Ayetlerin Hikayesi-7
Bu bölümde Bakara suresinin 138'inci ayetinin sebeb-i nüzulü etrafında konuşacağız.
Bakara suresinin 138'inci ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
صِبْغَةَ اللَّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً
" Allah’ın boyasıyla boyandık. Boyaca O’ndan daha güzel olan kim vardır? "
Allahu Teala melekleri insanın yaratılışından haberdar ettikten sonra daha düşük makamlarda olan melekler şöyle dediler: " Yüce Allah'ımız! Yer yüzünden kan dökecek fesat yapacak birini mi yaratıyorsun? Halbuki biz sana tapıp seni övüp ve seni kutsal sayıyoruz. "
Allahu Teala ise şöyle buyurdu: "Gerçekten de ben sizin bilmediklerinizi biliyorum. "
Bunun ardından Allahu Teala insanın yüzünü balçıktan şekillendirdi ve ruhundan ona üfledi. Ardından tüm semalardaki varlıklara ibadet için değil saygı ve boyun eğme anlamında insana secde etmelerini buyurdu. Şeytan hariç herkes secde etti. Şeytan, kibir ve kendini üstün görme duygusu yüzünden ilahi fermana uymayıp secde etmedi.
Allahu Teala ona şöyle sordu: " Neden secde etmiyorsun? Onun benim ellerimin kuvveti ile yaratıldığını bilmedin mi? "
Kendini üstün gören Şeytan "ben ondan daha iyiyim. Ben ateşten yaratıldım , o ise topraktan! " dedi.
Allahu Teala bunun ardından Şeytan'ı kendi rahmetinden mahrum bıraktı ve şöyle buyurdu: "Katımızdan uzaklaş. Sen artık dışlanmışsın. Kıyamete dek lanetlenmişsin. "
Tüm vücudunu haset ve kıskançlık duygusu kapan Şeytan, dik kafalılığını sürdürerek Allah'tan ona mühlet verilmesini istedi. Allahu Teala ise ona mühlet tanıdı ve şöyle buyurdu: "Kıyamete dek sana mühlet. "
Şeytan bu fırsata tam küstahça bir yanıt vererek şöyle dedi: " İzzetine yeminler olsun ki ihlaslı kulların hariç herkesi yolundan saptıracağım. "
Böylece Şeytan Allah Rahmetinden uzaklaştı ve kendi batıl hayalleri ve arzularına yöneldi.

Adem, eşi Havva ile cennette yaşadığı sırada Allahu Teala onlara tüm cennet nimetlerinden yararlanabileceklerini ancak tek bir ağaca yaklaşamayacakları uyarısında bulunmuştu. Ayrıca Adem'e Şeytan'ın eşi ve onun düşmanı olduğunu, haşa ona aldanmaması gerektiğini hatırlatmıştı.
Adem ve Havva cennet lezzetlerinin keyfini sürüp ağaçların ve çiçeklerin gölgeleri ve meyvelerinden yararlanırken, cennet bağları, bahçelerinin akar sularının yanında keyifli bir yaşam sürdürürken hayatları hep bahar havasında olup hiç kederleri ve yoktu.
Adem ve Havva'nın Allah katındaki konumuna haset getiren şeytan uygun bir zamanda onlara yaklaşıp şöyle dedi: " Allah'ınızın neden sizi bu ağaca yaklaşmaktan sakındırdı hiç biliyor musunuz? Siz bu ağacın meyvelerinden yeseniz meleğe dönüşüp bilim ve güce ulaşırsınız. Bu ağaç, kalıcılık ve sonsuzluk ağacıdır. O zaman ölümsüzleşmek için meyvalarından yiyin. "
Şeytan daha sonra onların tereddütlerini tamamen gidermek için hayır niyetinden başka bir niyeti olmadığına dair yemin etti. Bunun ardından ise Adem ve Havva ağaca yaklaşıp meyvalarından yediler.
Adem ve Havva bu hatayı yapar yapmaz Allahu Teala onlara ceza anlamında şöyle buyurdu: " Bu ağaçtan uzak durun, Şeytan en net düşmanınız dememiş miydim? "
Bunun ardından Şeytan'a ve yeminlerine çok rahat bir şekilde aldanmaları için derinden hüzün duymaya başlayıp Allahu Teala'dan tövbelerini kabul etmesini istediler. Ancak Allahu Teala onların tövbelerinin kabulü ve onların cennete geri dönmeleri için onların yer yüzüne inmeleri gerektiğini bu kez oradan cennete ulaşmaya çalışmaları gerektiğini buyurdu.

İslam Peygamberi'nin biseti döneminde Hristiyanlar yeni doğan bebeklerini "ma'muri" adlı suda yıkıyorlardı. Onların kimi zaman sarı renkli özel bir baharat da bu suya ekleyip sonra bebeklerini yıkıyorlardı. Hristiyanlar arasında bu ritüel vaftiz olarak bilinmektedir. Onların öğretilerine göre her çocuk, bebek veya yeni Hristiyan olan herkes bu yıkanmanın ardından ilk günahlarından arınır. Onlara göre tüm insanlar, Adem as'ın günahının mirasçısıdırlar.
