Eylül 18, 2020 11:56 Europe/Istanbul

Geçen bölümde İslam Peygamberi’nin -s- sevgili kızı Hz. Fatıma’nın -s- çocukluk yıllarından bazı bölümleri sizlerle paylaştık ve dedik ki o yıllarda İslam Peygamberi -s- Kureyş elebaşılarının şiddetli baskıları ve tehditleri yüzünden Mekke’den Medine’ye hicret etmeye karar verdi.

Allah Resulü -s- bu doğrultuda gece yarısı Mekke’den ayrıldı ve Hz. Ali -s- Allah Resulü’nün -s- can güvenliğini temin etmek için o hazretin yerine yatağında yattı. Kureyş müşrikleri Resulullah’ın -s- evine baskın düzenlediklerinde Hz. Ali -s- ile karşılaşınca şaşkına döndüler ve kurdukları bu komplonun da boşa çıktığını anladılar.

İslam Peygamberi -s- Mekke’den ayrılmadan önce Hz. Ali’ye -s- Haşimoğulları kadınlarından bir grubu Hz. Fatıma -s- ile birlikte Medine’ye getirmesini buyurmuştu. Hz. Ali -s- Resulullah efendimizin -s- emrini yerine getirmek üzere Mekke’den Medine’ye doğru yola çıktı ve Kuba yöresinde onları bekleyen Allah Resulü’ne -s- katıldı.

Hz. Fatıma -s- Medine’ye geldikten sonra mübarek yaşamının hassas günleri başlıyoyr. Hz. Fatıma’nın -s- Medine’de yeni yaşamının en önemli gelişmesi Hz. Ali -s- ile izdivacıydı. Hicretin ikinci yılında ve Bedir savaşında kazanılan zaferle birlikte Medine’ye büyük bir sevinç ve mutluluk sarmış ve İslami devletin konumu pekişmişti. O günlerde bazı seçkin şahsiyetler en güzel ahlaki faziletlere ve mekarime sahip olan Hz. Fatıma’yı -s- istemek üzere Resulullah’ın -s- huzuruna müşerref oldular, fakat Allah Resulü -s- onların hepsinin isteğine hayır cevabı verdi. Aslında bu insanlar hayır cevabına asla üzülmüyordu, zira hepsi Allah Resulü -s- kızı Hz. Fatıma’nın -s- Hz. Ali -s- ile evlenmesini istediğini hissediyordu. Bu yüzden bu şahsiyetler Hz. Ali’yi -s- Resulullah’ın -s- kızını istemeye teşvik ediyordu.

Ancak Hz Ali -s- bir yandan iktisadi yoksulluğu ve öbür yandan utangaçlığı yüzünden kararsızdı ve karar vermek için daha çok düşünmesi gerektiğini düşünüyordu. Fakat büyüklerin baskısı ve ısrarına dayanamadı ve sonunda Allah Resulü’nün -s- huzuruna müşerref oldu ve şöyle arz etti: Ya Resulullah, babam ve annem sana feda olsun. Ben sizin evinizde büyüdüm ve sizin lütfunuzdan yararlandım. Siz anne ve babamdan daha çok beni terbiye ve edep etmek için çaba harcadınız ve sizin varlığınızın bereketi ile hidayete erdim. Allah’a and olsun benim dünya ahiret tüm birikimim sizsiniz. Şimdi ise kendime bir eş seçme ve aile kurma ve eşimle alışma ve zorluklarımı ve sıkıntılarımı hafifletme zamanı geldi. Eğer maslahat görüyorsanız, kızınız Fatıma -s- ile benim nikahıma müsaade edin. Bu durumda bana büyük bir saadet nasip olacaktır.

