Ayetlerin Hikayesi-8
Bu bölümde Bakara suresinin 207'inci ayetinin sebeb-i nüzulünü ele almak istiyoruz.
Bakara suresinin 207'nci ayeti kerimesinde şöyle buyrulmaktadır: "
وَ مِنَ النَّاسِ مَنْ یَشْرِی نَفْسَهُ ابْتِغاءَ مَرْضاتِ اللَّهِ وَ اللَّهُ رَؤُفٌ بِالْعِبادِ
"İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir."
Kureyş büyüklerinden kırk kişi Darünnedve'de toplanmışlardı. Darünnedve Kureyş büyüklerinin cahiliye döneminde Mekke'de toplanıp istişare yaptıkları ve farklı hususlarda verdikleri kararların mekanı idi. Onlar Medine halkının Hz. Muhammed saa'e yaptığı biatten dolayı bir araya gelmiş ve bu biatten öfkeliydiler. Bu arada Ebu Cehl herkesten daha fazla konuşup şöyle diyordu: "Ey Kureyşliler! Arap milleti arasında bizden daha azizi yoktu, biz Tanrının güvenli alanı içerisinde tam bir huzur içindeydik. Arap uzak yakın bölgelerden bize gelirlerdi. Yılda iki kez buraya toplanırlardı ve kimse bize taciz etme düşüncesinde bile değildi. Muhammed bizim aramıza gelince ona emanettarlığı ve doğruluğu yüzünden Emin lakabı verdik. Ancak o şimdi kendini tanrının peygamberi sanıyor. Bu yüzden bizim tanrılarımızı aşağılayarak bizi deli ve cahil bilip toplanmalarımızı dağıtmaya çalışarak gençlerimizi kendine çekmek istiyor. Ben, onu gizlice öldürecek birini seçmek istiyorum. Beni Haşim onun kan pahasını isterlerse biz onlara on misli kadarını öderiz. "
Bu sırada toplanan kitle arasından ihtiyar biri şöyle dedi: " Yersiz ve yanlış bir karardır çünkü Beni Haşim Muhammed'in katilinin yer yüzünde kalmasına müsaade etmez. Sonuçta sizin saygıyla andığınız Mekke toprakları savaş meydanına dönüşecektir. Bir başka kişi ise şöyle dedi: "Bence Muhammed'i yakalayıp zindana atalım ardından da onu orada tutup günlük olarak diğer tutsaklar gibi yedirip içirelim ta ki hayatını kaybetsin. "
İhtiyar bir kez daha şöyle dedi: " Beni Haşim buna da müsaade etmeyecektir. Arapların mevsimi, Haram aylar gelip çatınca onu zindandan çıkaracaklar ve o yine büyüsü ile sizi kandıracaktır. "
Bir başkası ise Muhammed saa'in şehirlerinden uzaklaştırılmasını ve böylece huzur içinde tanrılarını tapmalarına devam etmelerini önerdi.
İhtiyar bir kez daha bu öneriyi de reddederek şöyle dedi: " Bu öneri, ilk iki öneriden daha beterdir. Çünkü büyüde eşsiz olan halkın en güzeli ve en açık sözlüsünü şehirden atmak ve onu Arapların gözü önünde çöllere göndermek istiyorsunuz. Muhammed, sözleri ile herkesi kendine çekecek ve aniden size çölden süvarileri ve piyadeleri ile saldırıp Mekke'yi ele geçirip sizleri de hayretlere boğacaktır. "
Bunun ardından bir araya gelen Kureyşliler ihtiyardan kendi görüşünü bildirmesini istediler. İhtiyar şöyle dedi: " Benim tek bir fikrim vardır. Her aşiretten bir kişi Beni Haşim'den de bir kişi toplansın. Bu sırada herkes beraber Muhammed'e saldırsınlar ve kılıçları ve silahları ile onu öldürsünler. Böylece onun katili belli olmaz ve onun kanı da yerde kalır. Beni Haşim de hepinizle savaşacak hali yok ya! O zaman sizden sadece kan pahasını alacak ve siz de diyeti ödeyeceksiniz.
