Nisan 20, 2020 17:20 Europe/Istanbul

Bu bölümde Bakara suresinin 142 ila 144'üncü ayetlerinin sebeb-i nüzulünü gözden geçirmek istiyoruz.

Allahu Teala Bakara Suresinin 142 ila 144'üncü ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: سَیَقُولُ السُّفَهاءُ مِنَ النّاسِ ما وَلاّهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّتی کانُوا عَلَیْها قُلْ لِلّهِ الْمَشْرِقُ وَ الْمَغْرِبُ یَهْدی مَنْ یَشاءُ إِلى صِراط مُسْتَقیم

"İnsanlardan bir kısım sefihler, "Onları şimdiye kadar yöneldikleri kıbleden vazgeçiren sebep nedir?" diyeceklerdir. De ki: "Doğu da batı da Allah’ındır. O, dilediğini dosdoğru yola iletir."

Gece yarısı idi. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa hüzünlü bir şekilde göğe bakıyordu. O gece de diğer gecelerde olduğu gibi dışarı çıkıp gözünü semaya dikmişti. Allah Resulü bekliyordu. Peygamberliğe seçilmesinin başından beri halkı yegane Allah'a davet edip her daim putperestlik ile mücadele ediyordu. Mescid-i Haram, özellikle de Kabe farklı putlarla dolup taşmıştı. Bu yüzden Müslümanlar da bu putlara tapmakla suçlanmamak için Beytül Mukaddes'i kıble seçip oraya doğru namaz kılıyorlardı. Böylece Müslümanların safları müşriklerden ayırt edilebiliyordu. 

Peygamber Efendimiz öyle namaz kılıyorlardı ki Kabe de Beytül Mukaddes hizasında yer alıyordu. Ancak Medine'ye hicretin ardından böyle bir durum söz konusu değildi ve sadece Beytül Mukaddes'e doğru namaz kılnabiliyordu. Aslında Müslümanların Beytül Mukaddes'e doğru namaz kılması o dönemin üç büyük dininin birliği ve beraberliğinde de büyük etki yaptı. Ancak daha sonra İslam'ın yayılması ve büyümesi ile İslam'ın hakikatini kabul etmek istemeyen Yahud büyükleri Müslümanları zayıflatmak için komplolar ve tezgahlar kurmaya çalıştılar.  

Yahudi büyükleri Müslümanların Beytül Mukaddes'e doğru namaz kılmalarını bahane edip şöyle diyorlardı: "Sizin Beytül Mukaddes'e doğru namaz kılmanız Yahudiliğin de haklı olduğunu gösteriyor. " 

Yahudiler iğneleyici bir şekilde şöyle de diyorlardı: "Muhammed bağımsız bir dine sahip olduğunu geçen dinleri geçersiz kılan bir şeriat ve düzen getirdiğini iddia ediyor halbuki onun ayrı bir kıblesi dahi yok ve Yahud toplumunun kıblesini seçmiştir. " 

Bu sözler Peygamber Efendimiz'i rahatsız etse de ancak Hz. Muhammed saa hep Allah'a uydu ve ilahi talimatın bekleyişi içerisinde kaldı. 

Peygamber Efendimiz artık öğle namazının ikinci rekatını Medine'nin Kuzey Batı'sında bulunan Ben Selme mahallesindeki camide bitirdiği sırada  Cebarail as onun yanına gelip Bakara Suresinin 144'üncü ayetini okudu: 

" قَدْ نَرى‏ تَقَلُّبَ وَجْهِکَ فِی السَّماءِ فَلَنُوَلِّیَنَّکَ قِبْلَةً تَرْضاها فَوَلِّ وَجْهَکَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرامِ 

" Biz senin, yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu elbette görüyoruz. İşte şimdi kesin olarak seni memnun olacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir; ...... 

Bunun ardından Cebrail as Peygamber Efendimiz'in elini tutup onu Kabe'ye doğru çevirdi. Peygamber Efendimiz'in arkasında namaz kılanlar da yüzlerini Kabe'ye çevirdiler. Böylece bu namaz, başında Beytül Mukaddes'e doğru ve sonunda da Kabe'ye doğru kılındı. Kıblenin cemaat namazı sırasında  160 derece değişmesi bu olayın önemli meselelerinden biridir. O günden itibaren Kabe Müslümanların bağımsız kıblesi olarak tanındı. Peygamber Efendimizin kıble değiştirmesinin gerçekleştiği namazın kılındığı cami ise halen Medine'de İki Kıble anlamına gelen Zu- Kıbleteyn adı ile tanınmaktadır. 

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa Kabe'ye yönelik yoğun bir sevgi besleyip onun kıbleye dönüşmesini bekliyordu. Çünkü Kabe İbrahim as ve Hz. Adem as döneminde bile vardı. Kuranı Kerim ise bu hususta Al-i İmran Suresinin 96'ncı ayetinde  şöyle buyurmaktadır: " Gerçek şu ki, insanlar için yapılmış olan ilk ev, âlemlere bir hidayet ve bir bereket kaynağı olan Mekke’deki evdir."

Buna esasen Kabe, Allahu Teala'ya tapılan ilk mekandı ve bu yüzden de tüm Arabistan yardımadası insanları için saygın ve değerli idi. 

Hz. Musa as da daha önce Mescid-i Aksa'yı şirk ve sapmalardan korumak ve kurtarmak için Allah'ın emri ile Beytül Mukaddes'i kıble olarak belirlemişti. Bu yüzden Hz. Muhammed saa de Beytül Mukaddes'in Müslümanların geçici kıblesi olduğunu bilip asıl ve nihai kıblenin de bir an önce belirlenmesini arzu ediyordu. Peygamber Efendimiz Allah'ın emirlerine teslim olmasından dolayı bu isteği ve arzuyu dile getirmeyip sadece gözlerini göğe dikti. Bunun ardından ise vahiy meleğinin inmesi ile Peygamber Efendimiz bu hususta müjdelendi.

