Ocak 20, 2017 14:29 Europe/Istanbul
  • İslam ve yaşam tarzı - 36

Aslında bugünkü sohbetimiz geçen bölümde ele aldığımız aile ocağı ile ilgili sohbetimizin devam sayılır.

Hatırlanacağı üzere geçen bölümde İslam açısından aile kurmanın öneminden söz etmiştik. Aile ocağı gerçi nüfus itibarıyla çok küçük bir toplum sayılır, ama yine de İslam dinine göre daha büyük beşeri toplumların selameti için aile ocağının sağlığı büyük önem arz eder.

Aile ocağı, her toplumda huzurlu ve güvenli bir yaşam sürdürmek için en önemli ve en temel sosyal kurumdur. Peki aile ne zaman kurulur? Aile iki yetişkin insan, yani bir kadın ve bir erkek aile kurmak amacıyla şer’i ve yasal açıdan birbiriyle kutsal bir anlaşma imzaladıkları zaman kurulur.

İnsanoğlu yeryüzünde yaşamaya başladığı günden beri kadınlar ve erkekler aile adı verilen bu ocağı kurarak ömür boyu bir arada yaşamış ve evlatlar yetiştirmişti.

Aile ve toplumun ortamını sağlıklı hale getirmek, izdivaca teşvik etmek ve aile kurmak, eşlerin ve ailenin diğer fertleri arasında sağlıklı ve yapıcı ilişki kurmak ve salih evlatlar yetiştirmek, İslam dininin kutsal aile kurumunu korumak için üzerinde durduğu konulardır.

Peki İslam dininde doğru ve sağlıklı bir izdivaç nasıl olmalı? Gelin buna bir göz atalım.

İslam dininde ailenin ilk çekirdeği kadın ve erkeğin meşru izdivacı ile şekillenir. İzdivacın ardından tarafların yeni hakları ve yeni sorumlulukları söz konusu olur ve aralarında ahlaki, duygusal ve yasal yeni ilişkiler şekillenir.

Aslında ilk bakışta aile ocağının temel unsurları bir kadın ve bir erkekten oluştuğu anlaşılır. Bu iki insan toplumun örf ve adetlerine göre evlenir ve daha sonra bu aileye bir veya bir kaç çocuk da eklenir. Ancak bu yüzeysel algılama yeterli değildir. Esas kadın ve erkeğin neden yaşamlarını birleştirdikleri ve acaba bunun sırf fıtri ve doğal bir ihtiyaçtan mı kaynaklandığı durumuna bakmak gerekir.

İzdivaç çeşitli sebeplerden ötürü gerçekleşir. Bazıları için evlenmenin sırf iktisadi saikleri söz konusudur. Örneği bazı aileler kızlarını iktisadi meziyetlerinden yararlanmak amacıyla zengin bir erkekle evlendirir. Yine bazı erkekler de sıra kendisi veya ailesi zengin olduğu için bir kızı eş olarak seçer. Bazı evlilikler siyasi veya sosyal mevki amacıyla gerçekleşir. Bazı zengin ve güçlü ve sosyal konumu yüksek olan aileler çocuklarını evlendirirken ailenin gücüne güç katmaya çalışır. Güzellikle evliliklerde bir başka saik olabilir. Bazıları evlenirken karşı tarafın güzelliğine önem verir ve başka hiç bir ahlaki ve insani değeri önemsemez.

Aslında mal ve servet veya güzellik veya güç için evlenen insanlar için aile ocağı sırf kadının veya erkeğin servetinden, güzelliğinden veya güç ve imkanlarından yararlanma yeridir. Bu tür ailelerde izdivaç fiili maddi saiklere dayandığından kurulan ailenin dayanaklılığı da pek fazla olmaz ve anlaşmanın devam etmesi söz konusu etkenlerin kalıcılığına bağlıdır. Kuşkusuz bu etkenlerden her birinin yok olmasıyla beraber aile ocağı da çöker.

Ancak eğer dini öğretilere bakacak olursak, ailenin dini kültürde aşk, gönül birlikteliği ve karşılıklı anlayış ilkelerinden oluşan bir mahiyeti ve kimliği olduğu anlaşılır. Kuşkusuz bu ilkelere dayanan bir ailede insan her türlü duygusal ihtiyacını ve genel anlamda her türlü maddi manevi gereksiniminin karşılığını bulabilir. İslamî dini asla eşlerin güzel, zengin veya güçlü olmasına karşı değildir, ancak insanlara bu tür maddi ve kalıcı olmayan ilkelere dayanarak aile ocağını kurmamalarını tavsiye eder.

