Ayetlerin Hikayesi-25
Bu bölümde Al-ı İmran suresinin 186'ncı ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Cazibeli Mekke şehri tüm maneviyatı ve konumu ile artık Müslümanlar için güvenli bir bölge sayılmıyordu. Müşriklerin Müslümanlara ettikleri zulüm ve yaşanan trajik durum aşırı dereceye ulaşmış ve Müslümanları göçe zorlamıştı. Müslümanlar ise ana topraklarını terk edip diğer diyarlara sığınmak zorunda kalmışlardı. Böylece Müslümanlar daha az baskı altında kalacakları bir diyar arayışında idiler.
Medine'nin iyi ve merhametli halkı muhacir Müslümanları sıcak bir şekilde karşıladılar. Ancak kısa bir zaman sonra Yahudilerin dil yaraları müşriklerin eziyetlerinin yerine geçti. Bu kez de Müslümanlar yeni bir düşman ile karşı karşıya kalmışlardı.
Bu arada kinci ve Yahudi bir şair olan Ka'b bin Eşref sürekli olarak Peygamber Efendimiz ve yarenlerini kendi şiirleri ile hedef aldı ve açık bir şekilde müşrikleri Allah Resulü aleyhinde savaş başlatmaya teşvik etti. Bu Yahudi şair ise kendi şiirlerinde Allah Resulünün hicvinde, Müslüman kadınlar ve Peygamberin eşleri hakkında bile gazeller söyleyip Müslümanları aşağılamaya çalışıyordu.
Yahudi şair Ka'b'ın babası Arap kabilelerden Beni Nebhan'dan Tayyi aşiretindendi. Annesi ise Beni Nazir Yahudilerindendi. Babası öldüğünde annesi onu kardeşlerinin yanına götürdü. Kab ise Beni Nazir kabilesi arasında yetişti ve Yahudiliği kabul etti. Kab, yetenekli bir şair, zengin ve güzel bir insan olup kendi dini kardeşlerine mali yardımda bulunan bir insandı. Onun kalesi ise Medine'nin güney doğusunda Beni Nazir mahallesinin arkasında idi.

Müslümanların Bedir savaşında zafer haberi yayıldığında Kureyş liderlerinin öldürüldüğü haberini duyan Kab ise şöyle dedi:" Acaba hak bu mu? Bunlar Arapların büyükleri ve krallarıdırlar. Ant olsun ki Muhammed bu kesimi öldürmüşse yer altında yaşamak üstünden yaşamaktan yeğdir. "
Böylece bu Yahudi şair Medine kabilelerini İslam ordusu aleyhinde ayağa kaldırmak istiyordu.
Kab bununla da yetinmeyip Mekke'ye gitti ve müşrikler hakkında ağıtlar yakarak Kureyşlilerin kin duygusunu iyice kabarttı ve onların Allah Resulü ile düşmanlıklarının alevini de körükledi ve alenen savaşmaya çağrı yaptı. Ne zaman Kab, Mekke'de olsa Ebu Sufyan ve diğer müşrikler ona şöyle sorarlardı:" Acaba bizim dinimizi mi yoksa Muhammed ve yarenlerinin dinini mi beğenirsin? Hangi grup daha fazla iflah olmuştur? " Kaab bin Eşref ise şöyle derdi:" Siz. Siz daha üstün ve daha doğru yolu bulmuş olanlarsınız. "
Allahu Teala ise bu hususta Nisa suresinin 51'inci ayetini indirmiştir:" « أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِینَ أُوتُواْ نَصِیباً مِّنَ الْکِتَابِ یُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَیَقُولُونَ لِلَّذِینَ کَفَرُواْ هَؤُلاء أَهْدَى مِنَ الَّذِینَ آمَنُواْ سَبِیلاً:
" Kendilerine kitaptan nasip verilenleri görmedin mi? Putlara ve bâtıla iman ediyorlar, sonra da kâfirler için "Bunlar Allah’a iman edenlerden daha doğru yoldadır" diyorlar."
Kaab ise aynı düşünceler ile Medine'ye dönerek bu kez de sahabe kadınlarını hedef aldı ve şiir söylemek başladı. Kaab, Müslümanları iyice eziyet etmeye devam etti. Gerçekte Kaab Allah Resulünün Müslüman ve Ehli Kitap arasında barışı sağlamak yönündeki çabalarını sonuçsuz bırakmaya çalışıp iki kesim arasında ihtilaflar ve düşmanlıkların oluşturulması peşinde idi. Bu yüzden Allah Resulü de ashabına hitaben şöyle dedi:" Kim Kaab bin Eşref'in benim hakkımdaki eziyetlerine son vermek ister?" Bu sırada Muhammed bin Musallime kalkıp " Ben bunun üstesinden gelirim ey Allah Resulü! Onu öldüreceğim " dedi.
Muhammed bin Musallime bir kaç gündü bir şey yememişti. Allah Resulü onu çağırdı ve şöyle buyurdu:"Muhammed! Neden yemeyi ve içmeyi terk ettin? " Muhammed bin Musallime ise şöyle dedi:" Ey Allah'ın Resulü ! Size yapacağıma kadir olup olmadığımı bilmediğim bir ahit verdim. " Allah Resulü ise şöyle buyurdu:" Çaba göstermen yeterli. Bu hususta Saad bin Muaz'a danış. "
Bunun ardından Muhammed bin Musallime, Ebu Naile dahil Ensar'dan bir kaç kişi ile beraber bir araya gelip bir birlerine danıştıktan sonra Allah Resulü nezdine gidip şöyle dediler:" Ey Allah'ın Resulü! Onu öldürdük. İzin ver de istediğimizi söyleyelim çünkü bundan başka çare yoktur. " Allah Resulü ise " O zaman söyleyin "diye buyurdular.
Ebu Naile ve Muhammed bin Musallime ise Kaab'ın süt kardeşi sayılırlardı. Muhammed bin Musallime ise Kabe'ye doğru yola çıkmış onunla konuşmuştu. Konuşmaya iyice ısındıklarında ise Kaab şiir okumaya başlamıştı. Kaab neşeli bir şekilde Muhammed bin Musallime'ye şöyle sormuştu:" Benimle bir işin mi var?" Muhammed bin Musallime ise fısıldayarak şöyle demişti:" Muhammed'in gelişi bizim için bela ve sıkıntıdan başka bir şey kazandırmadı. Tüm Araplar bizimle savaşmaya odaklanmışlardır. Hayat yolumuz kapalı öyle ki kendimiz ve ailelerimiz de zorluklar yaşamaktadırlar. Bizden zekat alıyor. Halbuki bizim hiçbir şeyimiz yok. Bizi baskı altında tutmuştur. " Buna karşılık ise Kaab şöyle dedi:" Ant olsun ki siz de onu yorup bıktırabilirsiniz. "
Muhammed bin Musallime ise " Biz artık ona mensup olanlarız. Halihazırda onu bırakmak istemiyoruz. Nereye kadar gidebileceğini bir görelim. Muhammed ile söylediklerim kendi aramızda kalsın. " dedi.
Kaab ise " Merak etme sözünü etmeyeceğim. " dedi. Muhammed bin Musallime kısa bir duraksamanın ardından sözlerini şöyle sürdürdü:" Hem de benim gibi düşünenler de vardır. Onları senin yanına getirip seni mevcutta onlara ihsan eylemeye yönlendirmek istiyorum. Acaba bize biraz buğday verebilir misin?" Kaab ise " Bana rehin verirseniz veririm. "
İbni Musallime ise " Ne rehini? "diye sordu. " Kadınlarınızı rehin bırakın "dedi. Ancak İbni Musallime şöyle dedi:" Kadınlarımızı nasıl senin yanında rehin bırakalım ki. Zaten sen en güzel Arap erkeksin. "
Musallime ise şöyle dedi:" O zaman oğullarınızı rehin bırakın" İbni Musallime ise şöyle dedi:" Nasıl olur? İnsanların onlara küfür etmesini mi istiyorsun? Hem de azıcık buğday için rehin mi alındılar söylenmesini mi istiyorsun? Biz silahlarımızı rehin olarak bırakıyoruz. " Kaab ise şöyle dedi:" Tamamdır o zaman, silah ahde vefalı kalmak anlamına gelir. Bu yeterlidir. " Muhammed bin Musallime ise kararlaştıkları zamanın gelip yetişmesine dek Kaab'ın yanından gitti ve bu kez de arkadaşlarına danıştıktan sonra geceleyin Kaab'ın yanına gitmeyi hedefledi.
Müslüman savaşçılar yola çıkmış ve Kaab bin Eşref'in kalesine vardılar. Ebu Naile onu çağırdı. Kaab kalktı ve kaleden dışarı çıktı. Eşi şöyle dedi:" Gecenin bu saati evinin dışında kim var ki? Sen savaş halinde olan bir insansın. Bu saatte evden dışarı çıkmamalısın. " Kaab bu sözlere aldırış göstermeyip saçlarını da tarayıp süsleyerek Muhammed bin Musallime'nin yanına gitti.
Ebu Naile, Muhammed bin Musallime ve diğer arkadaşları saatlerce Kaab ile konuştular öyle ki Kaab onlara kendini çok yakın hissetti. Ardından gelenler şöyle dediler:" Konuşmamızı sürdürmek için Medine yakınlarındaki Şerc El Acuz'a gitmeye hazır mısın? " Kaab bu teklifi kabul etti ve hep beraber kaleden uzaklaşıp Şerc El Acuz bölgesine doğru yola çıktılar. Yolun ortasında Muhammed bin Musallime fırsatı uygun görerek usta bir şekilde onu öldürdü ve ardından yarenleri ile beraber Medine'ye döndü.
Müslümanlar Baki' bölgesine ulaştıklarında tekbir dediler. Allah Resulü ise o sırada Allahu Ekber haykırışlarını duyunca namaza kalktı ve Kaab bin Eşref'in öldüğünün farkına vardı ve kendisi de tekbir getirdi. Müslüman cengaverler kendilerini camiye ulaştırıp Allah Resulünün cami yanında durduğunu gördüler. İşte bu sırada Al-i İmran suresinin 186'ncı ayeti indirildi. Bu ayet Müslümanların son girişimini onaylar niteliktedir.
Allahu Teala bu ayette Müslümanların hayatlarının zor olaylarının sonlanacağını ve düşmanların dil yaralarından korunacaklarını zannetmemelerini buyuruyor.
Bu ayeti şerifede ise Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:" « لَتُبْلَوُنَّ فی أَمْوالِکُمْ وَ أَنْفُسِکُمْ وَ لَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذینَ أُوتُوا الْکِتابَ مِنْ قَبْلِکُمْ وَ مِنَ الَّذینَ أَشْرَکُوا أَذىً کَثیراً وَ إِنْ تَصْبِرُوا وَ تَتَّقُوا فَإِنَّ ذلِکَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ:
"Andolsun ki mallarınız ve canlarınız konusunda denemeden geçirilirsiniz; şüphesiz sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan birçok üzücü şey işitirsiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız bilin ki bu size gereken davranışlardandır."
Bilindiği üzere Allah Resulü Hz. Muhammed saa birçok savaş suçlusunu affetse de kültürel karalama kampanyası yapan kişileri affetmezdi. Çünkü bu kesim psikolojik savaş başlatarak Müslümanların moralini düşürüp Müslümanların arasındaki kuşku ve tereddüdü arttırırlardı. Araplar arasında ise şiirin önemli bir propaganda aracı olmasından dolayı da şairler İslam'la savaşmaya kalkıştıklarında Hz. Muhammed saa onlara en sert şekilde karşılık verirdi ve böylece Müslümanların moralinin bozulmasını engelliyordu. Bu hususun farkına varan Yahudiler de Kaab'ın öldürülmesine hiçbir tepki gösteremediler ve tam tersi daha fazla ahitleri ve anlaşmalarına bağlı kaldıklarını ima etmeye çalıştılar.