Ekim 17, 2020 20:59 Europe/Istanbul

Bu bölümde Tevbe suresinin 74'üncü ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Tarih boyunca kendilerini dünyanın sahibi sanan, iktidar ve sulta kurmaya susamış  ihtiraslı ve müstekbir insanlar  görülmüştür.  Bunlar  dünyayı kendi şom istekleri  ve düşüncelerine göre yönetmek istemişlerdir. Bu tip insanlar  hedeflerine varmak için farklı yöntemlere baş vurup hatta toplumların lideri ve önemli şahsiyetlerini öldürmekten bile çekinmemişlerdir. 

Bu çerçevede insani toplulukların lideri,  dünya milletlerine özgürlük, birlik, eşitlik ve kardeşlik armağan eden Allah Resulü Hz. Muhammed saa de defalarca düşmanlar ve muhalifler tarafından suikaste uğramıştır.  Bu suikastlerin biri de  Tebuk savaşı sonrası gerçekleştirildi. 

Allah Resulü Hz. Muhammed saa  Roma ordusu ile mücadele etmek üzere genel seferberlik fermanı çıkarıp  büyük bir ordu ile Medine ve etrafından  Şam sınırları yakınındaki Tebuk bölgesine doğru yola çıktı.   Her zaman  şeytani planlarını hayata geçirmek isteyen  münafıklar ve riyakarlar ise  bu fırsatı İslam'a darbe indirmek için  kullanmaya çalıştılar. 

Abdullah bin Ubey gibi  kimi münafıklar ilk başta İslam ordusuna katılacaklarını ileri sürdüler.  Bu çerçevede Abdullah  başka münafıklar ve Yahudi ortakları ile beraber  Allah ordusundan ayrı bir şekilde Medine'nin girişinin yakınlarında kamp kurdular.   Ancak İslam ordusu harekete geçtiğinde  Abdullah etrafındakileri de dağıtıp şehre geri döndü ve şöyle dedi:" Muhammed Romalılar ile savaşmak istiyor. Hem de bu zor ve sıcak durumda, gücü yetmeyecek ordu ile uzak topraklarda.   Sanki o Romalılar ile alay etmektedir. "  Abdullah ayrıca  İslam ordusu arasına korku salmak ve onları Romalılardan korkutmak için şöyle diyordu:"  Sanki şimdiden bile  yarın Muhammed'in ashabının esir düştüğünü ve  halatlarla bağlandığını görüyorum. "

Tebuk bölgesi Allah Resulünün düşmanların zararını uzaklaştırmak için yola çıktığı en uzak bölge idi.  Roma'nın donanımlı ve büyük ordusu karşısında yenilme veya şehit düşme ihtimali üzerine  Allah Resulü de Hz. Ali as'ı Medine'deki  halefi olarak tayin edip Ali as'a şöyle buyurdu:"  Ey Ali!  Medine kenti, ben veya sen olmadan  düzene girmeyecektir. "

Medine münafıkları  Hz. Ali as'ın halefliğinden haberdar olduğunda ciddi şekilde tedirgin oldular. Çünkü  Hz. Ali as ve yaptıklarının onların planlarını da suya düşüreceğini biliyorlardı. Bu yüzden Hz. Ali as'ın Medine'den çıkması için  planlar yaptılar ve Ali as'ın  Peygamber'in rağbetsizliğinden dolayı Medine'ye kaldığını  ileri sürdüler.   

İmam Ali as münafıkların yaydığı söylentiyi duyunca   onları rezil rüsva etmeye yalanlarını ifşa etmeye karar verdi.  Bu yüzden hızlı bir şekilde  Medine'den çıkıp fazla şehirden uzaklaşmayan  Allah Resulünün yanına gitti ve şöyle dedi:" Münafıklar, sizin öfke veya  ilgisizlikten dolayı  beni kendinizle savaşa götürmediğinizi, beni şehirdeki halefiniz tayin ettiğinizi düşünüyorlar. "

Bu sırada Allah Resulü ise şöyle buyurdu:"   Kardeşim!  Medine'ye dön. Çünkü  ben veya sen olmadan bu şehir düzene sokulmaz. Sen benim hanedanım, topraklarım ve sülalem arasındaki halefimsin.   Hikayemizin  Harun ile Musa hikayesi misali olduğunu söylemem seni sevindirmez mi.  Benden sonra bir peygamber yoktur.  Nasıl ki Harun  Musa'nın halefi idi, sen de benim halefimsin. "

İslam ordusu arasında  kimi münafıkların olduğuna değindik.  Onlar   her olayda ve gelişmede  şüphe yaratmaya, Müslümanların düşüncelerini ve inançlarını zedelemeye çalışıp Allah Resulüne iğneli sözler ediyorlardı.  İslam ordusunun Tebuk bölgesine doğru hareketinde İslam ordusu Hacr bölgesinde vardığında  kimi askerler aşırı bir şekilde susadılar ve artık dayanacak güçleri yoktu.  Allah Resulü duada bulundu ve ardından gökyüzünde bulutlar belirmeye başladı ve yağmur yağdı. Herkes doydu ve sevindi. İmanlı olanlar münafıklardan birine şöyle dedi:"  Bu mucize ile artık nifak ve tereddüde mecal kalmış mı? "Münafık şöyle dedi:"  Rastgele buraya yağan  geçici bir buluttu bu!"

