Mayıs 16, 2021 21:56 Europe/Istanbul

Bu bölümde Şehit Süleymani'ye yönelik suikastın meşru savunma hakkı ilkesi ile çelişmesi gerçeğini ele alacağız.

Amerika terör devletinin  " kaba kuvvete baş vurmama ilkesine" yönelik  suikast ve planlı  terör gibi ihlal sayılan davranışlarını  izah etmek için  kullandığı  durumlardan biri de  önleyici ve ön alıcı  öz savunma hakkı olmuştur.  Meşru savunma, BMT Anlaşmasının 51'inci maddesinin konusudur.  Buna esasen   sohbetimizin devamında  General Kasım Süleymani'ye yönelik suikastı meşru savunma ilkeleri ve hukuku açısından  ele alacağız. 

Ön alıcı meşru savunma hakkı,  hala ciddi ve  yakında meydana gelecek bir tehlikeye dönüşmeyen  girişimlere  ve sırf gelecekte meydana gelebilecek muhtemel ve farazi tehditlere karşı alınan savunma önlemleri ve baş vurulan girişimlerdir. Tahran Üniversitesi  Hukuk hocalarından Dr. Fazlullah Musevi şöyle diyor:" Meşru savunma, muhakkak askeri bir saldırı geçmişine sahip olması lazım. " 

Buna esasen İsfahan  Üniversitesi  Uluslararası Hukuk hocası  Dr. Mahmut Celali şöyle diyor:"    Ön alıcı meşru savunma hakkı   mantıklı yaklaşımdan uzak bir yöntem olarak, bir devletin  gerçekleşmesi mümkün olan bir saldırıyı yok etmek için  askeri kuvvete baş vurmasını  kabul eden bir yöntemdir. "

Bu yüzden, uluslararası hukuk komisyonunun tüm üyeleri 1949 yılında  " ön alıcı meşru savunma hakkının hukuksal meşruiyetini reddetmişlerdir.   Roma'da Luiss Üniversitesi uluslararası hukuk  hocası  Nataline Ronzitti  ise şöyle düşünüyor:"    Bir devletin güvenliğine karşı  sırf tehdidin olması, meşru ve yasal askeri tepkiyi haklı kılamaz, zaten bunun için de yeterli değildir.   Burada gereken şart  çok yakın ve çok muhtemel olan saldırı ve taarruzun olmasıdır. "

Tahran Üniversitesi  hukuk hocası  Dr. Seyyid Fazlullah Musevi ise  şöyle düşünüyor:"    Meşru ön alıcı savunma hakkı  teorisyenleri BMT Anlaşması çerçevesinde  bu tezi haklı kılacak  emareler aramıyorlar. Onlar bu anlaşmayı  es geçip bunu 11 Eylül saldırısının ardından  etkin bir hile ve yöntem olarak  gündeme almışlardır. "

Gerçekte hukukçular açısından, G.W.Bush döneminde  yani Amerika'nın  43'üncü başkanı döneminde   gündeme getirilen meşru savunma hakkı, hukuki boyuta sahip olmamasının yanı sıra sırf tek taraflı siyasi bir yaklaşım çerçevesinde  Amerika'nın diğer ülkelerin içişlerine müdahale etmesi için bir bahane ve  Amerika terör devletinin  terörünü örtbas etmek için bir araçtır.  

Tahran Üniversitesi hukuk hocalarından Dr. Seyyid Nasrullah İbrahimi ise  bu hususta şöyle düşünüyor:"      Yakında vuku bulacak saldırı karşısında  ön alıcı saldırı veya önalıcı  savunma gibi başlıkları altında yaşanan her hangi bir saldırının esasında yasal yanı yoktur. Bu tür saldırıların yasa dışı ve gayrı meşru olması defalarca  BMT tarafından onaylanmıştır. "

Bu bağlamda İran İslam Cumhuriyeti İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Kudüs Kuvvetleri  komutanı korgeneral Kasım Süleymani'nin planlı bir şekilde  suikasta uğrayıp şehit düşmesinin ardından Amerikan makamlar  bu girişimi   Amerika devlet çıkarlarının korunması ve Amerikan vatandaşlarına yönelik geniş çaplı saldırıların önlenmesi için  gerçekleştirdiklerini iddia ettiler.  

 Amerika terör devleti, bu doğrultudaki  karışık ve temelsiz bildirisinde   açık bir şekilde  " önleyici veya ön alıcı meşru savunma hakkı" doktrinine değinmeden   dolaylı bir şekilde  Şehit Kasım Süleymani'nin   Amerika güçlerine karşı  saldırılar yapmak peşinde olduğunu  ima etmeye  çalıştı.    Bu iddia aslında bu yönde olduğu aşikardır.   Amerika dönem başkanı  Donald Trump  bu olayın ardından hiçbir kanıtlanmış belgeye dayanmayarak  attığı Tweet'te   General Kasım Süleymani'nin  binlerce Amerikan askerini  uzun vadede öldürdüğünü veya yaraladığını,  öldürülmeleri için de birçok kez komploya baş vurduğunu iddia etti. 

