Ayetlerin Hikayesi-5
Bu bölümde Bakara suresinin 158'inci ayetinin sebebi nüzulünü ele almak istiyoruz.
Allahu Teala Bakara Suresinin 158'inci ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"إِنَّ الصَّفا وَ الْمَرْوَةَ مِنْ شَعائِرِ اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَیْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلا جُناحَ عَلَیْهِ أَنْ یَطَّوَّفَ بِهِما وَ مَنْ تَطَوَّعَ خَیْراً فَإِنَّ اللّهَ شاکِرٌ عَلیمٌ
Safâ ile Merve Allah’ın nişanlarındandır; dolayısıyla hac veya umre yaparak Beytullah’ı ziyaret eden bir kimsenin bu yerleri tavaf etmesinde kendisi için bir günah yoktur. Kim gönüllü bir iyilik yaparsa bilsin ki Allah iyiliği mükâfatıyla karşılayan ve çok iyi bilendir.
İbrahimi haccın menasiklerinden biri de Safa ile Merve dağları arasında sa'y etmektir. Safa dağı, Ebu Kubays dağının eteğinde Mescid-i Haram'ın yanında bulunan alçak bir dağdır. Merve dağı ise Kabe'nin Kuzeyinde yer alan Kuaykaan dağının eteğinde bulunan alçak bir dağdır. Merve, kelime anlamı itibarı ile ateş yakılan sert, beyaz ve parlak taşa verilen isimdir.
Hz. İbrahim as yaşlılık döneminde olduğunda Allah'ın izni ile çocuk sahibi olunca ismini İsmail koydu. Hz. İbrahim as hayatı boyunca birçok ilahi imtihandan alnının akı ile çıktı. Bu ilahi sınavlardan biri de eşi ve çocuğunu şehirden çıkarmak ve onları susuz ve bitkisiz çölde bırakmaktı. Bu doğrultuda İbrahim onları çölde bırakıp eve dönmek isteyince eşi Hacer dayanamayıp onun peşine düşüp şöyle dedi: "Nereye gidiyorsun? Neden bizi bu susuz ve çorak topraklarda, çölde bırakıyorsun? " Hacer bu soruyu bir kaç kez tekrarladı. Hz. İbrahim'in cayacağını onlar ile kalacağını düşündü. Ancak Hz. İbrahim as yoluna devam etti. Bu sırada Hacer şöyle dedi:" Allah mı sana bu emri verdi? " İbrahim bunu onaylayınca Hacer şöyle dedi: "Demek öyle. Demek Allah'ın bize özel ilgi ve teveccühü vardır. "
Bunun ardından Hacer Hz. İbrahim tarafından bırakılan mekana doğru çocuğunun yanına gitti. Eşi ve çocuğundan ayrı düşen İbrahim büyük bir hüzün içerisinde adım atıp Allah'a yakarıyordu. İbrahim Suresinin 37 ve 38'inci ayetlerine göre İbrahim as şöyle diyordu: "
(37) Ey rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, senin kutsal evinin (Kâbe) yanında tarıma elverişli olmayan bir vadiye yerleştirdim. Bunu yaptım ki rabbim, namazı kılsınlar! İnsanların gönüllerini onlara meylettir ve çeşitli ürünlerden onlara rızık ver ki şükretsinler!
﴾38﴿ Rabbimiz! Şüphesiz ki sen gizlediğimizi de açıkladığımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.
Hacer Allah'ın emrine uyup sabır takındı. Çölde kaldığı müddetçe İbrahim as'ın hazırladığı yemeklerden ve sudan aldı. Bunları tüketince bir süre sonra da sütü kurudu ve süt emen çocuğu ağlamaya başladı. Öyle ki artık Hacer kendi susamışlığını bile unutup derin ızdırap çekmeye başladı. Hacer böyle olunca Safa dağına doğru su bulmak için yola çıktı. Ancak sudan hiçbir eser yoktu. Güneşin yakıcı ışığı altında uzakta bir serap gördü. Su diye ona koştu. Merve dağına yaklaşınca su diye bir şey bulamadı. Yine su bulmak umudu ile bu kez Safa'ya döndü. Bu ölüm kalım savaşı ve çabalama yedi kez tekrarlandı. Hacer yedi kez bu dağların arasında sola sağa gitti ve tekrar Safa'ya döndü. Son anlarda çocuğun susuzluğun etkisinde kalarak toprağı tırmaladığı sırada Hacer'in gözü çocuğunun ayağı altından çıkan su kaynağına düştü. Hacer yorgun ve bitkin bir vaziyette İsmail'in yanına gelip durumu görünce gözlerine inanamadı. Bu da bir hayaldir diye zannediyordu. İyi bakınca İsmail'in ayaklarının altından su aktığını gördü. Sevindi ve suya doğru şöyle dedi: "Zemzem" yani "ey su yavaş ol yavaş!" Bu yüzden daha sonra kuyu haline gelen bu su kaynağı zem zem diye adlandırıldı. Hacer ve çocuğu doyuncaya kadar bu sudan içtiler. Bir süre sonra kuşlar da gruplar halinde oraya su içmek için toplandılar.
Kuşların toplu halde hareket etmesi bu bölgede doğal bir şey değildi. Bu konu ise ilk olarak bölgenin yakınında yaşayan Curhum aşiretinin dikkatini çekti. Onlar zem zem'e doğru yola çıktılar. Hacer onları görünce her şeyi anlattı. Yavaş yavaş diğer kabileler de Mekke'ye doğru yola çıktılar ve böylece Mekke'nin yakıcı ve çorak çölü günden güne daha da gelişti ve artık bayındır bir bölgeye dönüştü.
