Temmuz 03, 2016 12:19 Europe/Istanbul

Geçen bölümde de anlatıldığı üzere konuşmanın adabından biri hem güzel söz söylemek ve hem bu sözü güzel beyan etmektir.

Bilindiği üzere insanın kişiliği ve ruh hali davranışlarını ve konuşma tarzını doğrudan etkiler. Dolaysıyla bir insanın konuşma tarzından ve konuştukları sözlerden nasıl bir kişiliğe sahip olduğu ve kendisini ne kadar geliştirebildiğini anlamak mümkün.Kişiliğin gelişmesi kendi başına başta konuşma adabı olmak üzere sosyal ahlak ve normlara uymanın etkenidir. Edepli ve karakterli insanlar hatta en kötü şartlar altında asla onların şanına yakışmayan sözleri sarf etmek istemez. Konuşma adabı o kadar önemlidir ki İslam öğretilerinde bu konu bir çok yerde tavsiye edilmiş ve bazı adabı anlatılmıştır.

İslam öğretilerinde konuşmak için üzerinde durulan bir adabı söze selamla başlamaktır, şöyle ki söze başlarken muhatabımıza saygı duymalı ve ona selam vererek söze başlamalıyız. Söze selamla başlamak, konuşan kimsenin sözünü dinlemekte olan kişiye sevgi ve kardeşlik duygularını beyan etmek istediğini ve muhatabını duygularını okşayarak güvenini kazanmayı ve sonuçta sözünü dinlemesini sağlamak istediğini gösterir. Konuşan kimseni amacı sarf ettiği sözlerle dinleyen kimseye bir mesaj iletmek istediğinden, en başta muhatabının duygularını kendine çekmeye ve böylece onun tüm dikkatini söyleyeceği sözün üzerinde odaklaması gerekir. Selam vermek bu amaca ulaşmanın en iyi yoludur. Bu yöntem Allah’ın melekleri peygamberlerle ziyaretlerinde baş vurduğu bir yöntemdir ve Allah Teâlâ Kur'an'ı Kerim’in Hud suresinin 69. Ve Hicr suresinin 52. Ayetinde buna işaret buyurmuştur. Selamın muhatabı kendine çekme konusunda o kadar önemlidir ki yüce Allah Enam suresinin 54. Ayetinde peygamberinden insanlar ve özellikle mümin kullarla irtibat kurarken bu yöntemden yararlanmasını buyurur. Ayette Allah Resulü’ne –s– müminlerle görüşmesinde söze selam ile başlaması tavsiye edilir.

Her sözün başında Allah’ın adını anmak ve dile getirmek, hem Kur'an'ı Kerim’de ve hem Allah Resulü –s– ve ehli beyt –s– fertlerinin kelamında üzerine vurgu yapılan güzel sünnetlerden biridir. Bu amel konuşmacının kelamına kudsiyet kazandırmaktan başka muhatabın ilgisini çekmeye de yardımcı olur. Allah’ın adını dile getirmek, tabi zaman ve mekan şartlarına uygun olarak yapıldığı takdirde sözümüzün değerine değer katar. Zaman ve mekan şartlarından maksat, Allah Teâlâ’nın adının günlük konuşmalarda ve sürekli ve her irtibat kurma sırasında dile getirmesinin gerekli olmadığıdır.

Konuşma adabında dikkat edilmesi gereken bir başka nokta, ılımlı ve ölçülü konuşmaktır. Konuşurken ılımlı olmak, konuşmanın bir yandan konuşmakta geri kalmamasına ve hatalarının ve dil sürçmesinin asgariye inmesine yardımcı olur, öbür yandan da dinleyici lafın uzamasından sıkılmasını engeller.

İmam Ali –s– bu konuda şöyle buyurur: en iyi söz, ne yorucu ne de aşırı kısa olan sözdür. Çok konuşmak hikmetli insanı saptırır ve sabırlı insanı bile yorar.

Konuşmanın bir başka adabı, akılcı ve düşünerek konuşmaktır. Bir başka tabirle insan konuşmaya başlamadan önce sözünün üzerinde düşünmeli ve böylece muhtemel hataları ve yanlışları önlemelidir. Gerçekte akıllı insan önce düşürür, sonra konuşur, ama cahil insan önce konuşur, sonra söylediklerini düşünür. Nitekim üzerinde düşünülmeden sarf edilen söz, konuşmacıyı sıkıntıya sokabilir.

