Eylül 18, 2020 11:52 Europe/Istanbul

Geçen bölümlerde İslam Peygamberi’nin -s- mübarek yaşamından bazı bölümlerini anlattık ve bu büyük ilahi abideyi tanıtmaya çalıştık.

Şimdi ise yüce Allah’ın yardımıyla İslam dininin en parlak simalı kadını, yani Allah Resulü’nün -s- sevgili kızı Hz. Fatıma’yı -s- tanıtmak istiyoruz.

Gerçi Hz. Fatıma -s- pek uzun yaşamadı ve çok çabuk hakka yürüdü, fakat bu kısa ömrüne rağmen öyle bir kişilik örneği sergiledi ki, bugün o hazretin vefatı üzerinden asırlar geçtiği halde hala dünya kadınları için en seçkin örnek olarak yerine koruyor.

Hz. Fatıma -s- zirvesinde ilahi hidayetin parlayan güneşi yani İslam’ın seçkin peygamberi Hz. Muhammed’in -s- yer aldığı bir ailede yetişti. Hz. Fatıma’nın -s- sevgili babası ve beşeri camianın yegane ahlaki mekarim ve faziletlerin simgesi ve tüm asırlarda beşeriyetin emsalsiz modeli olan İslam dininin büyük peygamberi -s- kızının talim ve terbiyesinde ifa ettiği rolü bir yana, annesi ve Allah Resulü’nün -s- sevgili eşi Hz. Hatice -s- de kureyş aşiretinin asil ve şerefli bir ailesinde dünyaya gelen ve yetişen bir kadındı. Hz. Hatice’nin hanedan üyeleri hepsi bilgin, ve tevhidi inancı benimseyen fedakar ve mümin insanlardı. Hz. Hatice’nin -s- babası Kabe’nin hacerül esved taşını Yemen’e götürmek isteyen Yemen padişahına karşı çıkan ve kesin bir kararlılıkla ona karşı duran ve kralı kararından vaz geçiren bir zattı ve böylece bu kutsal taşını el değmeden yerinde kalmasına vesile oldu.

Hz. Hatice’nin -s- dedesi Esed bin Abdulgura, yiğitler anlaşmasının en seçkin üyelerinden biriydi. Bu anlaşma Arap dünyasının önde gelen rical ve adalettalep şahsiyetleri arasında bağlandı ve amacı mazlumları ve mağdurları korumaktı. Allah Resulü -s- de bu gruba katıldı ve onlarla omuz omuza zalimlerle mücadele etti ve mazlumların hakkını geri aldı.

Hz. Hatice’nin -s- amcaoğlu Varaka bin Nofel de çağının bilgin ve zeki şahsiyetlerinden biriydi ve Allah Resulü -s- peygamberliğe seçildikten sonra Mescid-i Haram’da o hazretin huzuruna müşerref oldu ve Resulullah efendimizden -s- vahiy meleği ile karşılaştığında gördüklerini anlatmasını istedi. Allah Resulü -s- Hz. Cebrail’in -s- nazil oluşunu ve risaleti kendisine tebliğ etmesini anlattı. Varaka şöyle arz etti: Allah’a and olsun sen yüce Allah’ın peygamberisin ve Musa’ya ve İsa’ya nazil olan aynı melek sana da nazil olmuştur. Bil ki seni tekzip ve eziyat edecekler, vatanından sürgün edileceksin ve seninle savaşacaklar. Eğer ben o güne kadar hayatta olursa Allah’ın dinine yardımcı olurum. Varaka bu sözlerin ardından Resulullah’ın -s- mübarek başını öptü ve o hazretle vedalaştı.

Dolaysıyla Allah Resulü -s- asil bir ailede yetişen ve her türlü ilahi ve insani yüce fazilete ve ahlaki değerlere bürünen şayeste bir kadınla evlenmişti. Nitekim Hz. Hatice’nin seçkin özellikleri gün ışığına çıktıkça Resulullah’ın -s- da ona olan aşkı günden güne artıyordu. İslamî rivayetlerde bu seçkin kadının değeri ve şanı hakkında şöyle deniliyor: Cebrail ne zaman Resulullah’a nazil olursa şöyle arz ederdi: Allah’ın selamını Hatice’ye ilet.

Ta ki bir istisna günde Hz. Cebrail -s- Resulullah’a -s- nazil oldu ve şöyle arz etti: yüce Allah sana selam gönderdi ve şöyle buyurdu: kırk gece gündüz Hatice’den uzak dur ve geceleri uyanık geçirerek ibadet et.

İslam Peygamberi -s- ilahi emre boyun eğti ve yüce Allah’ın emrini yerine getirdi. Kırk gün bu şekilde geçtikten sonra vahiy meleği nazil oldu. Melek cennetten bir yemek getirmişti ve şöyle arz etti: Bu gece şu cennet yemeğinden ye. Resulullah -s- semavi maideye şükretmek üzere kıyam etti ve namaz kılmak ve ibadet etmek istedi. O sırada Hz. Cebrail -s- bir kez daha nazil oldu ve şöyle arz etti: Hatice’nin evine doğru git, zira Allah teala senin soyundan pak bir evlat yaratmak üzere irade buyurdu.

Hz. Hatice’nin -s- gebelik döneminde vahiy meleği Resulullah’ı -s- ve eşini müjdelemek üzere nazil oldu ve şöyle dedi: Ya Resulullah, Hatice’nin rahiminde bulunan bebek, senin soyunu sürdürecek değerli bir kızdır. O imamların ve dinin önderlerinin annesidir ve vahiy kesildikten sonra senin halefin olacaklardır. Resulullah -s- da yüce Allah’ın müjdesini eşi Hatice’ye ilan etti ve böylece onun gönlünü semavi müjde ile şad etti.

Cahiliyenin karanlık döneminde kadın hiç bir sosyal ve insani ve hukuki konumu yoktu ve bu yüzden eğer bir aile erkek evladı yoksa, soyu kesilmiş olarak nitelenirdi. Bu cahilce mesnetsiz düşünce bir yandan ve erkek evlat sahibi olmamak öbür yandan Mekkeli müşriklerin kafasında Resulullah -s- vefat ettikten sonra İslam dini de tamamen yok olacağı gibi batıl bir düşüncenin oluşmasına yol açmıştı. Ancak yüce Allah bu batıl hayali suya düşürmek ve Resulullah’ın -s- kalbinde umut ve sevinç yaratmak için Kevser suresini Hz. Fatıma’nın kutlu doğumu dolaysıyla nazil etti ve içinde düşmanların bu mesnetsiz arzularına ulaşamayacaklarını bilakis Hz. Fatıma’dan -s- Resulullah’ın -s- soyunu imamet zinciri ve masum imamların velayeti ile devam edeceğini ve İslam nuru ilahi irade ile tüm dünyayı saracağını buyurdu.

İlahi vaat gereğin Hz. Fatıma’nın -s- doğumu sırasında, yani bisetin beşinci yılının Cemadiüssani ayının 20. Gününde melekler ve cennet hurileri ve semavi kadınlar Hz. Hatice’nin -s- yanı başında toplandı ve nübüvvet semalarının parlayan yıldızı Fatıma -s- dünyaya geldi ve velayetin parlayan nuru ile alemin doğusunu batısını aydınlattı. Allah Resulü -s- evladının adını Fatıma koydu. Fatıma kesilmiş ve ayrılmış anlamına gelir, böylece nebevi hadislere göre Hz. Fatıma’nın -s- izleyenleri onun sayesinde cehennem ateşinden kopmuş ve ayrılmış ve uzaklaşmış olur.

İlahi önderleri anlattığımız dizi sohbetimizin önceki bölümünde de beyan edildiği üzere Allah Resulü -s- ilahi emir üzerine bisetine başladığı günden itibaren kureyş elebaşıları ve Mekke eşrafı çıkarlarını ve konumlarını tehlikede görmeye başladı ve bu yüzden o hazrete ve izleyenlerine karşı her türlü komployu kurmaktan çekinmedi. Zaman ilerledikçe de tehditlerini ve husumetlerini arttırdı. O günlerde kim Resulullah’a -s- iman ederse en ağır biçimde işkence ediliyordu. Fakat bu düşmanlıkların ve barbarlıkların hiç biri Müslümanların güçlü iradesini etkileyemedi, bilakis her an İslam dini daha da yayıldı. Sonunda müşrikler Resulullah’ı -s- katletmeye karar verdi. Tüm alanlarda Allah Resulü’ne -s- destek olan Ebutalib bu kararı ve müşriklerin ve kafirlerin planını öğrenince o hazreti ve Müslümanları bu durumdan haberdar etti ve böylece  Ebutalib’in dirayeti ile bu plan suya düştü, fakat kureyş elebaşıları husumetten el çekmedi ve Müslümanları üç yıl boyunca Ebutalib vadisi adı ile anılan bir vadide iktisadi kuşatma altına aldı ve Müslümanlarla her türlü ticaret ve alış veriş yasaklandı.

O zorlu ve dayanılmaz günlerde Hz. Fatıma -s- henüz anasının sütü ile beslenen bir bebekti. Bu üç yıl içinde Hz. Fatıma -s- büyüdü ve yakından Müslümanların acılarına şahit oldu. Güya ilahi takdir o hazretin bebeklik çağından itibaren Müslümanların acılarına şahit olup tahammül gücünün artmasına yönelik olmuştu. Sonunda iktisadi kuşatma Müslümanların ve Resulullah’ın -s- iradesini hiç bir şekilde etkileyemeden sona erdi fakat bu durumun üzerinden pek fazla bir zaman geçmeden İslam’ın fedakar kadını Hz. Hatice -s- hakka yürüdü ve Hz. Fatıma -s- yetim kalma acısını da tattı.

Hz. Hatice’nin vefatının acısı henüz dinmeden bu kez Ebutalib hakkın çağrısına lebbeyk dedi ve en hassas şartlarda Resulullah’ı -s- yalnız bıraktı. Bu iki hadise Allah Resulü’nü -s- derinden etkileyerek üzüntüsüne sebep oldu ve bu yüzden o yılı gam ve keder yılı adlandırdı.

Mekkeli müşrikler de bu fırsatı değerlendirerek var güçleri ile Allah Resulü’ne -s- eziyet etmeye devam etti. Sonunda bu baskılar ve artan tehditler yüzünden Allah Resulü -s- Medine’ye hicret etmeye karar verdi. Bundan sonra Hz. Fatıma’nın -s- hayatında yeni bir dönem başladı.