Mayıs 05, 2020 07:13 Europe/Istanbul

Bu bölümde Bakara suresinin 219'uncu ayetinin sebeb-i nüzulünü konu edineceğiz.

Allahu Teala Bakara suresinin 219'uncu ayetinde şöyle buyurmaktadır: "   یَسْـَٔلُونَکَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَیْسِرِۜ قُلْ ف۪یهِمَٓا اِثْمٌ کَب۪یرٌ وَمَنَافِـعُ لِلنَّاسِۘ وَاِثْمُهُمَٓا اَکْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَاۜ وَیَسْـَٔلُونَکَ مَاذَا یُنْفِقُونَۜ قُلِ الْعَفْوَۜ کَذٰلِکَ یُبَیِّنُ اللّٰهُ لَکُمُ الْاٰیَاتِ لَعَلَّکُمْ تَتَفَکَّرُونَۙ

"Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür. Sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını. Allah sizin için âyetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz."

İslam'ın zuhurunun ardından, şarap ve kumar ile ilgili bir ayet indirilmediği için kimileri eski gelenekler ve adetlere göre şarap içmekteydiler. Peygamber Efendimizin sahabelerinden Abdürrahman bin Avf, her zaman olduğu gibi arkadaşlarını ziyafete çağırmıştı. Dolu dolu yenen bir yemeğin ardından, kumar oynanmaya ve şarap içilmeye başlandı. O kadar içtiler ki namazını vaktinde bile kılamadılar.. Kumar oynadıkları sırada oradakilerden biri namazı hatırladı. Abdest alıp sarhoş sarhoş cemaate katılıp, kendisi de aşırı şarap içen Abdürrahman Avf'ın imamlığında namaza başladı. Hala sarhoş olan cemaat imamı Avf, sallanarak  Hamd suresinin ardından Kafirun suresini okumaya başladı. Ancak surenin ortalarında ayetlerin geri kalanını unuttu. 

Namaz kılanlardan biri imama hatırlatmak babında ayetlerin devamını getirdi ve şöyle dedi: " لا اعبد ما تعبدون:" taptıklarınıza tapmam" .   Ancak cemaat imamı sarhoşluğundan dolayı hemen ayetlerin devamını getirmek istese de durumu daha da kötüleştirdi ve şöyle dedi: اعبد ما تعبدون"  " siz putperestlerin taptıklarınıza ben de tapıyorum! "

Avn ayrıca  لکم دینکم ولی دین " “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.” yerine ayete bir kaç kelime ekleyip  لکم دینکم الشرک ولی دینی الاسلام  sizin dininiz şirktir ve bizim dinimiz İslam dedi. " İşte namaz bu şekilde bitti. Ancak namaz kılanlar utançlarından bir birlerine bakamaz oldular. Onlar bu ziyafette yaşananları kimseye açıklamamaya karar verdiler. Ancak bir gün sonra bu haber her yere yayıldı. 

Abdürrahman bin Avf ve arkadaşları diğer Müslümanların sözlerinden aşırı rahatsızlık duyarak sonunda İslam Peygamberi Hz. Muhammes saa yanına gidip ona sığındılar ve amellerini itiraf edip şöyle dediler: "Lütfen şarabın hükmünü bize açıkla. " Peygamber Efendimiz ise bu hususta Nisa suresinin 43'üncü ayetini tilavet etti. Bu ayette sarhoşluk halinde namazın batıl olduğu anlatılmaktadır. 

Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: "یا اَیُّهَا الَّذِینَ آمَنُوا لا تَقْرَبُوا الصَّلاةَ وَأَنْتُمْ سُکارى

" Ey müminler! sarhoş olduğunuzda namaza yaklaşmayın. "

Namaz, kulun Allah'ı ile konuşması ve ona yakarışta bulunması fırsatıdır. Bu yüzden tam bir duyarlılık ve kalbi ve akli varlık ile yerine getirmeli. Doğal olarak sarhoş biri bu aşamadan çok uzaktadır. Daha önemli mesele ise bu ayetin, diğer vakitlerde bile şarap içme izni sayılmadığı, sadece namaz okurken sarhoşluk ile alakalı olduğu hususudur. Yani namazın duyarlı ve bilinçli bir şekilde kılınması için, ve de beş vakit namazın aralarının az olması yüzünden sarhoşluk getiren içeceklerin içilmesi de tamamen yasaklanmıştır. Bilindiği üzere şarabın sarhoşluğu duyarlılığın ve bilincin kaybına neden olur ve uzun da sürer. Böylece okunan ayetin hükmü sadece belli bir zamana ait değil devamlı geçerlidir. 

Nisa suresinin 43'üncü ayetinin indirilmesi ile Müslümanların birçoğu sarhoşluk getiren içecekleri içmeyi daimi bir şekilde bıraktılar. Onlara göre namaza zarar veren her şey mutlak bir şekilde hayattan silinmelidir. 

Ancak bir başka Müslüman grup bu tür içecekleri içmeye devam ettiler. Kimi Ehli Sünnet kaynak kitapları örneğin Müsned Ahmed bin Hanbel, Tırmızi, Nesai ve Ebi Davud eserlerinde  nakledildiği gibi bu kişilerin Ensar'ların evinde verilen ziyafette şarap içtikten sonra bu kişiler bir birlerine girdiler. Ardından da Kureyş kafirlerinin Bedir savaşında ölülerine yaktıkları ağıtları okunmaya başladı. Peygamber Efendimiz bunu duyunca öfkelenip hızlı bir şekilde kendini hala sarhoş olan o kişilere ulaştırdı. 

Bunun ardından ise Allahu Teala Peygamber Efendimiz'e Bakara suresinin 219'uncu ayetini indirdi. 

Bakara suresinin 219'uncu ayetinde şöyle buyrulmaktadır: "«یَسْئَلُونَکَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَیْسِرِ قُلْ فیهِما اِثْمٌ کَبِیرٌ وَ مَنافِعُ لِلنَّاسِ وَ إِثْمُهُما أَکْبَرُ مِنْ نَفْعِهِما 

"Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür. ...." 

İşte bu ayette şarabın zararları ve yararları karşılaştırılmıştır. Ancak ayetin de değindiği gibi kumarın oynanması ve şarabın içilmesi ve satılmasının zararları yararlarından çok fazladır. Bunlar hem ahlaki, hem toplumsal ve hem sağlık açısından insana zarar verirler. 

Yine rivayetlere göre Abbasi Halifesi Mehdi, İmam Kazım as'a şöyle sordu: "Şarap, Allah'ın kitabında haram mı? İnsanlar bu ayetlerden şarabın içilmesinden sakınmaları gerektiğini anlasalar da haram olup olmadığını anlamıyorlar. Bunun hükmü nedir? " İmam as şöyle buyurdu: "Şarap, Allah'ın kitabında haramdır. Çünkü bu ayette kullanılan "İsm" kelimesi büyük bir haram amel ve en büyük günahlardan sayılır. Öyle ki Allahu Teala bu habaset dolu ismi " rics" olarak da adlandırmıştır. "

İmam Sadık as şöyle devam etti: " Şarap ile ilgili Müslümanlara şaraptan uzak durmaları gerektiğini ileten ayet de bu ayettir. Böylece şarap içmek ve kumar da günah sayıldığı ve haram olduğu anlaşıldı. Buna ilaveten Allahu Teala Maide suresinin 90'ıncı ayetini indirdi. Bu ayette bu kınama daha da şiddetlendi ve şarap ve kumardan uzak durulması nedenleri ile ilgili şöyle buyruldu: " یَا أَیُّهَا الَّذِینَ آمَنُوا إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَیْسِرُ وَالْأَنْصَابُ وَالْأَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّیْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّکُمْ تُفْلِحُونَ

"Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz."

