Ayetlerin Hikayesi-23
Bu bölümde Al-i İmran suresinin 140 ve 144 ila 146'ncı ayetleri ile ilgili konuşacağız.
Uhud savaşı sırasında biri " Muhammed'i öldürdüm... Muhammed'i öldürdüm diye haykırdı." Onun ardından " Muhammed öldürüldü " diye sesler duyulmaya başlandı. Aslında Amr bin Kamia Harisi Allah Resulüne bir taş attı ve onun mübarek alnı ve dişlerini kırıp aşağı dudağının çatlamasına ve kanın yüzüne akmasına neden oldu.
Bu sırada tam da düşmanın Allah Resulü Hz. Muhammed saa'i öldürmek istediği sırada İslam ordusu bayraktarlarından Musab bin Amir kendini Peygamber Efendimiz'e siper edip şehit düştü. Musab Allah Resulüne benzerliği ile biliniyordu. Düşman da onu peygamber efendimiz zannetmişti. Bu yüzden onu şehit düşürdüklerini zannetmişlerdi.
Allah Resulünün yanlış şehadet haberi putperestlerin moralini arttırması gibi Müslümanların bazı kesiminin moralini düşürdü ve İslam'a sırt çevirmelerine neden oldu. Onlar da Ebu Sufyan'dan aman dilediler. Buna rağmen bir grup da Hz. Ali as gibi direndi ve diğerlerini de direnmeye davet etti.
Peygamber Efendimiz'in vefalı yarenlerinden biri Enes bin Nadar savaştan el çeken gruba yönelik şöyle dedi:" Neden bir kenara çekilip oturmuşsunuz?" onlar da " Allah Resulü öldürüldü" dediler. Enes şöyle devam etti:" Ondan sonra hayatın ne anlamı var? Kalkın da Allah Resulünün hedefi doğrultusunda savaşın, savaşın ve sonunda da şehadet şerbeti için."
Enes bu sözleri söyleyip ardından ellerini açıp şöyle dua etti:" Allah'ım bunların ettikleri sözlerden dolayı ben senden özür diliyorum ve onların amellerinden beraat ediyorum. " Enes bu sözleri edip düşmana hücum etti. O kadar savaştı ki sonunda Sufyan isimli biri tarafından şehit düştü.
Al-i İmran suresinin 144'üncü ayeti de bu olay ile ilgilidir. Bu ayette şöyle buyrulmuştur:" وَ ما مُحَمَّدٌ اِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ اَ فَاِنْ ماتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلی اَعْقابِکُمْ وَ مَنْ یَنْقَلِبْ عَلی عَقِبَیْهِ فَلَنْ یَضُـرَّ اللهَ شَیْئاً وَ سَیَجْزِی اللهُ الشَّاکِرینَ:
"Muhammed yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz? Kim geri dönerse bilsin ki Allah’a asla bir zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri ödüllendirecektir."
Aslında bu ayet tüm Müslümanlar için tüm zamanlar ve devirlerde güzel bir ders oldu. Böylece İslam'ın kişiye dayalı olmadığı görüldü. Aslında bir din ve yolun bekasının sırrı da budur. Bu yüzden kişiye dayalı olan planlar veya düzenler sağlıksız ve doğal olmayan yapılar üzerine kurulu olup sonunda dağılırlar. Ancak mevcutta da maalesef İslami toplumlardaki birçok yapılanma ve düzen de şahıslara dayalıdır. Bu yüzden her an çökme ihtimalleri bulunmaktadır. Bu sebepten dolayıdır ki Müslümanlar da ilahi ayetlerden esinlenerek işlerini öyle yoluna sokmalıdırlar ki en liyakatli kişilerden en şekilde yararlansınlar. Ancak yararlandıkları sırada da tüm olarak bu yapı ve düzenin bir şahsa bağlı olmadığına dikkat etmeliler.
Böylece Uhud savaşının üzüntü verici sonunun ardından görünüşte zaferli taraf müşrikler ve kafirler Mekke'ye doğru gittiler. Buna rağmen yolun ortasında Müslümanların kalan gücünü da yok etmek ve Medine'yi yağmalamak için düşünceye kapıldılar. Bir diğer taraftan ise Müslümanların Uhud bölgesinden Medine'ye dönüşünde de dul kalan kadınlar ve yetim kalan çocukların da iç acıtıcı matem törenleri başladı.
Bu arada fırsatçı münafıklar ve evcil haylazların dil yaraları başladı ve peygamberi efendimizi rencide etti. Bu gruba ilaveten Kureyş ordusunun Medine'ye yöneldiği haberi yeni bir kaygı ve dehşet dalgası başlattı. Bu sırada ise Allahu Teala Müslümanların moralini yükseltmek ve onları rahatlatmak adına zor koşullarda düşmanların tehditlerine karşılık verebileceklerini ve Medine'yi savunabileceklerini göstermek için Al-i İmran suresinin 140'ıncı ayetini indirdi.
Al-i İmran suresinin 140'ıncı ayetinde şöyle buyrulmuştur" « إِنْ یَمْسَسْکُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ وَتِلْکَ الْأَیَّامُ نُدَاوِلُهَا بَیْنَ النَّاسِ وَلِیَعْلَمَ اللَّهُ الَّذِینَ آمَنُوا وَیَتَّخِذَ مِنْکُمْ شُهَدَاءَ وَاللَّهُ لَا یُحِبُّ الظَّالِمِینَ :
" Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız bilin ki o topluluk da benzeri bir yara almıştı. Allah’ın gerçek müminleri ortaya çıkarsın ve uğrunda şehitleri olsun diye o günleri biz insanlar arasında döndürüp duruyoruz. Allah, zalimleri sevmez."
