Ayetlerin Hikayesi-57
Bu bölümde Enam suresinin 93'üncü ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
İslam'ın zuhuru ve vahyin indirilmesinin ardından Kuran-ı Kerim'in yazılması zarureti günden güne daha da gündeme gelmeye başlandı. Bu yüzden her ayet indirildiği zaman Allah Resulü Müslümanlar arasında okuma yazma bilenleri çağırıp onların ayetlerini yazmalarını istiyordu. Bu Müslümanlar Vahiy Katipleri olarak adlandırıldılar.
En ünlü vahiy katiplerinden biri de Ali bin Ebitalib Emirülmüminin Ali as'dı. Ardından Ubay bin Kaab ve Zeyd bin Sabit başta gelen vahiy katiplerinden sayılırlardı. Tabii tarihçiler Saad bin Ubeyd, Ebul Darda', Muaz bin Cebel ve Muaviye bin Yezid gibi isimleri de bu listeye almışlardır. Bunlar arasından kimileri bilim, edebiyat, hat ve benzeri sanat dalları ile ilgileniyorlardı diğerleri ise sanatla bir işleri yoktu. Kimileri iman ve hikmetli olmakla bilinip kimileri ise bu vasıflardan uzak olarak tanınıyorlardı. Bu katiplerin bazıları görünüşte Müslüman olup zaten Allah Resulü tarafından da memnun kalınmayan isimlerdi. Bunların kalplerine iman bile girememişti. Bu tür katiplerin başta gelen isimlerinden biri de Muaviye bin Ebi Sufyan'dı. Bu isim Allah Resulü tarafından beğenilmemesinin yanı sıra farklı nedenlerden dolayı nefret edilen isim olarak da biliniyordu.
İmam Bakır as ise bu hususta şöyle buyurmuştur:" Muaviye Allah Resulü nezdinde yazmakta olduğu sırada Allah Resulü kılıcı ve elinin tersi ile Muaviye'ye işaret edip şöyle buyurdular:" Bu şahsın, halkın emiri ve komutanı olduğunu görecek olan biri, onun böğrünü kılıç ile parçalamalıdır. "
Bu yüzden vahiy kelamının katibi olmak kişilerin fazileti sayılmaz. Buna ilaveten Allah Resulü Hz. Muhammed saa bu tür şahısları Allah düşmanlarına Allah'ın kelamında bir değişiklik olmadığını göstermek için yanına alıyordu. Böylece Kuran-ı Kerim'in ister Hz. Ali as ister başka şahıslar tarafından yazılmasına rağmen hiçbir zaman çarpıtılmadığı gözler önüne serilmiş oldu.
Kimi zaman vahiy katipliği yapanlardan biri olan " Abdullah bin Saad bin Ebi Sarh'tı. Abdullah anne tarafından Yemani ve baba tarafından Kaysilerdendi. Bu melez olma durumu onu asil Kureyşlilerden ayrı tutuyordu. Öyle ki Abdullah Kureyşliler arasında küçük sayılıp aşağılanıyordu. Allah Resulünün bisetinin ardından Abdullah hem Osman ile akrabalığı hem de kendi küçümsenmişliğini telafi etmek için Müslüman oldu.
Abdullah Ebi Sarh'ın güzel bir yazısı vardı ve güzel yazılı olmakla tanınıyordu. Bu yüzden Allah Resulüne vahiy indirildiği zaman, kimse müsait olmadığı için Abdullah Allah Resulü tarafından çağrıldı. Allah Resulü Hz. Muhammed saa ayetleri okudu ve Abdullah da yazdı. Ancak Abdullah zatındaki yaramazlığı yüzünden Arapça'da benzer şekillerde yazılan ve benzerlikler taşıyan ifadeleri bir birinin yerine yazıyordu. Böylece kimi zaman " ya" yerine " ta" yazıyordu. Kimi zaman " Semiun Basir" yerine " Semiun Alim" ve kimi zaman da "bima talemune habir" yerine "bima talemune basir"yazıyordu.
Abdullah'ın yaptığı bu değişikliklerin farkına varan Allah Resulü şöyle buyurdular:" "Hüvel Ehed" yani Kuran'ın tek bir şekli vardır. Emin ol ki Kur'an, benim okuduğum şekilde yazılacak senin değiştirdiğin şekilde değil. "
Allah Resulünün bu sözü Hicr suresinin 9'uncu ayetine uyuyordu. Allahu Teala bu ayete şöyle buyurmuşlardı: "«إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّکْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ»
"﴾9﴿ Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz."