Kitap ehli olanlar Tevrat ve İncil'de İslam Peygamberi'nin iki kıbleye doğru namaz kılacağını bunun da son peygamberin özelliklerinden olduğunu biliyorlardı. Ancak onlar kıble değişimini Peygamberin bir özelliği ve göstergesi olarak kabul etmediler ve aynı meseleyi İslam'ı bozmak için bir koz olarak kullanmaya çalıştılar. Onlar yeni Müslümanlar arasında kuşku uyandırmak için şöyle diyorlardı: "Bu kıble doğru olsaydı o zaman neden değişti? İlk kıbleye doğru namaz okuyanların akıbeti ne olacak? Onlar doğru yoldan sapmış dalalete saplanmışlar mıdır? Eski kıble geçersizse  o zaman Beytül Mukaddes'e doğru kıldığınız namazlar da geçersiz. Eski kıble doğru ise o zaman yeni kıble edindiğiniz Kabe yanlıştır. Bu yüzden şimdi kıldığınız namazlar da geçersiz. Tüm bunlar Muhammed'in başına buyruk konuştuğunu vahyin gelmediğini gösteriyor!"

Buna paralel olarak kimi gruplar, Yahudi alimlerin mensuplarına Kabe'yi değil Beytül Mukaddes'i kıble seçmeleri yönündeki talimatlarından söz ederek Kuran-ı Kerim'deki Al-i İmran Suresinin 72'inci ayetine göre şöyle dediler:

"Ehl-i kitap’tan bir grup şöyle dedi:“Müminlere indirilmiş olana, gün başlarken iman edip günün sonunda inkâr edin. Belki onlar da dinlerinden dönerler.

Kureyşli kafirler ise Müslümanları eleştirmek ve kötülemek için Allah Resulüne hitaben şöyle dediler: "Neden babalarımız ve Arapların kıblesi Kabe'ye yüz çevirip Beytül Mukaddes'e doğru namaz kılıp tekrar kabeye döndün. "

Bu sözlerin ardından kimi zayıf imanlı Müslümanlar da Peygamber Efendimiz'i kıbleyi değiştirmekten vazgeçirmek istiyorlardı. İşte bu sırada Bakara Suresinin 142'inci ayeti indirildi. 

سَیَقُولُ السُّفَهاءُ مِنَ النّاسِ ما وَلاّهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّتی کانُوا عَلَیْها قُلْ لِلّهِ الْمَشْرِقُ وَ الْمَغْرِبُ یَهْدی مَنْ یَشاءُ إِلى صِراط مُسْتَقیم

""İnsanlardan bir kısım sefihler, "Onları şimdiye kadar yöneldikleri kıbleden vazgeçiren sebep nedir?" diyeceklerdir. De ki: "Doğu da batı da Allah’ındır. O, dilediğini dosdoğru yola iletir."

Allahu Teala bu ayet ile Beytül Mukaddes'in Kabe'den daha şerif olduğunu, peygamberlerin vatanı olduğu yüzünden ebediyen kıble kalması gerektiğini sananların bu düşüncelerini batıl ve geçersiz kılıp tüm mekanların Allah'ın mülkü olduğunu, dilediği anda her yeri maslahat ve hikmeti üzerine şerefli ve azametli kılacağını ortaya koymuş oldu. 

Kabe her daim Arap toplumu arasında saygın bir yerdi. Böyle bir yerin kıble olarak belirlenmesi Araplar arasında genel bir memnuniyete yol açıp onları İslam'ı kabul etme yönünde daha da teşvik ediyordu. Böyle bir ortamda iman medeniyeti kafilesinden geri kalan sert ve dik kafalı müşriklerin İslam ile tanışması ve böylece İslam'ın tüm dünyaya yayılması büyük bir başarı idi. 

Zaten Kabe ve Beytül Mukaddes gibi bölgeler de Allah'ın iradesi ve izni ile şeref ve keramet bulmuş mekanlardır. 

Allahu Teala Bakara suresinin 143'üncü ayetinde şöyle buyurmaktadır: "

 

لِنَعْلَمَ مَنْ یَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ یَنْقَلِبُ عَلى‏ عَقِبَیْهِ 

Biz bu yöneldiğin kıbleyi özellikle resule uyanlarla sırt çevirenleri açıkça ayırt edelim diye belirledik."

Bu yüzden kıble değiştirmenin bir başka hedefi de vardı. Bu da gerçek ve hakiki müminlerin yalancılar ve iddiada bulunanlardan ayırt edilmesi idi. Doğal olarak Kabe'yi manevi bir sermaye olarak görenler için Beytül Mukaddes'e doğru namaz kılmak zordu. Daha sonra da ilk kıbleye alışan Müslüman için Kabe'ye doğru namaz kılmak zordu. Bu yüzden Müslümanlar da bu vesile il sınandı ve sonuçta onlardaki bağnazlık, dik kafalılık ve bencillikler de öldürülmeye çalışıldı. Bu çerçevede Allah'ın emirlerine uyma ve itaatçilik özellikleri de güçlenmeye çalışıldı. 

İmam Hasan Askeri as'dan şöyle bir rivayet anlatılmaktadır: "Mekke halkı Kabe'nin kıble olmasını bekliyorlardı. Ancak Allah Teala Beytül Mukaddes'i kıble belirleyerek onları sınadı. Böylece kimlerin nefislerine karşı durup Peygamber Efendimiz'e uyduğu belli oldu.