Mayıs 18, 2020 23:30 Europe/Istanbul

Bu bölümde Bakara suresinin 224 ve 225'inci ayetlerinin ve de Maide suresinin 87 ila 89'uncu ayetlerinin sebeb-i nüzulünü konu edineceğiz.

Günlerden bir gün Beşer bin Numan, evlenmenin boyutlarını göz önünde bulundurmadan Abdullah bin Ravahe kızı Ateke'yi istemeye gitti ve onunla evlendi. Onlar bir birlerine uygun eşler sayılmıyorlardı. Halbuki İslam'da eşlerin uygunluğu çok önemli bir meseledir.  Uygunluk denildiğinde benzerlik ve eşitlik söz konusudur. 

Evlenirken, dört önemli faktör olan inançlar, din, aile ve kültür durumu göz önünde bulundurulmalıdır. Gerçekte ortak inançlar, dinde, aile düzeyinde ve kültürel ortamda benzerliklere sahip olmak başarılı evlenmenin vaz geçilmez faktörlerindendir.  Eşler bu açılardan çok farklı olurlarsa, çoğu zaman hayatta büyük sorunlar ve zorluklar da yaşarlar. Bunun sonucunda da böyle bir hayat hep gerginlik ve uyumsuzluk ile dolu olur. Sonuçta mutsuzluk ve uzlaşmazlık çıkmazlarına girilir. Beşer ve Atike de her açıdan bir birlerine uygun olmadıkları yüzünden hayatlarının başından beri büyük sorunlar yaşamaya başladılar. 

Atike, Beşer ile her gün belli belirsiz konular üzerinde tartışıyordu. Yavaş yavaş bu tartışmalar doruğa ulaştı ve daha az toleranslı olan Atike de her kavga ve tartışmanın ardından babasının evine gitti. Abdullah da her defasında arabuluculuk yapıp  onları barıştırıyordu. Ancak barış ve uzlaşma dönemi kısa sürdü. Bir gün Abdullah evinde çalışırken kızı geldi. Atike babasını görür görmez yüksek sesle ağlayama başladı ve yanaklarından göz yaşları akmaya başladı ve mutsuz ve kederli bir sesle şöyle dedi: " Baba, artık bıktım. Artık yeter!  Ben artık Beşer'in evine dönmeyeceğim. "

Abdullah da kızının sözlerini her zamanki gibi dinledi ve sonra şöyle dedi: " Kızım!  Sen beklentilerini düşük tutmalısın, çünkü eşin tüm isteklerini karşılayamıyor. "

Bu sırada Beşer geldi. Beşer ne şekilde olursa olsun eşini alıp götürmek istedi. Ancak çabaları nafile idi. Bu kez Atike hiçbir şekilde evine dönmek istemiyordu. Beşer, Atike'nin babasına arabuluculuk yapması için istekte bulundu. Ancak yüzünden öfkesi ve mutsuzluğu belli olan Abdullah şöyle haykırdı: " Allah'a ant olsun ki bu hususta artık bir adım dahi atmayacağım.  Sizin işinizin ıslahı için müdahalede bulunmayacağım. "

İşte Bakara Suresinin 224 ve 225'inci ayetleri bu hususta indirildi. 

Bu iki ayette şöyle buyrulmaktadır:

«وَلاَ  تَجْعَلُواْ اللَّه‌َ عُرْضَه‌ً لاِیمَـَنِکُم‌ْ أَن تَبَرُّواْ وَتَتَّقُواْ وَتُصْلِحُواْ بَین‌َ النَّاس‌ِ وَاللَّه‌ُ سَمِیع‌ٌ عَلِیم‌ٌ / لا یؤاخِذُکُمُ أللهُ بِاللَّغْوِ فی أَیمانِکُمْ وَ لکِنْ یؤاخِذُکُمْ بِما کَسَبَتْ قُلُوبُکُمْ وَ أللهُ غَفُورٌ حَلیمٌ

" Yeminlerinizden dolayı Allah’ı, iyilik etmeye, kötülükten sakınmaya ve insanların arasını düzeltmeye engel kılmayın. Allah her şeyi işitir ve bilir."    "Yeminlerinizin kasıtlı olmayanlarından dolayı Allah sizi sorumlu kılmaz, fakat kalplerinizin yöneldiği yeminden sizi sorumlu tutar. Allah çok bağışlayıcıdır, aceleci değildir."

Allahu Teala Bakara Suresinin 224'üncü ayetinde Müslümanları, iyilik yapmak ve insanları ıslah etmek adına bile yemin etmekten sakındırır. 225'inci ayette ise  yeminleri istemli ve istem dışı olarak ayırır ve istem dışı yemini etkisiz ve ciddi yemin de sayılan istemli yemini  fıkıh ahkamlarında ele alınması gereken etkili bir yemin olarak sayar.  Bu çerçevede batıl sayılan yeminler, sıradan ve değersiz günlük şeyler için dile getirilen yeminlerdir.  

Bu çerçevede İslam, ister dünyevi ister uhrevi olarak bu yeminler için bir ceza belirlemedi.  İmam Sadık as ise  bu tür yeminler hakkında şöyle buyurmaktadır: " Boş yere yemin etmek,  insanların günlük ve sıradan alışkanlıkları yüzünden dile getirdikleri  yeminlerdir. Onlar " Allah'a andolsun ki hayır " "Yemin billah öyledir" gibi sözlerle bu yeminleri ifade ediyorlar. Bunlar yeminleri  boşu boşuna dile getiriyorlar. Gerçekten de büyük zulüm yapıyorlar. "

Maalesef kimi kişiler her iş için Allah'ın adını yeminlerinde kullanmaya alışmışlardır. Kimileri, Vallahi, Billahi gibi ifadelerin sıradan bir şey olduğunu yemin mahiyeti taşımadığını düşünüyorlar. Ancak  Allah'ın celal dolu isimlerinin yeminlerde kullanılması uygun değildir. Özellikle de ahit ve anlaşmalar yüzünden ifade edilen yeminlerin kefareti bile bulunmaktadır.