Münafıklardan bir başkası da Zeyd bin Lasit'ti.  Beni Kaynuka Yahudilerinden olan bu şahıs daha sonra Müslüman olanlardandı.  Ardından hemen münafık olup açık bir şekilde münafıkları destekliyordu.   Yolun ortasında  Allah Resulünün devesinin kaybolduğu sırada münafık Zeyd şöyle mırıldanıyordu:"  Muhammed, peygamber olduğunu semavi haberleri size ilettiğini zannediyor ancak devesinin nerede olduğunu bile bilmiyor. "

Bu sırada Allah Resulü şöyle buyurdu:"   Münafıklardan biri  benim kendimi peygamber sandığımı, semavi haberleri insanlara verdiğimi sandığımı ancak devemin nerede olduğunu bilmediğimi söylüyor. Allah'a ant olsun ki  ben Allah'ın bana öğrettiğinden başka bir şey bilmiyorum.  Şimdi de Allahu Teala beni devenin bulunduğu yere götürdü.  Deve, bu derede falanca çatlak arasında, dizginleri ağaca takılmış ve orada kalmıştır. "   

Allah Resulü  eli ile o çatlağa ve geçide işaret edip şöyle buyurdu:"  Gidin ve onu getirin" İşte gidenler de deve ile döndü. 

İslam ordusunun içine sızan münafıklar ise Tebuk'tan dönerken  nihai kararlarını aldılar.  Onlar tehlikeli bir karar alıp   Allah Resulü'nün  dar dağlık alan geçidinden geçeceği sırada  aniden ve gizli bir şekilde Allah Resulünün devesini ürkütmeyi ve böylece Allah Resulünün dereye düşmesini sağlayarak onu katletmeyi planladılar.  Ancak münafıkların kurdukları komplodan haberdar olan yüce Allah,  vahiy meleği aracılığı ile  Allah Resulünü bu şom plandan haberdar edip münafıkların kirli yüzünü göstermiş oldu.  

Bu vahyin ardından Allah Resulü  herkesin derenin alt bölümünden hareket etmesini istedi. Ayrıca Ammar'a devenin dizginini elinde tutmasını ve Huzeyfe'nin de devenin arkasından  deveyi  itmesini istedi. Bu  talimatlara rağmen münafıklardan birkaçı şom planlarını hayata geçirmek için  gediğe doğru gitti. 

Allah Resulü dağı tırmanırken arkasına  bakıp  onu takip eden süvarileri gördü. Onlar yüzlerini gizlemişlerdi.  Allah Resulü haykırarak süvarileri korkutmaya çalıştı ve  Huzeyfe'yi de  süvarileri korkutmak ve uzaklaştırmak için gönderdi.  Huzeyfe ise elindeki eğri asa ile  münafıkların develerinin yüzü ve başına saldırdı.  Münafıklar ise Huzeyfe'nin onları tanıdığını  ve komplolarının da suya düştüğünü anladılar. Ardından acele bir şekilde Müslümanlara karışıp kendilerini unutturmaya çalıştılar. 

Münafıklar dağıldıktan sonra Huzeyfe hemen Allah Resulü nezdine gibip Ammar'ın da olduğu sırada şöyle dedi:" Çabuk davranın. "  Böylece Allah Resulü ve yarenleri hızlı bir şekilde geçidi geride bıraktılar.  Ardından Allah Resulü şöyle buyurdu:"Ey Huzeyfe, Bu kişileri tanıdın mı? " Huzeyfe" Falan ve filanın bineklerini tanıdım. Ancak karanlıktan ve yüzlerini örtmelerinden dolayı kimilerini tanımadım. " dedi. 

Allah Resulü ise şöyle buyurdu:" Ne peşinde olduklarını ne yapmak istediklerini anladın mı? " Huzeyfe " Hayır Ey Allah'ın Resulü " dedi. 

Allah Resulü şöyle buyurdu:"  Onlar benim gediğe geldiğim zaman  beni dağdan aşağı düşürüp öldürmek istiyorlardı. " Huzeyfe ise " Acaba onları cezalandırmayacak mısın? " diye söyledi. Allah Resulü ise  " İnsanların her oturup kalktığında Muhammed'in ashabını suçladığını onları da öldürdüğünü söylemesini istemiyorum." buyurdular.  

Bunun ardından  Allah Resulü  şöyle buyurdu: "Siz de bu hususu unutun ve ulu orta beyan etmeyin. "

Bu sırada Tevbe suresinin 74'üncü ayeti  indirildi. Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:"  « یَحْلِفُونَ بِاللّهِ ما قالُوا وَ لَقَدْ قالُوا کَلِمَةَ الْکُفْرِ وَ کَفَرُوا بَعْدَ إِسْلامِهِمْ وَ هَمُّوا بِما لَمْ یَنالُوا وَ ما نَقَمُوا إِلاّ أَنْ أَغْناهُمُ اللّهُ وَ رَسُولُهُ مِنْ فَضْلِهِ فَإِنْ یَتُوبُوا یَکُ خَیْراً لَهُمْ وَ إِنْ یَتَوَلَّوْا یُعَذِّبْهُمُ اللّهُ عَذاباً أَلیماً فِی الدُّنْیا وَ الاْخِرَةِ وَ ما لَهُمْ فِی الاْرْضِ مِنْ وَلِىّ وَ لا نَصِیر»

"﴾74﴿    Söylemediklerine dair Allah adına yemin ediyorlar. Oysa inkârcılık içeren sözü söylemişler, müslüman olduklarını beyan ettikten sonra inkârcılığa sapmışlar ve başaramadıkları o işe yeltenmişlerdir. Onların öç almaya kalkışmaları için Allah’ın ve O’nun lutfu sayesinde resulünün kendilerini zengin etmesinden başka bir sebep de yoktu! Eğer pişman olup tövbe ederlerse bu kendilerinin iyiliğine olur; yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da âhirette de elem verici bir azaba uğratır; artık yer yüzünde onlara ne bir dost ne bir yardımcı bulunur."