Temmuz 26, 2020 16:35 Europe/Istanbul

Bu bölümde Ali İmran Suresinin 13'üncü ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Al-i İmran suresinin 13'üncü ayetinde şöyle buyrulmaktadır:" (Bedir’de) karşı karşıya gelen şu iki grupta sizin için büyük bir ibret vardır: Biri Allah yolunda çarpışan bir grup, diğeri ise gözleriyle bunları kendilerinin iki misli imiş gibi gören kâfir grup. Allah dilediğini yardımıyla destekler....İşte sohbetimizin devamında bu ayetin sebeb-i nüzulü ile ilgili konuşacağız. 

Beni Haşim kadınlarından Allah Resulünün halası olan Atike, Mekke'de olduğu gecelerden birinde garip bir rüya görüp rüyayı hemen Abbas bin Abdülmuttalib'e anlattı. Abbas ise rüyayı arkadaşı Velid bin Utbe'ye anlatıp sözlerine şunu ekledi:" Ablam Atike, dün  garip bir rüya görmüş ve iyice kaygılanmıştır. Gerçekte onun gördüğü rüyayı bana anlattıktan sonra  ben de Kureyş'in başına kötü bir şey geleceğini düşünüyorum. "

Bunları duyan Velid Bin Utbe ise şöyle sordu:"  Nasıl bir rüya görmüştür? " Abbas " Mekke'ye deveye binmiş birinin geldiğini ve şöyle haykırdığını duymuştur:"  Ey ahali ayağa kalkın ve mazbahanız olan yere doğru hareket edin. Artık sadece üç gün mühletiniz kalmıştır. "Ardından da Mescid-i Haram'a girmiştir. Bu sırada da halk onun peşinden gidip onun etrafında çember oluşturmuştur. Devesi ise Kabe'nin üstüne gitmiştir.  Orada da üç kez aynı cümleleri haykırmış ve ayağa kalkmak ve yola koyulmak için üç gün vakitleri  bulunduğunu söylemiştir. Ardından Ebu Kubeys dağının zirvesine giden deve ve üstündeki kişiyi gören Atike ise aynı haykırışları duyuyor.  Sonra da o kişi dağın üstünden büyük bir taşı şehre doğru yuvarlatıyor ve taş da dağ eteğine varınca parça parça oluyor. Her parçası ise Mekke'deki evlerin birine düşüyor. Hiç bir evi es geçmiyor.  "  İşte ablam Atike böyle bir rüya görmüş ancak sen de bunu duymamış ol.  Rüyalara inanmayanların seninle dalga geçmesini istemiyorum. 

Velid, Abbas'ın bu tavsiyesine aldırmayıp  Atike'nin rüyasını babası, Utbe'ye de anlattı ve bunun ardından da bu rüya hızlı bir şekilde tüm çevrelerde anlatılmaya başladı.  Öyle ki bir gün sonra  Abbas Kabe'nin etrafında tavaf ettiği sırada bir kaç Kureyşli ile beraber camide oturan Ebu Cehil, Atike'nin rüyasını anlatırken Abbas'ı çağırdı ve şöyle dedi:" Ey Abbas!  Tavafın bittiğinde yanıma gel, sana söyleyeceklerim var" 

Abbas tavafı bittikten sonra  Kureyşlilerin yanına gidip oturdu.  Ebu Cehil alay edercesine şöyle dedi:"   Ne zamandan beri sizin hanedanda, Beni Haşim'de, bu kadın peygamber olmuş da bizim haberimiz yoktur?  " Abbas ise şöyle dedi:" Ne olmuş ki?"   Ebu Cehil "  Atike'nin gördüğü rüyayı kastediyorum " dedi. Abbas ise "Atike ne görmüş ki " deyince Ebu Cehil şöyle sordu:"  Siz Beni Haşim kabilesi  erkeklerinizin peygamberlik tasladığı yetmedi bu kez de kadınlarınız mı bu işe baş vurdu?  Atike'nin "üç güne kadar göç edin diye haykıran  binekli bir erkeği rüyada gördüğünü duyduk. Tamam o zaman, üç gün bekleriz, Bu rüya gerçekleşirse diyeceğimiz yok ancak olmazsa o zaman sizden Arap kabileleri arasında en yalancısı yoktur demektir. 

