IŞİD’in Suriye ve Irak’ta kuşatma altına alınması - 3
Geçen bölümde en son İran’ın Suriye büyükelçisi Muhammed Rıza Rauf Şeybani’nin Suriye’de son durumu değerlendirmelerinden söz ettik. Şimdi büyükelçinin değerlendirmelerini akdarmaya devam edeceğiz.
Büyükelçi Şeybani Suriye sahasındaki gelişmelerin direniş ekseni üzerindeki etkisini de şu şekilde değerlendirdi:
Bizler doğal olarak başta Suriye gelişmeleri olmak üzere bölgedeki gelişmeleri direniş eksenini nasıl etkilediği yönünde yorumlamalıyız. Gerçi bölgede yaşanan son gelişmeler direniş eksenine hem fırsat ve hem tehdit oluşturmuştur. Bence son yıllarda direniş ekseni savaş sahasında yeteneklerini ve deneyimlerini arttırmanın yanında bir de kendini bölgesel ve küresel dengelerde inkar edilemez bir gerçek olarak kabul ettirmeyi başarmıştır. Direniş ekseni sulta düzeninin bölgeye yönelik planlarının gerçekleşmesini engellediği gibi, rakiplerin de itiraf ettiği üzere bölgesel krizlerin çözümünde temel bir unsur haline gelmiştir. Bence direniş ekseni son siyasi ve askeri gelişmelerin sürecinde deneyimlerini arttırarak zayıflamadığı gibi, daha da güçlü hale gelmiştir.
Büyükelçi Şeybanı, son haftalarda Han Tuman olayları ve direniş eksenine bağlı bazı mücahitlerin şehit düşmesi ve bu gelişmenin sahada şartların tekfirci teröristlerin lehine çevrilip çevrilmediği ile ilgili soruya da şu şekilde karşılık verdi:
Bence Han Tuman gelişmelerini sahada şartların tekfirci teröristlerin lehine değiştiği şeklinde değerlendirmek, doğru bir değerlendirme olmaz. Çünkü sahadaki gelişmeleri diğer gelişmelerden soyutlandırarak ve sırf belli bir zaman dilimine göre değerlendirmek doğru olmaz. Nitekim hali hazırda Han Tuman’da bir çok alan yeniden direniş güçlerinin eline geçti ve şimdi sahadaki şartlar Suriye yönetiminin lehinedir. Bence sahataki genel şartlar, inisiyatifin hala Suriye ordusu, direniş güçleri ve Suriye yönetiminin hamilerinin elindedir. Şimdi doğal olarak Cenevre’de gerçekleşen iki tur sonuçsuz müzakerelerin ardından karşı tarafın siyasi hedefleri yönünde sahada bazı hareketlerde bulunması ve bundan müzakere arenasında siyasi bir koz olarak yararlanmak istemesi doğaldır. Kuşkusuz sahadaki baskı etkenlerinin yanında karşı tarafın elinde bazı siyasi baskı etkenlerinin bulunması da doğaldır. Bu yüzden her türlü siyasi hareketlilik titizlikle rasat edilmeli ve karşı tarafın elindeki kozlar belirlenmelidir.
Büyükelçi Şeybani, Han Tuman meselesinde Arap Batı medyasının olayı abartmasını da şöyle değerlendirdi:
Han Tuman bölgesi Halep’in güneybatısında yer alıyor ve bu bölge defalarca el değiştirdi. Yani bu bölge, sahadaki dengeleri köklü bir şekilde etkileyebilecek stratejik önem arz etmiyor. Gerçi son aylarda tekfirci terör örgütlerinin sahadaki zayıf konumu ve art arda hezimete ugramaları ve yine Suriye yönetiminin hem askeri ve hem siyasi sahada sergilediği direniş yüzünden tekfirci örgütler bazı küçük olayları aşırı derecede abartarak pehlivanlık jesti yapmaya çalışıyorlar. Oysa hali hazırda Han Tuman’ın önemli bir bölümü yeniden direniş güçlerince geri alındı ve şu anda o bölgede dengeler Suriye yönetiminden yanadır.