Allah Resulü -s- Hz. Ali’nin -s- sözlerini dinledikten sonra şöyle buyurdu: Acaba sana bir müjdeyi vermek ve sana bir sırrı aşikar etmemi ister misin? Hz. Ali -s- hemen, evet ya Resulullah, diye arz etti. Allah Resulü -s- şöyle buyurdu: Sen bana gelmeden önce Cebrail nazil oldu ve şöyle dedi: Ey Muhammed, Allah seni mahlukları arasından seçti ve risaletle görevlendirdi. Ali’yi seçti ve senin kardeşin ve vezirin yaptı. Şimdi ilah ferman gereği kızın Fatıma’yı onun nihakına vereceksin. Onların izdivaç töreni melekut aleminde ve meleklerin huzurunda düzenlenecektir. Allah onlara pak ve iyi ve tahir ve tayyip evlatlar verecektir. Ey Ali, Cebrail henüz gitmeden sen bizim kapımızı çaldın.

Bunun üzerine Allah Resulü -s- Bilal’e muhacirlere ve ensara camide toplanmalarını bildirmeyi emretti. Herkes toplandığında Allah Resulü -s- minberin üzerine çıktı ve Allah’a hamd ettikten sonra şöyle buyurdu: Ey insanlar bilin ki Cebrail nazil oldu ve yüce Allah Ali ve Fatıma’nın nikah merisimini düzenlememi emrettiğini haber verdi. Allah Resulü -s- bu sözlerin ardından Hz. Ali’ye -s- ayağa kalkmasını emretti ve ardından nikah hutbesini okudu. Nikah hutbesi bittikten sonra orada bulunanların hepsi ellerini göklere yönelterek dua etti: Allah bu izdivacı size mübarek eylesin ve aranızda dostluk ve sevgi kursun.

Merasim sona erdikten sonra Allah Resulü -s- eve döndü ve kadınlara Hz. Fatıma -s- için kutlama töreni düzenlemelerini emretti.

Allah Resulü -s- daha sonra da Hz. Ali’ye çağırdı ve sağ tarafında oturttu ve Hz. Fatıma’ya -s- da sol tarafında oturmasını buyurdu, ardından her ikisinin alnını öptü ve ellerini göğe kaldırarak şöyle dua etti: Ey yüce Rabbim bu izdivacı mübarek kıl ve onlardan pak bir soy yarat.

Böylece Hz. Fatıma -s- ve Hz. Ali’nin -s- ortak yaşamı başladı. Allah Resulü -s- bir kaç gün boyunca şiddetli bir şekilde sevdiği ve Hz. Hatice’nin -s- melekuti rihletinden sonra ona aşırı derecede alıştığı kızı Hz. Fatıma’yı -s- ziyarete gidiyordu. O günlerden bir günde kızına sordu: eşini nasıl buldun? Hz. Fatıma -s- şöyle arz etti: Babacığım, Allah en iyi erkeği bana nasip etti, fakat beni ziyarete gelen Kureyş kadınları beni kutlamak yerine baban seni yoksul bir adama verdi, oysa en zengin insanlar ve seçkin rical sana talipti, diyor. Allah Resulü -s- kızını teselli etti ve şöyle buyurdu: Gözümün nuru, senin baban ve kocan yoksul değildir. Allah'a and olsun yeryüzündeki hazineleri bana önerdiler, fakat ben uhrevi nimetleri bu dünyanın servetine ve şatafatına tercih ettim. Sevgili kızım, ben sana herkesten önce İslam’a iman eden ve bilim ve sabır ve akıl bakımından tüm insanlardan üstün olan birini eş olarak seçtim.

Bu sözlerin ardından Allah Resulü Hz. Ali’yi -s- çağırdı ve ona da şöyle buyurdu: Eşine iyi davran ve sevgi göster. Bil ki Fatıma benim canımın bir parçasıdır ve kim onu eziyet ederse, beni eziyet etmiş olur ve kim onu hoşnut ederse, beni hoşnut etmiş olur.

Evet, içinde iki temel üyesi, yani karı ve koca her türlü günahtan ve hatadan pak ve masum olan ve en yüce ahlaki faziletlere ve mekarime sahip olan tek ev, Hz. Ali -s- ve Hz. Fatıma’nın -s- eviydi. Hz. Ali -s- mükemmel bir erkeğin simgesi ve Hz. Fatıma -s- da mükemmel bir Müslüman kadının eşsiz örneğiydi. Hz. Ali -s- çocukluk çağından itibaren Allah Resulü’nün -s- gözetiminde ve doğrudan o hazretin talim ve terbiyesini alarak yetişti ve en iyi insani ve ilahi değerlere ve erdemlere kavuştu. Hz. Fatıma -s- da babasının kucağında yetişti ve içinde ilahi ve Allah vergisi kerametler vardı. Üstelik her ikisi çocukluk çağından itibaren Kur'an'ı Kerim’in melekuti ayetlerini dinleyerek büyümüştü. Nitekim bu iki büyük insan Kur'an'ı Kerim’in şu ayetinin en güzel mısdakıydı:

Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.

Hz. Ali -s- ve Hz. Fatıma’nın -s- ortak yaşamının en seçkin özelliği, sadeliğiydi. Bir gün Allah Resulü -s- Hz. Fatıma’nın -s- evine geldi ve kızı çok ucuz bir elbise giydiğini ve kendi elleriyle değirmenin taşını çevirdiğini ve öbür yandan da bebeğini eteğinde tutarak emzirdiğini gördü. Bu manzara ile karşılaşan Allah Resulü -s- müteessir oldu ve şöyle buyurdu: Kızım, dünyanın zorluklarını ve sıkıntılarını tat ki, ahiret nimetlerinin tadına varasın. Hz. Fatıma -s- şöyle arz etti: Ya Resulullah, yüce Allah’a nimetleri için şükrediyorum.

Bundan başka Hz. Fatıma -s- İslam tarihinin çok zorlu günlerinde ortak yaşamına başlamıştı. O dönemde her yıl Müslümanlarla müşrikler ve Yahudiler ve diğer İslam düşmanları arasında bir kaç savaş yaşanıyordu ve Hz. Ali -s- bu savaşların hemen hemen hepsine katılıyor ve yaralı ve bitkin bir vaziyette eve dönüyordu. Hz. Fatıma -s- ise kocasının yaralarını sarıyor ve merhem koyuyordu. Hz. Ali -s- eşinin fedakarlıklarını ve eşsiz cesaretini takdir ediyor ve tertemiz duyguları ile onu teselli ediyordu. Bu konuda Hz. Ali -s- şöyle diyordu: Ne zaman eve dönsem ve Fatıma’ya baksam, tüm acılarım ve kederim yok oluyordu.

Kuşkusuz Hz. Ali -s- her ne kadar bir erkek eşinin sevgisine muhtaç ise, eşinin de katlandığı zorlukların karşılığı olarak eşinin sevgisine ihtiyaç duyduğunu biliyordu. Bu yüzden o hazret eşi Hz. Fatıma’nın -s- çabalarını takdir etmenin yanında bir çok durumda da ona yardım ediyor ve ev işlerinin bir bölümünün sorumluluğunu üstleniyordu.

Bu sıcak ve samimi yuvada hicretin üçüncü yılında ilk bebek, yani Hz. Hasan -s- dünyaya geldi ve Fatımi ve Alevi hanedanın sıcak yuvasını aydınlattı. Ancak maalesef aynı yılda Uhud savaşı yaşandı ve başta Allah Resulü’nün -s- kahraman amcası Hz. Hamza olmak üzere Resulullah’ın -s- vefakar 70’i aşkın arkadaşı şehit düştü.

Hz. Fatıma -s- ise bir grup kadınla beraber Uhud savaşının yaşandığı meydana gitti ve savaşta yaralananlara yardımcı olmaya başladı ve ağır bir şekilde yaralanan sevgili babası ile ilgilendi ve yaralarını sardı.