Yüz Yılda Yüz Gelişme-13
Bu bölümde Hicri Şemsi son yüzyılda Pehlevi dönemindeki belli başlı edebiyatçıların faaliyetlerini ele alacağız.
Sohbetimizin devamında Rıza Şah dönemindeki İran'ın edebi hayatını ele alıp bu engebeli süreçte kelimeleri ile İran'daki despotluk ile mücadele etmeye çalışan ve edebiyat alanında yeni bir devrim yapan yazarlar ve şairler ile ilgili konuşacağız.
Rıza Şah Pehlevi döneminde, eski ve yeni akım olmak üzere iki akım şekillendi. Eskiye dönük faaliyet yapanlar edebiyatta özellikle de şiirde yenilenmek için Moğol öncesi döneme ait yalın tarzlara dönmek gerektiğini düşünüyorlardı. Onlar Firdevsi, Nizami Gencevi ve Saadi'yi örnek alarak Farsça şiiri ayakta tutmaya çalıştılar. Bunlara karşın, yeniye dönük faaliyet yapan modernistler, zanlarınca kuralları ve ilkeleri artık değerini kaybeden klasik Fars şiirinden uzaklaşılması gerekiyordu. Bu bağlamda Fransa'nın romantik şiirleri model olarak seçilmişti.
Yeni Farsça nesrinin yayılmasında tarihi öneme sahip olan edebi gelişmelerden biri de " Biri vardı biri yoktu" kısa öykülerinin küçük bir kitap halinde Hicri Şemsi 1300 yılında yayımlanması idi. Bu kitap 1997 doğumlu Muhammed Ali Cemalzade tarafından kaleme alındı ve tabii ki İran toplumunda ciddi bir tepkiye de yol açtı. Vatandaşlarına eleştiriler yağdıran yazara karşı protesto gösterileri düzenlendi ve kimi bölgelerde bu kitap ateşe bile verildi. Tüm bu işler, Cemalzade öykülerinin edebi bir devrim yapılması idi. Nesrin gelecekte büyük oranda gelişmesi ve bu kısa öykülerin bu gelişmedeki rolü bu durumu teyit etmektedir.
Bu kitabın yayımlanması ile kısa öykü edebi bir tür ve tarz olarak varlığını gün yüzüne çıkardı. Aslında Cemalzade'nin bu kısa öykü mecmuası altı öyküden oluşup güzel ve kaliteli satirik ve hicivli, yalın ve konuşmaya dayalı dili, okurlara okumaya değer bir eser sundu. Cemalzade " Biri Vardı Biri Yoktu" kitabında kendi dönemindeki yaygın sosyal tipler ve kişilikleri ele alıp eleştirmeye başlamıştı. Bu karakterler ve kişiliklerin çoğu ise hurafelere kapılmış, eski bir kafaya sahip olanlardı.
Bu hikayelerde göze çarpan husus ise tüm toplumun kapıldığı rehavet ve uyuşukluktu. İşte o dönem toplum koşullarında tüm insanlar böyle bir rehavet içerisinde olduğu görülmektedir.
Cemalzade, kitabının ilk 6 hikayesi le, Farsça'nın satirik nesir dilinin temellerini attı. Tarihçi ve toplum bilimci olarak yetişen yazar, kimi meseleleri ve ilişkiler düzeyini geniş çaplı olarak ele aldı ve sadece yolsuz siyasetçiler ve yüzsüz avcılar ile ilgili değil sosyal durum ve nizamdan da söz etti. Onun eşsiz satirik tarzında Saadi'nin insancıl yaklaşımdan da izlere rastlamak mümkündü. Ancak yazarın yazarlık tarzı, ifade tarzı tamamen yeni bir tarz sundu.
