Nur’a giden yol ( 912 )
ed Duhan suresinin 28 ila 36. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
ed Duhan suresinin 28 ve 29. ayetleri:
کَذَلِکَ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آَخَرِینَ (44:28)
فَمَا بَکَتْ عَلَیْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا کَانُوا مُنْظَرِینَ (44:29)
Yani:
İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.
Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.
Firavun kavminin macerasının sonunda bu ayetler şöyle buyurmakta:
Firavun ve adamları Nil ırmağında helak olduktan sonra İsrailoğulları onların geride bıraktıkları her şeyin sahibi oldular ve hiç bir zahmete katlanmaksızın onca malı ve serveti ele geçirdiler. Nitekim Şuara suresinde belirtildiği üzere, İsrailoğullarından bir grup Firavun ve adamları Nil ırmağında boğulup iktidarı çökünce Mısır’a geri döndüler ve Firavunların topraklarında iktidarın başına geçtiler.
Ayetler daha sonra da Firavunluların zulmü, alemden kökleri kazılınca hiç kimse onların boş yerini hissetmeyecek ve tek damla göz yaşı dökmeyecek kadar fazla olduğunu belirtiyor. Bir başka ifade ile, hem yer ve hem gökler onların helak olmasından sonra rahat ettiler ve helak olmalarına asla üzülmediler.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Zalim kavimlerin yok edilmesi ilahi sünnet ve ikaz ve ibret vesilesidir.
2 – Varlık aleminde bir nevi duygu ve şuur vardır, dolayısıyla sadece insanlar değil, maddi doğa da zalimlerin yok edilmesine sevinir.
ed Duhan suresinin 30 ila 33. ayetleri:
وَلَقَدْ نَجَّیْنَا بَنِی إِسْرَائِیلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِینِ (44:30)
مِنْ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ کَانَ عَالِیًا مِنَ الْمُسْرِفِینَ (44:31)
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِینَ (44:32)
وَآَتَیْنَاهُمْ مِنَ الْآَیَاتِ مَا فِیهِ بَلَاءٌ مُبِینٌ (44:33)
Yani:
Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.
Yani Firavun'dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.
Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) âlemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.
Hz. Musa zalim Firavun’a karşı direndi. Firavun zalim ve cani bir hükümdardı ve kendisini herkesten daha üstün görüyor ve israf ve tecavüzde sınır tanımıyordu. Firavun’un adamları İsrailoğullarına en ağır ve katlanılmaz işkenceler uyguluyor; erkek çocuklarının kafasını kesiyor, kızlarını da hizmetçi yapmak üzere yaşatıyor, erkeklerine de en ağır işleri yaptırıyordu.
Sonunda Allah teala mazlum İsrailoğulları kavmini Hz. Musa’nın ilahi kıyamı aracılığı ile zalim ve cani Firavun’un pençesinden kurtardı. İsrailoğulları sadece Firavun ve adamlarının sultasından kurtulmadı ve aynı zamanda onların malına mülküne musallat oldu ve sonuçta geniş topraklarda güçlü bir kavime dönüştü.
Allah teala İsrailoğullarına mal ve servetten başka onları sınama vesilesi olan başka nimetler de sundu. Bakara suresinde işaret edildiği üzere gökten semavi maidelerin nazil olması veya kayanın yarılması ve İsrailoğullarının 12 aşireti için 12 çeşme akması bu nimetlerden bazılarıydı. Ancak tüm bu nimetler aynı zamanda bu kavmi sınama aracıydı; zira Allah teala bazılarını afet ve musibetle ve bazılarını da nimetle sınamaktadır. Aslında Kur'an'ı Kerim mantığında hem musibet ve zorluklar, hem servet, refah ve iktidar insanları sınama aracıdır. İsrailoğulları da hem Firavun’un sultası altında bulundukları günlerde, hem de mal ve servet ve her şey elde ettikleri dönemde sınava tabi tutulmuştu; gerçi onlar bu nimetlerin değerini bilemedi ve sınavda başarısız oldu.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Allah’ın peygamberine yardım eden ve onun tealimini izleyen insanlar zalimlerin sultasından kurtulabilir.
2 – Aşırıya kaçmak, aşırı taleplerde bulunmak ve haddini aşmak, Firavunvari anlayıştır; gerçi bu özellikleri taşıyan kimse, Firavun olmayabilir.
3 – Milletlerin ve kavimlerin helak olma sebebi, çirkin sıfatları ve kötü amelleridir.
4 – Allah tealanın kullarına ve toplumlara verdikleri onların Allah katında üstünlüklerinin delili değil, sadece sınama aracıdır.
ed Duhan suresinin 34 ila 36. ayetleri:
إِنَّ هَؤُلَاءِ لَیَقُولُونَ (44:34)
إِنْ هِیَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَرِینَ (44:35)
فَأْتُوا بِآَبَائِنَا إِنْ کُنْتُمْ صَادِقِینَ (44:36)
Yani:
Onlar (müşrikler) diyorlar ki:
"İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz."
"Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin."
Firavun ve İsrailoğullarının öyküsü sona erdikten sonra bu ayetler bir kez daha Mekke müşriklerinin konusuna geri dönerek, bu zümrenin Maad hakikatini inkar ettiklerini belirterek şöyle dediklerini buyurmakta:
Yaşamın sonu bilinen ölümdür ve ondan sonra tekrar dirilmek ve yeniden yaşamak bir yana, hiç bir şey yoktur.
Müşrikleri bu batıl inançları üzerinde ısrarla duruyor ve İslam Peygamberi’ne -s- şöyle diyordu:
Madem ölüler dirileceğini söylüyorsun, o zaman bizim yıllar önce ölen atalarımızı şu dünyada dirilt de biz de görüp inanalım.
Oysa gerçekte Maad insanların hesap günü ve ceza veya mükafatlarını belirleme günüdür ve ilahi sünnet ölüleri bu dünyada diriltmeye yönelik değildir. Gerçi eğer İslam Peygamberi -s- böyle bir şey yapsaydı, inatçı müşrikler bu kez başka bir bahane uydurur ve bunu da sihir ve büyü niteleyerek kabul etmek istemezdi.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Muhaliflerin görüşlerini beyan etmek ve cevap vermek, Kur'an'ı Kerim’in müminlerin inancını pekiştirme yöntemidir.
2 – Maad ilkesini inkar etmek, delillere dayanmaz ve sadece tarih boyunca kafirlerce hiç bir delil göstermeksizin ortaya atılan bir iddiadır.