Bu düşünceye göre ne zaman yeni bir bebek doğarsa, gözlerini açtığı andan beri günahkar olup doğduğu andan itibaren ceza almaya hazırdır. Bu yüzden Hristiyanlar özellikle de katolik ve ortodoks Hristiyanlar vaftizi önemli bir sır olarak biliyorlar. Hristiyanlara göre bu yıkanma, insanı temizleyip günah ile sürekli mücadeleye hazır hale getirir.
Allahu Teala ise Kuran-ı Kerim'in Bakara suresinin 138'inci ayetinde Hristiyanlığa ait bu batıl düşünceyi şöyle reddetmektedir:
صِبْغَةَ اللَّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً
" Allah’ın boyasıyla boyandık. Boyaca O’ndan daha güzel olan kim vardır? "
İlahi renk ve boya, ihlas, kulluk ve ubudiyet rengidir. Sadece bu boya ile boyanarak şirk koşma, nifak ve düşmanlık gibi kötülüklerden temizlenmek mümkün. Hiçbir başka boya veya madde ilahi boyadan daha üstün değildir. Çünkü hiç kimse Allah'u Teala'dan daha güzel boyayamaz. Allahu Teala her şeyin yaratılışında en güzel rengi ve boyayı seçer. Yaratılışın güzelliği, ister göklerde ister yerlerde, ister çöllerde ister denizlerde, çiçeklerde, bitkilerde, kuşlarda, balıklarda, her yerde her canlıda farklı boyalar halinde görülmektedir. Allahu Teala da bu farklı boyaları kendi kudreti ve azametinin göstergesi olarak niteleyip defalarca bu hususa vurgu yapmıştır. Örneğin Fatır suresinin 27 ve 28'inci ayetlerinde şöyle buyrulmaktadır:
" ألم تر أن اللّه أنزل من السماء ماءً فأخرجنا به ثمرات مختلفاً ألوانها و من الجبال جدد بیض و حمر مختلف ألوانها و غرابیب سود. و من الناس و الدّواب و الأنعام مختلف ألوانه کذلک…"
"Allah’ın gökten su indirdiğini görmez misin? Sonra onunla renk ve çeşitleri farklı ürünler çıkardık. Dağların da farklı renklerde; beyaz, kırmızı, simsiyah yolları, kısımları vardır. Aynı şekilde, insanlardan, binek hayvanlarından ve eti yenen hayvanlardan da farklı tür ve renklerde olanlar var. "
Tüm alemi kapsayan bu yaratıcı boyama, insan hususunda farklı bir düzeyde görülmektedir. Allahu Teala ilk olarak kendi ruhundan insana üfleyerek ona ilahi boya bahşetti ve bu hususta özen gösterdiğini gözler önüne serdi. Allahu Teala, insanın fiziksel olarak yaratılışını iftihar konusu saymasının yanı sıra Müminun suresinin 14'üncü ayetinde şöyle buyurmaktadır: "فتبارک اللّه احسن الخالقین.....
".....Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!"
Yine Kuran-ı Kerim'in Bakara suresinin 138'inci ayetinde tüm insanların ilahi peygamberler ve onların öğretilerine uyma hususunda insan ruhu ile ilgili ehli kitaba şöyle buyrulmaktadır: "
صِبْغَةَ اللّٰهِۚ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ صِبْغَةًۘ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ
"“Allah’ın boyasıyla boyandık. Boyaca O’ndan daha güzel olan kim vardır? Biz yalnız O’na kulluk ederiz”
İnsan hayatında farklı renklerle boyansa da ancak en uygun renkler onun fıtratı ve mantığına uyan renklerdir. Bu da ırk, deri rengi, kabile ve benzeri bağnazlıkların ve heveslerin bırakılması ile mümkündür. Bu çerçevede Allah'u Teala'ya tam bir teslimiyet söz konusudur. Böylece bağnazlıklardan kaynaklanan çatışmalar ve savaşlar sona erecektir. Aslında insanlar unutmamalıdır ki ırk, deri rengi gibi hususlar ve genel olarak ilahi boya yani ihlas ve imandan başka diğer özelliklerin er ya da geç anlamlarını kaybedeceklerini bilmelidirler.
Son olarak da ilahi boyayla boyanmak için Allah kullarına hizmet etmenin ve Allah rızası ve memnuniyeti doğrultusunda çalışmanın kaçınılmaz olduğunu söylememiz gerekiyor. Zaten insan yaptığı her işi ihlas ve imanla yaparsa o işini ilahileştirebilir. Yani her işin ilahi ve olumlu yanını göz önünde bulundurmamız şart.
Bu doğrultuda hadislerde tekrarlanan bir hikaye vardır: " Bir şahıs evinin duvarında bir delik açtı. İmam Sadık as ona şöyle sormuştur: " Neden böyle yaptın? "
Kişi " evimden dumanın dışarı çıkması için bir baca görevi yapmak için bunu yaptım. "
İmam Sadık as ise şöyle buyurdu: " Bunun yanı sıra bu deliği dışarıdan ışığın eve sızması için yani namaz vakitlerinin tanınması için de kullanabilirsin. "
Evet dostlar, duvarda bir delik açılacaksa neden sadece dumanın dışarı taşınması için olsun? Neden ışığın eve saçması için olmasın? Öyle bir ışık ki Allah için ibadet etme doğrultusunda namaz vaktini bize hatırlatsın.