Kur'an'ı Kerim öğretilerine göre eş edinmek insanların fıtratına ve yaratılışına bağlıdır. İster kadın ister erkek, birbirini istemedikçe ve gönülleri bir olmadıkça mükemmel insanlar sayılamaz, çünkü bu iki cins birbirini tamamlayan mahluklardır. Ancak kadın ve erkeği kemale erdiren şey sadece maddi eğilimlerin tatmini değildir. Nitekim bazen evlat sahibi olmak bile karı kocayı mutlu etmeye yetmez. Varlık alemini yaratan yüce Allah kadın ve erkeği de her türlü cismi ihtiyaçları ruhi ihtiyaçları ile bir arada ve yan yana temin olacağı şekilde yaratmıştır. Çünkü insanın içinde tecelli ettiği mekan aile ortamı olan bir sevgi ve şefkat zemini vardır. Nitekim Rum suresinin 21. Ayetinde şöyle okumaktayız:

Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.

Gerçekte karı ve kocanın karşılıklı anlayışı ve birbirine olan bağımlılıkları öyle bir merhaleye ulaşır ki bu merhalede iki taraf birbirinin kederi ve sevincini paylaşır ve işte o zaman yaşam sıcak, neşe dolu ve mutlu hale gelir. Bu sevgi ve merhamet, Kur'an'ı Kerim’in de sözünü ettiği durumdur. Kadın ve erkek birbirine muhtaçtır ve birbirini buldukları zaman mutlu olur. Aslında maddi ihtiyaçları gidermek ve buna benzer etkenler de aile ocağının kurulması için gereklidir, fakat bekası ve sürmesi için yeterli değildir. Aile kurumunda en önemli mesele, aile ortamının kadın ve erkeğin sevgisiyle dolup taşmasıdır. İşte bu durumdu Kur'an'ı Kerim’in de buyurduğu ruhi huzur sağlanmış olur.

Eğer aile kurumunda sadece cinsel ilişkiler ve fiziksel tepkiler temel alınır ve taraflar birbirinin ruhi ihtiyaçlarını göz ardı ederse, karı kocanın susamış ruhu sevginin duru pınarından doyasıya tatmin olamaz. Bu şartlarda çiftlerde soğukluk ve hüsran izleri görünmeye başlar. Kuşkusuz cinsel ihtiyaçların yanında ruhi ve fikri ihtiyaçları da karşılanan ailelerde eşlerin davranışlarına ve aralarında sevgi ve samimiyet hakim olur. Bu tür ailelerde eşler kendilerini birbirinden bağımsız bilmedikleri bir merhaleye ulaşır. İşte bu noktada insan İslam öğretilerinden ilham alarak aile ocağının kadın ve erkeğin ruhi boşluklarını dolduran bir kurum olduğu gerçeğini idrak eder.

İslam dininde izdivaç ve evlilik anlaşması bir takım ilke ve değerlere dayanır ve bu ilke ve değerler farklı kültürlerde birbirinden farklı olabilir. İslam kültüründe ortak yaşam için eş seçilirken bazı özel değerlerin gözetilmesi gerekir, öyle ki bu değerler gözetilmediği takdirde gerçekleşen evliliği gelecekte tehlikeye atabilir veya ortak yaşamı aksatır. Ahlak, dindarlık, aynı seviyede olmak, sevgi ve ilgi, İslamî kültürde eş seçmede gözetilmesi gereken bazı değerlerdir.

İslam dininde eşlerin sırf maddi ve zahiri değerler gözetilerek seçilmesi şiddetle reddedilir. Gerçi bunun anlamı bu tür kriterlerin gözetlememesi değildir ve esas anlamı onları ön planda tutmamaktır. Nitekim bazen bir insanın dış görüşü güzel olabilir, ama içi fesat doludur. Kuşkusuz böyle bir özelliği taşıyan bir insanla evlenmek asla makul değildir.

Allah Resulü’nden –s– bir hadiste nakledildiği üzere eğer bir insan bir başkası ile sırf güzelliği için evlenirse o evlilikten hayır görmez ve yaşamında belirlediği hedeflere ulaşmayabilir ve hatta acı ve zorlu bir yaşam sürdürmek zorunda kalabilir. Bu yüzden İslam dininde eş seçerken dindarlık ilkesinin gözetilmesi tavsiye edilir. Allah Resulü –s– bu konuda şöyle buyurur:

Eğer bir erkek sırf güzelliği yüzünden bir kadınla evlenirse onda sevdikleri şeyi bulamaz ve eğer sırf malı ve serveti için o kadınla evlenirse Allah teala onu o mala ve servete havale eder. O zaman en uygun olanı dindar insanlarla evlenmektir.

İslam dininde eş seçmenin bir başka önemli kriteri, eşin ailesinin asaletidir. Eğer seçilen insan asil bir aileden değilse ve takva ve ahlak ilkelerine göre yetiştirilmemişse, hiç kuşkusuz aile ocağı için dayanıksız ve güçsüz bir direk gibi olur. Bu konuda Allah Resulü –s– şöyle buyurur:

Ey insanlar, çöplükte yeşeren yeşil bitkilerden sakının. Sahabe sorar: Ya Resulullah, bu cümleden maksat nedir? Allah Resulü –s– şöyle buyurur: kötü bir ailede yetişen güzel bir kız.