İslam'da Azınlıkların Hakları-22
Bu bölümde İslam açısından insan hakları ve Kuran-ı Kerim'in özgürlük ile ilgili çizdiği profili ele almaya çalışacağız.
Geçen bölümlerde Kuran-ı Kerim açısından insani kerameti ve bu husustaki rivayetleri anlattık. Zaten İslam'da görülen kurallar ve ilkeler de insani kermanetin ve şerefin korunması yönünde olmuştur. Bu çerçevede Müslümanların bu ilkelere ve kurallara uyması tavsiye edilmiştir. Burada önemli olan husus İslam'ın sadece Müslümanlar için değil tüm insanlar için keramet ve şerefi önemsemesidir. Ayetler ve rivayetlerden de anlaşıldığı üzere tüm ilkeler ve kurallarda insani keramet öncelikli husus olarak göz önünde bulundurulmuştur.
Maide suresinin 32'inci ayetinde yer alan ifadeler büyük bir öneme sahiptir. Bu ayette bir insanın başka bir insanı şeri neden olmadan öldürdüğü takdirde sanki tüm insanlığı yok etmiş, bir insanı kurtardığı zaman da tüm insanlığı kurtarmış gibi olduğuna yer verilmiştir.
Bu ayette şöyle buyrulmaktadır:" «مِنْ أَجْلِ ذلِکَ کَتَبْنا عَلی بَنی إِسْرائیلَ أَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَیْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسادٍ فِی اْلأَرْضِ فَکَأَنَّما قَتَلَ النّاسَ جَمیعًا وَ مَنْ أَحْیاها فَکَأَنَّما أَحْیَا النّاسَ جَمیعًا»،
"﴾32﴿ İşte bundan dolayı İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur." Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler."
Bu ayet ile ilgili önemli nokta insanın eksen olarak düşünülmesidir. Burada ne Müslüman ne de mümin birinden söz edilmemiştir. İnsan genel olarak ele alınmıştır. İster Müslüman, ister kafir, ister yaşlı ister genç, ister kadın ister erkek, ister annesinin karnındaki bebek ister hasta biri arasında fark gözetilmemiş ve genel olarak insan kavramına değinilmiştir. Bunların hepsi Allahu Teala nezdinde değer ve öneme sahiptir. O kadar ki kimsenin onlara taciz etme ve saldırma hakkı yoktur.
İmam Ali as Malik Eşter'e yazdığı mektupta ise İslami toplum liderleri ve valilerin özelliklerini ve vasıflarını sıralamıştır. İmam Ali as bu mektupta insan haklarına riayet edilmesine büyük önem vermiş ve haklara riayet edilmenin kriterinin Müslümanlık değil insanlık olduğunu belirtmiştir.
İmam Ali as bu mektupta şöyle buyurmuşlardır:" Başında bulunduğu topluluğa gösterdiği merhamet ve lütuf, canı gönülden olmalıdır. Bu merhamet ve lütuftan güdülen hedef çıkarların veya halkın istismarı olmamalıdır. "
İmam Ali as yine de şöyle buyurmuşlardır:" Gönlün İslami toprakların vatandaşlarının rahmeti ve şefkatinden dolup taşsın. Çünkü onlar ya senin din kardeşindirler ya da yaratılışta senin gibi insanlar. "
İmam Ali as sözlerinin devamında insanların haklarına riayet edilmesi için de özel talimatlar vermişlerdir. Buna esasen İslami hakim, elinin altındakilere şefkat ve merhamet gölgesi düşürmeli ve onların Müslüman olup olmadıklarını da dert edinmemeli.
Sohbetimizin devamında İslam açısından insan hakları çerçevesinde insani kerameti inceledikten sonra insani özgürlükler meselesine ve bu meselenin özellikle de Kuran-ı Kerim ve rivayetler açısından ne konuma sahip olduğunu ele alacağız.
Tüm toplulukların, ekollerin dem vurduğu, birçok devrimin uğrunda başlandığı, onun için kanların döküldüğü ve insanların hapse atıldığı husus da özgürlüktür. İslam'ın insanın özgürlüğü hakkında nasıl bir görüşe sahip olduğunu daha fazla anlamak için ilk olarak İslam'da özgürlüğün tanımına bakmalıyız.
İslam aleminin tanınmış alimlerinden Allame Tabatabai özgürlük kavramı ile ilgili şöyle buyuruyor:" Özgürlük kavramı, insanın vücudunda emanet olarak bırakılan irade isimli evrilen ve doğal bir ilkeden kaynaklanıyor. Bu irade, insanları harekete geçiriyor. İnsan toplumsal ve sosyal bir varlık olduğundan, topluma eğilim gösterdiğinden ve toplumsal özelliklerinden dolayı her zaman iradesini ve amellerini başka insanların iradesi ve amellerine paralel olarak sürdürmeye çalışmış ve bu yüzden de kurallara karşı teslimiyet duymuştur. Çünkü yasalar, sınırlar ve kısıtlamaları belirleyerek insanların toplum halinde iradeleri ve amellerini dengelemiştir. Bu çerçevede irade ve ameli gerektiren aynı doğa, kısıtlamalar da uygulayıp insanı ilkel özgürlüklerinden bile mahrum bırakabilir. "
Mevcut medeniyetler ise yasaları madde ve maddiyat üzerinden belirlediği için insanları dini ve ahlaki işlerde serbest bırakmış ve yasalar çerçevesi dışında onu tamamen özgür bırakmıştır. Halbuki İslam, yasalarını ilk olarak tevhid ve ardından da ahlaki faziletler üzerine belirlemiştir. İslami kurallar, insanların kişisel ve toplumsal boyutlarına odaklanmış ve küçük büyük her konuda görüş bildirmiş ve insan ile ilgisi bulunan her husus için kural belirlemeye çalışmıştır.