Yıllar sonra İbrahim as oğlu İsmail ile beraber Allah'ın kutsal evi Kabe'yi yaptılar ve orada hac farizasını yerine getirdiler. İşte Hac amellerinin dördüncüsü Safa ve Merve dağları arasında yapılan sa'ydır. Bu ameli yerine getirmek için hacılar nispeten uzun sayılan bir yolu ihram halinde kat etmeli ve belli bir noktadan sonra bir kaç metre boyunca hervele yapması yani yürüme ve koşma arasında sağa sola sallanarak yürümesi gerekiyor. Aslında sa'yın yedi kez tekrarlanması, devam ve çoğulculuğun işaretidir. Yani hacılar sorunlar ve zorluklarda çabalarını devam ettirmeleri gerekiyor. Aslında bu iki dağ arasındaki sa'y da Allah'ın rahmetinden umut kesmeyen çorak ve susuz bir çölde çocuğuna su bulmak için telaşlanan ve çabalayan sonunda da Zem Zem suyunu bularak yeniden hayat bulan bir kadının umutlu olma serüvenidir. Safa ve Merve arasında sa'y etmek aslında umut ışığının sönmeye yüz tuttuğu bir sırada bile kurtuluş şansı olduğunun göstergesidir. İsmail'in annesi Hacer suyun bulunmadığı bir bölgede elinden geleni yaptı ve Allah ona ummadığı kapıyı açıp onları su ile doyurdu.
İslam zuhur etmeden ve daha sonra İslam'ın zuhuru sırasında şirk koşanlar ve putperestler de Mekke'de kendi hac merasimlerini düzenlemek için geldiklerinde İbrahimi hac merasimi hurafeler ve şirklerle karıştırılmış bir durumda idi. Müşrikler Safa dağının zirvesinde Esaf adlı bir putu Merve dağının başında da Naile adlı bir putu yerleştirmiş onlara dokunuyorlardı. Onlar da sa'y sırasında bu iki dağın başına çıkıp bu iki puta dokunmayı kutsal sayıyorlardı. Ancak Hudeybiye barışı meselesinin ardından Allah Resulü Mekke müşrikleri ile bir anlaşmaya vararak Müslümanların hac yapması için bu yolun açılmasını sağladı.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa Hicretin 7'inci yılında Umre haccı için Mekke'ye gittiler ve aynı senede de Safa ve Merve'nin putlardan arındırılmasını emrettiler. Ancak Peygamber Efendimizin haccı sırasında kaldırılan putlar bu haccın bitmesinin ardından hemen yerlerine geri getirildiler. O dönemde sahabelerden biri zamanında haccı yapamayıp daha sonra oraya gittiğinde putların tekrar orada olduğunu gördü ve hemen İslam Peygamberine bunu iletti.
Bu sırada Bakara suresinin 158'inci ayeti indirildi. Bu ayette şöyle buyrulmaktadır:
«انَّ الصَّفا وَ الْمَرْوَةَ مِنْ شَعائِرِ اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَیْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلا جُناحَ عَلَیْهِ أَنْ یَطَّوَّفَ بِهِما وَ مَنْ تَطَوَّعَ خَیْراً فَإِنَّ اللّهَ شاکِرٌ عَلیمٌ
Safâ ile Merve Allah’ın nişanlarındandır; dolayısıyla hac veya umre yaparak Beytullah’ı ziyaret eden bir kimsenin bu yerleri tavaf etmesinde kendisi için bir günah yoktur. Kim gönüllü bir iyilik yaparsa bilsin ki Allah iyiliği mükâfatıyla karşılayan ve çok iyi bilendir.
Bu ayetin indirilmesi ile Safa ve Merve dağları da Allah'ın nişanlarından sayıldı. Böylece bilinçsiz ve akılsız insanların bu ilahi nişanları kirletmesinin Müslümanların say farizasını bırakmalarına neden olmaması gerektiğine vurgu yapıldı.
Aslında bu ayette geçen Arapça "Şeair" kelimesi kutsal anıları hatırlatan emarelere işaret ediyor. Safa ve Merve ise İbrahim as'ın zor sınanmasının, Hacer'in yakıcı çölde su bulması ve çocuğunun ağlayışları ve acı çekişlerinin hatırlatıcısıdır. Tabii Safa ve Merve sadece indirilme devri müminlerine has göstergelerinden değil günümüzdekiler için de hakkın azametinin göstergelerindendir. Çünkü Safa ve Merve dağları arası bölge bir dönem susuz ve çorak bir bölge idi ancak Allah'ın teveccühü ile bayındır bir bölgeye dönüştü.
Bir dönem Esaf ve Naile putlarının konulduğu mekan olarak bilinen Safa ve Merve Allah'ın inayeti ile tevhidin merkezine dönüştü. Safa ve Merve arasındaki sa'y menasiki sırasında tüm din evilyası ve enbiyası ayakları izine ayak basan insanlar Hacer gibi yavaş yavaş ve daha sonra koşarak bu yolu yedi kez kat ediyorlar. En güzeli de Allah'ın ayetin sonunda Hacer'in çabalarını takdir etmesidir.
فَإِنَّ اللَّهَ شاکِرٌ عَلِیمٌ
"Allah iyiliği mükâfatıyla karşılayan ve çok iyi bilendir."