En başından beri Allah'a gerçek bir şekilde iman getirmeyen Abdullah Müslümanlar arasında da büyüklük ve görkem elde edemediği için Medine'de kalamadı ve Mekke'ye dönüp putperestliğe devam etti.
Abdullah bin Saad bin Ebi Sarh dinden dönmesinin ardından Mekke'de şöyle bir iddiada da bulundu:" Kimi Kur'an ayetlerini ben Muhammed'e dikte ettim. O ise bir sorun olmadığını söylüyordu. Aynı dediğin gibi yaz diyordu. "
Kısa bir süre sonra Abdullah bu sözlerle de yetinmedi ve kendine de vahiy indirildiğini iddia etti. İşte bu sırada Enam suresinin 93'üncü ayeti indirildi.
Allahu Teala Enam suresinin 93'üncü ayetinde şöyle buyurmuştur:" « وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ افْتَرَی عَلَی اللَّهِ کذِباً أَوْ قَالَ أُوحِی إِلَی وَلَمْ یوحَ إِلَیهِ شَی ءٌ وَمَنْ قَالَ سَأُنزِلُ مِثْلَ مَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلَوْ تَرَی إِذْ الظَّالِمُونَ فِی غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِکه بَاسِطُوا أَیدِیهِمْ أَخْرِجُوا أَنفُسَکمْ الْیوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا کنتُمْ تَقُولُونَ عَلَی اللَّهِ غَیرَ الْحَقِّ وَکنتُمْ عَنْ آیاتِهِ تَسْتَکبِرُونَ :
" ﴾93﴿ Allah’a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken "Bana da vahiy geldi" diyenden ve "Ben de Allah’ın indirdiği âyetlerin benzerini indireceğim" diyenlerden daha zalim kim vardır? O zalimler, ölümün boğucu dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara "Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O’nun âyetlerine karşı kibirlilik taslamanızdan ötürü bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!"
Allah Resulü Hz. Muhammed saa hayret verici bir dirayet ve sabır, açık yüzlü ve açık gönüllülükle, olağanüstü esnekliği ile düşmanları ve muhaliflerine karşı çıktı. Allah Resulü Mekke'nin fethedilişi sırasında tüm düşmanlara yönelik genel af kararı çıkardı. İslam'la savaşanların başında bulunan Ebu Sufyan'ın evini bile güvenlik alan olarak tanıttı. Halbuki Arap geleneklerine göre Hz. Muhammed saa düşmanları savaş ganimeti olarak yanında götürebilirdi. Böyle yapsaydı kimse onu azarlamayacaktı. Çünkü örf ve adet öyleydi. Ancak Allah Resulü böyle yapmadı. İslam Peygamberi -s- bir fatih olarak, Ebu Sufyan, Seyyidüşşüheda Hamza'nın katili Vahşi, Mervan bin Hekem, Abdullah bin Saad bin Sahl ve benzeri gibi kafirleri ve İslam düşmanlarını bağışladı. Ancak bu arada bir kaç kişi ölüm hükmünü giydi. Onlar yumuşak savaştaki cinayet işleyenlerdi. Bunlar Müslümanların gerçek inançlarına saldıran ve İslami toplumda fitneye yol açan isimlerdi.
Abdullah bin Saad bin Ebi Sarh şeytani davranışları ve kötülükleri yüzünden Allah Resulünün nefretine maruz kalmış isimlerdendi. Allah Resulü Mekke'nin fethi sırasında Abdullah'ın Kabe'nin çarşafına sarılsa bile öldürülmesini istedi. Abdullah bu haberi duyunca Osman'ın evine sığındı. Osman bir süre sonra Allah Resulü nezdine gitti ve aman talep etti. Allah Resulü bir süre bu işe karışmadı ve sessiz kaldı. Osman tekrar Allah Resulünden talepte bulundu. Allah Resulü cevap vermedi. Osman, bu talebini tekrarladı.Sonunda ise Allah Resulü istemeyerek bunu kabul etti.
Osman Müslümanların halifesi olduğu sırada süt kardeşi, Abdullah bin Saad bin Ebi Sarh'ı Mısır valisi yaptı. Abdullah zulme yatkın bir isimdi.