Ayetlerin Hikayesi-40
Bu bölümde salat-ı havf yani korku namazı ile ilgili olan Nisa suresinin 102'nci ve cinayet işleyenlerin yerilmesi ile ilgili 105 ve 106'ncı ayetlerin sebeb-i nüzulü hakkında konuşacağız.
Allah Resulü Hz. Muhammed saa yarenleri ve sahabeleri ile beraber umre menasiklerini yerine getirmek için Mekke'ye gittiğini rüyada görmüştü. Bu gerçekleşecek tatlı rüyanın ardından Mekke'nin Kureyşliler tarafından yönetildiği, İslam düşmanlarının odağına dönüştüğü zaman Allah Resulü müfrede umre kararı aldı ve ashabına ve diğer Müslümanlara savaş silahı ve pusatsız bir şekilde Mekke'ye doğru umre amaçlı yola çıkacaklarını söylediler. Tabii Allah Resulünün elçileri onun karşısında harekete koyuldu ve yolda düşman gördükleri zaman hemen Allah Resulünü haberdar etmek istediler.
Asfan bölgesi yakınlarında yol izcilerinden biri Allah Resulünün yanına gidip şöyle bir haber verdi: " Kureyş, sizin bu yolculuğunuzdan haberdar olmuş güçlerini toplamış ve Lat ve Uzza putlarına sizin girişinizi engellemeye yemin etmiştir. Onlar Müslümanların ilerlemesini engellemek için Uhud savaşındaki müşriklerin komutanlarından olan Halid bin Velid'i 200 süvari ile beraber Kera el Gamim vadisine gödermişler. Bu ordu oradan konuşlanmıştır. Ya Müslümanların girişini engellemek ya da bu yolda ölmek için plan yapmışlardır. "
Müşriklerin oluşturduğu ordu Halit elebaşılığında Kerra dağlarında konuşlanmış ve uzaktan Müslümanları izlemeye oturmuştu. Bilal öğle ezanını okuduktan sonra Allah Resulü de Müslümanlar ile beraber öğle namazını kılmaya başladı. Halit bu manzarayı görünce düşünceye daldı ve yanındakilere şöyle dedi: " Gözlerinin nurundan bile daha değerli bildikleri akşam namazı sırasında fırsattan yararlanıp onlar namaz kılmaya meşgulken baskı düzenleyip işlerini bitirmeliyiz. "
Bu sırada Nisa suresinin 102'nci ayeti indirildi ve Müslümanlara her hangi salgına karşı gafil avlanmalarını engellemeye yarayan korku namazı açıklandı ve böylece düşmanların planı da suya düştü.
Allahu Teala bu ayette şöyle buyurmuştur: " «وَ إِذا کُنْتَ فیهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاةَ فَلْتَقُمْ طائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَکَ وَ لْیَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذا سَجَدُوا فَلْیَکُونُوا مِنْ وَرائِکُمْ وَ لْتَأْتِ طائِفَةٌ أُخْرى لَمْ یُصَلُّوا فَلْیُصَلُّوا مَعَکَ وَ لْیَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَ أَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذینَ کَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِکُمْ وَ أَمْتِعَتِکُمْ فَیَمیلُونَ عَلَیْکُمْ مَیْلَةً واحِدَةً وَ لا جُناحَ عَلَیْکُمْ إِنْ کانَ بِکُمْ أَذىً مِنْ مَطَر أَوْ کُنْتُمْ مَرْضى أَنْ تَضَعُوا أَسْلِحَتَکُمْ وَ خُذُوا حِذْرَکُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْکافِرینَ عَذاباً مُهیناً:
"﴾102﴿ Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secde ettiklerinde ötekiler arkanızda olsunlar, sonra henüz namazlarını kılmamış bulunan (bu) bölük gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve bunlar da ihtiyat tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler isterler ki, siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gafil (uzak ve unutmuş) olasınız da üzerinize ansızın bir baskın yapsınlar! Eğer yağmur yüzünden bir zarar görürseniz veya hasta olursanız silâhlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Yine de ihtiyat tedbirinizi alın! Allah elbette kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır."
Sözü geçen ayette korku namazının niceliği ile ilgili pek fazla detay verilmemiştir. Gerçekte Kuran-ı Kerim'deki genel yöntem de genel olarak meselelerin ele alınmasıdır açıklanmalar ve detaylar ise Sünnete bırakılmıştır. Korku namazı ise sünnetten anlaşıldığı gibi şöyledir: " Dört rekatlik namazlar iki rekata dönüşür. Namaz kılanlar ikiye ayrılır. İlk grup ilk rekati imam ile beraber okur, cemaat imamı bir rekati kıldıktan sonra duraksar bu arada aynı grup ikinci rekatlerini kendi kılar. Namazını kılan grup savaş sahasına geri döner. Ardından ikinci grup savaş sahasından geri döner ve namazlarının ilk rekatinde cemaat namazının ikinci rekati ile başlar ve kendi namazının ikinci rekatini de kendi kılar.
Beni Ubeyrak, Beni Zafer soyundan olan Avs kabilesinin tanınan aşiretlerindendi. Bu aşiretten Beşr, Beşir ve Mübeşşir isimli üç kardeş vardı. Ebu Tu'ma olarak bilinen Beşir Allah Resulü'nü yerme adına şiirler söyleyip ardından bu şiirleri falanca adam söyledi derdi. Kardeşleri de aynı şekillerde münafıklardan sayılırdı.