İran'ın özellikle de Hicri Şemsi 14'üncü yüzyılın başlarındaki ve genel olarak da İran edebiyatının tanınmış isimlerinden biri de 1886 doğumlu Meliküş Şüera Bahar lakaplı Muhammed Taki Bahardır. Muhammed Taki Bahar'ın siyasi şiirleri olarak adlandırabileceğimiz eserlerinde bu edebiyatçı şair, İran'daki durumu eleştirmeye başlamıştır. Örneğin ilkbahar mevsimi ile ilgili yazdığı bir şiirinde ülkenin perişan halini şöyle anlatıyor:"
Başı kanlı laleler topraklardan baş kaldırmış,
İnsanlığın kalbinin üstü örtülü topraklarını dışarı çıkarmış,
Muhammed Taki Bahar ve Pehlevi dönemindeki onun gibi şairler, türlü türlü semboller sunarak, sessizliği kırarak, gerçek maksatlarını üstü örtülü olarak anlatmaya çalışmışlardır. Muhammed Taki Bahar'ın ünlü eseri, onun şiir divanının dışında, " İran'ın siyasi partilerinin çağdaş tarihi" isimli kitabıdır. Muhammed Taki Bahar'ın en önemli şiirlerinden biri de " Sabah Kuşu"dur. Bu tasnif, Mahur destgahında söylenmiş ve birçok kez de İranlı şarkıcılar tarafından dile getirilmiştir.
Sabah kuşu inle inle
Gönül dağımı tazele tazele
Alev alev yanan ahlarımızla
Bu kafesi kır, altüst et
Kanadı kapalı bülbülü kafesin köşesinden çıkar
İnsanların hürriyet nağmesini oku
Ey Tanrı, Ey Cihan ey Doğa
Bizim karanlık günleri sabah eyle
1951 doğumlu Sadık Hidayet de Rıza Şah döneminin en etkin sosyal ve siyasi yazarlarından biriydi. Sadık Hidayet, İran'ın edebiyat tarihinde çetrefilli ve katmanlı bir şahsiyettir ve hakkında birçok radikal düşünceler yürütülmüştür. Sadık Hidayetin eserlerini folklor, bilimsel araştırmalar, çeviriler, mektuplar, piyesler ve hikayeler olarak sınıflandırmak mümkün.
Sadık Hidayet 1921 ila 1941 yılları arsında toplam 12 eser yazmıştır. Onun en önemli ve etkili hikayeleri arasında "Kör Baykuş" yer almaktadır. Sadık Hidayet, Kör Baykuş hikayesini Hicri Şemsi 1315 yılında Hindistan'da ve küçük bir daktilo ile yazdı.
İranlı çağdaş yazar Celal Al-i Ahmed "Kör Baykuş " ile ilgili şöyle yazmıştır: "Hidayetin" bu sırada, sarhoş bir grup zabıtanın sesi sokakta yankılandı ve boş şakalarının sesi duyulmaya başlandı. Ben de panikleyerek karşılarından çekildim. " sözlerini Kör Baykuş eserinde okuyunca, 20 yıla yakın bir süre milletin başında gezinen karanlık despotluk ve baskı dönemini hatırlattı. Özellikle de bu kitapta zabıtaların bu şekilde gezindiği sözlerinin tekrarlandığı göz önünde bulundurulduğunda durumun ne kadar vahim olduğu anlaşılmaktadır. "
Kör Baykuş eserinin önemli özelliklerinden biri de çok güçlü sembolizmdir. Gerçekte, bu hikayenin karakterleri ve unsurları Hidayet'in döneminin sosyal hayatının özelliklerini taşımaktadır. Bu bağlamda baskı ortamı, gerçekleştirilmeyen arzular ve istekler, ihanetler, kaybolan fırsatlar, anormal insanlar ve benzeri özelliklere değinilmiştir.
İran'ın bir başka önemli Hicri Şemsi 14'üncü yüzyıl edebiyatçısı Nima Yuşic'dir. Şems Lengerudi ise Nima Yuşic hayatının, şiirleri ve düşüncelerinin özetini anlatan " Candan geçmiş, maksada varır" isimli kitabı yazmıştır. Bu kitapta, Nima'nın ruh hali ve ahlaki özellikleri ile tanışmak mümkün. Gençlik çağında milis gerilla olmak isteyen ve insanları zulümden ve mağduriyetten kurtarmak isteyen Nima Yuşic, sevgiye kapılan, farklı şehirlerde öğretmenlik yapan ve en önemlisi de şair olan Nima işte karışık bir kafaya sahipti.
