Ekim 18, 2021 14:09 Europe/Istanbul

Şura suresinin 40 ila 43. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.

Şura suresinin 40. ayeti:

 

وَجَزَاءُ سَیِّئَةٍ سَیِّئَةٌ مِثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا یُحِبُّ الظَّالِمِینَ (42:40)

 

Yani:

Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.

 

Geçen bölümün son ayetinde saldırganlara karşı savunmadan söz edilmişti; şöyle ki, mümin insan zulme karşı sessiz kalmaz ve gerektiği takdirde başkalarından da yardım alarak zalime hak ettiği karşılığı verir. Bu ayet ise şöyle buyurmakta:

Kuşkusuz kötülere ceza verirken haddi aşmamak ve onları yaptıkları zulme uygun ve adalet temelinde cezalandırmak gerekir. nitekim Bakara suresinin 194. ayeti de misilleme ilkesine vurgu yapmıştır.

Ayet şöyle devam etmekte:

Eğer zalim yaptıklarına pişman olur ve af dileyecek olursa, onu bağışlayın ve barışın, zira Allah teala bunu daha çok sever ve size hoşgörü ve affetmeniz için mükafat verir. Kuşkusuz Allah tealanın bu emri zalimi savunmak veya onu desteklemek anlamına gelmez. Bu emir toplumda insanların arasında kin ve husumeti gidermek ve aralarında barış ve dostluk sağlamak içindir.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – İnsanlara zulmedenlerin cezalandırılması mazlumun elindedir. Mazlum insan adil bir şekilde zalimi cezalandırabilir, ya da affedebilir. Gerçi affetmediği takdirde ceza reva görülen zulümle orantılı olmalı ve bu konuda ifrat ve tefritten kaçınılmalıdır.

2 – İslam dini, cezalandırabilecek gücünüz olmasına rağmen suçlunun affedilmesini tavsiye eder. Kuşkusuz bunu yapanların büyük mükafatı Allah katındadır.

3 – Kanun hakimiyeti ve yasaların adil bir şekilde uygulanmasından başka, insanları birbirine ahlak temelinde kardeşçe davranmaya teşvik etmeliyiz. Nitekim Kur'an'ı Kerim de kısasın yanında affetmeyi ve bağışlamayı tavsiye etmiştir.

 

Şura suresinin 41 ve 42. ayetleri:

 

وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِهِ فَأُولَئِکَ مَا عَلَیْهِمْ مِنْ سَبِیلٍ (42:41)

إِنَّمَا السَّبِیلُ عَلَى الَّذِینَ یَظْلِمُونَ النَّاسَ وَیَبْغُونَ فِی الْأَرْضِ بِغَیْرِ الْحَقِّ أُولَئِکَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِیمٌ (42:42)

Yani:

Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.

 

Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.

 

Zalimi cezalandırmak veya affetmekten söz eden önceki ayetin devamında bu ayetler bir kez daha zalimi affetmenin mazlumun istek ve iradesine bağlı olduğunu ve başkaları onu bu işe zorlamamaları gerektiğini belirtiyor; zira mazlum doğal olarak hakkını geri almak üzere zalimi cezalandırabilir ve hatta bunu tek başına yapamıyorsa, başkalarından yardım talebinde bulunabilir.  O zaman mazlumu hakkına ulaşmak için sarf ettiği çabaları yüzünden tenkit edemeyiz; zira hiç bir hata işlememiştir. Gerçekte toplum başkalarının hakkını çiğneyenleri ve başkalarına zulmedenleri, yani kendilerini haksız olarak başkalarından üstün görenleri ve bu yüzden isyan ederek yasaları ihlal edenleri tenkit etmelidir. Bu tür insanlar dünyada insanların serzeniş ve tenkidini hak ederken, kıyamet gününde de ilahi azap ve cehennem ateşini hak etmiş olurlar.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Mazlum haklarına kavuşmak için başkalarından yardım talebinde bulunabilir ve toplum da ona bu doğrultuda yardımcı olmalıdır.

2 – Başkalarının hakkına el uzatmak, kimden gelirse gelsin yanlıştır ve cezalandırılmalıdır.

3 – Toplumda fesat ve kötülüklere yol açan ilahi haddi aşmak ve sosyal yasaları ihlal etmek gibi durumlar ifşa edilmeli ve toplum bireyleri tarafından sorgulanmalıdır.

 

Şura suresinin 43. ayeti:

 

وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَرَ إِنَّ ذَلِکَ لَمِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ (42:43)

 

Yani:

Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.

 

Bu ayet bir kez daha suçluları affetme meselesine geri dönüyor ve mazlumun zalimi cezalandırma hakkı, insanların affetmeyi unutmalarına ve birbirine acımamalarına yol açmaması gerektiğini vurguluyor. Ayet şöyle buyurmakta:

Başkalarının hatasını affetmek zordur ve büyük sabır gerektirir, ama sonuçta çok değerli bir iştir. Doğal olarak herkes nefsine hakim olup hakkından vazgeçmez; ancak büyük azim ve iradesi olan ve iyi sıfatları taşıyan insanlar bunu yaparak hakkından vazgeçebilir.

Bu ayetlerde genel olarak başkalarına zulmedenlere karşı iki çeşit yaklaşımdan söz edilmiştir. Bunlardan biri ceza vermek ve diğeri affetmektir. Doğal olarak insanların, yani hem zalimin ve hem mazlumun durumu ve şartları bu konuda etkilidir.

Bazen zalim yaptıklarından pişman olur ve affedilmeyi talep eder. Bazen de zalim yaptıklarından pişmanlık duymaz, bilakis daha da isyan ederek yaptığı zulmün üzerinde ısrarla durur. yine mazlum olan taraf erdemli ve faziletli biri olabilir ve kolayca başkalarının hatalarını affeder. Ama bazen de mazlum uğradığı zulmü tahammül edemez ve ısrarla hakkını arar.

Son bir kaç ayette tüm bu durumlar ele alındı ve her bir duruma uygun hükümlerden söz edildi.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Kur'an'ı Kerim’in ahlaki tavsiyesi, sabırlı olmak ve başkalarının hatasını affetmektir; gerçi yasalara göre suçluyu cezalandırma hakkı kanunlara göre mahfuzdur.

2 – Sabır ve hoşgörü, Allah tealanın sevdiği seçkin insani sıfatlardandır.

3 – İslam dini geniş kapsamlı bir dindir ve hem mazlumun hakkını tanır, hem de onu affetmeye teşvik eder.