Türkiye Hidropolitiği-3
Bu bölümde Türkiye'nin Güney Doğu Anadolu Projesini uygulamasının Irak ve Suriye'ye indirdiği darbeleri ve bu iki ve alt havza ülkelerine verdiği zararları ele alacağız.
Bölgesel ve sınır dışında akan sular hususundaki araştırmalar da yukarı havzada suyun kontrol edilmesi doğrultusundaki girişimlerin alt havzada suyun azalmasına yol açtığını ve su güvenliği ve insani güvenliği tehlikeye düşürdüğünü gösteriyor. Bu yüzden aynı nehirler ve akan sular istikametinde bulunan ülkeler arasında su yönetimi alanında işbirlikleri çatışmalar ve savaşlar bile söz konusu olmuştur.
Batı Asya suyunun yüzde 90'ı ortak sınır dışı sulardan oluşmaktadır. Bu ortak bölgelerden biri de bol sulu Dicle ve Fırat havzasıdır. Bu havzada da Batı Asya'daki diğer su havzaları gibi yönetim ve adil paylaşım sorunu yaşamaktadır. Farklı su havzaları arasında, Dicle ve Fırat su havzası belki de en tartışılan havzalardan olmuştur.

Dicle ve Fırat nehirlerinin konumu öyle ki hiç de milli sınırlar, siyasi ve stratejik eğilime uymuyor. Dicle ve Fırat su havzası ülkeleri arasındaki siyasi gerilimler bu nehir üzerinde altyapı tesisleri ve barajların inşası ile alakalı olmuştur. Ancak Türkiye 1983 yılında Güney Doğu Anadolu Projesini hayata geçirdiğinde Suriye ve Irak ciddi şekilde tepki gösterdiler ve Türkiye ile bu ülkeler arasında yeni gerilimler yaranmış oldu.
Bilindiği üzere Türkiye, Dicle ve Fırat su havzasının asıl aktörü olmuştur. Bu ülke belli bir şekilde 1980'li yılların başlarından beri ekonomik-siyasal yaklaşımı çerçevesinde GAP projesini uygulamaya başlamıştır. Bu projeler dahilinde ise Dicle ve Fırat nehirlerinin suları özellikle de tarımsal alanları sulamak amacı ile yönetilmeye çalışılmıştır. Ancak bu süreç komşu ülkelere de belli zararlar vermiştir.
Yapılan anlaşmalar ve incelemelere göre GAP'ın hidropolitik etkilerinin bölge için ciddi bir tehdit sayıldığını gösteriyor. 1980 yılından itibaren GAP kısaltması ile bilinen Güney Doğu Anadolu Projesi çerçevesinde Dicle ve Fırat nehirleri sularının yönetilmesi projesi aslında diğer ülkelerin çıkarlarına bakmaksızın bu suların tekelci ve araçsal bir şekilde kullanılması yaklaşımı çerçevesinde olmuştur.
2008 yılında bu projenin büyük bir bölümü hayata geçirildi. 2008 yılında Recep Tayyip Erdoğan GAP'ı tamamen hayata geçirme talimatnamesini onayladı. Ardından da Türkiye hükümeti daha ciddi bir şekilde bu projeyi tamamlamaya odaklandı. Dicle ve Fırat'ın üst havzasında 22 baraj ve 19 hidrosantral altyapı tesisinin kuruluşunu kapsayan GAP, bir buçuk milyon hektarı aşkın tarımsal alanın sulanması ve de yıllık olarak 55 milyar kilowatt elektrik üretimi için yürütülmektedir.

Bu projenin en büyük altyapı tesisi ise 1992 yılında 48 milyar metreküp kapasitesi ile yapılan Atatürk barajıdır. Kimi tahminlere göre ise tarımcılık ve endüstri için suyun toplu miktarda alınmasının ciddi yan etkileri olacaktır. Bu çerçevede baraj göllerinde depolanan suyun buharlaşması, nehirlerin hidrolojik düzenlerinin bozulması ve iklim değişikliği ve hava sıcaklığı gibi sorunlar gelecek yıllarda belirebilir. Bu yan etkiler ise Irak'a akan suların bile yüzde 80 kadar azalmasına yol açacaktır.
