Ocak 04, 2021 16:29 Europe/Istanbul

Bu bölümde İslam açısından insan hakları ve Kuran-ı Kerim'in özgürlük ile ilgili çizdiği profili ele almaya çalışacağız.

Geçen bölümlerde Kuran-ı Kerim açısından insani kerameti ve bu husustaki rivayetleri anlattık.  Zaten İslam'da görülen kurallar ve ilkeler de  insani kermanetin ve şerefin korunması yönünde olmuştur. Bu çerçevede Müslümanların bu ilkelere ve  kurallara uyması tavsiye edilmiştir.  Burada önemli olan husus İslam'ın sadece Müslümanlar için değil tüm insanlar için keramet ve şerefi önemsemesidir.   Ayetler ve rivayetlerden de anlaşıldığı üzere  tüm ilkeler ve kurallarda  insani keramet öncelikli husus olarak göz önünde bulundurulmuştur. 

Maide suresinin 32'inci ayetinde  yer alan ifadeler büyük bir öneme sahiptir. Bu ayette  bir insanın başka bir insanı şeri neden olmadan öldürdüğü takdirde sanki  tüm insanlığı yok etmiş, bir insanı kurtardığı zaman da  tüm insanlığı kurtarmış gibi olduğuna yer verilmiştir.  

Bu ayette şöyle buyrulmaktadır:" «مِنْ أَجْلِ ذلِکَ کَتَبْنا عَلی بَنی إِسْرائیلَ أَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَیْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسادٍ فِی اْلأَرْضِ فَکَأَنَّما قَتَلَ النّاسَ جَمیعًا وَ مَنْ أَحْیاها فَکَأَنَّما أَحْیَا النّاسَ جَمیعًا»،

"﴾32﴿   İşte bundan dolayı İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur." Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler."  

Bu ayet ile ilgili önemli nokta insanın eksen olarak düşünülmesidir.   Burada ne Müslüman ne de mümin birinden söz edilmemiştir. İnsan genel olarak ele alınmıştır.  İster Müslüman, ister kafir, ister yaşlı ister genç, ister kadın ister erkek, ister  annesinin karnındaki bebek ister  hasta biri arasında fark gözetilmemiş ve genel olarak insan kavramına değinilmiştir.   Bunların hepsi Allahu Teala nezdinde değer ve öneme sahiptir. O kadar ki  kimsenin onlara taciz etme ve saldırma hakkı yoktur.   

İmam Ali as   Malik Eşter'e yazdığı mektupta ise   İslami toplum liderleri ve valilerin özelliklerini ve vasıflarını  sıralamıştır.  İmam Ali as   bu mektupta   insan haklarına riayet edilmesine  büyük önem vermiş ve  haklara riayet edilmenin kriterinin  Müslümanlık değil insanlık olduğunu belirtmiştir.   

İmam Ali as bu mektupta şöyle buyurmuşlardır:"   Başında bulunduğu topluluğa gösterdiği merhamet ve lütuf, canı gönülden olmalıdır. Bu merhamet ve lütuftan güdülen hedef çıkarların veya halkın istismarı olmamalıdır. " 

İmam Ali as yine de şöyle buyurmuşlardır:"    Gönlün  İslami toprakların vatandaşlarının rahmeti ve şefkatinden dolup taşsın. Çünkü onlar ya senin din kardeşindirler ya da yaratılışta senin gibi insanlar. "

İmam Ali as  sözlerinin devamında insanların haklarına riayet edilmesi için de  özel talimatlar vermişlerdir.  Buna esasen   İslami hakim, elinin altındakilere  şefkat ve merhamet gölgesi düşürmeli ve onların Müslüman olup olmadıklarını da dert edinmemeli.      

Sohbetimizin devamında  İslam açısından insan hakları  çerçevesinde  insani kerameti inceledikten sonra  insani özgürlükler meselesine ve bu meselenin özellikle de Kuran-ı Kerim ve rivayetler açısından ne konuma sahip olduğunu  ele alacağız.   

Tüm toplulukların, ekollerin dem vurduğu, birçok devrimin uğrunda başlandığı, onun için kanların döküldüğü ve insanların hapse atıldığı husus da  özgürlüktür.  İslam'ın insanın özgürlüğü hakkında nasıl bir görüşe sahip olduğunu daha fazla anlamak için  ilk olarak  İslam'da özgürlüğün tanımına bakmalıyız.     

İslam aleminin tanınmış alimlerinden Allame Tabatabai   özgürlük kavramı ile ilgili şöyle buyuruyor:"  Özgürlük kavramı, insanın vücudunda emanet olarak bırakılan  irade isimli evrilen ve doğal bir ilkeden kaynaklanıyor.  Bu irade, insanları harekete geçiriyor.  İnsan toplumsal ve sosyal bir varlık olduğundan, topluma eğilim gösterdiğinden ve toplumsal özelliklerinden dolayı  her zaman  iradesini ve amellerini  başka insanların iradesi ve amellerine paralel olarak sürdürmeye çalışmış ve bu yüzden de  kurallara karşı teslimiyet duymuştur.  Çünkü yasalar, sınırlar ve kısıtlamaları belirleyerek  insanların toplum halinde iradeleri ve amellerini  dengelemiştir.  Bu çerçevede  irade ve ameli  gerektiren aynı doğa,  kısıtlamalar da uygulayıp  insanı ilkel özgürlüklerinden bile mahrum bırakabilir. "     

Mevcut medeniyetler ise yasaları  madde ve maddiyat üzerinden belirlediği için  insanları dini ve ahlaki  işlerde serbest bırakmış ve yasalar çerçevesi dışında  onu tamamen özgür bırakmıştır.   Halbuki İslam, yasalarını  ilk olarak tevhid ve ardından da ahlaki faziletler üzerine belirlemiştir. İslami kurallar, insanların kişisel ve toplumsal boyutlarına odaklanmış ve küçük büyük her konuda görüş bildirmiş ve insan ile ilgisi bulunan her husus için kural belirlemeye çalışmıştır.  

