Mayıs 17, 2020 21:06 Europe/Istanbul

Bu bölümde Hristiyan Arap Şarkiyatçı Philip Khuri Hitti'nin İslam'a ve Peygamber Efendimiz'e yönelik görüşlerini paylaşmak istiyoruz sizlerle.

İslam Peygamberinin melekuti yüzü ve semavi şahsiyeti 14 yüzyıl önce Allahu Teala tarafından dünyalıların kılavuzluğunu ve risaletini üstlenmek amacı ile mebus oldu. Bu çerçevede onun semavi kitabı ve yegane Allah'ın sözleri ve pratik ve bilimsel öğretilerin kapsamlı kitabı ve kalıcı mucizesi Kuran-ı Kerim indirildi. Bu kitap aslında yüz milyonlarca insanın hayat planı da sayılır. Bu ilahi şahsiyet insanlık hayatının evrilmesi ve tamamlanmasında en önemli etkenlerdendir. 

Değerli İslam Peygamberi insanlığın hidayeti ve iflahı doğrultusunda seçildi. Peygamber Efendimizin en önemli hedefi ise dünyada adalet ve eşitliğin sağlanması idi. Bu yüzdendi ki İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa dünyalılar için rahmet olarak adlandırıldı. Onun risaleti ise sınırların ötesinde idi. Allahu Teala bu hususta Enbiya suresinin 107'nci ayetinde şöyle buyurmuşlardır: "Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."

İslam'ın başlangıç döneminden günümüze dek tarihçiler ve araştırmacılar Allah Resulünün hayatı ve siyerini ele aldıkları eserler ve telifler yazmalarına, zengin ve değerli kaynaklar oluşturmalarına rağmen mevcut durumda, emperyalizmin İslam'a ve kurucusu Hz. Muhammed saa'e yönelik düşmanlıkları yüzünden şimdi de bir kez daha şarkiyatçıların İslam ve İslam Peygamberine yönelik görüşlerini gözden geçirmek şart. Aslında tüm bunlara rağmen İslam Peygamberinin şahsiyeti nübüvvet semalarında hala en ihtişamlı şekilde parlamaktadır. Ancak bu çerçevede Şarkiyatçıların bakışlarını gözden geçirmek de kaçınılmazdır. Bu doğrultuda 20'inci yüzyıl Şarkiyatçılarından Hristiyan Arap şarkiyatçı Philip Khuri Hitti'nin görüşlerini sizler ile paylaşmak istiyoruz.

Philip Khuri 1908 yılında Beyrut'un Amerikan üniversitesinden mezun olan bir isimdir. Aslen Lübnanlı bir tarihçi olsa da ancak daha sonra Amerikan bir vatandaşı olarak Lübnan'ın Amerikan üniversitelerinde tahsil görmüştür. Philp Khuri tanınmış " Arap Tarihi " kitabını Eylül 1939 yılında basmıştır. Bu kitabın sekizinci bölümü ise İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa'e ayrılmıştır. Khuri Hutti, bu bölümde sözlerine Peygamber Efendimz'in doğum yılı ve soyu ile başlamaktadır.

Bu bölümde yazar şöyle diyor:" Arap olan Muhammed'in daveti ve mesajı, kadim devirlerde adı geçen Beni İsrail peygamberleri gibi gerçekten de peygamber-vari idi. Başangıçta davetinin ve risaletinin içeriği Allah'ın tek olduğu, her şeye kadir olduğu, tüm dünyaların yaratıcısı olduğu ve hesap gününün olduğu idi. ... Muhammed'in canı kutsal bir kaynağa bağlı idi. Allah resulü olarak yaptığı göreve duyduğu heyecan ise coştu taştı. Muhammed kavmi arasında yola koyulup eğitim ve öğüt verdi. "

Philip Hutti  Peygamber Efendimizin ciddiyet ve büyük çabaları ile yavaş yavaş yarenlerini ve çevresini genişlettiğini kaydederek bu yolda büyük cefalara ve zorluklara katlandığını da söylüyor. Philip sözlerinin devamında şöyle diyor: "Muhammed saa'e geçici zararlar ve hasarlar veren kara işkence günleri onun cesaretine halel getirmedi ve o kendi davetini devam ettirdi. Muhammed, halkı yalan ilahlardan uzaklaştırmak ve yegane Allah'a tapmalarına çalışıyordu. "

Philip Arap Tarihi adlı tanınmış eserinde şöyle diyor: "Muhammed saa, iktidarın dorukta olduğu dönemde bile tam güçsüzlük döneminde olduğu gibi yaşıyordu. Yaşamı sade ve riyakarlıktan uzaktı. Vefat ettikten sonra bile geri bıraktığı az malı, devlet malı olarak hesapladı. İster önemli işlerde ister ufak tefek işlerde günlük davranışları şimdi de milyonlarca insanın dikkatle uymak ve riayet etmek istediği yasalara dönüşmüştür. İnsanlık ırklarının hiçbirinde Muhammed saa gibi kimse tam bir insan sayılmamış ve amelleri dikkatle takip ve taklit edilmemiştir. Muhammed davranışları ve sözlerinin en ufağı bile yasalara dönüşen milyonlarca Müslümanın onlara amel ettiği yegane tam bir insan olmuştur. "

