Ayetlerin Hikayesi-2
Bu bölümde Bakara Suresinin 62'nci ayetinin sebeb-i nüzulünü ele almak istiyoruz.
Kuran-ı Kerim'in Bakara Suresinin 62'nci ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
«إِنَّ الَّذِینَ آمَنُوا وَ الَّذِینَ هادُوا وَ النَّصارى وَ الصَّابِئِینَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَ الْیَوْمِ الْآخِرِ وَ عَمِلَ صالِحاً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَ لا خَوْفٌ عَلَیْهِمْ وَ لا هُمْ یَحْزَنُون
"Şüphesiz, iman edenler; yahudilerden, hıristiyanlardan ve Sâbiîler’den de Allah’a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler."
işte sohbetimizin devamında bu ayetin indirilme sebebini ele almak istiyoruz.
Selman-ı Farsi, Bedahşan çocuğu idi. Asıl ismi Ruzbeh ve künyesi Ebu Abdullah idi. Müslüman olduktan sonra Peygamber Efendimiz onu Selman adlandırdı. Ruzbeh büyük ve köklü bir ailede doğmuştu. Kimileri ise onu İran'ın Güneyinde bulunan Şiraz'ın Kazerun kentinden olduğunu kimileri de onu İsfahan'ın Cey kentinden ve kimileri de onu Ramhormoz ahalisinden biliyor. Babası Zerdüşt piri ve din adamı Bedahşan adlı biri idi. Bedahşan büyük tarlalara sahip birçok çiftçi ve işçiyi çalıştıran zengin biri idi.
Çocukluk çağında annesini kaybeden Ruzbeh, aşırı derecede babası tarafından seviliyordu. Bu sevgi ve alaka o kadar büyüktü ki baba çoğu zaman ona evden çıkma izni bile vermiyordu. Baba onun dışarıda eziyet çekmesinden kaygılanıyordu. Bu ev hapsi misali yaşayış Ruzbeh'in ruhunu rahatsız edip onun düşünmeye yönelmesine zemin hazırladı.
Ruzbeh'in babası Bedahşan her fırsatta Ruzbeh'i dini gelenekler ve ritüeller ile tanıştırmaya çalışıyordu. Ancak akıllı ve zeki bir çocuk olan Ruzbeh ateşe tapmayı hurafe sayıp bundan kurtulmanın tek yolun dini düşüncesi ve yönteminde değişikliğe gidilmesi olduğunu biliyordu.
Ruzbeh bir gün babasının emri üzerine evin dışına çıktığında bir Kilisenin çan sesleri merakını uyandırdı. Ruzbeh kilisenin içine gitti. Orada bir rahip kitap okumakla meşguldü. Ruzbeh ona kitapla ilgili sorular sordu. Rahip ona şöyle cevap verdi: "Allah tarafından indirilen bir kitaptır. İçinde Allah'ın itaatine davet edilmiş günahlardan ve masiyetlerden ve itaatsizlikten uzak durulması emredilmiştir. Bu kitap İsa Mesih'e indirilen İncil kitabıdır."
Bu cevabın ardından Hristiyan rahip dininin kimi inançları ve ahkamını Ruzbeh'e anlattı. Rahibin sadakat dolu sözleri Ruzbeh'in yüreğine işledi ve onu bu yeni tanımış dine karşı daha meraklı hale getirdi. Ruzbeh sorularına devam edip Hristiyan dinin merkezi ve ortaya çıkış bölgesini sordu. Rahip ise ona Şam kentini tanıttı.
Ruzbeh eve döndüğünde babasının kaygılı ve ızdırap dolu yüzü ile karşılaştı. Ruzbeh'in uzun süreliğine evde olmamasından dolayı kaygılı olan Bedahşan onun kiliseye gittiğini anlayınca Hristiyanlığa ilgi duyduğunun farkına varınca onu eve kapattı. Ancak Ruzbeh zar zor olsa da Hristiyanlara bir mesaj gönderip kafilenin Şam'a doğru hareket etmeden ona da haber verilmesini istedi. Bir süre sonra Ruzbeh Şam'a doğru bir kafilenin gittiği haberini aldı. Bu yüzden evden kaçıp kendini o kafileye yetiştirdi. Kafile vesilesi ile Şam'a giden Ruzbeh orada Hristiyan psikopos ile görüşüp hayat hikayesini ona anlattı ve yanında kalmak istediğini, ibadetle ömür sürmek istediğini bildirdi.
