Aralık 12, 2020 10:15 Europe/Istanbul

Bu bölümde Nisa suresinin 48'inci ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Cafer bin Amru bin Umeyye Zamri şöyle nakletmiştir:"  Ben, Ubeydullah  bin İdi bin Hiyyar, arkadaşlar ile beraber Şam'a doğru yola çıktık.  Humus şehrine vardığımızda  Ubeydullah şöyle dedi:"   Cubeyr bin Mut'am'ın hizmetçisi Vahşi'yi bulup  Abdülmuttalib'in oğlu Hamza'yı nasıl öldürdüğünü sormak ister misiniz?   Ona " sen istesen olur " dedim.   Ardından onu aramaya başladık. Birine sorduk ve o da Vahşi'yi evinde bulabileceğimizi söyledi. Daima sarhoş olduğunu söyleyen yoldaki adam "  onu sarhoş olmayan bir durumda gördüğünüz zaman Arap özelliklerini onda görebilirsiniz ve sorularını sorabilirsiniz ancak sarhoşsa onu bırakın ve onun için dua etmeye başlayın. " dedi. 

Cafer rivayetini şöyle sürdürüyor:" Yola çıktık ve onuna yanına gittik. Artık ihtiyarlamıştı ve tam bir akbaba gibi  evinin avlusundaki hasırın üstüne oturmuştu.  Onu çağırdık.  Başını çevirdi ve şöyle dedi:"  Sen İdi bin Hiyyar oğlu değil misin? " Arkadaşımız şöyle "evet " deyince Vahşi de şöyle dedi:"   Tanrıya yeminler olsun annen Sadi'ye seni emzirdiğinden beri seni hiç görmemişim.  Annen deveye bindiği sırada yaramazlık yaptığında deveden düştüğünde ben seni kazara tuttum ve annene verdim.  Ant olsun ki o zamandan bu yana seni hiç görmemişim. Şimdi karşılaşıyoruz.  Ancak yine de ben seni tanıdım. "

Bunları duyan Cafer ise şöyle dedi:"    Sana Hamza'nın öldürülmesi ile ilgili soru sormaya geldik. Onu nasıl öldürdün? "

Vahşi şöyle dedi:" Allah Resulüne anlattığım gibi sizlere de anlatacağım. "

Vahşi anlatmaya başladı:"  Ben Cubeyr bin Mutam'ın hizmetçisi, kölesi idim.  Cubeyr, Bedir savaşına katılmış ve Müslümanlar'a esir düşmüştü. Ancak yine de Allah Resulü onun babasını sevdiğinden dolayı onu esirler arasında görünce   " baban Mutam hayatta olsaydı onun hatırı için tüm eserleri serbest bırakırdım " buyurmuştu.   Cubeyr'in babası Mutam,  Şi'b Ebu Talib  olayında da  Beni Haşim aleyhinde  yazılan Kureyş anlaşmasını ihlal etmişti.   Ayrıca  Peygamber'in  Taif olayından sonra Mekke'ye döndüğü sırada da  Mutam Hz. Muhammed'i evine almıştı.  Bu yüzden de onun Peygamber nezdindeki konumu başka idi. 

Ancak buna rağmen Cubeyr  serbest bırakıldığı zaman bile hep amcası Taime'nin intikamını Allah Resulünden almak istiyordu.  Bu sırada Cubeyr bana şöyle söylemişti:"  Muhammed'in amcasını öldürsen ben seni serbest bırakırım. "     

Vahşi sözlerini şöyle sürdürdü:" babası Utbe bin Rebia'yı, amcası Şeybe'yi ve kardeşi Velid'i  Bedir savaşında kaybeden  Ebu Sufyan'ın eşi  Utbe kızı Hint  ise    bana Peygamber, Ali ve Hamza arasından birini öldürmemi önerdi. Ben şöyle demiştim:"   Ben hiçbir zaman Muhammed'i ele geçiremem. Ali de savaş sahasında çok zeki ve kıvraktır.  Ancak Hamza savaşta o kadar öfkelenip kızıyor ki  etrafına dikkat etmiyor. Belki onu öldürülebilirim. "

Bu yüzden Kureyş ordusu ile beraber yola çıktım.  Mızrak atıcılığında yetenekli idim ve çoğunlukla hedefi kaçırmazdım. Ordumuz Allah Resulünün ordusuna yaklaşınca  öne çıktım ve Hamza'yı aradım.  Onu düşünüyordum. Sonunda onu buldum. Güzel ve karizmatik bir insandı.  İslam düşmanlarını kılıcı ile  dağıtan ve her şey karşısında sağlam duran bir savaşçı idi.   Kendimi hazırladım ve onun yakınındaki bir ağacın ve taşın arkasına gizlendim. Onun yaklaşmasını bekledim. Bu sırada annesi fuhuş ile geçinen Kureyşli erkeklerden biri   beni Hamza'ya doğru ayağa kaldırdı.  Hamza onu görünce şöyle dedi:"   Haysiyetsiz kadının çocuğu! Gel, bana doğru gel.  " Bunu söyleyen Hamza ardından ona ağır bir darbe indirdi.  Ben ise hızlı bir şekilde  kısa mızrağımı kavradım ve hemen ona doğru fırlattım.   Mızrak onun göbek altına değdi ve iki ayağı arasından çıktı.  Hamza bana doğru saldırmak istedi ancak acısı büyüktü ve oracıkta hayatını kaybetti.  Öldükten sonra temkinli bir şekilde ona yaklaştım.  Mızrağımı çıkardım ve onun vücudunu parçaladım ve ciğerini Ebu Sufyan'ın eşi Hint'e götürdüm. "  

Unud savaşında iki taraf kendi bölgelerine çekildikten sonra Allah Resulü yarenlerine şöyle buyurdular:" Amcama ne olmuştur?Başına ne geldi?"  Sahabeler susmuşlardı.  Allah Resulü Emirelmüminin Ali as'ı konuyu araştırmak için gönderdi.  Daha önce de Hamza'nın parçalanmış vücudunu gören Ali as ise  yavaş yavaş Hamza'nın öldürüldüğü noktaya doğru yürümüştü.  

Allah Resulü Hz. Muhammed saa amcası Hamza'nın parçalanmış vücudunu görünce   çok etkilenmiş ve şöyle buyurmuştu:"  Allah'ım  sana hamd olsun.  Hamza'ya yapılan bu haksızlıktan dolayı şikayetçiyim. Gerçekten de sen benim en büyük hamim ve destekçimsin. " 

Allah Resulü gözlerinden yaş aktığı sırada şöyle buyurdu:"    Bu musibetten büyüğü olmayacaktır. Nerede bulunduysam  bu kadar zor bir olay yaşamadım.  Her daim hayır işler yapan, yakınlarını ziyaret eden seni Allah rahmet eylesin ey Hamza... Allah Resulü'nün yardımcısı ve savunucusu  Ey Hamza! "

Uhut savaşının ardından  Hamza,  Allah Resulünün namazını kıldığı ilk şehitti.   Bu olayın ardından diğer şehitler de  oraya getiriliyordu.  Onları da Hamza'nın parçalanmış vücudunun yanına bırakıyorlardı ve Allah Resulü de namazını sürdürüyordu. Öyle ki Allah Resulü yetmiş kez kadar Hamza ve diğer şehitler için namaz kıldı ve şöyle buyurdu:"   Hamza'nın vücudunu yıkan melekleri gördüm. "  

Allah Resulünün  Uhud savaşından sonra Ensar mahallesinden geçerken şehitleri için ağıt yakan ve feryat figan eden bir kadının sesini duyduğu   o sırada gözlerinden yaş aktığı ve şöyle buyurduğu anlatılmaktadır:"  Her şehit için bir ağlayan vardır ancak Hamza ağlayacak kimsesi yoktur."

Allah Resulünün bu sözünü duyan Ensar ise  kadınlarını Allah Resulünün evine toplanıp Hamza için de matem töreni düzenlemelerini istediler..  Allah Resulü ise Medine kadınlarının  Hamza için bu feryat figanlarını duyunca onların hakkında duada bulundu ve şöyle buyurdu:"  Bana yar ve yaver oldunuz. Bu çok beğenilen bir işti. "

Vahşi ise sözlerini şöyle sürdürdü:"    İşte Cubeyr de Hamza'yı öldürmemin ardından beni serbest bıraktı.  Bir süre Mekke'de kaldım. Ancak şehir Muhammed tarafından ele geçirilince Taif'e doğru yola çıktım ve oraya yerleştim. Ancak bir süre sonra İslam orayı da fethedince Şam'a kaçmak zorunda kaldım.  Yemen'e gitmeyi düşündüm ancak bir adam bana şöyle dedi:" Müslüman ol! Ant olsun kim ki bu dine girerse ve şehadet kelimelerini dile getirirse, geçmişi neyse hep gözardı edilecektir.  Ancak  Furkan suresinin 68'inci ayeti gibi ayetler benim Müslüman olmamı engelledi.  Bu ayette şöyle diyor:"   haksız yere, Allah’ın dokunulmaz kıldığı insan hayatına kıymazlar" Ben ise hem Allah'a şirk koşmuştum hem de Hamza gibi kişileri öldürmüştüm. " Tam da bu sırada Nisa suresinin 48'inci ayeti indirilmişti. Sanki tam da benim içindi. Bu yüzden hemen Allah Resulünün yanına gittim ve şehadet kelimelerini dile getirdim. 

Nisa suresinin 48'inci ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır:" إِنَّ اللّهَ لا یَغْفِرُ أَنْ یُشْرَکَ بِهِ وَ یَغْفِرُ ما دُونَ ذلِکَ لِمَنْ یَشاءُ وَ مَنْ یُشْرِکْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرى إِثْماً عَظیماً:

"﴾48﴿   Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse hakkında bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur."Kuşkusuz İslam'ın azameti tam da  irşad yoluna geri dönmek için kapılarının her zaman açık tutulmasıdır.  Bu yüzden kim bir suça yaklaşıp ya da suçta bulunmuşsa veya beğenilmeyen bir amelde bulunmuşsa  tek kurtuluş yolu İslam kalesine girmek ve İslami öğretileri ve ilkelerine uymasıdır.