Ancak buradaki gerçek,  General Kasım Süleymani'ye yönelik suikastın   kendini savunma sayılmamasıdır.  Çünkü   İran devleti tarafından  Amerika'ya yönelik hiçbir zaman tam ve doğrudan bir saldırı o zamana kadar gerçekleşmemişti.    Caydırıcı savaş adı ile de bilinen  önleyici  savunma yaklaşımı  aslında hiçbir zaman BMT tarafından topyekun olarak desteklenmemiştir. 

 İran İslam Cumhuriyet dışişleri bakanı  Dr. Muhammed Cevad Zarif ise  bu hususta şöyle diyor:"   BMT bildirgesini hazırlayanlar,   küresel güvenlik ve barışın korunmasını,  belgelerinde  ihlal edilemeyen bir ilke olarak kabul etmiş ve  bunu korumak ve kollamak görevini de  Anlaşmanın 7'inci bölümüne göre  Güvenlik Konseyine bırakmıştır.   Güvenlik Konseyinin  kararı, saldırganlık ve onun kavramları ve  örnekleri hususunda zaruri hale gelmiştir.  Güvenlik Konseyinin  tespitinin yanı sıra  bir devletin  başka bir devlete veya gruba saldırma  kararı da BMT Anlaşması ve uluslararası cami ilkelerine aykırıdır. "

Kimilerine göre İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusunun  isminin  Amerika dışişleri bakanlığı Nisan 2019  siyasi bildirgesinde terör listesine alındığı için   Devrim Muhafızları Ordusu komutanları  de dünyanın her noktasında Amerika'nın terörizm ile mücadele doktrini çerçevesinde  hedef alınabilir. Ancak  bunun cevabı basittir. Öncelikle   terörizm ile mücadele kavramı hala evrensel bir tanıma kavuşturulmamıştır. Bunun yanı sıra    İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusunun terör grubu sayılması   uluslararası hukuk açısından  ve küresel güvenlik ve barışın  garanti altına alınması ilkeleri ile de çelişmektedir.  

 Amerika'nın bu girişimi devletlerin hukuk açısından eşitliği, müdahale etmeme  ilkesi, dostluk ve iyi ilişkiler kurma,  devletlerin bağımsızlığı ve  toprak bütünlüğe saygı duyma gibi  uluslararası haklarına  yönelik  ihlal de sayılır. Buna esasen  İran İslam Cumhuriyeti'nin  resmi ve askeri kolu olan  Devrim Muhafızları Ordusu üyelerine saldırmak   hem de terörizm ile mücadele bahanesi ile  meşru bir girişim sayılamaz. 

İran İslam Cumhuriyeti silahlı kuvvetleri ve devrim muhafızları ordusunun üst düzey komutanlarından biri olan Şehit Kasım Süleymani'ye yönelik suikast ile  Amerika'nın  2002 yılında Yemen'de El Kaide üst düzey liderlerinden  Kaid Selim Senan el Herati, 2006 yılında  Irak El Kaide  lideri Ebu Musab  El Zarkavi ve  El Kaide lideri Usama bin Ladin'e yönelik diğer hedefli  ve planlı suikastlar arasında  temel farklılıklar göze çarpmaktadır.  

Aradaki en büyük temel fark  Amerika'nın daha önce  milis terör örgütleri ve çetelerinin liderlerini  hedef almasıdır. Ancak bu kez Washington terör devleti  İran'ın resmi ve askeri kolu olan güçlerin komutanını  hedef aldı.  Unutulmamalıdır ki İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu, İran'ın resmi askeri kolu sayılır ve  El Kaide milisleri gibi  başı boş ve terör grubu değildir. 

Buna ilaveten   Amerika iç yasalarına göre de  Donald Trump hükümetinin bu suikast girişiminin yasa dışı olduğu tartışmaları söz konusudur.   Nitekim birçokları  Donald Trump'ın  böyle bir girişim ile  Amerika'yı  uluslararası bir savaşa sürükleyebilirdi bu yüzden de kongreden  izin alması gerekiyordu.  

Uluslararası  hukuk kuralları, ön alıcı ve önleyici meşru savunma hakkını  hem de diğer ülkelere karşı kabul etmediği gibi     her halükarda ve her koşulda sırf askeri saldırıya maruz kalındığı surette meşru savunma hakkını kabul ediyor.  

Şehit Kasım Süleymani'ye suikast yapılmadan önce     İran İslam Cumhuriyeti'nin   Amerika'ya doğrudan silahlı saldırıda bulunduğuna dair hiçbir kanıt ve belge yoktur.  Bu yüzden  Amerika'nın Korgeneral Kasım Süleymani'ye yönelik  suikastı ve terör girişimi  hiçbir zaman "  kaba kuvvete baş vurmanın yasak olduğu ilkenin istisnalarından sayılamaz.  Buna esasen  Amerika'nın planlı bir şekilde İranlı üst düzey askeri komutana suikast düzenlemesi  hem de Amerikalıların öldürüleceğini önlemek iddiası ile yapılan bu girişimi uluslararası hukuk ve insani ilkelere göre gayrı meşru ve kabul edilemezdir.    Bu yüzden   bu terör eyleminin faillerinin  ve amirlerinin  cezai ve yargısal olarak takip edilmesi  ve misilleme de İran için doğan haklardandır.