Nisan 11, 2020 21:08 Europe/Istanbul

Bu bölümde Bakara suresinin 154'üncü ayetinin sebebi nüzulünü ele almak istiyoruz.

Allahu Teala Bakara Suresinin 154'üncü ayetinde şöyle buyurmuştur: "

وَلا تَقُولُوا لِمَنْ یُقْتَلُ فِی سَبِیلِ اللَّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْیَاءٌ وَلَکِنْ لا تَشْعُرُونَ:

Allah yolunda öldürülenler için "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.

Bedir savaşı Müslümanların Kureyş kafirlerine karşı verdiği ilk büyük savaştı. İslam Peygamberi şahsen bu savaşa katılmış ve savaşı yönetmiştir. Müslümanlar bu savaşta düşmana büyük darbe indirmişti. Aslında Bedir bölgesi Medine ve Mekke arasında yer alan bir kaç su kuyusu bulunan kervanların dinlenme alanı olan bol sulu bir bölge idi. 

Hicretin ikinci yılının Cemadiülevvel ayında Peygamber Efendimiz'e Kureyşlilerden Kerz bin Cabir komutasında bir grubun , Medine'nin yakınlarına geldiği develeri ve binekleri çaldığı ve bölgeyi yağmaladığı ve talan ettiği haberi ulaştı. Allah Resulü hemen savaş bayrağını Ali as'ın eline verdi. İmam Ali as ise Muhacirlerden bir grubu toplayarak hırsızlar ve talancıların peşinden gidip Bedir kuyularına vardığında orada üç gün boyunca kaldı ve her yeri aradı. Ancak kimseyi bulamadı ve Medine'ye geri döndü.   

Bunun yanı sıra kafirler Muhacirlerin Mekke'deki mal varlıklarına el koymuş ve genel olarak da Müslümanları Medine'de ekonomik olarak kuşatma altına alarak azami baskı uygulamaya çalışıyorlar. Onlar kendilerince bu baskıyı devam ettirerek İslam'ın yayılması ve gelişmesini önlemek istiyorlardı. Bu yüzden Peygamber Efendimiz bu kuşatmayı delmek için önlemler almaya başladı. Bu tedbirlerden biri de Mekkeli müşriklerin ticari kervanlarının Medine etrafındaki bölgelerden geçmesinin yasaklanması idi. 

Bir süre sonra İslam Peygamberi'ne, 50 bin dinar değerinde mal taşıyan iki bin develik bir kervanın Medine'ye yaklaştığı buradan Mekke'ye doğru gittiği, kervanın başında da Ebu Sufyan ve kırk korumanın olduğu malların da tüm Mekke halkına ait olduğu haberi verildi. Peygamber Efendimiz ashabına dönüp şöyle buyurdu: "Bu Kureyş'in kervanı. Ona doğru gidin. Olur da Allah sizin sorunlarınızı bu vesile ile çözer." 

Bir süre sonra 313 kişilik Müslüman bir grup Hicretin ikinci yılının Ramazan ayında  Peygamber ile beraber Bedir bölgesine doğru hareket ettiler. Bir diğer yandan ise Ebu Sufyan casusları aracılığı ile Peygamber ve Müslümanların kararından haberdar olmuş ve istikametini değiştirip ana yoldan gayrı bir yoldan Mekke'ye doğru gitmeye karar vermişti. Peygamber Efendimiz'in kararından haberdar olan Mekkeliler ise İslam Peygamberi ile savaşmaya karar verip donanımlı ve büyük bir ordu ile Medine'ye doğru yola koyuldular.   

