Eylül 25, 2020 20:15 Europe/Istanbul

Bu bölümde Kermanşah eyaletinin tarihi eserlerinden biri olan Anahita tapınağı ile ilgili konuşacağız.

Kermanşah eyaletinin cazip noktalarından biri de  Anahita tapınağıdır.  Anahita tapınağı  Kengaver şehrinde  bulunmaktadır.  Anahita, antik İran çağında İranlıların  su koruyucusu ve bekçisi, bolluk meleği, güzellik ve bereket meleği sayılmış ve çok önemli konuma sahip olmuştur. Bu hayret verici tarihi  bina  Persepolis'in ardından İran'da en önemli ikinci  taş yapıt sayılmaktadır. 

Anahita tapınağı olarak bilinen  tarihi alan  Kermanşah eyaletinin şehirlerinden sayılan Kengaver kent merkezinde bulunmaktadır.   Günümüzde Hemedan'dan Kermanşah'a uzanan yol Anahita tapınağının Batı kısmından geçiyor. Hayret uyandırıcı Kengaver çölü ise bu tapınağın Güneyinde yer almaktadır. Bu tapınak  uzak geçmişte  Hegmetane'den Tisfun'a uzanan tarihi yolun üzerinde yer almıştı.  Su bekçisi ve koruyucusu, bolluk, bereket ve güzellik meleği Anahita İran halkı için önemli bir konuma sahipti. 

Anahita tapınağının yer aldığı sit alanı 4 bin hektarlık alanı ile Kengaver çölünün yanında bulunan kayaların arkasında yer almaktadır.  İran'ın en büyük taş yapıtlarından olan bu görkemli tapınağın  enkazları ve geri kalan bölümleri  209*244 metre ölçülerinde volkanik silisyum taşı üzerinde  Kengaver şehrinin merkezindedir. 

Anahita  tapınağı  yükseklikte yapılan diğer binalar gibi  İran'da yaygın olan platform inşa etme yöntemine göre inşa edilmiştir.  Bu tarihi eserin üzerinde  taş sütunlar ve kolonlar yer almıştır.  Bu sütunların yüksekliği ise yaklaşık 54 metre kadardır.  

Binanın giriş bölümü iki taraflı bir merdiven düzeni ile Güney tarafta yapılmıştır.  Kuzey tarafta da  tek taraflı merdiven düzeni öngörülmüştür.  Bu dörtgen binanın  çevresi   çamurdan ve taş parçalarından oluşan  duvarlar ile çevrilmiştir. Kuzey taraftaki bu duvarların yapısı ile diğer taraflardan farklıdır. 

 

 Anahita tapınağı  ateşgede olarak yapılmış ve su koruyucusu, bereket, bolluk ve güzellik sembolü Anahita tanrıçasına sunulan bir binadır.   Bu tarihi eserin işlevi hakkında tarihi ihtilaflar bulunsa da ancak kimileri  bu mekanın   kralların eğlenmesi ve avlanması için olduğunu ve kimileri de  bu mekanın  kraliyet ziyafetleri ve özel ziyafetlere has olduğunu düşünüyorlar.  Anahita tapınağının  bu bölgede inşasının nedenlerinden biri de  bol sulu ve iyi bir iklime sahip olması olabilir. 

Tarihi kanıtlar ve yazılara göre   bu tapınak ilk olarak Ahmenişler döneminde inşa edilmeye başlamıştır. Ancak daha sonraki dönemlerde ve Sasaniler döneminde inşası tamamlanmıştır.   Araştırmalardan bazıları da hicri kameri üçüncü yüzyıldan sonraki İranlı ve Arap tarihçilerinin yazdıklarından yola çıkarak bu binayı  Sasani kralı Hüsrev Perviz'in yarım kalmış eseri olarak tanıtıyorlar.   Kimileri de bu binanın yapımının  milat öncesi üçüncü veya ikinci yüzyılda başladığını kimileri de binanın milat öncesi yüzyılda inşa edildiğini belirtiyorlar. 

Her halükarda  antik İran'da su tanrıçasını takdir etmek üzere inşa edilen Anahita tapınağı tarihi belgeler ve kanıtlara göre  milat öncesi yıllara dayanmaktadır.  İran'ın geleneksel mimari babası Muhammed Kerim Pirniya'nın söylediğine göre  Anahita tapınağının mimarisi ve merdivenleri   Partlar döneminde tamamlanmış ve Sasaniler döneminde restore edilmiştir.  Bu mimari tarihçisi  bu binada Sasaniler dönemi belirtilerinin de taşlar üzerinde bulunduğunu söylüyor.  Kengaver'de bulunan Anahita tapınağını  inceleyen geologlar da  bu binada yapıtta bulunan unsurların Ahamenişler dönemine ait olduğunu belirtiyorlar. 

Fransız arkeolog Roman Ghirshman ise Partların mimarisi ve sanatını üçe ayırmaktadır:  Yüzde yüz İran sanatı, İran-Yunan Sanatı ve Helen yani Yunan sanatı.  Fransız arkeoloğa göre  Anahita topınağı  ikinci gruba ait olup Batılı tasarıma sahiptir. 

Bu tapınak genel görüşe göre yaklaşık 200 yıl önce inşa edilmiş ve taş parçalarında Ahmenişler dönemindeki  malzemeler görülmektedir.  Ancak  sütunların şekli, boyutları ve mimarileri  bu ihtimali devre dışı bırakmaktadır. Sütunların çapı ile yüksekliği arasındaki oran 3/4 ve  sütunların başlıklarının çapı ile yüksekliği oranı 1/3'tür. Bu oranlar Yunanların arkaik ve klasik dönemlerdeki sütun tekniklerine uymaktadır.  Yunan mimarisinde en belirgin örneği Poseidon tapınağında görülen üç düzenden biri sayılan dor düzeninde  çaplarının dört katı olan yükseklikte sütunlar bulunmaktadır. Sütunların çoğunlukla silindir veya daireseldir ve yuvarlak ayaklara da sahiptir.  Anahita tapınağında ise her sütun  yani ayak, başlık ve sütun gövdesinden oluşan bölümlerin toplamı 355 santimetre kadardır. Bu rakam ise sütunların arasındaki farkı da yansıtmakta ve sonuçta  sütun ayağının çapının iki katıdır.   Persepolis'teki sütunlar ise Kegaver'deki Apadana tapınağındaki sütunlara göre daha yüksektir. Ayrıca  hayvan şekilleri ve geometrik hatlara ve çizgilere ayrıca çiçek ve yaprak desenlerine de sahiptir. Anahita tapınağında ise  sütunlar tek sıra halinde görülmektedir. Buradaki sütunlar, Pasargad ve Daryuş Apadana mabedinin tersine sade ve süssüz olup daha kısa ve daha kalındır.  Bu sütunlar aslında yardımcı malzeme ve süsleme araçları sayılabilir. 

Mimari ve arkeolojik kanıtlar ve delillerden yola çıkarak  Anahita mabedinin suyunu temin etmek için  Şapur ırmağı ve etraftaki su kaynaklarına baş vurulduğu söylenebilir.  Bu yapıtı ortaya çıkaran  mimarların özel yeteneği sayesinde  tapınağın içindeki su olukları  ırmağın suyunu dengeleyip tapınağın ortasındaki havuzun da dolmasına yol açardı.  Bu havuzun suyu iki yönde de akarak tapınağın dört yanında inşa edilen  salonlara da akıp  sonunda tekrar havuza dönüyordu.  Anahita tapınağındaki su sistemi  o dönemin mühendislik harikası sayılır.  Böylece antik İranlılar için kutsal sayılan bu mekanın önemi de ortaya çıkmaktadır. Anahita tapınağının iki tarafında  yüz yüze dört manda kafası bulunmaktadır. Bu heykellerin yansıması ile havuzda görülüyormuş.  Tapınağın ortasında da  suların toplandığı  10*10 metre boyutlarında ve 20 santimetre derinliğinde bir havuz bulunmaktadır. 

Bu mimari özelliklerin yanı sıra görünen o ki tapınağın duvarları üzerinde de alçak ancak geniş sütunların varmış.  Tabii kimi arkeologlara göre  Kuzey kısım veya Güney merdivenlerinin iki tarafı arasında bu sütunlar bulunmuyormuş.  Uzmanlar ise  sade ve süslenmemiş sütunların  İranlı mimari modelinin daha da bariz bir şekilde gözler önüne serdiğini düşünüyorlar.  Bu sade sütunlar ise eyvanın çevresinde süs olarak yapıldığı belirtilmektedir.  Hicri Kameri 4'üncü yüzyılın tanınmış tarihçi ve coğrafyacılarından İbni Fakih ise bilinen El Beldan kitabında şöyle yazmıştır:" 

Anahita tapınağının Doğu duvarındaki incelemeler ve araştırmalar ise  Partlar ve Eşkaniler dönemine ait mezarlıkların bulunduğunu gösteriyor.   Bu mezarlıklardaki tabutlar kayık şeklinde olmuş ve muhtemelen öbür dünyaya yolculuğu simgelemiştir.   Bu tabutların içindeki  ölüler elleri vücutlarına paralel ve yüzleri tapınağa doğru çevrilmiş bir şekilde  bulunmuşlardır.  Bu tabutlarda yakıt olarak el lambaları da bulunmuştur. Görünen o ki ölülerin bu yolculuğunun her yanı düşünülmüştür.  Ayrıca tabutlarda ölülerin başlarının altında demir paralar da bırakılmıştır. Bu da ölüler diyarında onların yolculuğunun masrafıdır. Büyük bir ihtimalle  bu mezarların tapınağın Doğu kısmında bulunmasının nedeni   halkın talebi olmuştur. Onlar ölülerinin  bu kutsal mekan yakınlığında toprağa verilmesini istemişlerdir.  Bu mezarlar hakkındaki  ilgi çekici nokta ise  ölülerin Doğu yönünde Güneşin doğduğu yöne gömülmeleridir.   Bu ölüler mezarları içinde güneşe doğru çevrilerek gömülmüşlerdir. 

Bu bölgede bulunan tarihi eserlerde güneşin etkisi açıkça görülmektedir. Örneğin  kimi çömleklerin ağzında güneş resimleri görülmektedir.  Ya da ölüler  güneş desenli kumaşlara çevrilerek toprağa verilmiştir.   Böyle bir gömülmenin  antik çağda ölülerin Güneş tanrıçasına katıldığını gösteriyor. 

Bu mezarlar  İran'ın geleneksel gömme şekli ile ilgili  bilgiler vermektedir. Bu kayalarda bulunan tarihi mezarlar  4 döneme aittir ve üç gruba ayrılmaktadır.  Bu mezarlar  tabutları ve çömlekleri ile toprağa verme geleneklerini en güzel şekilde yansıtmaktadır.  Farklı gömme şekilleri ve ölülerin tabuta bırakılması şekli ise  büyük bir ihtimalle dini dirilişe işaret etmektedir.