İslam ekolünde  insanoğlu, Müslümanlık çemberi içerisinde  tüm amelleri ve iradesinde  Allah'tan başkasına kulluk etmekten özgür kılınmıştır.    İslam ahkamı   hayatın farklı avantajları ve temiz rızıklardan yararlanmayı caiz saymıştır.   Tabii insanın aşırıya kaçmamasını da vurgulamıştır.  

Nitekim Allahu Teala Araf suresinin 32'inci ayetinde şöyle buyurmuştur:" «قُلْ مَنْ حَرَّمَ زینَةَ اللَّهِ الَّتی‏ أَخْرَجَ لِعِبادِهِ وَ الطَّیِّباتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِیَ لِلَّذینَ آمَنُوا فِی الْحَیاةِ الدُّنْیا خالِصَةً یَوْمَ الْقِیامَةِ کَذلِکَ نُفَصِّلُ الْآیاتِ لِقَوْمٍ یَعْلَمُونَ»

﴾32﴿ De ki: "Allah’ın kulları için yarattığı süsü, temiz ve iyi rızıkları kim haram kıldı?" De ki: "Onlar dünya hayatında müminlere yaraşır; kıyamet gününde ise yalnız onlara mahsus olacaktır." İşte bilmek isteyen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz."

Bu yüzden  insanın özgürlüğünün ilk ekseni insanlığın iradesinden kaynaklandığı için  tüm insanlarda  görülen bir şeydir. Bu irade olmadan  zaten insanı insan olarak adlandırmak da mümkün olmayacaktır.   Bir diğer yandan   insan toplumsal bir mahluk olduğu için  iradesi de  toplum iradesi doğrultusunda olmalıdır. Bu da yasaların ortaya çıkmasına yol açmıştır.  Kolektif ve toplum iradesi  ise yasalarda tecelli ettirilir.  Bu yüzden insanın ilkel özgürlüğünü dizginleyen de  yasalardır. 

İslam'ın diğer ekollerden farkı ise  bu yasaların nereden kaynaklanmasıdır.  Çünkü sözde uygar ülkelerde  yasalar insanların  keyif alma ilkelerine göre  belirlenmiştir.   Ancak İslam'da  bu yasalar  tevhide ve insanların amellerine karşı sorumlu olma ilkelerine dayatılarak belirlenmiştir.  Bu yasalar insanları ilahi olmayan amellerden sakındırıp onları Allah'tan başkasına tapmaktan özgür kılar. 

İnsanlığın kılavuzu Kuran-ı Kerim'de ise  özgürlüğün Allahu Teala tarafından insana verilen bir nimet olduğu ve bu nimeti ayakları altına alanlar ile mücadeleye vurgu yapılmıştır.    Nitekim İbrahim suresinin 6'ncı ayetinde şöyle buyrulmuştur:" «وَ إِذْ قالَ مُوسی لِقَوْمِهِ اذْکُرُوا نِعْمَةَ اللّهِ عَلَیْکُمْ إِذْ أَنْجاکُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ یَسُومُونَکُمْ سُوءَ الْعَذابِ وَ یُذَبِّحُونَ أَبْناءَکُمْ وَ یَسْتَحْیُونَ نِساءَکُمْ وَ فی‏ ذلِکُمْ بَلاءٌ مِنْ رَبِّکُمْ عَظیمٌ»،

"﴾6﴿ Mûsâ kavmine şöyle demişti: "Allah’ın size lutfettiği nimeti hatırlayın. Hani O sizi, Firavun’un adamlarından kurtarmıştı. Onlar size işkencenin en kötüsünü reva görüyor, erkek çocuklarınızı kesiyor, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunlarda size rabbinizden büyük bir imtihan vardı."

Anılan ayetlerde   İsrailoğullarının Firavunlardan kurtuluş günü "İlahi gün " olarak adlandırılmıştır.  Bu da milletlerin  özgürlük ve bağımsızlığının önemini gösteriyor.  Milletlerin  özündeki doğaya ters düşecek bir şekilde Allah'tan başkasına tapmaktan, zulümler ve istismarlardan kurtulmanın önemini gözler önüne seriyor. 

Bu yüzden  İslam, özgürlük temelinde kurulan bir dindir.  İslam herkesi bu özgürlüklere çağırmaktadır.     

İmam Ali as ise özgürlüğün asil anlamını  şöyle anlatıyor:"    Şehvetleri bırakan biri  özgür biridir. " İmam Ali as bir başka rivayete göre konu hakkında şöyle buyurmuştur:"  Başka bir insanın kölesi olma. Çünkü Allah seni özgür yaratmıştır. "

İşte görüldüğü gibi  bu iki hadiste  İslam'da hem özgürlüğün anlamına hem de var olduğuna işaret edilmiştir. Şehvetlerden uzak durmak özgürlüğün ta kendisi, ilahi talimatlara uymak demektir.   Bu yüzdendir ki  İslam aleminin büyükleri ve alimleri de Kuran-ı Kerim ve masum Ehlibeyt imamları hadislerinden esinlenerek  özgürlüğü büyük bir ilahi nimet ve emanet olarak biliyorlar.