Büyükelçi Şeybani, Rusya’nın Suriye topraklarında askeri operasyonlarını hafifletmesinin ABD ile gizli bir anlaşmanın işareti olup olmadığını da şöyle değerlendirdi:
Rusya’nın Suriye meselesinde stratejisi gayet net ve şeffaftır. İran İslam cumhuriyetinin Suriye gelişmelerine bakışı büyük oranda Rusya’nın stratejik bakışı ile örtüşmektedir. Yani biz ve Rusya Suriye krizinde ortak bir algıya ulaştık ve ortak bakış açısı elde ettik. Yani iki tarafın bakışının büyük bölümü birbiriyle örtüşmektedir. Gerçekte sahadaki gelişmeleri sadece belli bir zaman diliminde ve diğer gelişmelerden soyutlandırarak değerlendiremeyiz. Bence Rusya’nın şimdiye kadar izlediği stratejiden geri adım atmasının bedeli çok daha ağır olacaktır. Gerçi bölgedeki tüm aktif aktörler sürekli stratejik hedeflerine ulaşmak için çeşitli zamanlarda çeşitli taktikleri uygulamaya çalışır. Rusya’nın Suriye’deki asker sayısını azaltmasını da aynı çerçevede değerlendirmek mümkün, gerçi saha üzerinde pek fazla etki yapmayacağı da bellidir. Çünkü Rusya’nın Suriye’de güç dengelerini sağlamak için askeri varlığı hala devam ediyor. Öte yandan Rusya uluslararası büyük bir aktör olarak da yükümlülükleri bu ülkenin sürekli ileriye doğru hareket etmesini kısıtlıyor. Bu noktayı da unutmamak gerekir ki Rusya’nın şartları İran ve direniş ekseni açısından anlaşılabilir durumdadır.
Büyükelçi Şeybani Rusya için sadece Suriye’nin Lazkiye liman kenti önem arz ettiği iddiasını ve bu kenti güvence altına aldıktan sonra Suriye’de askeri hareketliliğini azalttığı meselesini de şu şekilde yorumladı:
Rusya için sadece Lazkiye adında bir bölge önem arz etmiyor. Suriye Rusya için bir BM üyesi olan ve toprak bütünlüğü korunması gereken bir devlet olarak önem arz ediyor. Yani bu, Rusya’nın Suriye meselesine bakışıdır ve kendi stratejik çıkarlarından başka kendini uluslararası bir güç olarak Suriye’nin milli egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumaya karşı yükümlü hissediyor ve bu ilkeye aykırı olan her türlü harekete tepki gösteriyor. Ama maalesef karşı taraf bu stratejinin tam tersi istikametinde hareket ediyor ve bir BM üyesinin milli egemenlik ve toprak bütünlüğü hakkını ihla etmeye çalışıyor ve sorumsuzca bölgesel ve uluslararası krizlere karşı savaşıyor.