Bu sırada herkes şöyle dedi: " Şeyhimizin önerisi dikkate şayandır. Uygulanmalıdır."
Bunun ardından biri, Kureyşlilerden olan Ebu Leheb ile kırk kişi seçildiler ve geceleyin Allah Resulünün evine girip onu öldürmek için görevlendirildiler. Ancak Cebrail as Peygamber Efendimizi bundan haberdar edip daha sonra Medine ismi ile bilinen Yesrib'e doğru gitmesi gerektiği ilahi mesajını bildirdi.
Belirlenen gece gelip çattı. Mekke ve Allah Resulünün evi de zifiri karanlık içinde idi. Kureyşin silahlı kişileri her biri, bir taraftan Hz. Muhammed saa'in evine doğru yaklaşıyordu.
Şimdi Allah Resulünün evini yavaş ve sessiz bir şekilde terk etmeleri gerekiyordu. Aynı zamanda evdeymiş gibi görünmeli idi. Bunun için fedai birinin onun yatağına uzanması ve Peygamber Efendimiz'in yeşil battaniyesini üzerine çekmesi gerekiyordu. Böylece katillerin de onun dinlenmekte olduğu düşüncesine kapılmaları sağlanmalı idi. Böyle olunca bu katiller grubu da Mekke sokakları ve çıkış yollarını kapatamazdı ve Peygamber Efendimiz'in evde olduğunu sanırlardı.
Peygamber Efendimiz ilahi talimatı yerine getirmek için amcaoğlusu ve ilk Müslüman erkek Ali bin Ebi Talib'den, yerinde yatmasını ve müşrikleri kandırarak kader belirleyici hicretin zeminini hazırlamasını istedi. Ölümü göze alan İmam Ali as ise Hz. Muhammed saa'e şöyle dedi: " Ey Allah Resulü, ben sizin yatağınıza geçersem, siz müşriklerden kurtulacak mısınız? " Peygamber Efendimiz " evet, kurtulacağım " dedi.
İmam Ali as bunu duyunca gülümseyerek hemen şükür secdesi etti. Secdeden başını kaldırdığı zaman Peygamber Efendimiz'e döndü ve şöyle dedi: " Ey Allah Resulü görevlendirildiğiniz hususları yapın, benim gözüm, kulağım ve kalbim size feda olsun. Bana istediğiniz emri verin. Sizin emrinize amadeyim. "
Bu sırada Peygamber Efendimiz onu kucakladı ve ardından ikisi de ağladı. Bundan sonra ikisi de ayrıldı ve Peygamber Efendimiz Medine'ye doğru yola çıktı.
Kırk kişi Peygamber Efendimiz'in Mekke'deki evini kuşatıp duvarlardaki deliklerden ve çatlaklardan evin içine bakıyorlardı. Allah Peygamberi'nin yatağında olduğunu zannediyorlardı. Hepsi elleri kılıçlarında hazır bekleyip vahiy evine saldırmak ve Peygamber Efendimiz'in kanını dökmek için fırsat kolluyorlardı. İlk olarak gece yarısı Peygamber Efendimiz'in evine saldırmayı düşünseler de ancak bazı nedenlerden dolayı bu kararı erteleyip sabaha yakın saatlerde eve girmeyi ve görevlerini tamamlamayı kararlaştırdılar.