Allah Resulü büyük bir ordunun Medine'ye doğru yola çıktığından haberdar olunca Ensar grubunu toplayıp onların savaş ile ilgili görüşlerini aldı. Çünkü  Ensar  Peygamber Efendimiz'e onu sadece Medine içinde savunacakları ve koruyacakları hususunda biat etmişlerdi. Bu çerçevede Saad bin Maaz, Ensar temsilcisi olarak bu istişare hususunda şöyle dedi: "Ey Allah Resulü! Biz sana iman ettik, doğruluğunu kabul ettik ve Kur'an ayetlerine de inandık. Sana itaat etmek ve sana uymak için biat ettik. Ey Allah Resulü! Yola koyulalım! kiminle beraber gitmek istiyorsan kiminle gitmek istemiyorsan söyle de onu yapalım. Mallarımızdan istediğinden kadar al istediğin kadarını bize ver. Zaten senin bizden alacağın, bize vereceğinden daha değerlidir. Allah'a andolsun bu denizden geçsen içine batsan bile biz seninle geleceğiz... "

Saad, Ensar'ın canı ve malı pahasına Peygamber yolunda savaşacaklarını hatırlatarak şöyle dedi: "Medine'de kalanlar bir savaşın olacağını bilmiyorlardı. Yoksa onlar da bize katılırdı. "

Muhacirlerin sözcüsü olarak bu toplantıya katılan Mıkdad ise şöyle dedi: "Ey Allah Resulü! İlahi talimatı yerine getirmek için yola koyulalım! Biz senin yanındayız. Biz İsrail oğulları gibi sana git ve Allah'ın ile beraber savaşın demeyiz. Biz buradayız. Biz sana git ve Allah'ın ile beraber savaş biz de sağdan ve soldan önden ve arkadan sana destek vereceğiz diyoruz. " 

Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed saa canı gönülden verilen bu cevapları duyunca sevindi ve yola koyulma talimatını verdi. 

İslam ordusu askeri yüzünde özveri ve şehadet susamışlığı ruhu o kadar belirgindi ki düşman ilk bakışta bunu anladı. Kureyş ordusunun usta askerlerinden ve cesur biri olan Umayr bin Vahab İslam askerlerinin sayısını tahmin etmekle görevlendirilmişti. Umayr İslam ordusunun yerleşkesinin etrafında dolaşıp döndükten sonra Müslümanların yaklaşık 300 kişi olduğunu ancak onların arkasında bir pusu kurulduğunu veya destek gücü olup olmadığını anlamak için devriye gezmesi gerektiğini söyledi. 

Umayr çölün her yerini gezip her yeri kolaçan ettikten sonra kendi ordusunun yanına dönüp şöyle dedi: "Müslümanların bir sığınağı yoktur. Ancak sizlere Medine'den size ölüm hediyesi getiren bir grup gördüm. "

Sonra şöyle ekledi: "Kılıçlarından başka bir sığınakları olmayan, kılıçları ile her birinizi öldürmeden ölmek istemeyen askerleri gördüm. Artık son karar sizin." 

Böylece İslam ve küfür ordusu Hicretin ikinci yılının 17 Ramazan Cuma gününde  İslam Peygamberi'nin Medine'ye girmesinden 18 ay sonra bir birleri ile karşı karşıya geldi. İslam Peygamberi Bedir gazvesinde savaşın başlangıcında askerlerini teşvik etmek için şöyle buyurdular: "Muhammed'in hayatı ellerinde olan Allah'a yemin olsun!  Kim ki bugün sabır ile Allah için savaşıp şehit düşerse Allah onu cennete alır." 

Bunun ardından İslam ordusu düşman ordusuna saldırdı ve kısa bir süre sonra 14 şehit verilerek düşmana galebe çalındı. Buna karşın düşmanın 70 askeri öldürüldü, 70 askeri esir alındı ve gerisi de kaçtı. 

