Ayetlerin Hikayesi-20
Bu bölümde Al-i İmran Suresinin 68'inci ayetinin sebeb-i nüzulünü ela almaya çalışacağız.
Allahu Teala Ali İmran suresinin 68'inci ayetinde şöyle buyurmaktadır:" Doğrusu insanların İbrâhim’e en yakın olanı, ona tâbi olanlar, şu Peygamber (Hz. Muhammed) ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur."
İşte sohbetimizin devamında bu ayetin sebeb-i nüzulü ile ilgili konuşacağız. Mekke'de İslam'ın hızlı gelişiminin ardından Müslümanlara yönelik taciz ve şiddet olayları arttı ve baskı iyice doruğa ulaşmış oldu. Biset'in beşinci yılında düşmanların bu baskıları doruk noktaya ulaşınca Allah Resulü ve ashabı için durum epey zorlaştı.
Allah Resulü Hz. Muhammed saa ise Kureyşlilerin baskısını geçici olarak durdurması için Müslümanlara Mekked'den çıkmalarını ve Habeşe'ye hicret etmelerini istedi. Bu çerçevede Allah Resulü bu hicret eden gruba yönelik şöyle buyurdu:" Habeşe'nin mevcut kralı adil ve adalettalep biri olduğundan dolayı bir süre onun yanında kalabilirsiniz. Gelecekte ise Allahu Teala herkes için bir yol açacaktır. "
Bu doğrultuda Allahu Teala Müslümanların Habeşe topraklarında dağılmaması ve koordineli hareket etmesi için muhacirler kafilesinin başına Cafer bin Ebi Talib'i atadı.
Bunun ardından ise Mekkeli Kureyş liderleri muhacirlerin Habeşe topraklarında rahat etmelerin tahammül edemeyip aralarından en kurnaz olan iki isim, Amru bin As ve Abdullah bin Ebi Rebia'yı hediyeler ile Habeşe'ye gönderdiler ve böylece Muhacirleri Habeşe'den geri getirmelerini istediler. Ancak buna muvaffak olamamaları halinde Muhacirlerin başında bulunan Cafer'i katletmelerini istediler.
Bu iki kurnaz Kureyşli ise Habeşe'ye girer girmez sarayın adresini sorup Habeşistan Kralı Necaşi yakınlarını buldular. Hediyelerini sunduktan sonra şöyle dediler:" Tecrübesiz ve akılsız gençlerimizin bir kısmı son zamanda dinimizden dönmüş ve sizin dininizi de kabul etmemişlerdir. Şimdi de sizin ülkenizdeler. Biz de Kureyş büyükleri tarafından bu akılsız cahilleri bize geri vermenizi istemek ve onları teslim almak için buraya gelmişiz. "
Bunu duyan saraylılar da kralın yanında bunu onaylatacaklarını söylediler. Ardından iki Kureyşli kişi Habeşe Kralı Necaşi'nin yanına gittiler. Pahalı ve değerli hediyelerini sunduktan sonra Necati'ye istediklerini anlattılar. Saraylıların hepsi de Kureyşli temsilcilerin isteği doğrultusunda düşüncelerini ifade ettiler.
Adalettalepliği ile ün yapan Habeşistan kralı Necaşi ise Kureyşlilerin hediyelerine ve saraylıların ısrarlarına aldırış etmeyip şöyle dedi:"Hayır! Bana sığınan ve ülkemde ikamet edenler, dünya kralları arasından sadece beni seçmişler. Onları düşmanlarına hiçbir zaman teslim etmeyeceğim. İlk olarak onları dinlemek lazım. Ancak sözleri sizin sözlerinize uymazsa sizlere teslim etmeyeceğim ve onları destekleyeceğim.
Necaşi bu sözleri ettiğinde Kureyşli temsilcilerin beti benzi attı ve kalp atışları hızlandı. Çünkü korktukları başlarına gelmişti ve Necaşi Müslümanlar ile ilk kez karşılaşacaktı. Aslında Kureyşliler Müslümanların Habeşe'de Necaşi ile karşılaşmadan kalmalarını tercih ediyordu. Kureyşliler de bu yeni dine mensup olanların bu dinin sözlerine vurulduğunu biliyorlardı. Zaten Allah tarafından Hz. Muhammmed saa'e vahiy olunan sözler İslam'a yönelik talebi de arttırmıştı. Kureyşliler açısından ise bu büyülü sözler herkesi büyüleme gücüne sahipti.
Bu sırada Kureyşli temsilcilerin ve getirdikleri hediyeler ve Habeşistan büyükleri ve saraylıları ile ilişkilerinden haberdar olan Müslümanlar da tehlikeyi sezmeye başlamışlardı. Hepsi bir araya gelip gerçekten başkasını söylememeyi kararlaştırdılar. Onlar İslam'ın hakikatini ve İslam'ın talimatı ve İslami davetin ruhunu anlatmaya karar verdiler.