Değerli İslam Peygamberi Mekke'de olduğu sürece bu şehirdeki müşriklerin baskıları ve kötü davranışları o kadar artmıştı ki Allah Resulünün geceleyin öldürülmesi bile planlandı. Peygamber Efendimiz ise vahiy meleği aracılığı ile bu komplodan haberdar oldu. Mekke artık kalacak yer değildi. Hz. Ali bin Ebi Talib Peygamber Efendimiz'e saldırı yapılacak gece, onun yatağına yattı ve böylece tarihin en önemli hicreti başlamış oldu. Bu Hicretin ana hedef şehri Yesrib adı ile bilinen Medine idi. Peygamber Efendimiz'in şehirlerine doğru hareket etmesinden haberdar olan Medine halkı Hz. Muhammed saa'i en sıcak şekilde karşıladılar. 

İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa kısa bir süre Kuba bölgesinde kaldıktan sonra Kuba camisinin yapımı emrini verdi. Bu İslamiyetin ilk camisi idi. Peygamber Efendimiz'in en önemli girişimlerinden biri de Muhacirler ve Ensar arasında ve daha sonra bu iki grubun Medine Yahudileri arasında anlaşmayı sağlaması idi. Bu anlaşmaya bakıldığında Allah Resulü'nün toplumun liderliği çerçevesindeki dehasını görmek mümkün. İslam Peygamberi bu vesile ile bir birleri ile çatışmakta olan farklı gelenek ve göreneklere sahip topluluklar ve kabileleri bir araya toplayarak onları birleştirdi ve böylece düşmanların müdahalelerinin önüne geçti ve üniter bir ümmet oluşturdu. Böylece semavi hedeflerin gerçekleşmesi için onların da kendine ayak uydurmalarını sağladı. 

Aslında İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa öyle bir şehre ayak bastı ki ahalisi gönüllü olarak İslam'ı kabul etmiş ve Allah Resulünü kendi şehirlerine davet etmişlerdi. İşte burası İslam ve ilahi dinin gelişmesi için en iyi fırsattı. 

Philip Hutti bu hususta da şöyle yazıyor: "Medine toplumu, daha sonraki İslam toplumunun daha küçük bir görüntüsü idi. Muhammed saa kısa bir sürede daha önce hiçbir zaman birleşmeyen bir kavmin ümitsizliklerini umuda dönüştürerek , o döneme dek sadece coğrafi bir isim olan bölgede öyle bir din kurdu ki Hristiyanlık ve Yahudiliği geniş topraklardan uzaklaştırdı ve yerine geçti. Hala büyük insani kitlelerin mensubu olduğu bir din getirdi. Öyle büyük imparatorluğun temellerini attı ki yakın zamanda tüm medeniyetleri de en geniş hali ile içine aldı. Muhammed saa kimseden eğitim görmedi. Buna rağmen dünya nüfusunun beşte biri kadarı nüfusunun tüm bilimler ve hikmetlerin kapsamlı hali ve dini konuları içeren bir kitap gördüğü kitap ona indirildi. "

Şarkiyatçıların en önemli sorunlarından biri de onların İslam Peygamberi'nin Kuran-ı Kerim'in sunulması döneminde çevredeki toplumlardan, özellikle de Tevrat ve İncil gibi semavi kitaplardan etkilenmesini düşünmesidir. Çağdaş dönemde kimi şarkiyatçılar Kurani kıssalar hususunda tereddütler dile getirmişlerdir. Bu yönde kimi milletlerin hayali ve sembolik olarak ele almaları ile bazı Kurani hikayeler ve kıssaları mit olarak adlandırıyorlar. Bu tür araştırmacılar Kurna-ı Kerim'in sanatsal mucizesi sayılan Kurani hikayelerdeki tarihi ve gerçek olayları inkar ederek bunları bir kaç teori çerçevesinde açıklamaya çalışıyorlar. 

Philip Hutti eserinin bazı bölümlerinde Kurani hikayelere değinerek bu hikayeleri Eski Ahit ve Yeni Ahit kutsal kitaplarının hikayeleri ile karşılaştırarak şöyle diyor: " Allahu Teala Kuran-ı Kerim'de insanlık hayatının gerçekleri ile ve tarih yolunun gereksinimleri ile doğrudan alakalı olan olayları anlatıyor. Böylece eski ilahi dinlerin iyi ve kötü safhalarını gelecek nesillerin gözleri önüne sermek ve onların eskilerden ders almalarını ve başarısız tecrübelere baş vurmamalarını ve pişmanlığa kapılmamalarını istiyor. "

Philip Kuran-ı Kerim ve Tevrat'taki kıssalar ve hikayeleri karşılaştırarak Kuran-ı Kerim'in üstünlüğüne şöyle itiraf ediyor: "Kurani hikayeler, terbiye ve nefis tehzibi amacı ile anlatılmıştır. Burada hikayeden güdülen hedef hikayecilik değil ibret alınmasını sağlamaktır. Böylece insanların Allah'ın geçmişteki iyileri nasıl mükafatlandırdığı ve kötüleri nasıl cezalandırdığı anlatılmak istenmiştir. "