Allahu Teala yine Bakara suresinin 219'uncu ayetinin ikinci bölümünde şöyle buyurmaktadır: ....وَ یَسْئَلُونَکَ ما ذا یُنْفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ کَذلِکَ یُبَیِّنُ أللهُ لَکُمُ الْآیاتِ لَعَلَّکُمْ تَتَفَکَّرُونَ

"Sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını. Allah sizin için âyetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz.""

Aslında Müslümanlar bu ayetin indirilmesine kadar da infakta bulunmanın faziletleri ile ilgili birçok söz duysalar da ancak bu hususta tereddütlü davranarak aşırıya kaçmaktaydılar. Örneğin Ensar'dan biri ufak bir çocuk ve 6 kölesi olduğu sırada hayatını kaybetti.   Bu kişi ölümü yaklaştığında kölelerini azat edip çocuğuna da hiçbir şey bırakmadı. Onun akrabaları Allah Resulünün yanına gelip konu hakkında Hz. Muhammed saa'e bilgi verdiler. Peygamber Efendimiz bunları duyunca şöyle buyurdu: " Bu öleni ne yaptınız?" Onlar " gömdük onu" dediler. Peygamber Efendimiz " daha erken bilseydim onun Müslümanlar mezarlığında toprağa verilmesine engel olurdum. Çünkü o çocuklarını böyle muhtaç ve ihtiyaç sahibi bırakıp gitmiştir. "

O dönemde kimi Müslümanlar infakta bir birleri ile rekabet halinde idiler. Öyle ki Maad bin Cebel ve Sa'labe gibi yoksullar bile Peygamber Efendimiz'in yanına gelip şöyle dediler: " İnfak yapmak için, hac ve umremizi yerine getirmek için varlığımız yoktur. Böyle olursa cennet de zenginlere mahsus olur. " 

Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: " Sizlerden,  kim ki zor durumunu Allah hatırı için tahammül edip sabırlı olursa zenginlerin mahrum kalacağı konumu elde eder. "

Yine bazı zenginler Peygamber Efendimiz'e şöyle sordular: "Acaba tüm servetimizi mi yoksa bir kısmını mı infak edip ihtiyaç sahiplerine bağışlayalım? " İşte bu soruya cevap olarak Bakara suresinin ikinci bölümü indirilmişti: " Sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını. Allah sizin için âyetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz.""

İmam Bakır as ise bu ayetin yorumu hakkında şöyle diyor: " Bağışlama ve infak, yıllık olarak ihtiyaç fazlasından yapılır. Bu yüzden infak etmek iyi ve hoş olsa da ancak aşırıya kaçmamak gerekir. Önce kendiniz ve ailenizin ihtiyaçlarını giderin ardından diğerlerine yardım edin. Yine ailenin rızası olduğu zaman özveride bulunabilirsiniz. Nitekim İslam'ın başlangıcı döneminde özellikle de İmam Ali as döneminde bu özveri örneklerine defalarca rastlamak mümkün. Kuran-ı Kerim ise bu kişiler hakkında Haşr suresinin 9'uncu ayetini indirmiş ve şöyle buyurmuştur: "..... وَ یُؤْثِرُونَ عَلى‌ أَنْفُسِهِمْ وَ لَوْ کانَ بِهِمْ خَصاصَةٌ......

".....Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler....."

Kuran-ı Kerim, insanları Allah'ın ve Peygamber Efendimizin saa emirlerine uymaya davet etmesine rağmen, insanların, Kur'ani ahkam ve maarifi körü körüne taklit etmeyi ve mutlak bağnazlıkla kabul etmelerini istemiyor. Tam tersi onların akıl gücü ve düşünme gücü ile bu hakikati keşfetmelerini istiyor. Nitekim Bakara suresinin 219'uncu ayetinin sonunda da şöyle buyrulmaktadır: "یُبَیِّنُ اللَّهُ لَکُمُ الْآیاتِ لَعَلَّکُمْ تَتَفَکَّرُونَ فِی الدُّنْیا وَ الْآخِرَةِ:.....

" Allah sizin için âyetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz."