Ayetlerin Hikayesi-30
Bu bölümde Tevbe suresinin 74'üncü ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Tarih boyunca kendilerini dünyanın sahibi sanan, iktidar ve sulta kurmaya susamış ihtiraslı ve müstekbir insanlar görülmüştür. Bunlar dünyayı kendi şom istekleri ve düşüncelerine göre yönetmek istemişlerdir. Bu tip insanlar hedeflerine varmak için farklı yöntemlere baş vurup hatta toplumların lideri ve önemli şahsiyetlerini öldürmekten bile çekinmemişlerdir.
Bu çerçevede insani toplulukların lideri, dünya milletlerine özgürlük, birlik, eşitlik ve kardeşlik armağan eden Allah Resulü Hz. Muhammed saa de defalarca düşmanlar ve muhalifler tarafından suikaste uğramıştır. Bu suikastlerin biri de Tebuk savaşı sonrası gerçekleştirildi.
Allah Resulü Hz. Muhammed saa Roma ordusu ile mücadele etmek üzere genel seferberlik fermanı çıkarıp büyük bir ordu ile Medine ve etrafından Şam sınırları yakınındaki Tebuk bölgesine doğru yola çıktı. Her zaman şeytani planlarını hayata geçirmek isteyen münafıklar ve riyakarlar ise bu fırsatı İslam'a darbe indirmek için kullanmaya çalıştılar.
Abdullah bin Ubey gibi kimi münafıklar ilk başta İslam ordusuna katılacaklarını ileri sürdüler. Bu çerçevede Abdullah başka münafıklar ve Yahudi ortakları ile beraber Allah ordusundan ayrı bir şekilde Medine'nin girişinin yakınlarında kamp kurdular. Ancak İslam ordusu harekete geçtiğinde Abdullah etrafındakileri de dağıtıp şehre geri döndü ve şöyle dedi:" Muhammed Romalılar ile savaşmak istiyor. Hem de bu zor ve sıcak durumda, gücü yetmeyecek ordu ile uzak topraklarda. Sanki o Romalılar ile alay etmektedir. " Abdullah ayrıca İslam ordusu arasına korku salmak ve onları Romalılardan korkutmak için şöyle diyordu:" Sanki şimdiden bile yarın Muhammed'in ashabının esir düştüğünü ve halatlarla bağlandığını görüyorum. "
Tebuk bölgesi Allah Resulünün düşmanların zararını uzaklaştırmak için yola çıktığı en uzak bölge idi. Roma'nın donanımlı ve büyük ordusu karşısında yenilme veya şehit düşme ihtimali üzerine Allah Resulü de Hz. Ali as'ı Medine'deki halefi olarak tayin edip Ali as'a şöyle buyurdu:" Ey Ali! Medine kenti, ben veya sen olmadan düzene girmeyecektir. "
Medine münafıkları Hz. Ali as'ın halefliğinden haberdar olduğunda ciddi şekilde tedirgin oldular. Çünkü Hz. Ali as ve yaptıklarının onların planlarını da suya düşüreceğini biliyorlardı. Bu yüzden Hz. Ali as'ın Medine'den çıkması için planlar yaptılar ve Ali as'ın Peygamber'in rağbetsizliğinden dolayı Medine'ye kaldığını ileri sürdüler.
İmam Ali as münafıkların yaydığı söylentiyi duyunca onları rezil rüsva etmeye yalanlarını ifşa etmeye karar verdi. Bu yüzden hızlı bir şekilde Medine'den çıkıp fazla şehirden uzaklaşmayan Allah Resulünün yanına gitti ve şöyle dedi:" Münafıklar, sizin öfke veya ilgisizlikten dolayı beni kendinizle savaşa götürmediğinizi, beni şehirdeki halefiniz tayin ettiğinizi düşünüyorlar. "
Bu sırada Allah Resulü ise şöyle buyurdu:" Kardeşim! Medine'ye dön. Çünkü ben veya sen olmadan bu şehir düzene sokulmaz. Sen benim hanedanım, topraklarım ve sülalem arasındaki halefimsin. Hikayemizin Harun ile Musa hikayesi misali olduğunu söylemem seni sevindirmez mi. Benden sonra bir peygamber yoktur. Nasıl ki Harun Musa'nın halefi idi, sen de benim halefimsin. "
İslam ordusu arasında kimi münafıkların olduğuna değindik. Onlar her olayda ve gelişmede şüphe yaratmaya, Müslümanların düşüncelerini ve inançlarını zedelemeye çalışıp Allah Resulüne iğneli sözler ediyorlardı. İslam ordusunun Tebuk bölgesine doğru hareketinde İslam ordusu Hacr bölgesinde vardığında kimi askerler aşırı bir şekilde susadılar ve artık dayanacak güçleri yoktu. Allah Resulü duada bulundu ve ardından gökyüzünde bulutlar belirmeye başladı ve yağmur yağdı. Herkes doydu ve sevindi. İmanlı olanlar münafıklardan birine şöyle dedi:" Bu mucize ile artık nifak ve tereddüde mecal kalmış mı? "Münafık şöyle dedi:" Rastgele buraya yağan geçici bir buluttu bu!"
Münafıklardan bir başkası da Zeyd bin Lasit'ti. Beni Kaynuka Yahudilerinden olan bu şahıs daha sonra Müslüman olanlardandı. Ardından hemen münafık olup açık bir şekilde münafıkları destekliyordu. Yolun ortasında Allah Resulünün devesinin kaybolduğu sırada münafık Zeyd şöyle mırıldanıyordu:" Muhammed, peygamber olduğunu semavi haberleri size ilettiğini zannediyor ancak devesinin nerede olduğunu bile bilmiyor. "
Bu sırada Allah Resulü şöyle buyurdu:" Münafıklardan biri benim kendimi peygamber sandığımı, semavi haberleri insanlara verdiğimi sandığımı ancak devemin nerede olduğunu bilmediğimi söylüyor. Allah'a ant olsun ki ben Allah'ın bana öğrettiğinden başka bir şey bilmiyorum. Şimdi de Allahu Teala beni devenin bulunduğu yere götürdü. Deve, bu derede falanca çatlak arasında, dizginleri ağaca takılmış ve orada kalmıştır. "
Allah Resulü eli ile o çatlağa ve geçide işaret edip şöyle buyurdu:" Gidin ve onu getirin" İşte gidenler de deve ile döndü.
İslam ordusunun içine sızan münafıklar ise Tebuk'tan dönerken nihai kararlarını aldılar. Onlar tehlikeli bir karar alıp Allah Resulü'nün dar dağlık alan geçidinden geçeceği sırada aniden ve gizli bir şekilde Allah Resulünün devesini ürkütmeyi ve böylece Allah Resulünün dereye düşmesini sağlayarak onu katletmeyi planladılar. Ancak münafıkların kurdukları komplodan haberdar olan yüce Allah, vahiy meleği aracılığı ile Allah Resulünü bu şom plandan haberdar edip münafıkların kirli yüzünü göstermiş oldu.
Bu vahyin ardından Allah Resulü herkesin derenin alt bölümünden hareket etmesini istedi. Ayrıca Ammar'a devenin dizginini elinde tutmasını ve Huzeyfe'nin de devenin arkasından deveyi itmesini istedi. Bu talimatlara rağmen münafıklardan birkaçı şom planlarını hayata geçirmek için gediğe doğru gitti.
Allah Resulü dağı tırmanırken arkasına bakıp onu takip eden süvarileri gördü. Onlar yüzlerini gizlemişlerdi. Allah Resulü haykırarak süvarileri korkutmaya çalıştı ve Huzeyfe'yi de süvarileri korkutmak ve uzaklaştırmak için gönderdi. Huzeyfe ise elindeki eğri asa ile münafıkların develerinin yüzü ve başına saldırdı. Münafıklar ise Huzeyfe'nin onları tanıdığını ve komplolarının da suya düştüğünü anladılar. Ardından acele bir şekilde Müslümanlara karışıp kendilerini unutturmaya çalıştılar.
Münafıklar dağıldıktan sonra Huzeyfe hemen Allah Resulü nezdine gibip Ammar'ın da olduğu sırada şöyle dedi:" Çabuk davranın. " Böylece Allah Resulü ve yarenleri hızlı bir şekilde geçidi geride bıraktılar. Ardından Allah Resulü şöyle buyurdu:"Ey Huzeyfe, Bu kişileri tanıdın mı? " Huzeyfe" Falan ve filanın bineklerini tanıdım. Ancak karanlıktan ve yüzlerini örtmelerinden dolayı kimilerini tanımadım. " dedi.
Allah Resulü ise şöyle buyurdu:" Ne peşinde olduklarını ne yapmak istediklerini anladın mı? " Huzeyfe " Hayır Ey Allah'ın Resulü " dedi.
Allah Resulü şöyle buyurdu:" Onlar benim gediğe geldiğim zaman beni dağdan aşağı düşürüp öldürmek istiyorlardı. " Huzeyfe ise " Acaba onları cezalandırmayacak mısın? " diye söyledi. Allah Resulü ise " İnsanların her oturup kalktığında Muhammed'in ashabını suçladığını onları da öldürdüğünü söylemesini istemiyorum." buyurdular.
Bunun ardından Allah Resulü şöyle buyurdu: "Siz de bu hususu unutun ve ulu orta beyan etmeyin. "
Bu sırada Tevbe suresinin 74'üncü ayeti indirildi. Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:" « یَحْلِفُونَ بِاللّهِ ما قالُوا وَ لَقَدْ قالُوا کَلِمَةَ الْکُفْرِ وَ کَفَرُوا بَعْدَ إِسْلامِهِمْ وَ هَمُّوا بِما لَمْ یَنالُوا وَ ما نَقَمُوا إِلاّ أَنْ أَغْناهُمُ اللّهُ وَ رَسُولُهُ مِنْ فَضْلِهِ فَإِنْ یَتُوبُوا یَکُ خَیْراً لَهُمْ وَ إِنْ یَتَوَلَّوْا یُعَذِّبْهُمُ اللّهُ عَذاباً أَلیماً فِی الدُّنْیا وَ الاْخِرَةِ وَ ما لَهُمْ فِی الاْرْضِ مِنْ وَلِىّ وَ لا نَصِیر»
"﴾74﴿ Söylemediklerine dair Allah adına yemin ediyorlar. Oysa inkârcılık içeren sözü söylemişler, müslüman olduklarını beyan ettikten sonra inkârcılığa sapmışlar ve başaramadıkları o işe yeltenmişlerdir. Onların öç almaya kalkışmaları için Allah’ın ve O’nun lutfu sayesinde resulünün kendilerini zengin etmesinden başka bir sebep de yoktu! Eğer pişman olup tövbe ederlerse bu kendilerinin iyiliğine olur; yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da âhirette de elem verici bir azaba uğratır; artık yer yüzünde onlara ne bir dost ne bir yardımcı bulunur."