Eylül 24, 2021 13:17 Europe/Istanbul

Bu bölümde Enam suresinin 93'üncü ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

İslam'ın zuhuru ve vahyin indirilmesinin ardından  Kuran-ı Kerim'in  yazılması zarureti günden güne daha da gündeme gelmeye başlandı.  Bu yüzden   her ayet indirildiği zaman  Allah Resulü  Müslümanlar arasında  okuma yazma bilenleri çağırıp onların ayetlerini yazmalarını istiyordu. Bu Müslümanlar Vahiy Katipleri olarak adlandırıldılar.  

En ünlü vahiy katiplerinden biri  de   Ali bin Ebitalib  Emirülmüminin Ali as'dı. Ardından  Ubay bin Kaab ve Zeyd bin Sabit başta gelen vahiy katiplerinden sayılırlardı.    Tabii tarihçiler  Saad bin Ubeyd, Ebul Darda', Muaz bin Cebel ve Muaviye bin Yezid gibi isimleri de bu listeye almışlardır.   Bunlar arasından kimileri bilim, edebiyat, hat ve benzeri sanat dalları ile ilgileniyorlardı diğerleri ise sanatla bir işleri yoktu.  Kimileri   iman ve hikmetli olmakla bilinip kimileri ise bu vasıflardan uzak olarak tanınıyorlardı.  Bu katiplerin bazıları  görünüşte Müslüman olup zaten Allah Resulü tarafından da memnun  kalınmayan  isimlerdi.  Bunların kalplerine iman bile  girememişti.  Bu tür katiplerin başta gelen isimlerinden biri de Muaviye bin Ebi Sufyan'dı.  Bu isim Allah Resulü tarafından beğenilmemesinin yanı sıra  farklı nedenlerden dolayı nefret edilen isim olarak da biliniyordu.  

İmam Bakır as ise  bu hususta şöyle buyurmuştur:"  Muaviye   Allah Resulü nezdinde yazmakta olduğu sırada  Allah Resulü  kılıcı ve elinin tersi ile Muaviye'ye işaret edip şöyle buyurdular:"  Bu şahsın, halkın emiri ve komutanı olduğunu  görecek olan  biri, onun böğrünü kılıç ile parçalamalıdır. "  

Bu yüzden  vahiy kelamının katibi olmak  kişilerin fazileti sayılmaz.  Buna ilaveten Allah Resulü Hz. Muhammed saa bu tür şahısları   Allah düşmanlarına  Allah'ın kelamında bir değişiklik olmadığını göstermek için yanına alıyordu.    Böylece Kuran-ı Kerim'in ister Hz. Ali as ister  başka şahıslar tarafından yazılmasına rağmen  hiçbir zaman çarpıtılmadığı gözler önüne serilmiş oldu. 

 Kimi zaman vahiy katipliği yapanlardan biri olan  " Abdullah bin Saad bin Ebi Sarh'tı.  Abdullah anne tarafından  Yemani ve baba tarafından Kaysilerdendi.  Bu melez olma durumu onu asil Kureyşlilerden ayrı tutuyordu. Öyle ki  Abdullah Kureyşliler arasında küçük sayılıp aşağılanıyordu.  Allah Resulünün bisetinin ardından Abdullah  hem Osman ile akrabalığı hem de  kendi küçümsenmişliğini telafi etmek için  Müslüman oldu.  

Abdullah Ebi Sarh'ın güzel bir yazısı vardı ve güzel yazılı olmakla tanınıyordu.  Bu yüzden   Allah Resulüne vahiy indirildiği zaman, kimse müsait olmadığı için Abdullah Allah Resulü tarafından çağrıldı. Allah Resulü Hz. Muhammed saa  ayetleri okudu ve Abdullah da yazdı.  Ancak Abdullah zatındaki  yaramazlığı yüzünden Arapça'da benzer şekillerde yazılan ve benzerlikler taşıyan ifadeleri bir birinin yerine yazıyordu. Böylece kimi zaman " ya" yerine " ta" yazıyordu.   Kimi zaman " Semiun Basir" yerine " Semiun Alim" ve kimi zaman da  "bima talemune habir" yerine  "bima talemune  basir"yazıyordu.  

Abdullah'ın yaptığı bu değişikliklerin farkına varan Allah Resulü şöyle  buyurdular:"  "Hüvel Ehed" yani  Kuran'ın tek bir şekli vardır. Emin ol ki  Kur'an, benim okuduğum şekilde yazılacak senin değiştirdiğin şekilde değil. "  

 Allah Resulünün bu sözü Hicr suresinin  9'uncu ayetine uyuyordu. Allahu Teala bu ayete şöyle buyurmuşlardı: "«إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّکْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ»

"﴾9﴿   Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz."   