Ruzbeh'in tüm samimiyetine rağmen baş psikopos dünya düşkünü biri idi. Psikopos insanların sadaka diye yoksul ve ihtiyaç sahipleri kitle arasında dağıtılmak üzere bağışladığı paraları kendisi için biriktirip depoluyordu. Ancak bir süre sonra o hayatını kaybetti ve bir diğer şahıs onun yerine geçti.
Yeni psikopos ise eskisinin tersine dünya işlerine oldukça ilgisizdi. Bu yeni şahıs, ya her daim insanlara hizmet veriyordu ya da tanrıya ibadet ediyordu. Ruzbeh bunu görünce onu aşırı derecede sevdi. Ancak o da hayatını kaybetti. Ruzbeh tam bir üzüntü içerisinde onun yanında oturup yavaş yavaş gözyaşı dökmeye başladı. Psikopos ömrünün son anlarında Musul'da yaşayan mümin bir rahip hakkında Ruzbeh'e bilgi verdi.
Hak talibi Ruzbeh, kendini Musul'a ulaştırıp psikoposun tanıttığı rahibin yanında kaldı. Bir süre sonra bu rahip de ölümünü yakın görüp Ruzbeh'i Nusaybin'deki başka bir şahsın da yanına gönderdi. Bu süreç böyle devam etti. Son rahip ise Ruzbeh'e ahir zaman peygamberinin geleceğini müjdeleyerek ona şöyle dedi: "Oğlum! Sana tanıtmak için tıpkı bizim gibi olan birini tanımıyorum. Ancak sen İbrahim'in hak öğretilerine dayalı olarak kurulacak dinin peygamberinin mebus olacağı bir dönemde yaşıyorsun. O peygamber hurma tarlalarına sahip bir diyara göç edecek ve iki çöl arasında yer alan bölgede zuhur edecektir. Yapabilirsen kendini ona ulaştır. O peygamberin emarelerinden biri de sadaka yemeğinden yememesi, ancak hediye kabul etmesidir. Ayrıca onun iki omuzu arasında nübüvvet sembolü bulunmaktadır. "
Bir süre geçtikten sonra Ruzbeh Arap yarımadasına yolculuk etmeyi kafaya koydu. Ancak bu bölge ile ilgili fazla bir şey bilmiyordu. Sonunda Araplardan oluşan bir kervan ile karşılaştı. Son Peygamber'in zuhur edeceği bölgeye gitme isteği ile hiçbir şey sorup araştırmadan Arap kervanından bir kaç koyun ve inek karşılığında onu diyarlarına götürmelerini istedi. Kötü niyetli kervancılar ise onu yanlarında götürüp Hicaz bölgesine varır varmaz bir köle olarak Yahudi bir şahsa sattılar. Bir süre sonra Beni Kurayza aşiretinden bir başka Yahudi onu aldı ve kendi mahallesine götürdü. Ruzbeh Beni Kurayza mahallesinde hurma ağaçlarını görünce rahibin sözlerini hatırlayıp gözleri parlamaya başladı ve gülümseme de dudaklarından eksik olmadı. Yine bir süre sonra Beni Keleb kabilesinden bir başka kişi onu köle olarak aldı ve yanında Medine'ye götürdü.
Günlerden bir gün Ruzbeh hurma ağaçları tarlasında çalıştığı bir sırada bir kişi onun ağasının yanına gidip onunla konuşmaya başladı. Ağanın amca oğullarından biri olan şahıs şöyle diyordu: "İlahlarımız Beni Kayle'yi lanet etsin. Onlar kendini insanlığın kılavuzu ve yol göstericisi olarak tanıtan birinin etrafında toplanmışlardır. Halk da onun peygamber olduğunu düşünüyor! "
Hurma ağacının üstünde olan Ruzbeh bu sözleri duyunca titremeye başlayıp az kalsın ağasının başına düşecekti. Ancak kendini kontrol edip hızla ağaçtan indi ve şöyle sordu: "Ne dedin? Ne olmuş? "
Aniden ağası yumruğunu kaldırıp Ruzbeh'in yüzüne indirdi ve " Bu sözler seni ne ilgilendirir? Git işini yap" diye onu azarladı.
