Temmuz 24, 2020 14:49 Europe/Istanbul

Bu bölümde Ali İmran Suresinin 61'inci ayetinin sebeb-i nüzulünü ve de mübahale olayını ele alacağız. Birlikte dinleyelim.

Allahu Teala Ali İmran suresinin 61'inci ayetinde şöyle buyurmaktadır: " Sana gelen bu ilimden sonra her kim bu konuda seninle tartışmaya kalkışırsa, de ki: "Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da Allah’ın lâneti yalancıların üzerine olsun diye dua edelim." 

Değerli dinleyiciler işte bugünkü sohbetimizde geçen bölümün devamında  mübahele ile ilgili olan bu ayetleri sizlere açıklamaya çalışacağız. 

Hicretin 10'uncu yılında Müslümanlardan bazıları İslam'ı Yemen bölgelerinden olan Necran'a yaymak ile görevlendirildiler. Onlar Allah Resulünün mesajını Necran Hristiyanları baş piskoposuna götürdüler. Necran'da baş piskoposun danışmanlarından sayılan üç kişi her işte ön ayaklardı ve kararları önem arzediyordu.  Bu üç kişiden biri de öbür ikisinden konumu daha üstün olan Şerhabil bin Veddaa idi. 

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa'in İslam'a davet içerikli mektubu ulaşınca Şerhabil başpiskopostan önce mektubu açtı ve şöyle dedi: "İbrahim'in tanrısının İsmail soyundaki nübüvvet ile ilgili vaadini biliyorsun. Nereden bu kişinin aynı vaat edilen peygamber olmadığını biliyorsun? "

Bu sözlerin ardından baş piskopos diğer iki danışmanına da danıştıktan sonra şehrinden 60 din alimi ve tanınmış ismi temsilci heyeti olarak Medine'ye gönderdi ve böylece onların Peygamber Efendimiz ile yakından görüşmelerini istedi. 

Necran temsilci heyeti Mescid-i Nebevi'de bulunup Peygamber Efendimiz'e şöyle sordular: "  Bize ne diye, neye çağırdın? " Peygamber Efendimiz şefkatli bir şekilde " Yegane Allah'a ve risaletim için " dedi. 

Necranlılar " Biz daha önce zaten İslam getirmişiz dediler. " Peygamber Efendimiz ise şöyle buyurdu: " Siz Allah'a karşı teslim değilsiniz. Yegane Allah'ın çocuğu olduğunu söylüyorsunuz.  Hristiyanlar , İsa Tanrının oğlu değilse o zaman babası kimdir " diye sordular. Bu sırada Cebrail as Peygamber Efendimiz'e Ali İmran Suresinin 59'uncu ayetini müjdeledi. 

Ali İmran Suresinin 59'uncu ayetinde şöyle buyrulmuştur: إِنّ مثل عیسى‌ عنداللَّه کمثلِ آم خلقه من ترابٍ 

"Allah nezdinde Îsâ’nın durumu Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan var etti;...."

Böylece Necran Hristiyanları ve Peygamber Efendimiz arasındaki tartışma devam etti. Allah Resulü  açık deliller ve kesin bilgiler ile onların batıl sözlerini reddedip onların sorularını cevaplamaya devam etti. Ancak Hristiyanlar hala hakkı inkar edip kendi batıl inançlarında ısrarcı idiler. Bu sırada Ali İmran Suresinin 61'inci ayeti indirildi ve Necran Hristiyanları mübaheleye davet edildiler. 

Allahu Teala Ali İmran Suresinin 61'inci ayetinde şöyle buyurmuşlardır: " فَمَنْ حَاجَّکَ فیهِ مِنْ بَعْدِ ما جاءَکَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعالَوْا نَدْعُ أَبْناءَنا وَ أَبْناءَکُمْ وَ نِساءَنا وَ نِساءَکُمْ وَ أَنْفُسَنا وَ أَنْفُسَکُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّهِ عَلَى الْکاذِبینَ

"Sana gelen bu ilimden sonra her kim bu konuda seninle tartışmaya kalkışırsa, de ki: "Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da Allah’ın lâneti yalancıların üzerine olsun diye dua edelim.""

Burada sözünü ettiğimiz mübahele kelimesi, bırakmak, terk etmek ve kendi haline bırakmak anlamlarına gelir. Ancak dini terim olarak önemli bir meselede ve görüş farklılığının yaşandığı bir durumda iki veya bir kaç kişinin bir araya gelip Allah'a yalvarıp dua ederek batılı ve yalancıyı cezalandırmak ve rezil rüsva etmek istemesidir. Mübahele konusunda ise İslam dininin hakkaniyetinin ispatlanması için ise Allah ile en iyi ilişkiye sahip olanlar Necran Hristiyanları ile dua törenine katılması şarttı. 

Mübahele kararının alınmasının ardından Hristiyanlar bir araya geldi. Şerhabil bin Veddaa ise onlara mübaheleden önce Muhammed'e bakın. Çocukları ve yakınları ile öne gelirse korkun ve mübaheleden vaz geçin. Çünkü onun peygamber olduğunu ve doğru söyleyen olduğunu, ailesini ve azizlerini tehlikeye atacak  kadar imanlı ve güçlü olduğunu gösteriyor. Ancak subayları ve askerlerini getirirse onun iddialarında sadık olmadığını bilin. "

Hristiyanlar aralarında konuşurken  Peygamber Efendimiz'in nurani yüzü belirdi. Ancak büyük bir ordu ve askerleri ile değil yanındaki dört azizi ile!   İşte Hz. Muhammed saa, rahmet ve şefkat müjdecisi, İmam Hasan as ve İmam Hüseyin as'ın ellerini tutmuş ve Ali as ve Hz. Zehra sa ile beraber mübahele meydanına geldi. Hristiyan büyüklerinden biri şöyle dedi: " Bunlar da kim?  " Ona " Genç olan adam amca oğlu ve damadı ve din kardeşidir. Genç kadın ise kızı, Fatma, vücudunun parçası, canı ciğeridir. İki çocuk da Ali'nin ve Fatıma'nın çocuklarıdırlar. "

İşte göründüğü gibi Peygamber Efendimiz Allah'ın mübahele ayetinde buyurduğu gibi çocuklarını, kızını da yanına alıp mübahele meydanına indi. 