İslam'ın başlangıç dönemlerinde camide Müslümanlar Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa'in sözlerini dinlemek için toplanmışlardı. Peygamber Efendimiz minbere çıktığında, açık sesli ancak hüzünlü bir sesle kıyamet ile ilgili ve ilahi adalet mahkemesinde bulunmakla alakalı konuşmaya başladı. Hz. Muhammed saa ilahi ayetleri açıklayarak insanları sarstı öyle ki bir grup ağlamaya başladı. Bu sözler o kadar etkili idi ki Peygamber Efendimiz'in kimi yarenleri  kimi lezzetlerden ve rahat durumlardan uzak duracaklarını ve onların yerine de ibadet edeceklerini kararlaştırdılar. Bu arada Bilal Habeşi de  her gün oruç tutmaya yemin etti. 

Osman bin Maz'un ise eşi ile bile ilişki kurmayacağını ve akşamları ve geceleri hep ibadet edip oruç tutacağına yemin etti. Aylar geçti ve Osman eşinin yanına gitmedi. Bir gün onun eşi, düzensiz bir şekilde Peygamber Efendimiz'in eşi Ayşe'nin yanına gitti. Ayşe onun durumuna şaşırdı ve şöyle dedi: " Neden böylesin? Neden kendini süslemedin?  Osman'ın eşi ise şöyle dedi: " Kim için süsleneyim ki!  Eşim bir süredir beni bırakmış ve ruhbanlık hayatına başlamıştır. "  

Ayşe bu konuşmayı Peygamber Efendimiz'e de anlattı. Hz. Muhammed saa ise tüm Müslümanları camiye topladı. Bu aniden bir araya toplama vakasından dolayı herkes önemli bir şeyin olduğunu anlamıştı. İnsanlar toplandı ve Peygamber Efendimiz minbere çıkıp Allah'ı hadü senada bulunup şükrederek şöyle buyurdu: "  Neden bazılarınız pak ve tertemiz şeyleri haram addediyorsunuz?   Sünnetimi size açıklayacağım. Bu sünnete karşı duran benden değildir. Ben de gecenin bir bölümü uyuyarak bir bölümünü de eşimle ilişki kurarak geçiriyorum. Her gün oruç tutmuyorum. "

" Haberiniz ola!  Ben hiçbir zaman Hristiyan papazlar gibi dünyayı bırakmanızı istemiyorum. Çünkü bu tür işler ve ruhbanlık hayatı benim geleneklerimden değildir. Benim ümmetimin ruhbanlığı ancak savaş ve cihatta olur.  Hayatınızı zorlaştırmayın çünkü geçenleriniz öyle yaptı ve yol oldular. ". 

Peygamber Efendimiz bunları buyurduktan sonra  dünyanın lezzet veren helal işlerini bırakmaya yemin edenler kalktı ve şöyle dediler: " Ey Allah'ın Resulü!  Biz bunun için yemin etmiş insanlarız. Ne yapabiliriz ki? "

İşte Maide suresinin 87 ila 89'uncu ayetleri bu husus ile ilgili indirildi: "« یا أَیُّهَا الَّذینَ آمَنُوا لاتُحَرِّمُوا طَیِّباتِ ما أَحَلَّ اللّهُ لَکُمْ وَ لاتَعْتَدُوا إِنَّ اللّهَ لایُحِبُّ الْمُعْتَدینَ /  وَ کُلُوا مِمّا رَزَقَکُمُ اللّهُ حَلالاً طَیِّباً وَ اتَّقُوا اللّهَ الَّذی أَنْتُمْ بِهِ مُؤْمِنُونَ /  لایُؤاخِذُکُمُ اللّهُ بِاللَّغْوِ فی أَیْمانِکُمْ وَ لکِنْ یُؤاخِذُکُمْ بِما عَقَّدْتُمُ الاَْیْمانَ فَکَفّارَتُهُ إِطْعامُ عَشَرَةِ مَساکینَ مِنْ أَوْسَطِ ما تُطْعِمُونَ أَهْلیکُمْ أَوْ کِسْوَتُهُمْ أَوْ تَحْریرُ رَقَبَة فَمَنْ لَمْ یَجِدْ فَصِیامُ ثَلاثَةِ أَیّام ذلِکَ کَفّارَةُ أَیْمانِکُمْ إِذا حَلَفْتُمْ وَ احْفَظُوا أَیْمانَکُمْ کَذلِکَ یُبَیِّنُ اللّهُ لَکُمْ آیاتِهِ لَعَلَّکُمْ تَشْکُرُونَ

 

" Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve güzel şeyleri haram saymayın, sınırı da aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez."

" Allah’ın size verdiği helâl ve temiz rızıklardan yiyin ve iman etmiş olduğunuz Allah’ın yasaklarından sakının."

"Allah sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden ötürü sorumlu tutmaz, fakat bilerek ettiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefâreti, ailenize yedirdiğinizin ortalama seviyesinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek ya da bir köle âzat etmektir. Buna imkânı olmayan ise üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğinizde (bozarsanız) yeminlerinizin kefâreti işte budur. Yeminlerinize bağlı kalın. Allah âyetlerini sizin için bu şekilde açıklıyor ki şükredesiniz."