Aralık 23, 2016 05:41 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde İslam öğretilerinde sosyal ilişkiler ve muaşeretin öneminden söz edeceğiz.

Geçen bölümde belirtildiği üzere sosyal ilişkiler toplumun işlerinin rayına girmesinde önemli rol ifa ediyor. İnsan sosyal bir mahluktur ve sosyal olmak da insanın başkalarıyla ilişkilerini tanıması ve çeki düzen vermesini gerektirir. İslam dini de bu özel konuya büyük önem vermiştir. İslam dininin bazı hükümlere sosyal davranış ve başkalarıyla ilişkilerle ilgilidir. İslam öğretilerinde sosyal ilişkiler ve başkalarıyla muaşeret etme ilke ve adabına bakıldığında, bu alandaki ahkamı iki gruba ayırmanın mümkün olduğu anlaşılıyor, şöyle ki bu bağlamda bazı adet ve davranışların terk edilmesi ve diğer bazıları da doğru ve sağlıklı davranışlar olmak üzere korunması gerekir.

Gerçekte her türlü yanlış davranış insanların muaşeretini ve irtibat bağlarını saptırabileceğinden yüce Allah Kur'an'ı Kerim’de bir çok ayette ahlaki ve davranış bozuklukları konusuna işaret ediyor ve bunların toplumun çökmesinde ve sosyal ilişkilerde kriz yaratmasında önemli etkenler olduğunu buyuruyor. Bu yüzden İslam öğretilerinde her türlü sağlıksız ve bozuk davranışlar açıklanıyor ve insanlar bu tür davranışlardan men ediliyor.

Bilindiği üzere sosyal yaşamın bekası ve sürmesi toplum bireyleri arasında sevgi, uzlaşı ve hoşgörü ve saygı çerçevesinde güçlü bağların kurulmasına bağlıdır. Bu yüzden insan sosyal yaşamında halkın kendisinden beklentilerini yerine getirmesi ve insanlara karşı kendisine nasıl davranılmasını beklediği gibi davranması gerekir. Yani eğer insan dürüstlüğü ve doğruluğu, sözün tutulmasını seviyorsa, kendisi de aynı şekilde davranmalıdır. Eğer insan başkalarından hayır ve ihsan bekliyor ve başkasının hakkına el uzatmayı çirkin buluyorsa, kendisi de bu ilkelere uyması gerekir.

Kur'an'ı Kerim sosyal görev ve yükümlülükleri yerine getirmeden toplumdan bu yükümlülükleri ona karşı yerine getirmesini beklemeyi insanın akılsızlığı şeklinde değerlendiriyor ve Bakara suresinin 44. Ayetinde şöyle buyuruyor:

(Ey bilginler!) Sizler Kitab'ı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?

Demek ki toplumun da her bir üyesine yönelik bir takım hakları söz konusudur ve bireylerin bu hakları eda etmeleri gerekir. Başkalarından beklentileri öncelikle kendimiz yerine getirmesi, bu hakların başında yer alır. İmam Sadık’tan –s– müminin mümin üzerindeki hakkı sorulur. O hazret şöyle buyurur: senin kendi kardeşin üzerinde en asgari hakkın, kendi için sevdiğini onun için de sevmen ve kendin için beğenmediğini onun için de beğenmemendir.

Toplumda en önemli ahlaki ve davranış bozukluklarından ihtilaf çıkarmak, başkalarını ölçüsüz sözlerle taciz etmek, alay etmek, iftira atmak, cimrilik yapmak, başkalarının işine burnunu sokmak, kibirlenmek, aşağılamak, zulmetmek, ihanet etmek ve kötü zanda bulunmak gibi fiillere işaret edebiliriz. Bu fiiller Kur'an'ı Kerim ayetlerinde şiddetle men edilen fiillerdir.

Öte yandan ahlaki ve davranış normlarına uymak, yüce Allah’ın Kur'an'ı Kerim’de sık sık üzerine vurgu yaptığı konulardan biridir. Toplumda başkalarıyla muaşerette uyulması gereken davranış ilkelerine başkalarına saygı göstermek, ihsanda ve yardımda bulunmak, emanettar olmak, sadakat, insaf, tevazu ve alçak gönüllü olmak, güzel huylu olmak, ahde vefa, adalete uymak gibi fiilleri örnek verebiliriz. Bu fiiler Kur'an'ı Kerim ayetlerinde de tavsiye edilmiştir.

