Eylül 24, 2021 22:32 Europe/Istanbul

Bu bölümde Enfal suresinin 17'nci ve 19'uncu ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Müslümanların Kureyş'le ilk ciddi karşılaşması Hicri Kameri ikinci yılın Ramazan ayının 17'isinde Cuma günü gerçekleşen Bedir savaşı idi. Bedir bölgesinde gerçekleşen bu savaş görünüşte bir taarruz savaşı olsa da, kesinlikle özünde Hz. Muhammed'in  savunma savaşlarından biridir. Çünkü bu savaşın arka planı müşriklerin Müslümanlara yönelik korkakça darbe indirme ve saldırıları idi.

Kureyş müşrikleri, Mekke Müslümanlarının el konulan mallarından elde edilen, Ebu Süfyan önderliğindeki elli bin altın dinar sermayeli bir ticaret kafilesi ile Şam bölgesine doğru yola çıkmıştı. Müslümanlar bu büyük ticaret kafilesinin Şam'a doğru harekete geçmesi haberlerini takip ettiler ve ona saldırarak mallarının bir kısmını geri almak için iyi bir fırsat sağladılar.  Aslında Müslümanların saldırı tehdidini sezen Ebu Süfyan, Şam bölgesinden Mekke'ye bir kurye göndererek Kureyş'i mallarını korumaya çağırdı.

Bu sırada Kureyşliler arasında ihtilafların yanı sıra bir korku dalgası da oluştu.   Cahillik dönemi geleneklerine göre bazıları "Azlam" ile kura çekmeyi önerdiler. "Azlam", cehalet dönemi Araplar arasında üzerlerine " yap" ve "yapma" kelimeleri yazılan ve kura olarak çekilen oklara verilen isimdi.  Biri okların bırakıldığı torbaya elini uzatıp onlardan birini alırdı. Yazılana göre karar alınırdı. İstenilen iş ya yapılırdı ya da yapılmazdı.  İşin ilginç yanı bu kez torbadan "yapmayın" yazılı okun çıkması idi.  Ancak maddi meselenin yanı sıra Müslümanların kafileye saldırması ve soyulmasının Kureyşliler için prestij kaybı sayılacağından  Müslümanlarla  savaşmaya karar verdiler. Endişelenen ve savaş alanına gitmek istemeyen Kureyşliler, yerlerine savaş alanına gitmek için insanları kiralamaya başladılar. Sonunda dokuz yüz elli savaşçı ve tüm askeri imkanları ve de kadınların alkışları ile  Kureyşliler Müslümanlar ile savaşmak amacı ile yola çıktılar. 

Öte yandan Müslümanlar, her deveye üç kişi binmiş bir şekilde en az imkanlar ve savaş aletleri ile yola çıktılar.  Bazı tarihçilere göre  Allah Resulü, Ali bin Ebi Talib ve Zeyd bin Harise ile beraber aynı deveye binmişlerdi.      Müslüman ordusunda  iki at vardı.  Biri Mıkdad bin Esved,  ve diğeri de  Mersed bin Ebi Mersed Ganevi elinde idi.  Allah Resulü  bu kadar az bir teçhizat ile   harekete geçti ve  14 Ramazan günü  Medine'nin 75 kilometre uzaklığında bulunan Irk-el Zubiye bölgesine ulaştı.  Her iki ordu da  sessiz bir şekilde  Bedir kuyuları yakınlarına vardı. Kureyş'in ticari kafilesi görülmeye başlandı.  Hemen Allah Resulüne haber salındı.  

Tamamen korku içinde olan Eb Süfyan, bölgedeki topraklarda yaşayan Macdi bin Amr'dan bilgi almaya çalıştı.  İslam ordusunun iki askerinin izini gören  Macdi  bin Amr ise   Allah Resulünün ordusunun Kureyş  kafilesine yakın olduğu haberini gönderdi.  Ebu Süfyan bu haberi duyunca  hızlı bir şekilde   kafilesini  Bedir'den  deniz kıyılarına doğru yönlendirdi. Böylece  Müslümanların hedef tahtasından uzaklaşmaya ve mesafe almaya çalıştı. 

Kureyş'in ticari kafilesinin Müslüman tehdidinden kurtarılmasının ardından Ebu Süfyan, tekrar Mekke'den yola çıkan Kureyş ordusuna yine bir ulak göndererek kafilenin kurtarıldığını ve Kureyş ordusunun Yesrebiler ile savaşmaya girişmemesi mesajını iletti.     Ebu Cehil ise , Ebu Süfyan'ın bu teklifini kabul etmedi ve Mekke halkı ile Medine Müslümanları arasında büyük çaplı bir savaş için her şeyi hazırlamakta ısrar etti. Ebu Cehil ve Kureyş'in diğer bazı liderleri, iki ordunun durumunu inceleyerek zaferden emindiler, ancak birliklerinin gücünü arttırmak ve zaferleri kesinleştirmek için İslam ordusunun yenilgisi için dua etmek amacı ile Mekke'den ayrılmadan önce Kabe'ye gittiler. Ebu Cehil, müşriklerin önünde elini göğe kaldırdı ve diğerleri de yüksek sesle onun dualarını tekrarlamaya başladılar. 

