygamber Efendimiz hakkında yanlış düşüncelere sahip insanlar bile daha iyi bir şekilde gerçekleri anlamış oldular ve bu ilahi peygamberin eşsiz özelliklerini ve bilimsel mahiyeti taşıyan sözlerini kavramış oldular.
19'uncu yüzyılın sonlarında ise Müslüman yazarlar Avrupa dillerinde İslami kitaplar yazarak yanlış bilgileri düzeltip İslam'ın gerçek yüzünü göstermiş oldular. Bu dönemde Batılıların İslam'ı korkunç bir düşman olarak gösterme gayretleri azaldı. Hatta kimi Batılı toplumlarda ve kesimlerde Doğuluların özellikle de Müslümanların tanınmasına yönelik bir rağbet duygusu oluştu. İşte bu düşünce tarzı İslam'ın ve Doğunun tanınması yolunu da kolaylaştırdı. Batılı araştırmacıların eserlerindeki bu Doğuyu tanıma isteğinin ortak yanı ise sayılarının artması ve çok daha yakından İslam ve Peygamber Efendimiz ile ilgilenmesidir. Batılı düşünürler İslam'ı ve Peygamber Efendimizi tanıdıkça hayrete düşüp hatta kimileri İslam'ı romantik olarak niteliyorlardı.
Tabii bu İslam ve Peygamber Efendiimiz'e Batı dünyasında olan kinin sonlandığı anlamına gelmiyor.
Amerikan araştırmacı Washington İrving " Muhammed'in hayatı ve Müslümanlar" adlı eserinde 1849 yılında İslam Peygamberi'nin gerçek yüzünü Avrupalı ve Amerikalı halka tanıtmaya çalıştı. Bu Amerikan yazar bu kitabı yayımlatmadan 10 yıl önce, Hristiyanları Moritanya kültürüne karşı barbarlık yapmakla itham etti.
Washington İrving ayrıca 52 kitabı inceleyerek "Muhammed ve Halifeler" adlı kitabında açıklayıcı bir yazı ile İslam dini ile ilgili gerçekleri Batı'ya tanıtmaya çalıştı. İrving, Hristiyan misyonerlerin aksine bağnazlığı bir kenara bırakıp, eleştiri, iftira ve boş töhmetlerden uzak durarak İslam ve Peygamber Efendimizi övdü. İrving Peygamber Efendimizin daveti hakkında şöyle dedi: " Muhammed doğduğu yerde de dehası ve basireti ile tanınıyordu. Muhammed eşsiz bir insan olup Arap kabileleri arasında özellikle de Kureyş'te en ünlü isimdi. Onun daveti şöhret kazanmak, sulta kurmak, iktidara ve görkeme sahip olmak için değildi çünkü zaten Muhammed Kabe'nin bekçisi, Mekke'nin büyüğü, ailevi olarak da büyük bir isimdi. Diğer yandan ise Muhammed geçmiştekilerin inançlarını nefyettikten sonra tüm bu toplumsal çıkarlar ve avantajlardan mahrum kalacağını biliyordu. Böyle olunca kin ve nefrete maruz kalacağını biliyordu. Ancak bundan korkmadı. Yine de Mekke'de uzun süre nefrete maruz kalarak vatanından da uzaklaşmak zorunda kaldı.
İrving daha sonra muhatabına bir soru yönelterek onu gerçekler ile yüz yüze bırakmaya çalışıp şöyle yazar: " O zaman neden Muhammed yıllarca dünyanın izzeti ve görkemini bırakıp insanların serzenişleri ve azarlarına katlandı ve hedefinden hiçbir şekilde vaz geçmedi? Muhammed ömrünün büyük bir bölümünün geride bırakıldığı bir sırada nübüvvetini herkese açıkladı. Muhammed kazandığı her savaşta hiçbir şekilde kimsenin malında servetinde gözü yoktu. Muhammed kibir ve tekebbürden uzak olup görkem ve iktidar sahibi olduğunda davranışları geçenlere göre en ufak derecede değişmedi. Muhammed elinin altındakilere hep iyi davrandı ve günden güne de yarenleri arttı ve bu görkem ve celalin doruğunda bile kim onun yanına giderse ona mütevazi ve samimi davrandı. Muhammed hiçbir zaman dünyayı asıl hedef olarak seçmedi. Öyle ki hanedanı da hiçbir zaman bu hevese kapılmamıştı. Ömrünü dinin gelişmesi yolunda, fakirlere ve miskinlere yardım etmek için adadı. Öyle ki mübarek ömrünün son gününde bir kuruşu bile kalmamıştı.Bu yüzden bu denli dini yolunda fedakarlık yapan birinin din mucidi olduğunu iddia etmek doğru olmaz. Bunu cinnet geçirmeye bağlayanlar da gerçekten uzak bir kanaate sahiptirler. Halbuki onun mucizesi Kur'an ayetleri sağlam ve anlamlı olup bilinçli bir mahiyete işaret etmektedir."
İrving " kısa hikaye babası " olarak Amerika edebiyatında tanınmaktadır. İrving, zengin ve bezirgan kalabalık bir ailede dünyaya gelip gençlik çağından ağabeylerinin teşviki ile kendi edebi yeteneğini ve kabiliyetini geliştirdi. İrving hukuk dalında mezun olduktan hızlı bir şekilde avukatlıktan bıktı ve edebi faaliyetlerini makaleler yazarak başlattı.
İrving romantizm ekolünün öncü isimlerinden olup Viktor Hugo ve baba Aleksandr Duma'yı etkiledi. Bu Amerikan araştırmacı şöyle diyor: "Muhammed hiçbir şekilde dünya talibi olmadı. Düşmanları ve muhaliflerinden o kadar ihanet ve alaya maruz kaldı ki vatanını bile terk etmek zorunda kaldı ve bu zahmetlere rağmen dine bağlı kalmak ve dini sürdürmekten başka bir şey istemedi. Amine Muhammed'i dünyaya getirdiğinde semalardan Mekke'ye doğru bir ışık saçtı ve Muhammed göklere doğru bakıp açık bir diller şöyle dedi: "Allah en büyüktür. Ondan başka bir ilah yoktur. Ben Allah'ın Resulü'yüm. "Washington İrving Muhammed ve Halefleri adlı 1909 yılında Londra'da yayımlanan kitabında şöyle yazmıştır: "Kişisel ve özel davranışında adildi. Arkadaşlara, yabancılara, zenginlere fakirlere, güçlülere güçsüzlere zavallılara aynı şekilde davranırdı ve merhameti ve muhabbeti ile insanların şikayetini dinleyip herkesçe seviliyordu. Son Peygamber Muhammed, sade bir yaşam sürdüren iyi ahlaka, yüce düşüncelere ve derin fikirlere sahip biri idi. Onun kısa ve güzel sözleri büyük ve derin anlama sahipti. Bu yüzden o gerçekten de kerametli kutsal bir şahsiyettir. "