Konuşma adabında dikkat edilmesi gereken bir başka nokta, insan konuşması ile başkalarıyla alay etmemesi ve aşağılamamasıdır. Alay etmek ve aşağılamak toplumda kin ve düşmanlıklara zemin oluşturur ve kardeşlik ve birliktelik ruhunu yaralar. Subhan Allah İslam Peygamber’inin –s– eliyle ideal toplumu kurmak üzere Müslümanlara bazı şeyleri öğretir. Örneğin Hucurat suresinin 11. Ayetinde şöyle buyurur:

Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tövbe etmezse işte onlar zalimlerdir.

Konuşurken göze çarpan en önemli afetlerden biri, gıybet etmektir. Gıybet başkalarının ardında kusur ve kötülüklerini beyan etmektir. Kur'an'ı Kerim hala beşeri toplumlarda yaygın olan bu çirkin adeti tenkit eder. Kur'an'ı Kerim gıybet etmeyi ölen kardeşin etini yemeye benzetir ve Hucurat suresinin 12. Ayetinde şöyle buyurur:

Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.

Gıybetin kökleri başkalarını işini kurcalamaya uzanır. Bu yüzden Kur'an'ı Kerim başkalarının yaşamını araştırmaktan men eder ve ardından gıybetten men etmeyi gündeme getirir. Başkalarının kusurunu bulmak için onları izlemek çok çirkin bir ameldir ve insanların birbirine karşı kötümserliğine sebep olur. Bu yüzden İslamî yaşam tarzında bu afetten kaçınmak, toplumda gönül birliği ve samimiyeti beraberinde getirir.

İslam öğretilerine göre her sözün kendine göre yeri vardır. Bir çok sözü bir çok yerde söylememek gerekir. Ünlü bir atasözün dediği gibi insanoğlu konuşmayı iki yılda öğrenir, ama nerede ve nasıl konuşması gerektiğini ancak otuz yılda öğrenebilir.

Bu gerçeği kabul etmek gerekir. Yersiz ve gereksiz konuşan insan, eskilerin tabiriyle seher vaktini karıştıran ve sürekli öten ve insanların düzenini bozan horoza benzer.

Sözün anlaşılır olması, konuşmanın bir başka adabıdır. Konuşmacı sözünü herkesin anlayabileceği şekilde beyan etmesi gerekir. İmam Ali –s– bu konuda şöyle buyurur: en iyi söz, kulakların dışarı atmadığı ve akıl onu anlamak için acı çekmediği sözdür.

Konuşmacı muhatabını etkileyebilmek için sözünü güzel ve cazip kalıplarda beyan etmesi gerekir. Bu durumda sarf edilen sözler, konuşmacıya itibar ve kişilik kazandırır. Bilakis konuşmacı her ne kadar bilgili olsun, ama bunu muhatabına iyi anlatamıyorsa, muhatabı yavaş yavaş sıkılır.

Adabı muaşeret adlı kitabın yazarı John Morgan şöyle yazıyor:

Biriyle konuşurken eğer onun dikkati başka yerlere kayıyorsa, hemen onu etkileyemediğimiz sonucuna varmalıyız. Yani bizim konuştuklarımız onun ilgi alanında fersahlarca uzaktadır.

Sözün yumuşak olması da İslam dinindeki öğretilere göre insanların talim ve terbiyesinde etkili olan konuşma adabının bir başka boyutudur. Nitekim hatta en asi insanlara karşı ilkin yumuşak ve narin konuşmak gerekir. Yüce Allah Hz. Musa –s– ve kardeşi Harun’u Firavuna gönderirken şöyle buyurur: Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.

Öte yandan eğer insan sert veya aşırı yüksek sesle konuşursa, bu hem edepsizliğin işaretidir, hem de dinleyicinin kulağını rahatsız eder ve konuşmacıya yüz çevirmesine yol açar.

Bu yüzden İmam Ali –s– bir tavsiyesinde şöyle buyurur: dilinize yumuşak söze ve selam vermeye alıştırın ki dostunuz çok, düşmanınız az olsun.

İmam Ali –s– bir başka yerde de iyi insanların yöntemi yumuşak konuşmak ve açık selam vermek olduğunu buyurmuştur.