İslam ekolünde insanoğlu, Müslümanlık çemberi içerisinde tüm amelleri ve iradesinde Allah'tan başkasına kulluk etmekten özgür kılınmıştır. İslam ahkamı hayatın farklı avantajları ve temiz rızıklardan yararlanmayı caiz saymıştır. Tabii insanın aşırıya kaçmamasını da vurgulamıştır.
Nitekim Allahu Teala Araf suresinin 32'inci ayetinde şöyle buyurmuştur:" «قُلْ مَنْ حَرَّمَ زینَةَ اللَّهِ الَّتی أَخْرَجَ لِعِبادِهِ وَ الطَّیِّباتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِیَ لِلَّذینَ آمَنُوا فِی الْحَیاةِ الدُّنْیا خالِصَةً یَوْمَ الْقِیامَةِ کَذلِکَ نُفَصِّلُ الْآیاتِ لِقَوْمٍ یَعْلَمُونَ»
﴾32﴿ De ki: "Allah’ın kulları için yarattığı süsü, temiz ve iyi rızıkları kim haram kıldı?" De ki: "Onlar dünya hayatında müminlere yaraşır; kıyamet gününde ise yalnız onlara mahsus olacaktır." İşte bilmek isteyen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz."
Bu yüzden insanın özgürlüğünün ilk ekseni insanlığın iradesinden kaynaklandığı için tüm insanlarda görülen bir şeydir. Bu irade olmadan zaten insanı insan olarak adlandırmak da mümkün olmayacaktır. Bir diğer yandan insan toplumsal bir mahluk olduğu için iradesi de toplum iradesi doğrultusunda olmalıdır. Bu da yasaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kolektif ve toplum iradesi ise yasalarda tecelli ettirilir. Bu yüzden insanın ilkel özgürlüğünü dizginleyen de yasalardır.
İslam'ın diğer ekollerden farkı ise bu yasaların nereden kaynaklanmasıdır. Çünkü sözde uygar ülkelerde yasalar insanların keyif alma ilkelerine göre belirlenmiştir. Ancak İslam'da bu yasalar tevhide ve insanların amellerine karşı sorumlu olma ilkelerine dayatılarak belirlenmiştir. Bu yasalar insanları ilahi olmayan amellerden sakındırıp onları Allah'tan başkasına tapmaktan özgür kılar.
İnsanlığın kılavuzu Kuran-ı Kerim'de ise özgürlüğün Allahu Teala tarafından insana verilen bir nimet olduğu ve bu nimeti ayakları altına alanlar ile mücadeleye vurgu yapılmıştır. Nitekim İbrahim suresinin 6'ncı ayetinde şöyle buyrulmuştur:" «وَ إِذْ قالَ مُوسی لِقَوْمِهِ اذْکُرُوا نِعْمَةَ اللّهِ عَلَیْکُمْ إِذْ أَنْجاکُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ یَسُومُونَکُمْ سُوءَ الْعَذابِ وَ یُذَبِّحُونَ أَبْناءَکُمْ وَ یَسْتَحْیُونَ نِساءَکُمْ وَ فی ذلِکُمْ بَلاءٌ مِنْ رَبِّکُمْ عَظیمٌ»،
"﴾6﴿ Mûsâ kavmine şöyle demişti: "Allah’ın size lutfettiği nimeti hatırlayın. Hani O sizi, Firavun’un adamlarından kurtarmıştı. Onlar size işkencenin en kötüsünü reva görüyor, erkek çocuklarınızı kesiyor, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunlarda size rabbinizden büyük bir imtihan vardı."
Anılan ayetlerde İsrailoğullarının Firavunlardan kurtuluş günü "İlahi gün " olarak adlandırılmıştır. Bu da milletlerin özgürlük ve bağımsızlığının önemini gösteriyor. Milletlerin özündeki doğaya ters düşecek bir şekilde Allah'tan başkasına tapmaktan, zulümler ve istismarlardan kurtulmanın önemini gözler önüne seriyor.
Bu yüzden İslam, özgürlük temelinde kurulan bir dindir. İslam herkesi bu özgürlüklere çağırmaktadır.
İmam Ali as ise özgürlüğün asil anlamını şöyle anlatıyor:" Şehvetleri bırakan biri özgür biridir. " İmam Ali as bir başka rivayete göre konu hakkında şöyle buyurmuştur:" Başka bir insanın kölesi olma. Çünkü Allah seni özgür yaratmıştır. "
İşte görüldüğü gibi bu iki hadiste İslam'da hem özgürlüğün anlamına hem de var olduğuna işaret edilmiştir. Şehvetlerden uzak durmak özgürlüğün ta kendisi, ilahi talimatlara uymak demektir. Bu yüzdendir ki İslam aleminin büyükleri ve alimleri de Kuran-ı Kerim ve masum Ehlibeyt imamları hadislerinden esinlenerek özgürlüğü büyük bir ilahi nimet ve emanet olarak biliyorlar.