Nur’a giden yol ( 923 )
el Ahkaf suresinin 11 ila 14. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
el Ahkaf suresinin 11. ayeti:
وَقَالَ الَّذِینَ کَفَرُوا لِلَّذِینَ آَمَنُوا لَوْ کَانَ خَیْرًا مَا سَبَقُونَا إِلَیْهِ وَإِذْ لَمْ یَهْتَدُوا بِهِ فَسَیَقُولُونَ هَذَا إِفْکٌ قَدِیمٌ (46:11)
Yani:
İnkâr edenler, iman edenler hakkında dediler ki: "Bu iş bir hayır olsaydı, onlar bizi geçemezlerdi." Fakat onlar bununla doğru yola girmek arzusunda olmadıkları için "Bu eski bir yalandır" diyecekler.
İslam Peygamberi -s- davetine başladığı ilk günlerde toplumun daha yoksul insanları veya köleler daha erken o hazrete iman ettiler; zira tehlikeye girecek gayri meşru malları veya çıkarları yoktu ve yine Allah Resulü’ne -s- karşı çıkacak kadar kibirli değildi.
Toplumu zayıf kesimlerinin İslam dinine yönelmesi üzerine Mekke’nin önde gelen eşrafı ve zenginleri bu durumu tepki göstererek şöyle dediler: Bunlar bir avuç yoksul ve bilgisiz insandır. Eğer İslam dini doğru bir din olsaydı, ilkin daha güçlü ve daha zengin olan bizler onu idrak ederek iman getirirdik.
Aslında kafirlerin ve müşriklerin bu sözleri onların kibirli ve isyankar insanlar olduğunu gösteriyordu; zira sorunun kökleri aslında onlara uzanıyordu, yoksa İslam dininde hiç bir sorun yoktu. Eğer onlar kibre kapılmasaydı, eğer kalplerini kibir perdesi örtmeseydi, eğer mal, mevki ve şehvet düşkünü olmasaydı, eğer kendilerini üstün görmek ve üstünlük taslamaktan el çekseydi ve pak kalpli yoksul insanlar gibi hak ve hakikat peşinde olsaydı, hemen İslam dinine iman ederdi.
Dolayısıyla ayet şöyle devam etmekte: Bunlar Kur'an'ı Kerim hidayetini kabul etmedikleri için yakında Kur'an'ı Kerim’in ilahi kelam olmadığını ve eski masallar gibi uyduruk ve mesnetsiz olduğunu iddia edecektir. Bunlar iman etmemelerini haklı göstermek için Kur'an'ı Kerim’e iftira atacaktır.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Kafirler kendilerini Müslümanlardan daha akıllı ve daha uyanık ve inandıkları batıl dinleri de İslam dininden daha üstün olduğunu zanneder.
2 – İslam Peygamberi -s- ve Kur'an'ı Kerim’e iftira atmanın kökleri kibir ve inada uzanır ve her türlü mantık ve istidlalden yoksundur.
el Ahkaf suresinin 12. ayeti:
وَمِنْ قَبْلِهِ کِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً وَهَذَا کِتَابٌ مُصَدِّقٌ لِسَانًا عَرَبِیًّا لِیُنْذِرَ الَّذِینَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِینَ (46:12)
Yani:
Ondan önce de bir rahmet ve rehber olarak Musa'nın kitabı vardır. Bu (Kur'an) da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanıyla indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.
Mekkeli müşrikları Kur'an'ı Kerim ve İslam Peygamberi’ne -s- attıkları iftiralara ve bu semavi kitabı mesnetsiz ve temelsiz masal olmakla suçlayanlara tepki gösteren bu ayet şöyle buyurmakta:
Bu kitabın hak ve doğru kitap olduğunu ispat eden işaretlerden biri, kitabın adı ve İslam Peygamberi’nin özellikleri Tevrat’ta zikredilmiş olmasıdır. Kur'an'ı Kerim ayetleri de Tevrat ayetleriyle uyumludur ve her iki kitap birbirini doğrulamaktadır. Bu durum her iki kitabın aynı mebdeden çıktığının işaretidir.