En başından beri Allah'a gerçek bir şekilde iman getirmeyen Abdullah  Müslümanlar arasında da  büyüklük ve görkem elde edemediği için Medine'de kalamadı ve Mekke'ye dönüp putperestliğe devam etti. 

 Abdullah bin Saad bin Ebi Sarh  dinden dönmesinin ardından Mekke'de şöyle bir iddiada da bulundu:"   Kimi Kur'an ayetlerini ben Muhammed'e dikte ettim.  O ise bir sorun olmadığını söylüyordu.  Aynı dediğin gibi yaz diyordu. " 

Kısa bir süre sonra Abdullah bu sözlerle de yetinmedi  ve kendine de vahiy indirildiğini iddia etti.  İşte bu sırada  Enam suresinin  93'üncü ayeti indirildi. 

Allahu Teala Enam suresinin  93'üncü ayetinde şöyle buyurmuştur:" « وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ افْتَرَی عَلَی اللَّهِ کذِباً أَوْ قَالَ أُوحِی إِلَی وَلَمْ یوحَ إِلَیهِ شَی ءٌ وَمَنْ قَالَ سَأُنزِلُ مِثْلَ مَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَوْ تَرَی إِذْ الظَّالِمُونَ فِی غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِکه بَاسِطُوا أَیدِیهِمْ أَخْرِجُوا أَنفُسَکمْ الْیوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا کنتُمْ تَقُولُونَ عَلَی اللَّهِ غَیرَ الْحَقِّ وَکنتُمْ عَنْ آیاتِهِ تَسْتَکبِرُونَ :

"   ﴾93﴿   Allah’a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken "Bana da vahiy geldi" diyenden ve "Ben de Allah’ın indirdiği âyetlerin benzerini indireceğim" diyenlerden daha zalim kim vardır? O zalimler, ölümün boğucu dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara "Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O’nun âyetlerine karşı kibirlilik taslamanızdan ötürü bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!"

 Allah Resulü Hz. Muhammed saa  hayret verici bir dirayet ve sabır, açık yüzlü ve açık gönüllülükle, olağanüstü esnekliği ile  düşmanları ve muhaliflerine karşı çıktı.  Allah Resulü Mekke'nin fethedilişi sırasında  tüm düşmanlara yönelik genel af kararı çıkardı. İslam'la savaşanların başında bulunan Ebu Sufyan'ın evini bile güvenlik alan olarak tanıttı.   Halbuki  Arap geleneklerine göre    Hz. Muhammed saa  düşmanları  savaş ganimeti olarak yanında götürebilirdi. Böyle yapsaydı kimse onu azarlamayacaktı. Çünkü örf ve adet öyleydi.  Ancak Allah Resulü  böyle yapmadı.  İslam Peygamberi -s- bir fatih olarak,  Ebu Sufyan, Seyyidüşşüheda Hamza'nın katili Vahşi, Mervan bin Hekem, Abdullah bin Saad bin  Sahl ve benzeri gibi  kafirleri ve İslam düşmanlarını  bağışladı.  Ancak   bu arada  bir kaç kişi ölüm hükmünü giydi. Onlar yumuşak savaştaki cinayet işleyenlerdi.  Bunlar Müslümanların gerçek inançlarına saldıran ve  İslami toplumda  fitneye yol açan isimlerdi. 

 Abdullah bin Saad bin Ebi Sarh   şeytani davranışları ve kötülükleri yüzünden  Allah Resulünün nefretine maruz kalmış isimlerdendi.  Allah Resulü Mekke'nin fethi sırasında   Abdullah'ın Kabe'nin  çarşafına sarılsa bile  öldürülmesini istedi.  Abdullah  bu haberi duyunca    Osman'ın evine sığındı.  Osman bir süre sonra  Allah Resulü nezdine gitti ve aman talep etti.  Allah Resulü  bir süre bu işe karışmadı ve sessiz kaldı.  Osman tekrar  Allah Resulünden talepte bulundu.  Allah Resulü cevap vermedi.  Osman, bu talebini tekrarladı.Sonunda ise Allah Resulü istemeyerek bunu kabul etti. 

Osman   Müslümanların halifesi olduğu sırada  süt kardeşi, Abdullah bin Saad bin Ebi Sarh'ı  Mısır valisi yaptı.  Abdullah zulme yatkın bir isimdi.