Bir gün sonra Ebu Cehil Mescid-i Haram'da oturduğu sırada bir inleme sesi duydu. Bu inleme sesi Ebu Süfyan'ın gönderdiği Damdam bin Amr El Gaffari'nin sesi idi. Şöyle haykırıyordu:"  Ey Kureyşliler! Mallarımız! Mallarımız!  Ebu Süfyan'ın ticari kafilesi Muhammed ve yandaşlarının saldırısı ile tehdit edilmektedir. Ne yazık ki bunu anlayacağınızı zannetmiyorum."

Bunu duyan Mekke halkı ve kafilede payları ve malları bulunan kimseler dehşete düştüler.  Onlar hızlı bir şekilde bir araya gelip danışmaya başladılar. Sonunda ise hemen harekete geçmeye karar verdiler. Hepsi bu harekete katıldılar. Mazereti olanlar ise yerlerine birini gönderdiler.  Bunlar arasında Ebu Leheb de yer alıyordu. Ebu Leheb 4 bin dirhem talebi  karşılığında Kureyş ordusuna katılmak üzere paralı bir asker gönderdi. Müslümanlar ile savaşmanın asıl kışkırtıcılarından olan Ebu Cehil de Kureyş ordusunun yemeğini ve açlık ihtiyacını gidermek için seferber olanlar arasında yer alıyordu. 

Kureyşli kafirler Müslümanları uzun bir süre ekonomik baskı altına almışlardı. Onlar Mekke'deki Muhacirlerin malvarlığına el koyup onları eziyet ederek İslam'ın yayılması ve gelişmesini önlemekte idiler.  Bu yüzden Allah Resulü Hz. Muhammed saa bu kuşatmayı gidermek için  özel tedbirler aldı.   Bu tedbirlerden biri de Mekke müşriklerine ait ticari kafilelerin Medine yolundan geçmesine izin vermemekti.   

Bu çerçevede  Müslümanlardan kırkı, Esedullah lakabı ile de bilinen  Hamza bin Abdülmattalib öncülüğünde  kafile yollarını kontrol etmekle görevlendirilmişti.  Bir kaç gün içerisinde yolda bir kafile belirdi.  Kafile yakınlaştığında bu kafilenin Kureyşe ait olduğu, 300 kişiden oluştuğu belirlendi. Hamza ise savaş ilan edip kafileye saldırı emri verdi.  Ancak Hamza'nın cesareti ve savaşçılığını bilen kafirler hemen barış önerisinde bulundular. Hamza ise maslahat üzerine savaşı durdurdu ve böylece tam bir savaş olmadı. 

Bu olayın üstünden bir kaç hafta geçti. Ardından 50 bin dinar taşıyan bin develik bir kafilenin Medine'ye yaklaştığı haberi geldi. Bu kafilenin başında Ebu Suüfyan'ın bulunduğu belirlendi.   Peygamber Efendimiz bunu duyunca ashabına döndü ve şöyle dedi:"   Bu Kureyş kafilesidir. Ona doğru gidin. Belki de Allah bu vesile ile size bir açılış yolu gösterir.  "  

Bu müjdenin ardından Müslümanlardan 313 kişi Peygamber Efendimiz ile beraber   Medine'den Bedir bölgesine doğru hareket ettiler. Bunların 77'si ise Muhacirlerden ve geri kalanı da Ensar'dandı. Bunların ise toplamda 70 deve ve 3 atları vardı. 

Hak kafilesi ve ordusu ise Allah Resulü Hz. Muhammed saa öncülüğünde   Kureyş kafilesini takip etmek için yola çıktı. Öyle bir Kureyş kafilesi ki başında Peygamber Efendimiz ve yarenlerine her türlü zulmü ve cinayeti reva gören Ebu Süfyan vardı.  Bu takip sırasında Safra adlı bir köyün yakınında  Ebu Süfyan ve ticari kafilesinin kaçtığı ancak geri kalan Kuryeşlilerin savaş hedefi ile Mekke'den çıktığı haberi peygamber efendimize ulaştı. 