Allahu Teala bu ayette Uhud yenilgisini Bedir savaşı ile karşılaştırıp müşriklerin Bedir savaşında aldıkları ağır yenilgiyi Uhud savaşında telafi ettiklerini buyuruyor. Allahu Teala Müslümanların Uhud yenilgisini telafi etmek için çalışmalarını istiyor.
İşte bu ayetin indirilmesi ile Uhud savaşına katılanların hepsi düşmanın takibi için hazırlanmakla sorumlu kılındılar. Uhud savaşına katılmayanların da Medine'de kalmaları talimatı verildi. Böylece Allah Resulü Hz. Muhammed saa çoğu bir gün önceki savaşta yaralanan askerlerden oluşan bir ordu ile Medine'den dışarı çıktı. Ardından Medine'nin yakınlarında Medine'ye 8 mil kadar mesafede bulunan Hamra El Esed bölgesinde durdular.
Bu sırada Kureyş ordusu da Medine'ye 36 millik mesafede bulunan Ruha bölgesinde kamp yapmışlardı. Aynı akşamda Ebu Sufyan, Yesrib'e doğru giden Abdülkays kabilesinden bir kaç süvariyi gördü. Onlara sordu:" Nereye gidiyorsunuz?" " Azığımızı sağlamak için Yesrib'e gidiyoruz." Ebu Sufyan " Muhammed'e mesajımı götürürseniz ben sizin ihtiyaçlarınızı gideririm. " süvariler kabul ettiler. Ebu Sufyan ise şöyle dedi:" Muhammed'e söyleyin" Biz yine sizinle savaşmaya geldik. "
Süveriler Hamra El Esed bölgesinde Allah Resulü ile görüştüler ve Ebu Sufyan'ın mesajını da ilettiler. Allah Resulü ise tam bir soğuk kanlılık ile şöyle buyurdular:" Allah bize yeter, O, yardım ulaştıranların en iyisidir. " Aynı akşam Allah Resulü, yarenlerinden çölün büyük bir bölümünde farklı noktalarda ateş yakmalarını ve böylece düşmanı hataya düşürmelerini istedi. Böylece Müslümanların sayısının fazla olduğu gösterilmeye çalışıldı. Bu strateji etkili oldu. Böylece Müslümanların direniş ruhu güçlendi ve müşriklerin morali de düşmüş oldu. Bu sırada müşriklerin bir grubu Ebu Sufyan'ın yanına gidip şöyle dediler:" Müslümanlar şimdi yaralılar. Onlar ile tekrar karşılaşırsak bize galebe çalabilirler. " Ebu Sufyan ise bu sözleri onaylayıp Mekke'ye dönüş emrini verdi.
Hz. Ali as Uhud savaşından döndüğünde ise vücudunda 61 kadar yara bere izi vardı. Peygamber Efendimiz ise Ümmi Selim ve Ümmi Atiye'ye onu tedavi etmesini iyileştirmesini istedi. Bir süre sonra onlar kaygılı bir şekilde Allah Resulü yanına gidip şöyle dediler:" Ey Allah Resulü! Ali'nin vücudunun her yerini bağlıyoruz ancak yeni bir yara açılıyor. Yaraları çok ağır ve onun hayati tehlike geçirdiğinden kaygılıyız. " Bunu duyan Allah Resulü bir kaç kişi ile beraber Ali as'ın ziyaretine gitti.
Allah Resulü, Hz. Ali as'ın vücudunun neredeyse tamamını yararlı görünce mübarek ellerini Ali as'ın yaralarına götürdü ve şöyle buyurdular:" Ey Ali! Allah yolunda zarar gören biri mükafatsız kalmayacaktır. " İmam Ali as ise Allah Resulünü görmesinden dolayı ağlarken şöyle dedi:" Anam babam sana feda olsun ey Allah Resulü! Savaştan kaçmak için sırtımı dönmediğim için Allah'a minnettarım. "
Bu ziyaret sırasında Allah Resulü Hz. Muhammed saa ise Hz. Ali as'ı Kureyş ordusunun Medine'ye saldırmak istediğini söyledi. İmam Ali as ise şöyle dedi:" Ey Allah'ın Resulü! Bizimle savaşmak için ne kadar güçlü ve kalabalık gelirse biz savaşırız, meydanı terk etmeyiz. "
Bu sırada ise Al-i İmran suresinin 145 ve 146'ncı ayetleri indirildi.
Al-i İmran suresinin 145 ve 146'ncı ayetlerinde şöyle buyrulmaktadır:" « وَمَا کَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ کِتَابًا مُؤَجَّلًا وَمَنْ یُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْیَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَنْ یُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِی الشَّاکِرِینَ/ وَکَأَیِّنْ مِنْ نَبِیٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّیُّونَ کَثِیرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِی سَبِیلِ اللَّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَکَانُوا وَاللَّهُ یُحِبُّ الصَّابِرِینَ
"Hiçbir kimse Allah’ın yazılıp bir süreye bağlanmış izni olmadan ölmez. Kim dünya nimetini isterse ondan kendisine veririz; kim âhiret nimetini isterse ona da ondan veririz; ve şükredenleri ödüllendireceğiz."
"Nice peygamber vardır ki onunla birlikte birçok Allah erleri savaştılar. Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşemediler, yılmadılar, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever."