Nur’a giden yol
SAD suresinin 5 ila 11. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
SAD suresinin 5 ila 7. ayetleri:
أَجَعَلَ الْآَلِهَةَ إِلَهًا وَاحِدًا إِنَّ هَذَا لَشَیْءٌ عُجَابٌ (38:5)
وَانْطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ أَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلَى آَلِهَتِکُمْ إِنَّ هَذَا لَشَیْءٌ یُرَادُ (38:6)
مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِی الْمِلَّةِ الْآَخِرَةِ إِنْ هَذَا إِلَّا اخْتِلَاقٌ (38:7)
Yani:
Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler.
Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur.
Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.
Geçen bölümde Mekkeli müşriklerin büyükleri İslam Peygamberi’nin -s- sözlerini dinlemek istemiyor ve halkın o hazrete yönelmesini engellemek için de Allah Resulü’nü -s- büyücü ve yalancı olmakla suçluyordu. Bu ayetler ise şöyle buyurmakta: Onlar insanlara şöyle diyordu: sizin bunca tanrınız var ve her iş için onlardan birine yöneliyorsunuz. Ancak bu peygamber sizden tüm tanrılarınızı almak ve yerine görünmeyen ve sizin göremediğiniz ve dokunamadığınız bir tanrıyı yerleştirmek istiyor. Eğer muradınıza ermek istiyorsanız, putperestlik inancıda kalmalısınız. Bu putları bırakmayın, şu adamın (yani Resulullah’ın -s-) sözlerine kulak vermeyin, zira onun sözü hiç bir maziye dayanmıyor. Bizim geçmişlerimizin bize öğrettikleri şu bildiklerimizdir ve bizler geçmişlerimizin inancında böyle bir şey görmüyoruz.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Peygamberlerin en önemli görevi, sahta tanrıları reddetmek ve yegane Allah’ı ispat etmektir. Gerçi bu konu müşrikler ve münkirler için tuhaf gelebilir.
2 – İnsanların çoğu geçmişleri gibi yaşamak ister. Onlar için atalarının ve geçmişlerini batıl inançlarından el çekmek ve yaşamlarında yeni bir dine yönelmek zor ve inanılmaz gelir.
3 – Küfür elebaşıları Hak konusunda kuşku uyandırır, fitneler çıkarır. Onlar yalan ve saptırıcı propagandaları ile insanları hak sözün söylendiği yerlere gitmekten sakındırır. Onlar sapkınlığın propagandasını yapar.
SAD suresinin 8. ayeti:
أَؤُنْزِلَ عَلَیْهِ الذِّکْرُ مِنْ بَیْنِنَا بَلْ هُمْ فِی شَکٍّ مِنْ ذِکْرِی بَلْ لَمَّا یَذُوقُوا عَذَابِ (38:8)
Yani:
Kur'an aramızdan Muhammed'e mi indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Belki, bunlar Kur'an'ım hakkında şüphe içine düştüler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar.
Mekkeli müşriklerin İslam Peygamberi’nin -s- hakkaniyetinde kuşku uyandırmak için ileri sürdükleri bahanelerden biri şöyleydi: Kureyş’te bunca büyük varken nasıl yetim ve hiç bir serveti ve makamı ve ünvanı olmayan biri ilahi vahiylere muhatap olur? Eğer Allah gerçekten meleklerini birine nazil etmek isteseydi, doğal olarak Kureyş içinde tanınmış ve nüfuz ve mal ve servet sahibi olan birini seçmesi gerekirdi.
Kuşkusuz bu istidlal, dünyaperest insanların mantığıdır. Onlar her şeyi maddi kriterlerle ölçer ve kim daha fazla servet sahibi ise, toplumu yönetmek için daha şayeste olduğunu düşünür. Oysa açıktır ki ilahi hidayet, manevi bir konudur ve bunun için pak ve sağlıklı fıtrat gerekir. buna göre de Allah teala kimin O’nun risaletini üstleneceğini ve yerine getireceğini herkesten daha iyi bilir.
Ayet şöyle devam etmekte: Onlar inat veya kıskançlık yüzünden hak sözü kabul etmek istemiyordu, fakat sonunda ilahi azabı ve hakkı inkar etmenin cezasını göreceklerdir.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Hakkı inkar etmek ve kabul etmemenin bir sebebi, kıskançlık ve bencilliktir. Bazen insan bencilliği yüzünden başkalarına ait olan şeylerin onun hakkı olduğunu zanneder ve o hakların konusunda başkalarından öncelikli olduğunu düşünür.
2 – Kuşku ve şüphe doğal bir şeydir. Ancak insan kuşku duyduğu şeyin hakkında araştırma yapması ve hakikati gün yüzüne çıkarması ve böylece kuşkusunu ve şüphesini gidermesi gerekir.
3 – Her halükarda sırf kuşku yüzünden bir şey reddedilemez, inkar edilemez.
SAD suresinin 9 ila 11. ayetleri:
أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّکَ الْعَزِیزِ الْوَهَّابِ (38:9)
أَمْ لَهُمْ مُلْکُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَیْنَهُمَا فَلْیَرْتَقُوا فِی الْأَسْبَابِ (38:10)
جُنْدٌ مَا هُنَالِکَ مَهْزُومٌ مِنَ الْأَحْزَابِ (38:11)
Yani:
Yoksa azîz ve lütufkâr olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır!
Yahut göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyleyse (göklerin) yollarında yükselsinler (görelim)!
Onlar, çeşitli guruplardan oluşmuş bir ordudur; işte şurada bozguna uğratılacaklardır.
Bu ayetler önceki ayetlerin devamında İslam Peygamberi’ne -s- vahyin nazil oluşunu inkar edenlere hitap edenlere şöyle buyurmakta: Yoksa Allah peygamberleri belirleme işini onlara mı devretti ki onlar da istedikleri herkese nübüvvet makamı versin ve istemediklerinden nübüvvet makamını geri alsın? Bazı insanlar o kadar bencil ve o kadar kibirlidir ki her şeyi bildiklerini ve doğruları teşhis edebildiklerini zanneder, öyle ki hatta kendilerinde ilahi hükümlerin hakkında görüş beyan etme yetkisi olduğunu ve neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda ahkam kesebileceklerini düşünürler.
Ayetler İslam Peygamberi -s- ve Müslümanlara hitaben şöyle buyurmakta: Müşriklerin yersiz sözlerinden zafiyete ve gevşekliğe kapılmayın, zira bunlar seyrek sayıda gruplardan oluşan ve hak karşısında duran, fakat peygamberlerin haktalep çağrılarını susturamayan bir zümredir.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – İnsanları peygamberlerin aracılığı ile hidayete erdirmek, ilahi geniş rahmetin bir cilvesidir.
2 – İnsanlar için yasa çıkarmak ve teşri düzeni kurmak, ancak alemleri yaratan ve tedbir eden Allah’a mahsustur.
3 – Hak karşısında duran gruplar ve hizipler nihayetinde yenilgiye ve yok olmaya mahkumdur ve görece güç ve servetleri hiç bir işe yaramaz.