Gerçi Tevrat’ın dili İbranice ve Kur'an'ı Kerim’in dili Arapçadır, ama her iki kitabın muhtevası insanları Allah’a davet etme ve O’nun emirlerini uymaya yöneliktir ve yine her iki kitabın amacı zalimlerle mücadele etmek ve onları uyarmak ve salih insanları zafer ve saadetle müjdelemektir.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Semavi kitapların nazil oluşu tarih boyunca beşeriyeti hidayete erdirmek üzere gerçekleşen ilahi sünnetlerden biridir. Bu kitaplar birbirini doğrulamakta ve aynı muhtevayı içermektedir ve birbirini reddetmez.
2 – Semavi kitap ilahi rahmetin cilvesidir ve ancak bu kitabın yol gösterdiği bir toplum bu ilahi rahmete kavuşabilir.
3 – Allah’a iman etmek, başkalarına zulmetmekle bağdaşmaz.
4 – ancak ihsan ve iyilik yapmaya vesile olan iman faydalı olabilir.
el Ahkaf suresinin 13 ve 14. ayetleri:
إِنَّ الَّذِینَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَیْهِمْ وَلَا هُمْ یَحْزَنُونَ (46:13)
أُولَئِکَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِینَ فِیهَا جَزَاءً بِمَا کَانُوا یَعْمَلُونَ (46:14)
Yani:
"Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
Onlar cennet ehlidirler. Yapmakta olduklarına karşılık orada ebedî kalacaklardır.
Bu ayetler peygamberlerin ve semavi kitapların yetiştirdiği hakiki müminlerin imajını çizerek şöyle buyurmakta:
Bizim Rabbimiz Allah’tır diyen ve bu yolda direnin muvahhit insanlara gelince, Allah’a sırf kalbi iman etmek veya bazı sözcüklerle dile getirmek, yüce Allah’a tam iman etmek için yeterli değildir ve bunun yanında pratikte de Allah’ın bizden istediklerini yerine getirmeli ve bu doğru yoldan asla şaşmamalı veya bazı sorunlar ve sıkıntıların yüzünden iman gevherini kaybederek İlahi doğru yolu bırakmamalı ve dünyevi mal ve servet biriktirmek ve nefsani heva ve heveslerimizin peşinden gitmemeliyiz. Özellikle fesat ve laubalilik ve günah zemini hazır olan bir asırda imanımızı korumak oldukça güçtür ve direnmeden imanımızı korumak neredeyse imkansızdır.
Kuşkusuz Allah teala hakiki müminleri dünya ahiret mükafatlandırır ve onlara bu dünyada huzurlu bir yaşam sunar. Hakiki müminler gelecek hadiselerinden korkmadığı gibi geçmişlerine de üzülmez. Oysa nice zengin ve güçlü insan vardır ki cismi açıdan rahattır, fakat ruhi açıdan asla huzura kavuşamaz ve bazen streslerini ve kaygılarını gidermek için türlü ilaçları ve hatta uyuşturucu maddeleri kullanır.
Fani dünyada hakiki müminler gerçek kalbi ve ruhi huzura kavuştuğu gibi ahiret aleminde de Allah teala tevhit yolunda adım atan ve bu yolda direnen kullarını da ebedi cennete yerleştirir ve orada onlara insanların aklına ve hayaline sığmayacak nimetler sunar. Onlar cennette ebediyen yaşar ve sınırsız nimetlerinden yararlanır.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Sadece iman ettiğimizi beyan etmek yeterli değildir. Bundan daha önemlisi bu uğurda direnmektir.
2 – Allah’a iman eden insan Allah’tan başka hiç bir şeyden korkmaz.
3 – Geçmiş için üzülmek, yanlış yola giden ve daha sonra pişman olan insanlara özeldir. Oysa hak yoluna adım atan insanlar hiç bir zaman geçmişinden pişman olmaz.