Nima Yuşic hakkında yazdığı kitabında Şems Lengerudi ondan geri kalan fotoğraflardan yola çıkarak şöyle yazıyor: " Onun bulunduğu fazla fotoğraf olmamakla beraber, az sayıda geriye kalan fotolarda, gençlik ve yaşlılık çağına ait fotoğraflar, onun mağrur ve kararlı biri olduğu görülüyor. Zaman içerisinde mutlu verici özgüveni, tabii ki derin bir hüzne dönüşse de hiçbir zaman kuşku ve tereddüde kapılmadı. 62 yıl boyunca yaşadı ve ömrünün genelinde ölümü gözle gördü. Ancak bin yıllık Fars şiirinin, ebedi, değişmez ve kutsal sayılan sınırlarını değiştirdi. Sağlam şiirleri ve düşünceleri ile herşeyi altüst etti. Bin yılın ardından Nima Yuşic, Fars şiirinde yeni bir çığır açtı. "
Nima Yuşic olarak bilinen 1897 doğumlu Ali Esfendiyari, İranlı çağdaş şair olarak, modern şiirin kurucusu olup " Modern Fars Şiirinin Babası " olarak da ün yapmıştır. Nima Yuşic, " modern Fars şiirinin manifestosu sayılan " Efsane " isimli şiiri ile İran'ın durgun şiir ortamında, bir devrim başlattı. Nima Yuşic, bilinçli bir şekilde, eski Fars şiirinin tüm temelleri ve yapılarını sorguladı ve modern şiiri gün yüzüne çıkardı.
Efsane şiiri gerçekte Nima'nın ilk anlatıya dayalı şiirlerinden biri olup iki tam anlatı ve bir de kısmi anlatılardan oluşmaktadır. Bu şiir, çocukluk çağı, sevgi hikayeleri, eksik kalan hatıralar ve Aşık ile Efsane arasında gazel söylemekten oluşan bir tür hikayeye dayalı piyestir.
Efsane şiiri, modern anlatının bir türüdür. Geleneksel anlatım şekillerinde ise homojen tek parça hikayeler anlatılmaktadır. Birçok kısa hikayeden oluşan Şehname'de de hikayelerin hepsi belli bir zaman dizisi içerisinde anlatılır, karışık değildir ve muhatap nerede hikayeye girerse sona kadar hikayeyi keyif alarak okuyabilir. Ancak Efsane gibi bir anlatı, hikayeleri anlatılırken zaman dilimine bağlı kalmaz. Hikaye kimi zaman geriye dönüp, kimi zaman geleceğe yönelir ve hikayeyi anlamak için baştan sona okunması gerekiyor.
Efsane şiiri diyalog halindedir. Ancak bu diyaloglar geleneksel değil kaybet-kazan şeklinde değildir. Çektiği acılar yüzünden hayattan bıkan Aşık ile güzellik, albeni ve coşkunun tanrıçası sayılan Efsane arasındaki diyalogdan oluşmaktadır. Nima, hikayesini anlatırken, Efsane'yi farklı adlar ile anlatıyor. Bu bağlamda Efsane'ye " baht, fıtrat, güzel gam, hayatın özü, yok edici sevda, yaşlı gözler, istenilen yalan " ve benzeri ifadeler ile anılmıştır.
Nima sadece bu şiiri ile değil birçok şiiri ile de nazım çerçevesinde hikaye anlatan bir edebiyatçı olduğunu da ispatlamıştır. Nima'nın hikayeleri çoğu zaman, sade, karakteristik karmaşıklığa sahip olmayan, arka planlı romansı hikayelerdir. Sanki ihtiyar biri torununa hikaye anlatır gibi hikayeler yazmış ve sade bir dil kullanmıştır.
Efsane'nin Fars dilinin ilk geleneksel olmayan şiiri olmadığı da söylenmelidir. Aslında bu şiir, Nima tarzı şiirinin temel çerçevesinden çok uzaktadır. Ancak içerik yöntemleri gibi yenilikleri yüzünden Fars dilinin ilk modern şiiri örneği sayılmaktadır. Çağdaş Fars şiirinin tüm temel akımları, Nima'nın ortaya çıkardığı devrim ve gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkmışlardır. Aslında Nima, dünya genelindeki sembolist şairlerin seviyesinde bir şair olduğu söylenebilir.