Bir kaç gün sonra Ruzbeh boş olduğu vakit bir tabak hurma toplayıp Kaba mahallesinin yolunu tuttu. Orada bir araya toplanan bir kaç kişiyi gördü. Onlara " Siz de garip ve vatandan uzaksınız, yemeğe ihtiyacınız var galiba. Benim size verecek yemeğim var, adağım var, sadaka vereceğim. Sizin kalacak bir yeriniz olmadığınızı duydum siz bu yardıma muhtaçsınız. Bu yüzden size getirdim bu yemekleri, " dedi ve ardından hurma tabağını onların önüne bıraktı.
Peygamber Efendimiz de bunu görünce sahabelerine şöyle dedi: "Allah'ın adı ile yiyin! " Ancak Peygamber Efendimiz kendisi bundan yemedi, elini bile hurma tabağına uzatmadı.
Ruzbe kendi kendine şöyle mırıldandı: "Bu bir emaredir. Sadaka yemiyor!"
Ruzbeh aynı günde tekrar döndü ve Peygamber'in yanına gitti ve ona yemek götürdü. Sonra şöyle dedi: "Dün sadakaya dokunmadığınızı gördüm. Bende azıcık yemek vardı size de saygılarımı bildirmek istemiştim. " Ruzbeh bunu söyledikten sonra yemeği Peygamber Efendimiz'in önüne bıraktı. Hz. Muhammed saa ise "Allah'ın adı ile yiyin"diye buyurdu.
Peygamber Efendimiz bu kez onlar ile beraber yemeye başladı.
Ruzbeh bunu görünce sevindi ve " İkinci emare de doğru çıktı. Hediyeyi kabul etti." diye mırıldandı.
Ruzbeh sahibinin evine döndü ve birkaç gün oradan dışarı çıkmadı. Bir kaç gün sonra ise üçüncü emareyi bulmak için Peygamber Efendimiz'in yanına gidip onu yarenleri ile bir cenaze töreni düzenlerken mezarlıkta buldu. Ruzbeh selam söyleyip Hz. Muhammed saa'in arkasında yer alıp omuzlarını ve arasını görmeye çalıştı. Peygamber Efendimiz onun ne yapmak istediğini anladı ve cübbesini kaldırdı. Ruzbeh ise istediğini gördü. Evet tam da Hristiyan rahibin söylediği gibi Peygamber Efendimiz'in iki omuzları arasında nübüvvet sembolü ve mührü vardı. Ruzbeh ağlamaya boğulup Hz. Muhammed saa'in ayaklarına kapanıp onu öperek oracıkta İslam'ı kabul etti.
Bunun ardından İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa Ruzbeh'e döndü ve şöyle buyurdu: "Gel otur ve müthiş hikayeni yarenlerime anlat."
Ruzbeh Peygamber Efendimiz'in buyurduğunu yaptı ve başından geçtiği olayları sahabeye anlattı. Bu arada artık Selman diye bilinen Ruzbeh yoldaki arkadaşları ve rahipler ile ilgili konuştu. Selman, Hristiyan rahiplerin de Pegamber'e inandığını onun bisetini beklediklerini, namaz kılıp, oruç tuttuklarını anlatınca dinleyenlerden biri de Selman'a şöyle dedi: "Onlar cehennem ehlidirler. "
Bu söz Selman için çok ağırdı. Çünkü Selman onların Peygamberi gerçekten anlamaları halinde ona muhakkak uyacaklarını biliyordu.
İşte tam da bu sırada Bakara Suresinin 62'inci ayeti indirildi:
"«إِنَّ الَّذِینَ آمَنُوا وَ الَّذِینَ هادُوا وَ النَّصارى وَ الصَّابِئِینَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَ الْیَوْمِ الْآخِرِ وَ عَمِلَ صالِحاً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَ لا خَوْفٌ عَلَیْهِمْ وَ لا هُمْ یَحْزَنُون
Şüphesiz, iman edenler; yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîler’den de Allah’a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler."
Bu yüzden hakiki hak dinlerine mensup olanlar ve onlara iman getirenler Peygamber Efendimiz'i anlamasalar bile müminlerin mükafatlarından yararlanabilecekler. "