Bedir savaşının ardından doğru dürüstü bir dünya görüşüne sahip olmayan bir grup ise Bedir şehitlerini ölü olarak adlandırıp onların dünya lezzetleri ve nimetlerinden mahrum kaldıklarını söylemeye başladılar. İşte bu grup tevhide dayalı İslam'ın inançlarına doğru bir şekilde inanmayanlar, şüphe edenlerdi. Bu kişiler şöyle diyorlardı: " Allah'ın cihat ve ibadet yönündeki emirleri, esir düşmek, yaralanmak ve ölmek gibi zor belalar ve durumlara yol açıp faydasız ve hikmetsizdir. Bu hekim bildiğiniz Allah'ın hikmeti ile uyuşmamaktadır. "

İşte bu küfre dayalı sözlerin arından Allahu Teala'nın buna cevabı geldi. Bu hususta Bakara Suresinin 154'üncü ila 157'inci ayetlerinde şöyle buyrulmuştur: "

« وَلا تَقُولُوا لِمَنْ یقْتَلُ فِی سَبِیلِ اللَّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْیاءٌ وَلَکِنْ لا تَشْعُرُونَ . وَلَنَبْلُوَنَّکُمْ بِشَیءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الأمْوَالِ وَالأنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِینَ. الَّذِینَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِیبَه قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَیهِ رَاجِعُونَ . أُولَئِکَ عَلَیهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَه وَأُولَئِکَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ 

"Allah yolunda öldürülenler için "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.   

Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! 

 Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, "Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz" derler.

 İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır."

Allahu Teala bu ayetlerde  ilk olarak İslam'ın dünya görüşünün boyutlarını, yani saadet ve hayatın sadece madde ile sınırlı olmadığını anlatıyor ardından da şehitlerin dökülen kanlarının ve katlandıkları zorlukların netice vereceğini kendilerinin de diri olduklarını ve ilahi nimetlerden yararlandıklarını söylüyor. İşte şehitleri ölü olarak bilen şirk koşanlar dünya görüşleri açısından geri kalmış ve bilinçsiz insanlardır. 

Bakara suresinin 155'inci ayetinde ise insanların sınanacakları bunun da belalar ve zorluklar ile beraber olacağı, bunun cihadın bir parçası olduğu, faydasız ve etkisiz olmadığı tam tersi dünyada izzet ve onura yol açmasının yanı sıra insanların yücelmesi ve gelişmesine neden olacağı belirtilmektedir. Böylece insanlar manevi makamlara ulaşıp ahirette büyük feyizlerden yararlanabileceklerdir. Sonunda da Bakara suresinin 156'ıncı ayetinde bu ilahi imtihanlardan başarılı bir şekilde çıkmanın yolu, sabır ve dayanma olarak gösteriliyor. Sabır ve dayanma ve direnme gücünü kazanmak için ise iman ve marifete gerek duyulmaktadır. İşte ilahi peygamberler de sabır ve dayanma örnekleri olarak kendilerini Allah yolunda feda edip saadete varmışlardır. Bu fedakarlıklar hiçbir zaman sonuçsuz olmayacaklardır. 

Gerçekte yürekten dine ve Allah'a inanan bir Müslüman için hem şehit düşmek hem düşmanları öldürmek bir zaferdir. Çünkü kutsal bir cihat yolunda hak bayrağı göndere çekilecektir. İmam Hüseyin as hareketi ve Aşura hareketinde ise Şehadet Kültürü tam bir şekilde tezahür etti öyle ki İmam Hüseyin as'a Seyyidüşşeheda lakabı verildi ve yarenleri de en güzel sahabeler olarak lakaplandırılmıştır. Çünkü bu kişiler bu yolda şehadet ve canlarından geçmeyi kendi saadetleri olarak görmüşlerdir. İmam Hüseyin as ise bu hususta şöyle buyurmuşlardır: "Ölüm, sizi zorluktan ve acılardan kalıcı nimetler ve engin diyar cennete götüren bir köprüden başka bir şey değildir. "

İşte Kerbela şehitleri bu cümleleri harfiyen yürekten anlayanlardır. 

Yine İmam Hüseyin as şiirlerinin birinde şöyle buyurmaktadır: " 

Vücutlar ölmek için yaratılmışsa

O zaman Allah yolunda öldürülmek, en iyi ölüm şeklidir