Haziran 07, 2016 07:13 Europe/Istanbul

Geçen bölümde kültürel değişimlerden söz ettik ve kısaca Fars dilini, özelliklerini, yapısını ve kapsam alanını anlattık.

Geçen bölümde yine Sasaniler ve islamiyetin ilk yüzyıllarında İran’da resmi dilin Pehlevi dili olduğunu, ancak bu dil yazılı ve sözlü manada sergilediği karmaşık yapı itibarı ile evrenselleşecek bir dil özelliğini sergilemediğini ifade etti.O dönemde İranlılar Arap dilini uluslararası düzeyde benimsenebilecek bir dile dönüştürdüler ve bu dili uluslararası düzeyde kültürel faaliyetleri için bir araç olarak kullandılar.

Gerçekte İranlıların ürünü olan ilmi ve edebi Arapça, kameri 4. Yüzyıla kadar da İran’ın kültürel çevrelerinde kullanılan ilmi ve edebi dildi. Fakat o tarihten sonra İranlıların kendi dili olan Fars dili yavaş yavaş ilmi ve edebi dil olmaya başladı ve İranlı kültür çevreleri bu dili geliştirmeye başladı ve daha sonraları da Fars diline uluslararası bir konum kazandırdı.Öte yandan Fars dilinin gelişmesi ve güçlenmesi ile beraber Arap dili eski gücünü yetirmeye başladı ve İran’ın kültür alanında yerini Fars  diline bıraktı. 

Burada sözünü ettiğimiz Fars dili aslında İran’da İslam’dan önceki dönemde halk arasında konuşulan dildi ve islamiyetin ilk yüzyıllarında ilim ve edebiyat alanlarında pek göze çarpmıyordu, çünkü o dönemlerde ve Sasaniler iktidarında resmi, dini ve ilmi dil Pehlevi ve Süryani dilleriydi. Bu yüzden Fars dili islamiyetin ilk yüzyıllarında İran’ın kültür çevrelerinde ilmi ve edebi dil olamazdı. Fakat kameri 4. Yüzyıldan sonra İran’da İslami dönemde İranlı kimlik ve kültürün ihya edilişi çağı başladı ve İranlılar eski özgüven duygusuna kavuştu. Bundan sonra o güne kadar halk arasında konuşulan ve Sasaniler diyarında yaygın olan ve hatta sarayda da konuşulan Fars dili İranlıların kültür ve edebiyat çevrelerinde daha da yaygın hale geldi. Fars dili İran’ın doğusunda ve hilafet topraklarında yavaş yavaş Harezmi ve Soğdi dili gibi yerli dilleri devre dışı bıraktı ve İran’ın doğusunda galip dil haline geldi.

Fars dili Sasaniler döneminde İran’ın ortak yerli dili veya sözlü iletişim diliydi ve pehlevi dili o çağda idari, dini, edebi dil sayılırdı. İslamiyette bu sözlü dil Arap alfabesinin Farsçalaştırılmış halini benimseyeyerek pehlevi diline kıyasla çok daha rahat yazılmaya başlandı ve böylece yazılı boyut da kazandı. İran’da Dari Farsçası olarak anılan bu dilin resmi, idari ve ilmi edebi dil olarak kabul edilmeden önce Dari dili halk kitlelerinin diliydi, fakat Arapça dini, divan, ilmi ve edebi dildi ve daha çok eğilimli insanlar tarafından kullanılıyordu.

Dari Farsçası ta baştan bileşim ve karışım özelliğini göstermeye başladı ve Arap alfabesini benimseyerek aslında bir çoğunu  Arapça bilen İranlıların türettiği Arapça sözcük ve kavramların da bu dile germesine zemin hazırladı.

Öte yandan İranlıların diğer şive ve aksanları da çok kolay Dari Farsçasına girmeyi ve bu dile birleşmeyi başardı ve bu da Dari Farsçasının İslam dünyasının bir çok kavim ve kültüründen yeni sözcükler kazanmasına ve uluslararası boyut kazanma şansını arttırmaya vesile oldu.

İran tarihinde en şaşılacak noktalardan biri ise İranlı hanedanlar ve İranlı kraliyetleri kuranların kendileri tek kelime Arapça bilmedikleri halde ve hatta onların destekleri sayesinde Dari Farsçası İran şiir, edebiyat ve kültürünün resmi ve hakim dili olmasına rağmen bu dili resmi ve divan dili olarak kabul etmeyi reddetmeleri ve saraylarında Arapçayı resmi ve divan dili olarak korumalarıdır. Örneğin Tahiriler, Samaniler, Al-i Buye vesaire İranlı hanedanlar hepsi resmi ve divan dili olarak Arapça yazıyordu.

Mesudi tarihi adlı eserde belirtildiği üzere kameri 4. Yüzyılda İran’ın batısında, yani Azerbaycan, Ermenistan, Aran, Bilkan ve Kafkasya’dan Horasan ve Sistan’a kadar uzanan bölgede yaşayan tüm İranlılar veya persler Farsça konuşurdu ve müslüman coğrafya bilgini Mukaddesi de aynı yüzyılın en belirgin özelliğini, acem ikliminin tümünü Fars dilini konuşması şeklinde beyan etmiştir.