Medine Müslümanlarından Refaa bin Zeyd Zaferi isimli biri Şamlı tüccardan biraz un almıştı. Unu çok kaliteli olduğu için un torbasını kılıcı ve zırhının da bulunduğu odaya bırakmıştı. Günlerden biri Buşeyr, komşusu sayılan Refaa'nın evinin duvarını delip onun evine girdi. Buşeyr, zırh, kılıç ve unu çaldı. Refaa ise bu hırsızlığın yapıldığından haberdar olup Bedir savaşı mücahitlerinden olan yeğeni Kattade bin Naman ile bu mevzuyu konuştu. Unun birazı yere dökülmüş ve hırsızın izi açıkça ortadaydı. İki akraba unun izini sürüp çalanın yolunu belirlediler ve sonunda da üç kardeşin evine vardılar. Bu evde bu üç kardeşin yanı sıra, yoksul ancak mümin ve cesaretli olan Beni Ubeyrak aşiretinden Lubeyd bin Sehl bin Haris El Ensari de bulunuyordu.
Üç kardeş, Refaa ve Kattade'yi görünce hırsızlık yapmayı inkar edip şöyle dediler: " Ant olsun ki sizin aradığınız hırsız Lubeyd bin Sehl'den başkası değildir. " Bunu duyan Lubeyd bu insafsız suçlanmadan dolayı kızdı. Kılıcını kavradı ve " Beni hırsızlık yapmakla mı suçluyorsunuz? Halbuki bu işler sizin yapabileceğiniz işler. Siz münafıksınız . Defalarca Allah Resulünü şiirlerinizle yerdiğinizi ardından da bu şiirlerin Kureyşlilere ait olduğunu iddia ettiğinize şahitlik etmişim. Şimdi de gerçekler ortaya çıkmalı, hırsız bulunmalıdır. Ya itiraf edin ya da hepinizi kılıcımla öldüreceğim. " diye bağırdı. Ben Uberaklı üç kardeş durumu böyle görünce yumuşak davranmaya başlayıp şöyle dediler:" Allahımız sana rahmetler yağdırsın. Biz seninle ilgili hata yaptık. "
Kattade bin Numan Ubeyrak oğullarını şikayet etmek ve kendi amcasını savunma için Allah Resulü yanına gidip şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Ubeyrak oğulları amcamın evine girip evinin duvarını delerek silahlarını ve gıdalarını çalmışlardır. " Allah Resulü ise şöyle buyurdu: " Daha fazla düşünüp taşınmanız gerekir. "
Bir diğer yandan ise Ubeyrak oğulları kendi aşiretlerinden olan söz üstadı ve yalaka Useyr bin Urve'nin yanına gidip olayı anlattılar ve ondan kendilerini savunmasını istediler. Useyr Allah Resulünün yanına varınca şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Kattade bin Numan, asil ve şerefli insanlar olan hanedanımızdan bir kaçını delil ve kanıt sunmadan hırsızlıkla suçlamış ve olmayan şeyleri onlara yöneltmiştir. "
Allah Resulü bu durumdan çok kaygılandı. Kattade geldiğinde Allah Resulü şöyle buyurdu: " Senin şerefli ve asil ailenin üyelerini hırsızlık yapmakla suçlaman doğru mudur?"
İddiası doğrultusunda sağlam bir delile sahip olmayan Kattade ise üzülerek amcasının yanına gitti ve şöyle dedi: " Ölseydim de Allah Resulü'ne konuşmasaydım. Çünkü Allah'ın seçkin ismi, duymak istemediğim sözleri bana söyledi. " Refaa bunu duyunca şöyle dedi: " Allah yardım eder. Kaygılanma Allah bizim yardımcımızdır. "
İşte bu sırada Allahu Teala Hz. Muhammed saa'e gerçekleri gösterdi ve ardından da Nisa suresinin 105 ve 106'ncı ayetleri indirildi. Allah Resulü ilk başta Esid bin Urve'nin şehadetini kabul edip Kattade'yi serzeniş etmişti. Allahu Teala ise bu ayetlerde Hz. Muhammed'i muhatap alıp olayın gerçeğine değinerek şöyle buyurmuştu: " «إِنّا أَنْزَلْنا إِلَیْکَ الْکِتابَ بِالْحَقِّ لِتَحْکُمَ بَیْنَ النّاسِ بِما أَراکَ اللّهُ وَ لا تَکُنْ لِلْخائِنینَ خَصیماً وَ اسْتَغْفِرِ اللّهَ إِنَّ اللّهَ کانَ غَفُوراً رَحیماً:
"﴾105﴿ İnsanlar arasında Allah’ın sana gösterdiğine göre hükmedesin diye hakkı içeren kitabı sana indirdik; hainlerden taraf olma! ﴾106﴿ ᅠAllah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok yargılayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir."
Bu ayetlerin indirilme haberi Buşeyr'e ulaştı. Mekke'den kaçan Buşeyr içindeki küfre geri döndü. Buşeyr'n Mekke'de de hırsızlığa devam ettiği ve duvarları delerken enkazın altında kalarak öldüğü söylenmektedir.