Ebu Cehil  şöyle dua etti: " Tanrım! Muhammed, bilmediğimiz bir şey söyleyerek akrabalarından koptu ve atalarının dinini terk etti. Tanrım! Bu iki bölüm arasında üstün olanı, hidayete ermiş olanı ve daha değerli olanı muzaffer kıl. Tanrım! Dinimiz eski ve kadimdir, ancak Muhammed'in dini yeni ve köksüzdür. Tanrım! hangi din mensupları nezdinde daha sevilirse onu galip getir ve diğerini mağlup et. "

Tabii ki Ebu Cehl'in  duası umduğu gibi gerçekleşmedi. Dua kabul edilse de bu kez İslam ordusu bu savaşta galip geldi.  Böylece Enfal suresinin 19'uncu ayeti indirildi. Bu ayette şöyle buyrulmuştur: "« إِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جاءَکُمُ الْفَتْحُ وَ إِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَیْرٌ لَکُمْ وَ إِنْ تَعُودُوا نَعُدْ وَ لَنْ تُغْنِیَ عَنْکُمْ فِئَتُکُمْ شَیْئاً وَ لَوْ کَثُرَتْ وَ أَنَّ اللهَ‌ مَعَ الْمُؤْمِنینَ: 

"﴾19﴿  Siz (ey putperestler), eğer zafer peşinde iseniz kazandığınız zaferi gördünüz! Son verirseniz bu sizin için en iyi olanıdır, tekrarlarsanız biz de tekrarlarız. Topluluğunuz çok da olsa amacınıza ulaşmanıza yetmeyecektir; zira Allah müminlerle beraberdir. "

Bedir Savaşı İslam ordusu kahramanlarının Kureyş kâfirlerine karşı ilk güç gösterisi Müslümanların görkemli zaferi ile sona erdi. Bu savaşta Müslümanlar küstah ve kibirli bir orduyla karşı karşıyaydı. Mekke'nin kâfirleri güçlerine, kabiliyetlerine ve teçhizatlarına güveniyorlardı ve savaş başlamadan önce kendilerini galip görüyorlardı. Fakat Allah, bu küstah ve kibirli orduyu o kadar küçük düşürdü ki, uzun süre tatları kaçmış oldu. Müslümanların Bedir savaşındaki zaferi, herkese kafirlerin konumunun zayıf olduğunu  ve Allah'ın yardımıyla yenileceklerini gösterdi. 

Bedir Savaşı'ndaki İlahi zafer tüm Müslümanlar için oldukça açıktı. Ancak İslam ordusu bireyleri arasında zaferi bireysel cesarete veya sağduyu ve kabiliyete bağlayanlar da vardı. Mesela, bu zaferle sarhoş olan bazı gençler kendileriyle gurur duymaya başlayıp şöyle demeye başladılar:" Düşmanı dışlayan ve onu kara toprağa gömen bizdik! " Bu gençlerin karşısında ise kendilerini zaferin sebebi olarak gören kimi yaşlı İslam ordusu mensupları da şöyle diyordu:"  Savaşta arkayı kollayan ve akabeyi koruyan da bizdik. Bizim bu zaferdeki rolümüz aşikardır. "

İşte bu sırada   Enfal suresinin 17'nci ayeti  indirildi  Bu ayette Allahu Teala Müslümanların zaferinin ardından  şöyle buyurmuştur: "«فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَکِنَّ اللَّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَیْتَ إِذْ رَمَیْتَ وَلَکِنَّ اللَّهَ رَمَی وَلِیُبْلِیَ الْمُؤْمِنِینَ مِنْهُ بَلاءً حَسَنًا إِنَّ اللَّهَ سَمِیعٌ عَلِیمٌ 

"﴾17﴿ Savaşta onları siz öldürmediniz, onları Allah öldürdü; (oku) attığında da sen atmadın, Allah attı; bunu da müminlere kendinden güzel bir lutufta bulunmuş olmak için yaptı. Allah her şeyi işitmekte, her şeyi bilmektedir."

Bildiğiniz gibi Peygamber Efendimizin hayatı savaş ve barış, zafer ya da yenilgi olsun, tamamen normal bir şekilde yönetilmiş ve insanlık hayatının  örfü ve kuralları dışında olmamıştır. Bedir Savaşı'nda da durum aynıydı. Fakat Allah'ın bu ayette "Bunu sen yapmadın" demesi, Müslümanların düşmanın büyük ve iyi donanımlı ordusuyla yüzleşmeye çalıştıklarının etkili olduğuna, ama kesinlikle Allah'ın yardımı olmadan böyle bir zaferin elde edilemediğine işaret ediyor.   Bu savaşta Allah, Müslümanları kendilerini savaş meydanının kahramanları olarak görüp görmediklerini, yoksa  Allah'ın zafere neden olduğunu görüp görmediklerini ve kendilerini bir araç olarak bulup bulmadıklarını sınadı. Bu tür sınamalar hepimiz için yaşamın her aşamasında ortaya çıksa da, kafirler gibi biz  başarılarımızı sırf yeteneğimize, düşüncemize ve planlamamıza bağlamamız gerekiyor. Halbuki her başarıda son noktayı ilahi lütuf sayesinde koyacağımızı iyi bilmemiz gerekiyor.