Bu sırada Allah Resulü  ordusunu toplayıp büyüklerine danıştı.  Çünkü artık Kureyşlilerin ticari kafilesi söz konusu olmayıp Kureyş ordusu söz konusu idi. Bu ordu ise Müslümanların ordusunun kaç katı idi. Bu sırda  Muhacirlerden olan Mıkdad bin Amr kalkıp Allah Resulüne şöyle dedi:"   Allah'ın emrettiği her yere hareket etmeye hazırız. Senden bir adım dahi uzaklaşmayacağız. Biz Musa'nın savaş çağrısına hitaben " Sen tanrın ile git ve düşmanın ile savaş biz burada oturacağız. " cevabı veren İsrailoğulları gibi değiliz. Biz sen ve Allah'ın savaşa gidin biz de sizinle geleceğiz diyoruz. Ey değerli Peygamberim!  Seni hakkıyla risalete seçen Allah'a andolsun ki  Habeşe ve Zengebar gibi uzak ücra noktalara göndersen bile  seninleyiz.  "

Allah Resulü Bunu duyunca gülümsedi ve ona hayır duada bulundu.  Ardından ordusuna dönüp şöyle buyurdu:"  Ey insanlar siz de görüşünüzü bildirin. "Onlar arasından Saad bin Muaz ise ayağa kalkıp şöyle dedi:"   Ey Allah Resulü biz Ensar'ı mı kastediyorsun?" Allah Resulü ise "evet "diye yanıt verdi.  

Saad ise şöyle cevap verdi:"  Biz sana inandık ve seni tasdikledik. Sana inancımız tam ve getirdiğinin de hak olduğuna şehadet getiriyoruz. Bu inanç ve şehadetimiz hususunda da sıkı bir ahitle bağlıyız. O zaman ey Allah Resulü, ne yapmak istiyorsan, hangi kararı almak istiyorsan  biz de seninleyiz  ve senden ayrılmayız.  Biz sabırlı ve kendine hakim insanlar olarak savaş sahasında da iyi bir savaş arkadaşı olacağız sana.  Umarız Allah da senin memnuniyetine yol açacak bir şekilde bizi yönlendirir.   Bize refakat et ve bize yardım iste. "

Saad'in bu sözleri devam ederken Allah Resulünün pak yüzünde memnuniyet emareleri belirdi. Allah Resulü ise şöyle buyurdu:" Harekete koyulalım ve zafere ulaşacağımızı umut edelim. "

Bu sözlerin ardından Hicret'in ikinci yılında baş gösteren Bedir savaşında Müslümanlar parladılar ve zafere ulaştılar.  Bu savaşta ilahi nusret sayesinde Müslümanlar ve müminler zafere ulaşıp kafirler yenilgiye uğradı.  Bu savaşta Müslümanlar ilahi nusreti çok yakından gördüler.  

Aslında Al-i İmran suresinin 13'üncü ayetinde de Bedir savaşının bir köşesi anlatılmaya çalışılmaktadır. Bu ayette şöyle buyrulmaktadır:"  « قَدْ کَانَ لَکُمْ آیَةٌ فِی فِئَتَیْنِ الْتَقَتَا فِئَةٌ تُقَاتِلُ فِی سَبِیلِ اللّهِ وَأُخْرَى کَافِرَةٌ یَرَوْنَهُم مِّثْلَیْهِمْ رَأْیَ الْعَیْنِ وَاللّهُ یُؤَیِّدُ بِنَصْرِهِ مَن یَشَاء إِنَّ فِی ذَلِکَ لَعِبْرَةً لَّأُوْلِی الأَبْصَارِ:"   (Bedir’de) karşı karşıya gelen şu iki grupta sizin için büyük bir ibret vardır: Biri Allah yolunda çarpışan bir grup, diğeri ise gözleriyle bunları kendilerinin iki misli imiş gibi gören kâfir grup. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret vardır."