Büyükelçi Şeybani Rusya’nın Batılıların baskıları altında Suriye üzerinde Araplarla pazarlık yaptığı yorumuna katılmadığını belirterek şöyle dedi:
Doğal olarak Rusya başka yerlerde de kendisi için bir takım çıkarlar tanımlamış olabilir, fakat bu çıkarları Suriye’nin hesabından karşılayacağı gibi sözlere katılmıyorum. Bence Rusya tüm stratejisini Suriye’ye tam destek verme üzerine inşa etmiştir ve krizin ta başından beri de bunu ispat etmiştir. Rusya defalarca BM güvenlik konseyinde veto hakkını kullandı ve Suriye’nin geniş çaplı bir savaşa sürüklenmesini engelledi ve yine ABD’nin Suriye’ye askeri saldırı düzenlemesine karşı çıktı ve bunu da önledi. Rusya bir ara tekfirci akımların Suriye’ye musallat olabileceklerini düşündü ve bu kez askeri açıdan aktif bir şekilde sahaya indi. Çünkü BM bir üyesi olan Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve milli egemenliğini koruyamadı. Sayın De Mistura da Suriye krizinin çözümü yolunda inisiyatifi eline alamadı. Rusya’nın Suriye krizine karşı tutumu ta başından beri hafif bir eğim sergileyen bir çizgidir. Gerçi bu çizginin bazı yerlerinde Rusya’nın genel maslahatı yüzünden bazı inişli çıkışlı bölgelere rastlıyoruz, fakat ben bunu strateji değişikliği değil de, daha çok taktik değişikliği olarak görüyorum. Rusya’nın stratejisi Suriye’ye destek vermektir ve bu strateji, İran’ın Suriye stratejisi ile örtüşür.
Büyükelçil Şeybani BM ve Suriye özel temsilcisi Stephan De Mistura’nın Suriye krizinde ifa ettikleri rolü de şöyle değerlendirdi:
Bence Suriye krizini yönetmek, BM gücünün dışına çıkmıştır. BM Suriye krizinde tarafsız bir teşkilat olarak hareket edip bazı öncelikleri belirlemek ve uluslararası camianın gündemine getirmek yerine maalesef bu krize taraf olan ülkelerin çıkarlarında söz konusu olan çelişki yüzünden değişkenlere tabi bir kuruma dönüşmüştür. Özellikle BM bir üye olarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü, milli egemenliğini ve bağımsızlığını iyi bir şekilde koruyamadı. Sayın Stephan De Mistura da bence krizin çözümünde inisiyatifi eline alamadı. De Mistura görevlerini yerine getirerken sürekli sorunlarla karşılaştı ve bence kendisi şimdiye kadar Suriye krizinde pek başarılı olamadı.
Büyükelçi Şeybani Suriye’de yaşanan son siyasi ve askeri gelişmelerin ışğında İran’ın Suriye krizinin çözümü için hazırladığı dört maddelik planı herhangi bir değişiklik yapılması gerekip gerekmediği konusunda şöyle dedi:
Bence bizim sunduğumuz plan hali hazırda tam ve uygulanabilir bir plandır. Yani planın bileşenleri öyle tasarlandı ki Suriye krizinin şimdiki şartlarını da karşılayabilecek güçtedir. Bu plan halen masada duran seçeneklerden biridir. İran İslam Cumhuriyeti de krize taraf olan ülkeler kabul ettiği takdirde bu planı tartışmaya ve ayrıca uygulama yönünde gündeme almaya hazırdır.
Büyükelçi Şeybani başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin Suriye krizine yönelik tutumunu değiştirmelerini de şöyle değerlendirdi:
Amerika ve Batı’nın Suriye’ye yönelik tutumunu değiştirdiği doğrudur, ancak bu değişikliği Batılı devletler isteyerek yaptıkları tartışılabilir. Bence Batılı ülkeler kendi istekleri ile tutumlarında değişikliğe gitmediler. Bu ülkeler bizzat bazı durumlarda Suriye’ye karşı çok radikal ve sert bir politika izlediklerini itiraf etti, nitekim Batı’nın bu yanlış politikları yüzünden bir zamanlar bölgenin en güvenli ülkelerinden biri olan Suriye bugün bu hale geldi ve bir dizi radikal tekfirci terör örgütünün rekabet alanında dönüştü. Batı şimdi bu hatasını anladı, ama nafile, çünkü bu hatanın bedeli çok ağır oldu. Bu bedel bölgenin bu hale gelmesi ve Suriye milleti ve bölge milletlerine bu şartları dayatmasıydı ki tamaman Batı’nın yanlış bir hesabı ve yanlış bir politikasının sonucu yaşandı ve ödendi ve ödeniyor da.