Gecenin zifiri karanlığı perdeleri aralandı ve alaca karanlıklı sabah ufukta görüldü. Kırk Kureyşli kişi, kınlarından çıkmış kılıçlarla hep beraber Peygamber Efendimiz'in evine saldırıp en büyük arzularının gerçekleşeceği hayalleri ile etekleri zil çalarken ummadıkları bir görüntü ile karşı karşıya kaldılar. Allah Peygamberi'nin yatağında İmam Ali as ile karşılaştılar. Tepeden tırnağa öfke ve şaşkınlığa dönüşen Kureyşliler Ali'ye hitaben " Muhammed nerede o zaman " dediler. İmam Ali as ise şöyle buyurdu: " Onu bana mı emanet etmiştiniz ki şimdi de bana nerede olduğunu soruyorsunuz. " Bu sırada tam bir öfke ile Ali'ye saldırıp onu Mescid-i Haram'a doğru çektiler. Ancak kısa bir sorgulamanın ardından onu bırakmak zorunda kaldılar.
Allahu Teala tam da o gecede iki büyük meleği Cebrail ve Mikail'e hitaben şöyle bir mesaj iletti: "Sizi iki kardeş olarak belirliyorum. Sizin biriniz için hayat ve öbürü için de ölümü kararlaştırsam o zaman hanginiz kardeşini öncelikli görecek, hayatını diğer kardeşine bağışlayacak ve ölümü göze alacaktır acaba? " Bunu duyan Mikail ve Cebrail sustular ve hiçbiri ölümü göze alıp fedakarlıkta bulunamadı.
Ardından Allahu Teala iki meleğine hitaben şöyle buyurdu: " Yere inin ve Ali bin Ebi Talib'in özverisini izleyin. Bilin ki Muhammed ve Ali arasında da kardeşlik bağı kurdum. Ali aslında kardeşi Mustafa'nın yatağına yatmıştır. Her ikiniz de yere inin ve onu düşmanların şerrinden koruyun. "
Bunu duyan iki büyük melek Allah Resulünün evine gittiler. Cebrail İmam Ali as'ın başının üstünde ve Mikail de Ali as'ın ayaklarının altında yer aldı. Cebrail şöyle dedi: "Ey Ebi Talip oğlu ! Sana kutlu olsun! Bu fedakarlığından dolayı semalardaki melekler seninle övünüp seni iftiharla karşılıyor. "
İşte tam da bu sırada Bakara suresinin 207'nci ayeti İmam Ali as'ın özverisi ve serden geçmişliğini kalıcılaştırmak için indirildi. Bu ayet aslında münafıklar hususunda indirilen önceki ayetlerin tam karşı noktasında idi.
Bu çerçevede Allahu Teala bu ayette şöyle buyurmaktadır: "« ومِنَ النّاسِ مَن یَشری نَفسَهُ ابتِغاءَ مَرضاتِ اللّهِ واللّهُ رَءوفٌ بِالعِباد
"İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir."
Münafıklar, kendini beğenmiş, bencil, dik kafalı ve inatçı insanlar olarak halk arasında nifak yolu ile itibar kazanan isimlerdir. Görünüşte ise kendilerini mümin ve hayır sever gösteren ancak davranışları sözleri ile tamamen çelişen isimlerdi. Bu kesim yer üstünde insanların neslini ve bereketleri yok etmekten başka bir iş yapmıyorlar.
Ancak bu grubun tam karşısında yer alan grup, canlarını bile Allah'a adayan bu ticarette Allah'ın rızası ve memnuniyetinden başka bir hedef gütmeyen isimlerdir. Gerçekte onların fedakarlığı ve özverisi ile din ve dünya da ıslah olup hak ayakta tutulur. Böylece insanın hayatı ve İslam ağacı da meyve vermeye başlar.
Başkalarını kendine göre öncelikli görmek anlamına gelen özveri, en yüce insani vasıflardandır. Çünkü bu yüce insani özelliğe ve vasfa sahip olmak için nefsani ve pespaye insani istekler, hava hevesler ile mücadele etmek gerekiyor. Aslında nefsani istekler, insanı hep sadece kendisi için çalışmaya ve malı, canı ve haysiyetinden diğerlerine bağışlamamaya teşvik ediyor.