İran’da Fars dili ilk kez Selçuklu Türklerin iktidarında resmi dil olarak kabul edildi. Gerçi Selçuklular Türk kökenliydi, fakat kendilerinden önce İran’da hüküm süren Fars kökenli hükümdarların aksine resmi ve divan dili olarak Fars dilini benimsediler.

Aslında bu seçimin sebebi şu da olabilir ki, o dönemde Fars dili yazarların, şairlerin ve bilginlerin düşüncelerini ve eserlerini beyan etmek için kullandıkları dile dönüşmüştü. İşte bu yüzden Fars dili artık resmi bir dil olmak için gerekli kapasitlere ve güçlülüğe kavuşmuştu.

O dönemde Türklerin ve Moğolların İran’a girmesi Fars diline zarar vermediği gibi, bilakis bir süre sonra Türk ve Moğol misafirlerin İran kültürüne çekilmelerine vesile oldu.

Kameri 6. Yüzyılda İslam diyarının bir çok bölgesi Türklerin askeri ve siyasi sultası altına gerdiğinden ve Türk hükümdarların çoğu da İran kültürünün etkisi altında yetiştiğinden, bu kültürle iletişim aracı olan Fars dili Türk ancak İranlılaşan hükümdarların desteği ile Çin’den Hindistan’a ve oradan da ta Anadolu topraklarına kadar yayıldı ve çağın en muteber uluslararası diline dönüştü.

İran’da moğol istilasının ilk günlerinden itibaren Moğol hükümdarları resmi yazışmalarında Farsça kullanmaya başladı. Moğol hakanı Givek, Papa’ya yazdığı mektubu Farsça yazmıştı. Ünlü seyyah Markopolo Farsça biliyordu ve Çin coğrafyasına ait bir çok ismi Farsça yazmıştı.

İbni Batuta döneminde Fars dili uluslararası düzeyde iletişim kurma yeteneği bakımından doruk noktasına ulaşmıştı ve ibni Batuta nereye giderse gitsin, yani moğol istilasında olan Çin’den Hindistan’da en derin ormanlarda, Fars dilini konuşan insanlara rastlayabiliyordu.

Kameri 8. Yüzyılda İslam dünyasını ve gayri müslim diyarları gezen İbni Batuta, o çağda dünyanın dört bir yanında Fars dilinin konuşulduğunu ortaya koyan kesin deliller ve belgeler sunmuştur. O dönemde orta Asya, Hindistan, Anadolu ve Azerbaycan diyarlarında halk arasında yaygın olan dil Türkçe idi, fakat müsülman kavimlerin iletişim dili ve idari, resmi ve divan dili Farsça idi.

Ünlü seyyah ve tarih yazarı İbni Batuta’ya göre o dönemde Hindistan’da Türk kökenli Halec krallarının sarayında resmi dil Fars diliydi ve yazışmaları da bu dilde gerçekleşiyordu. Delhi’de kralın evine Darsera denirdi ve bir çok mevkinin adı da Farsça sözcüklerden ibaretti. O dönemdi Hindistan’da tüm yabancılara Horasani denirdi.

Cambridge tarihinde yer alan belgelere göre Hindistan diyarı Gaznevi hanedanının Türk krallarınca fethedildikten sonra Türk kökenli gaznevi, gur ve halec krallarının hakimiyeti altında yönetildi ve kameri 10. Yüzyıldan İngilizlerin istilasına kadar Hindistan’da hüküm süren moğollar ve baberiler, hepsi Türk kökenliydi, fakat hepsinin de resmi ve saray dili Fars diliydi ve kim divan işlerine girmek istiyorsa Fars dilini bilmesi gerekirdi.

O dönemde Mesut Sad Salman, Ebulferec Runi, Ebulhasan Celabi Hocviri gibi edipler Lahur kentinde Fars dilinde şiir ve divan yazmaya başladı. Onlardan önce de Hindistan’ın ünlü Fars dilinde şiir yazan yazarı Emir Hüsrev Dehlevi, gerçi Hindistan’da ve Hindistanlı bir anadan doğmuştu, ancak Fars dilinde şiir yazıyordu.

İran’ın ünlü şairi Sadi döneminde, yani kameri 7. Yüzyılda da Çin’in Türkistan diyarında yaşayan Kaşgarlar Fars dilini biliyordu. Nitekim Sadi de Gülistan adlı eserinde bu konuya işaret ediyor.

Bugün Pakistan’da konuşulan Ordu dili sözcükler, kavramlar, şiir kalıpları, cümle yapısı, tabirler ve diğer bir çok özellikleri itibarı ile Fars dilinin etkisi altında kalmıştır. Fars dili sadece Ordu diline değil, Hindistan’ın Sanskrit dilinden kaynaklanan tüm dilleri üzerinde de etkisi olmuştur. Hatta Hindistan’ın güneyinde yaygın olan Deravidi diller de Fars dilinin tesirinden korunamadı.

Fars dili ve edebiyatı öylesine Ordu diline etkiledi ki Ordu dilinde şiir yazan şairleri Hind kahramanların yerine İranlı kahramanlar Rüstem’den ve Hind aşıkların yerine İranlı Şirin ile Ferhad, Leyli ile Mecnun gibi aşıklar ve Hindistan’ın ırmakları yerine Seyhun ile Ceyhun ırmaklarından söz etmeye başladılar.

Etiketler