Kasım 30, 2020 08:15 Europe/Istanbul

Bu bölümde Nisa suresinin 3'üncü, 7'inci, 11'inci ve 12'nci ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Mübarek Ramazan ayı sona ermişti ve artık Ramazan bayramı  kutlanıyordu.  Anne ve babalarının yanında  evden dışarı çıkan çocuklar sevinç içerisinde neşeli bir şekilde her biri bir yana koşuyorlardı.  Çocukların gülüşlerinin sesi her yerde duyuluyordu.  Bu sırada  Allah Resulü Hz. Muhammed saa eskimiş ve yırtık elbise giyen bir çocuk gördü. Çocuk hurma ağacı altında hüzünlü ve kederli bir şekilde oturmuş oynayan çocuklara ve yaşıtlarına bakıyordu.  

Bu çocuğun babasız olduğunu bilen Allah Resulü ona doğru gidip şefkatli gülümsemesi ile ona şöyle dedi:"  Bugün senin baban olmak istiyorum.  " Çocuk bunu duyunca başını kaldırıp masum bir şekilde gülümsedi.  Ardından Allah Resulünü kucakladı. Bir süre sonra ise Allah Resulü ve çocuk oynayan çocuklara katıldılar. 

Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in yetimlere böyle davranmasına rağmen tüm Müslümanlar yetimlere karşı böyle davranmazdı.   Nitekim tarihte de  Medine etrafında Gatfan aşiretinden iki zengin kardeşin yaşadığı rivayet edilmektedir. Bu zengin kardeşlerden biri cimriliği yüzünden yoksullara çok az yardım ederdi.  Günlerden bir gün hayatını kaybetti. Vasiyetine göre mal varlığını kardeşine emanet edip çocuğunun reşit olmasına dek  bu mal varlığına bakmasını istemişti.    

Bir süre sonra kardeşi elinde bulunan mal varlığının vesveselerine kapılıp  kardeşinin ve daha doğrusu yeğeninin mirasına el koydu.  Yeğeni reşit olduğunda  amcasından babasının servetini ve mal varlığını istedi. Ancak amca böyle bir şeyin olmadığını iddia etti. Ardından yetim çocuğa  hakkını vermekten sakındı ve sonunda da her şeyi harcadı.  Reşit sayılan çocuk ise  hüzünlü bir şekilde Allah Resulü'nün yanına gidip amcasını şikayet etti.  

Allah Resulü amcayı çağırdı.  Kişi  konuşmadan önce ise Allahu Teala Nisa suresinin 2'nci ayetini indirdi ve Müslümanları yetim malı yemekten sakındırdı.  Bu ayette yetim malını yemenin büyük bir günah sayıldığı belirtildi.  Bu ayette şöyle buyrulmuştur:":« وَ آتُوا اَلْیَتامى أَمْوالَهُمْ وَ لا تَتَبَدَّلُوا اَلْخَبِیثَ بِالطَّیِّبِ وَ لا تَأْکُلُوا أَمْوالَهُمْ إِلى أَمْوالِکُمْ إِنَّهُ کانَ حُوباً کَبِیراً:

"﴾2﴿ Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin; zira bu büyük bir günahtır." 

Çocuğun amcası bu ayeti duyduktan sonra şöyle dedi: " Bu kadar büyük bir günahtan Allah'a sığınıyorum.  Ben Allah Resulünün emrine uyacağım."   Ardından o mal varlığını ve mirası yeğenine teslim etti.  Allah Resulü ise şöyle buyurdu:"  Eli bol olmak ve bonkörlük,  dalları dünyaya sallanan cennette bulunan bir ağaçtır.  Kim bu dallara tutunursa  cennete girecek. Cimriler ise cehenneme daha yakındırlar. "

Genç oğlan  Allah Resulünün bu sözlerini duyunca babasının tersine mal varlığını Allah yolunda infak etti. Allah Resulü ise şöyle buyurdu:"  Mükafat ve ödül sonsuzdur, vebal ve  ağır yük de bakidir. "

Bunu duyan Müslümanlar şöyle dediler:" Ey Allah'ın Resulü!   Burada vebal ve ağır yükten kastınız ne? Halbuki o genç mal varlığını Allah yolunda infak etti. "

Allah Resulü şöyle buyurdu:"  Bu genç babasından teslim aldığı mal varlığını infak etti. Mükafatını da görecektir. Ancak infak etmeyen cimri babası bu serveti toplamıştı. Bu mal varlığından yararlanmamıştı ve ağır bir yük taşıyordu. "  

Medine ahalisinden olan Avs bin Sabit ise ölümünden sonra büyük bir miras geriye bıraktı. Eşi  ve üç kızı onun mirasçıları idiler. Ancak  iki amca oğlu bu mal varlığını kendi aralarında bölüştüler ve Avs'ın çocukları ve eşine bir şey vermediler. Cahiliye dönemi geleneklerine göre  silah taşıyamayan, savaşa katılamayan talan ve yağma yapamayan çocuklar ve kadınların miras hakkı yoktu.  Böyle bir ailede erkek çocuk bulunmadığı durumda akrabalar mirası bölüşürlerdi. 

Bu cahiliye dönemi geleneğine göre Avs'ın çocukları ve eşi mirastan bir pay alamadı.  Geçimi ve yetim çocuklarını büyütmek için hiçbir şeyi kalmayan Avs'ın eşi  aşırı yoksulluğundan dolayı Allah Resulünün yanına gidip şöyle bir şikayette bulundu:"   Eşimin hayatını kaybetmesi ile, onun büyük bir servete sahip olmasına rağmen çocuklarımız aç kaldı.  Ben de onların geçimini sağlayamıyorum.  Eşimin amca oğulları  da durumumuzu merak etmiyorlar. "

Bu sözleri duyan Allah Resulü Avs'ın amca oğullarını çağırdı ve onların izahat yapmalarını istedi.  İkisi de şöyle dediler:" Yanlış bir şey yapmadık.  Aşiretimizin geleneklerine göre  bu kadın ve çocuklar   binicilik bilmedikleri için, ellerine silah alamadıkları için  doğal olarak mirastan mahrum kalacaklar. " 

Bu sırada Nisa suresinin 7'inci ayeti indirildi. Allahu Teala bu ayette şöyle buyurmuştur:"  « لِلرِّجالِ نَصیبٌ مِمّا تَرَکَ الْوالِدانِ وَ الاَْقْرَبُونَ وَ لِلنِّساءِ نَصیبٌ مِمّا تَرَکَ الْوالِدانِ وَ الاَقرَبُونَ مِمّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ کَثُرَ نَصیباً مَفْرُوضاً:

"﴾7﴿ Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere pay vardır; yine ana-babanın ve akrabanın bıraktıklarından kadınlara da pay vardır; azından çoğundan, belli pay."

 Bu ayete göre kimse hayatını kaybeden birinin mal varlığına el koyamaz. Böyle bir mal varlık ve miras birincil dereceden yakınlar yani çocuklar ayrıca eşe verilir.    

İslam'ın başlangıç döneminin tanınmış şairlerinden Hassan bin Sabit'in kardeşi Abdürrahman bin Sabit Ensari'nin eşi  iki mahzun kızının ellerini tuttuğu şekilde yaşlı gözler ile Allah Resulünün yanına gitti. Abdürrahman'ın kardeşlerinin onun servetini kendi aralarında bölüştüğünü anlattı ve şöyle dedi:"   Eşimin ölümünden sonra. Kızlarımın amcaları eşimin mal varlığına el koydu ve bize hiç bir şey vermedi.  Çocuklarımın geleceği ne olacaktır? Geçimimizi bile sağlayamıyoruz. Ne buyuruyorsunuz? 

Bu sırada Nisa suresinin  11'inci ve 12'nci ayetleri indirildi ve böylece mirasın paylaşılması şekli belirlendi. 

Bu ayette şöyle buyrulmuştur:"«  یُوصیکُمُ اللّهُ فی أَوْلادِکُمْ لِلذَّکَرِ مِثْلُ حَظِّ الاُْنْثَیَیْنِ فَإِنْ کُنَّ نِساءً فَوْقَ اثْنَتَیْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثا ما تَرَکَ وَ إِنْ کانَتْ واحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَ لاَبَوَیْهِ لِکُلِّ واحِد مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمّا تَرَکَ إِنْ کانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِنْ لَمْ یَکُنْ لَهُ وَلَدٌ وَ وَرِثَهُ أَبَواهُ فَلاُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِنْ کانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلاُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِیَّة یُوصی بِها أَوْ دَیْن آباؤُکُمْ وَ أَبْناؤُکُمْ لا تَدْرُونَ أَیُّهُمْ أَقْرَبُ لَکُمْ نَفْعاً فَریضَةً مِنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ کانَ عَلیماً حَکیماً * وَ لَکُمْ نِصْفُ ما تَرَکَ أَزْواجُکُمْ إِنْ لَمْ یَکُنْ لَهُنَّ وَلَدٌ فَإِنْ کانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَکُمُ الرُّبُعُ مِمّا تَرَکْنَ مِنْ بَعْدِ وَصِیَّة یُوصینَ بِها أَوْ دَیْن وَ لَهُنَّ الرُّبُعُ مِمّا تَرَکْتُمْ إِنْ لَمْ یَکُنْ لَکُمْ وَلَدٌ فَإِنْ کانَ لَکُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمّا تَرَکْتُمْ مِنْ بَعْدِ وَصِیَّة تُوصُونَ بِها أَوْ دَیْن وَ إِنْ کانَ رَجُلٌ یُورَثُ کَلالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَ لَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِکُلِّ واحِد مِنْهُمَا السُّدُسُ فَإِنْ کانُوا أَکْثَرَ مِنْ ذلِکَ فَهُمْ شُرَکاءُ فِی الثُّلُثِ مِنْ بَعْدِ وَصِیَّة یُوصى بِها أَوْ دَیْن غَیْرَ مُضَارّ وَصِیَّةً مِنَ اللّهِ وَ اللّهُ عَلیمٌ حَلیمٌ

"  ﴾11﴿ Allah size, çocuklarınız hakkında erkeğe, iki kadın payı kadar (vermenizi) emreder. İkiden fazla kadın iseler bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuşlarsa anasının hakkı üçte birdir. Ölenin kardeşleri varsa anasının payı, vasiyetten ve borçtan sonra altıda birdir. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş paylardır; şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.      ﴾12﴿ Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra, eşlerinizin, çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anası, babası ve çocukları bulunmadığı halde malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, vasiyetten ve borçtan sonra her birinin payı altıda birdir. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. Kimse zarar görmesin; Allah’ın hükmü budur. Allah her şeyi bilendir, hilim sahibidir."    

Bu ayetin indirilmesinin ardından Allah Resulü de Abdürrahman'ın kardeşlerine şöyle buyurdu:" O mirastan üçte ikisi kadarını çocuklarına ve sekizde bir kadarını da eşine verin.