Gerçekte Kur'an'ı Kerim ayetlerinde muaşeretle ilgili emredilen veya men edilen bu tür fiillere bakıldığında, örf ve adetlere uygun ve makul sayılan ilkelere uymak ve uygunsuz sayılan fiillerden sakınmanın sosyal ilişkilerin güzel ve yapıcı olmasına katkı sağladığı ve hem bireye ve hem topluma yararlı getirileri olduğu anlaşılır.

Başkalarının hatasını hoşgörüyle karşılamak ve görmemezlikten gelmek, ihsan mısdaklarından biridir ve pratikte sergilenen bu iyilik hatayı işleyen kimseye yanlış davranışını düzeltme fırsatı verecek ve gittiği yanlış yoldan dönmesine imkan sağlayacaktır. Bu durum başkalarına kendilerini düzeltme fırsatı vermektir, nitekim bunun sonuçlarından hem affeden kimse ve hem affedilen kimse yararlanır. Çünkü insan kapalı bir ortamda yaşamıyor ve ruhi ve iktisadi ihtiyaçlarını sosyal ilişkileriyle karşılaması gayet doğal ve göz ardı edilemeyecek kadar gerçektir. Başkalarının davranışlarını hatalarını affederek düzeltmek toplum bireylerinde daha sağlıklı bir sosyal ortamda yaşama imkanı sağlar.

İslam açısından insanların sosyal ilişkileri düşünce merhalesinde hayırseverlik, sevgi, kardeşlik ve hüsnü zan ilkelerine dayalı olmalıdır. Şöyle ki müslümanlar din kardeşlerine pak duygular ve düşünceler ve niyetlerle yaklaşmalı, onlara karşı hayır düşünceler beslemeli, dostluk ve saadet çerçevesinde yaşamaya çalışmalı ve din kardeşlerine karşı her türlü komplocu düşünceden uzak durmalıdır.

Bu konuda İmam Ali –s– şöyle buyurur: Subhan Allah insanın kendi soydaşlarına karşı niyetinin pak ve güzel olmasını sever.

İslam dini insanların sosyal ilişkilerini düzenlerken de bazı adab ve görevleri belirlemiş ve bunları Allah’a iman ve fazilet ve insaniyet ruhunu geliştirme temeline dayandırmıştır.

İslam tealimi sosyal ilişkileri düzenlemekte o kadar net ve titiz ve insan fıtratına uygundur ki eğer bu tealime uyulursa, muaşeretler ilahi bir renk kazanır, yaşamın siması değişir. Yüce Allah’ın başkalarıyla dostluk ve muaşeret için belirlediği en önemli kriterlerden biri, imandır. Çünkü mümin insanların mümin olmayan insanlarla muaşereti onların üzerinde olumsuz etki yapabilir. Kuşkusuz insan başkalarını etkileyebildiği kadar başkalarından da etkilenebilir. Bu yüzden dostluk ve muaşerette iman ilkesine vurgu yapılır. Örneğin yüce Allah Nisa suresinin 144. Ayetinde şöyle buyurur:

Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

Adabı muaşeretin pratik merhalede genel hatları insanın davranışlarını iyi yapması, insaflı davranması, kendisi için beğendiğini başkaları için de beğenmesi ve bilakis kendisi için beğenmediğini başkaları için de beğenmemesi, insanlara karşı hoşgörülü davranması ve onlara yardım etmeye çalışmasıdır.

İmam Ali –s– oğlu İmam Hasan’a –s– vasiyetinde bu genel hatların bazılarına işaret ederken şöyle buyuruyor:

Kendini kendinle başkaları arasında mizan olarak belirle, kendin için istediğini başkaları için de iste, kendin için hoş görmediğini başkaları için de hoş görme. Kimseye zulmetme, kendine zulmedilmesini sevmediğin gibi ve herkese iyilik et, kendine iyilik edilmesini istediğin gibi.

İmam Sadık –s– da topluma katılma ve insanlarla irtibat kurma konusunda şöyle buyurur:

İnsanlarla kaynaşın, meclislerine katılın ve onlara işlerinde yardımcı olun. İnzivaya çekilmeyin ve toplumdan uzak durmayın. İnsanlara Allah’ın buyurduğu gibi güzel konuşun.

Dost ve arkadaş her insanın kişiliğinin gelişmesinde önemli etkenlerden biri olduğu için ve insanın ahlak ve düşüncesini etkilediği için İslam öğretilerin insanları bazı kesimlerle arkadaşlık etmekten men etmiştir. Zalimler, alçaklar, günahkarlar, cimriler, eşkıya, yalancılar, cahiller ve Allah’ın düşmanları bu kesimlerden bazılarıdır.