Bilindiği üzere Fırat Nehri Türkiye'den Suriye'ye akmakta ve bu ülkenin ardından da Irak'a akıp oradan da İran'ın Hurul Azim sulak alanında toplanmaktadır. Bu yüzden Irak'a akan suların azalması doğal olarak İran gibi alt havza ülkelerini de doğrudan etkilemektedir.
Dicle ve Fırat'ın yukarı havzasında sayısız baraj inşa etme politikası sırf alt havzaya çevresel zararlar ve kuraklık dayatmıyor. Bir yandan da insanlara ve onların beslenmesine etki yapıyor. Batı Asya nüfusu tahminlere göre gelecek 30 yıl içerisinde ikiye katlanacaktır. Buna esasen kişi başına düşen su rezervi de azalır ve hep bu düşüş devam eder. Türkiye'nin Batı Asya bölgesinde sürekli baraj inşa etmesi ise şimdiden bile olduğu gibi gelecekte de Irak ve Suriye nüfusunun yüzde 50'sini kırsal alanlardan şehirlere göç ettirecek ve böylece şehir bölgelerinde de su tüketimini 10 ila 12 kat arttıracak ve sonuçta aşırı su kıtlığına yol açacaktır.

Geçmişten beri Irak ve Suriye buğday ihracatçıları olmalarına rağmen şimdi buğday ithalatçısı konumuna gelmişlerdir. Bu ülkelerin tahıl üretme kapasiteleri Türkiye'den akan suların azalması ile iyice düşmüştür. Irak 2017 yılında buğday ihracatçısı olmayı planladıysa da su krizi dolayısı ile bu projede tamamen yenilgiye uğradı. Tabii bu ülke geçmişte bölgenin tahıl üreticileri arasında yer alıyordu. Halihazırda ise Bağdat mağazalarında bulunan tahıl ürünlerinin çoğu da özellikle İran ve Türkiye markalıdır.
Irak'ta besin maddelerinin kıtlığının asıl nedenlerinden biri de su kıtlığından kaynaklanan facia boyutuna ulaşan tarımcılık sektörüdür. Türkiye'nin Güney Doğu Anadolu bölgesini geliştirmeye yönelik çabaları şimdi de Fırat ve Dicle su havzasının alt kısımlarını kuraklık ve su kıtlığı krizi ile karşı karşıya bırakmıştır. Suriye ise bu sorun ile mücadele için su alanında kendine yeter duruma gelmeye ve tarım sularını damla sulama yöntemi çerçevesinde kullanmak istiyor.
Su tasarrufu alanında yeni teknolojilerin kullanılmaması ve tarımcılık alanında uygun olmayan sulama yöntemlerine baş vurulması suyun özellikle de Irak ve Suriye'de boşa kullanılmasına yol açmıştır. Suriye ise sulama alanında yeni teknolojiler kullanmaya başlamıştır. İç çatışmalar ve siyasi istikrarsızlığın devam ettiği sırada Suriyeli tarımcılar da bu yeni yöntemlerden yararlanma şansını pek bulamamışlardır.
Türkiye'nin su siyasetleri ve bu siyasetlerin enerji hususu ile alakası hakkında şöyle bir değerlendirme yapmak mümkün: Türkiye Dicle ve Fırat havzası alanında Suriye ve Irak'a göre daha fazla enerjiden yararlanmaktadır. Türkiye petrol üreticisi olmadığından dolayı petrole bağlı olmayı da istemiyor. GAP projesi de bu doğrultuda değerlendirilmelidir. GAP projesi Türkiye'nin petrol ihtiyacını azaltmış ve 28 milyon tona indirmiştir.
Bir diğer yandan da Irak yirminci yüzyılın başından itibaren ve Suriye de 2001 yılından itibaren petrol ihracatçısı olmuştur. Halbuki Türkiye yakıtının yüzde 63'ü kadarını ithal etmek zorundadır. Suriye ise hidroelektrik alanında elektrik üretimi için boşluk hissetmektedir. Irak ve Suriye petrol kaynaklarına sahipler ve Türkiye de kimi zaman özellikle de Suriye'ye Fırat'ı tamamen kapatma hususunda baskı yapmıştır.