Müslümanlar kralın sarayına gittiklerinde belirlenen yerlerde oturup Kureyş temsilcileri ile bir araya geldiler. Habeşistan kralı Necaşi ise başpiskoposların İncil'leri açmalarını ve etrafında dönmelerini istedi. Her şey hazırlandığında Necaşi Müslümanlara hitaben şöyle dedi:" Bu nasıl bir din ki babalarınızın dininden çıkmışsınız. Ne benim dinime benziyor ne diğer dinlere. "
Bu sırada Müslümanların temsilcisi olarak Cafer bin Ebi Talib Necaşi'ye hitaben şöyle dedi:" Ekselansları! Biz cahil ve putperest insanlardık. Leşleri bile yemekten çekinmeyip her türlü fuhuşa da yatkındık. Yakınlarımıza iyi davranmaz ve komşularımıza da saygı duymazdık. Burada bizim liderlerimiz olarak buraya gelenler ise en kötü dine bağlıdırlar. "
Taşlara tapıp putlar için eğilip bükülüyorlar. Akrabalık bağlarını hiçe sayıp zulüm yapıp haramları helal olarak sayarlar. Bizim zorbalar zayıfları ezmek ve onların haklarını ayakları altına almak isterler. İşte biz böyle esef verici bir durumdayken Alemlerin rabbi, aramızdan soylu, sadakatli, emanet sahibi ve pak bir peygamberi risalete seçti. "
Cafer bin Ebi Talib sözlerine şöyle devam etti:" Peygamberimiz, bizi tek tanrıya tapmaya ve ona itaat etmeye ve babalarımızın taptıklarını bırakmaya davet etti. Bu peygamber bizi taşlara ve cansız eşyalara tapmaktan, kumarbazlık, zulüm, haksızlık, kan dökme, zina, riba ve leş ve kan yiyip içmekten sakındırdı ve bizi adalet, ihsan, doğruluk, sadakat, emanettarlık ve iyiliğe çağırdı. Peygamberimiz, yetim malını yemememizi, fuhuşla uğraşmamamızı, münkerden ve yalandan uzak durmamızı emretti. Allah'a tapmamızı, namaz kılmamızı, oruç tutup zekat ödememizi emretti... Biz de bu güzel ve tartılmış sözlere uyduk ve amelimizi bu sözlere göre yapıp ona iman edip onun sözlerine inandık. "
Sp12 Cafer bin Ebi Talip sözlerini şöyle sürdürdü:" Peygamberimizin helal ettiği her şeyi helal görüp haram saydığını haram saydık. Bizim aşiret ise bu durumu görünce düşmanlığa yeltenip bizi azarlamaya ve rahatsız etmeye başladı. İşkence edip tacizde bulundular. Bizi bu hayat bahşedici öğretilerden mahrum bırakmaya ve tekrar putları tapmaya yöneltmek istediler. Biz de peygamberimizin talimatı üzerine sizin topraklara geldik ki sizin adaletiniz sayesinde onların zulümlerinden korunalım. Umudumuz ise burada zulüm altında kalmamaktır. "
Kureyşli temsilcilerden biri Amru bin As ise durumu böyle görünce Necaşi'ye döndü ve şöyle dedi:" Onlar İsa'yı kabul etmiyorlar! " Cafer bin Ebi Talip ise Amru As'ın bu iddiasına karşın Meryem suresinde Meryem ve İsa as doğumu ile ilgili bir kaç ayeti okudu ve şöyle dedi: " Meyem suresinde şöyle denmektedir:" Meryem gebe olduğunda ve gayıptan gelen esin kaynağı emri ile halktan uzaklaştığında ardından İsa'yı doğurduğunda Yahudiler onu azarlayıp şöyle dediler:" Pak ebeveynlerden doğan evlenmemiş bakir bir kız bu çocuğu nereden getirdi? Meryem çocuğa sorun deyince beşikteki çocuğa nasıl soralım dediler. Bu sırada yeni doğan İsa konuşmaya başlayıp şöyle dedi:" Ben tanrının kuluyum. Tanrım bana semavi kitap vermiş ve beni peygamber olarak seçip bereketli kılmıştır. Nerede olursam olayım hayatta olduğum müddetçe namaz kılıp, zekat ödeyip anneme iyilik yapmayı, zulüm ve kabalık yapmamayı tavsiye ederim. Doğduğum güne ve öldüğüm güne, yeniden canlanacağım ve ayağa kalkacağım güne selam olsun. İşte kuşkunuz varsa İsa bin Meryem ile ilgili gerçek böyledir."
Cafer bin Abi Talib'in güzel ezgi ve sesle kıraat ettiği Kuran-ı Kerim ayetleri Habeşistan kralı Necaşi sarayındakileri derinden etkiledi ve herkesi ağlattı. Necaşi öyle ağladı ki gözlerinden yaş akmaya başladı ve başpiskoposlar öyle ağladılar ki İncil'ler ıslandı.
Ardından Necaşi Cafer'e bakıp şöyle dedi:" Yeminler olsun senin dediğin ve senin peygamberin Allah tarafından gelmiştir. Çünkü siz de İbrahim grubundansınız. " Bunun ardından Kureyş temsilcilerine hitaben şöyle dedi: " Gidin! Yeminler olsun onları hiçbir zaman size teslim etmeyeceğim. Siz de onlara sahip olamayacaksınız. " Bunu duyan Amru As ise kızıp şöyle dedi:" Bunlar değil biz İbrahim grubundanız. "
İşte Allahu Teala da bu duruma karşı Ali İmran suresinin 68'inci ayetini indirip şöyle buyurdu:" إِنَّ أَوْلَى النَّاسِ بِإِبْرَاهِیمَ لَلَّذِینَ اتَّبَعُوهُ وَهَذَا النَّبِیُّ وَالَّذِینَ آمَنُوا وَاللَّهُ وَلِیُّ الْمُؤْمِنِینَ
"Doğrusu insanların İbrâhim’e en yakın olanı, ona tâbi olanlardır, şu Peygamber (Hz. Muhammed) ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur.""