Hristiyan temsilcilerin hepsi şaşkınlık içerisinde bir birlerine bakıyorlardı. Aralarından Seyyid lakaplı Ehtem bin Numan baş piskoposa döndü ve şöyle dedi: "Mübahele için öne doğru adım at! Bu arada Şerhabil de yandaşlarına şöyle diyordu: "  Andolsun ki ben tanrının izni ile dağları bile depretecek  yüzler görüyorum. O zaman korkun ve mübahele etmeyin. Peygamberler ile mübahele eden helak olmuştur. Muhammed ile mübahele ederseniz Necran Hristiyanlarından bir kişi yeryüzünde kalmayacaktır. Beni dinleyin ve bu sözlerime itina gösterin. " 

Şerhabil'in açıklamaları Necran büyüklerini etkiledi ve yüzlerinde acayip bir ızdırap belirdi. Baş piskopos da  mübahelenin bırakılmasını istedi. O Allah Resulününden mühlet tanımasını istedi. Bu talep ise Hz. Muhammed saa tarafından kabul gördü. 

Geceleyin Necranlı Hristiyanların büyüklerinden bir kaçı bir araya gelip bu hususta danışmaya başladılar. Akıb lakaplı Abdülmesih ise şöyle  dedi: " Siz de bilirsiniz, Muhammed, Hz. İsa'nın müjdelediği peygamberin ta kendisidir. O size beddua ederse hepiniz helak olursunuz. Şerhabil bin Veddaa da onun sözlerini onayladı ve şöyle dedi: " Necran halkının bana uyduğunu ve yaptıklarıma karşı çıkmayacaklarını biliyorsunuz. Ancak yine de işimizin zor olduğunu görüyorum.  Muhammed, kraliyet, hükümdarlık ve başkanlık talibi olsaydı savaşacak ilk kişiler bizdik. Çünkü biz onun yarenleri ve ashabını oklar ile hedef aldık. Ancak peygamber bize beddua ederse bir kılımız bile geriye kalmayacaktır. " Bunun ardından bazıları şöyle dedi: "O zaman ne yapalım. Görüşün nedir. " Şerhabil şöyle dedi: " Muhammed'in hakem olarak bu konuda karar vermesini isteriz. " 

Bunu duyanlar Şerhabil'in bu önerisini kabul etiler; böylece toplantıları da sona erdi. Toplantının ardından Peygamber Efendimiz'e mesaj gönderilip mübaheleyi istediği şekilde sonlandırması ve uzlaşmaları istendi. Peygamber Efendimiz ise şöyle cevap verdi: " Necran'da senin fikirlerini kabul etmeyecek insanlar olabilir. " Şerhabil ise "  Tüm Necran halkı bana uyar ve benim önerilerime karşı çıkmaz " dedi. 

İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa ve Ali bin Ebi Talib yazısı ile yazılan uzlaşma anlaşması metninde şöyle ifadelere yer verildi: "Bismillahirrahmanirrahim, Bu mektup Allah Resulü Muhammed tarafından Necran ve çevre bölgelerine hitaben bir mektuptur. Böylece Muhammed saa'in Necran serveti ve mülkü ile ilgili hakemliğinin sonucu şöyle:  Nevran ahalisi her iki yıldan bir, her birinin fiyatı 40 dirhemi aşmayacak 2 bin elbiseyi İslami hükümete ödemelidir.  Yemen bölgesinde İslam'a karşı bir tuzak kurulursa  Hristiyanlar Müslümanlara 30 zırh, 30 at ve 30 deveyi emanet etmelidir. Allah Peygamberi şer olayların defedilmesinden sonra, zayiatları karşılamayı garantilemektedir. Bu uzlaşma anlaşması gereğince Necran milletinin canı ve malı, mabetleri ve toprakları Allah ve Resulünün koruması altındadır. Bu anlaşma, artık ribacılık yapılmaması şartına da bağlıdır. "

İşte bu uzlaşma anlaşmasının imzalanmasının ardından İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa şöyle buyurdular: " Allah'a andolsun ki mübahele etseydim hiçbir Hristiyan yeryüzünde geriye kalmayacaktı. Allah hepsini yok edecekti. Benimle mübahele etseydiniz, dünyada her Hristiyan'ın soyu kesilirdi. Hayatımı elinde bulundurana andolsun ki mübahele etseydiniz azap çekip domuz ve maymuna dönüşecektiniz. Çölleriniz ise ateşe dönerdi ve Allahu Teala tüm Necran ahalisi ve ağaçlar üstündeki kuşları bile yok ederdi ve bir yıldan daha az bir sürede tüm Hristiyanlar helak olurdu. "

Necran temsilciler heyeti bu uzlaşma anlaşmasını imzaladıktan sonra Medine'den Necran'a doğru geri döndüler. Peygamber Efendimiz ise  Amr bin Hazm Ensari'yi  kendi temsilcisi olarak Necranlılar ile Necran'da hayatını sürdürmek ve onların sorunlarını çözmek için gönderdi.