Su sorunları uzmanı ve araştırmacısı Christine Drake ise bu hususta şöyle düşünüyor:" Altyapı kaynaklarının aşırı kullanılması, nehirlerin sularının kirlenmesi ve de yukarı havza ülkelerinin baraj inşa etme projeleri bölgede yeni gerilim kaynağı olmuştur. 1967 Siyonist Rejim İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki savaş da bu doğrultuda değerlendirilmelidir. Bu doğrultuda su kaynaklarına erişim, İsrail'in 1982 yılında Lübnan'ı işgal etmesinin en önemli sebebi idi. Buna ilaveten Siyonist Rejimin ihtiyacı olduğu suyun yüzde 40'ı Gazze bölgesinin yer altı kaynaklarından temin edilmektedir. California Üniversitesi araştırmacılarının bir araya gelmesi ile oluşturulan grubun incelemelerinin sonuçları ise bölgede yer altı su düzeyinin düştüğünü ve sonuçta Irak ve Suriye'de suya talebin arttığını gösteriyor. "
GAP projesinin insani ve çevresel sonuçları bölge ülkelerin etkilemesinden dolayı Irak, Suriye ve İran gibi ülkeler aktif bölgesel diplomasi yürüterek enerji, ticaret, çevresel ve insani meseleler etrafında toplanarak Türkiye'ye karşı haklarını arayabilirler. Bu ülkeler Paris Konvansiyonu, çölleşme ile mücadele konvansiyonu, Montreal Konvansiyonu Sulak Alanlar Konvansiyonu ayrıca çevresel kurallar ve zaruretlere baş vurarak Ankara'yı çevresel, toplumsal ve ekonomik kurallara ve komşuluk ilkelerine riayet etmeye yönlendirebilirler. Böylece Türkiye'nin de çevreye zarar veren girişimleri durdurulması umut edilebilir.
Değerli dinleyiciler Türkiye'nin Hidropolitiği isimli bugünkü programımızda sizi Türkiye'nin su kaynaklarını kullanma ve yönetme şekli ile ayrıca suyu bir baskı aracı olarak komşu ülkelere karşı kullanması siyasetini ele almaya çalıştık. Batı Asya ile ilgili analizlere ilgi duyuyorsanız o zaman bir sonraki bölümü hiç kaçırmayın. Bölgemiz ile alakalı gelişmeler arasında Türkiye'nin su siyasetlerinden çok az söz edilse de bu siyasetlerin olumsuz tepkileri günden güne daha net bir şekilde göze çarpmaktadır.
Bu bölümde Türkiye'nin Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde 22 baraj inşa ettiğini ve komşu ülkelerin su ihtiyaçlarını arttırdığını, Türkiye'nin bu geniş çaplı projeyi uygulama nedenlerini bu projenin uygulanması ile komşuların topraklarına akan suların yüzde 50 düştüğünü ve bölgede suyun bir araç olarak kullanılmasını ele aldık. GAP çerçevesinde 19 hidro santralin inşa etmesi ile Türkiye siyasetçileri de bu ülkenin petrole bağlılığını azaltmak istiyorlar.
Türkiye komşu ülkelerine suya bağlılığını arttırmak ve kendi petrol ve enerji ihtiyaçlarını azaltmak istiyor. Tabii her ülke kendi milli kaynaklarından ve zenginliklerinden yararlanmak istiyor. Ancak tarih hep çıkarların sağlanması için diğerlerine zarar vermenin mantıklı olmadığını husumetlere yol açtığını gösteriyor. Türkiye'nin Güney Doğu Anadolu Projesi ile Batı Asya'da su kıtlığının ve krizinin şiddetlenmesi Batı Asya'daki krizi daha da çetrefilleştirmiştir. Batı Asya'da tarımcılığın yok olması hala tartışılan bir gelişme olmuştur. Bu durum ise Türkiye dış siyasetine yönelik eleştirileri de arttırmıştır.