Aralık 23, 2016 05:47 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde İslam dininde ailenin öneminden söz edeceğiz.

Sosyologlara göre aile kurumu, toplumun en önemli ve birinci kurumudur. Bu yüzden aile fertlerinin birbiriyle irtibatı ve ilişkileri gerçekte insanın kişiliği ve davranış modellerinin temelini oluşturur.Gerçi modernite çağında ailelerde bu çağın evlatsız aile, tek evlatlı aile, tek cinsiyetten ebeveyn ve evlilik dışı birliktelik gibi çeşitli değerleri ailelere dayatılmıştır, fakat açıktır ki bu tür ilkelere dayanarak kurulan aileler bu ilkelerin doğruluğunu ispatlayamaz. Gerçekte bu değerler tamamen Batı’nın liberal ve sekular değerlerinin dayatılması ve ipini koparmış aşırı lezzetçilik kültürünün ürünüdür. Gerçi bu kültüre hayran olan ve gönül veren bazı düşünürler bu tür davranışları ve bu tür aileleri haklı göstermeye çalışıyor, ama gerçek düşünürler bu tür ailelerin kurulmasını Batı medeniyetine yönelik en büyük tehdit olarak algılıyor ve uyarılarda bulunuyor.

Günümüzde ailelerin kimlik krizi, toplumların karşı karşıya bulunduğu en büyük sorunlardan biridir. Aile içinde anlaşmazlıkların tırmanması, boşanma oranının yükselmesi, babasız evlat sayısının artması ve ailelerde suç oranının yükselmesi, hepsi günümüz toplumlarında en temel sorunlardan sayılır.

Gerçekte ahlak ilkelerinden uzaklaşmak ve değerleri göz ardı etmek beşeri toplumları ciddi tehditlerle karşı karşıya bırakıyor ve bu arada aile kurumu en çok etkilenen kurumların arasında yer alıyor. İşte bu bozukluklar yüzünden günümüzde düşünürler, sosyologlar ve hukukçular aile konusu üzerinde odaklanıyor ve böylece bu sorunlara çözüm üretmeye çalışıyor. Ancak bu sorunlar ve sıkıntılar ailelerin uygun talim ve terbiyeye ve yaşam zorlukları ile mücadele için hazırlıklı hale gelmeye ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.

Bazı uzmanlara göre insanoğlu eksik bilimiyle ve iman ve ahlak olmaksızın yaşamını takip eder ve ilerleme adına dini kültür ve değerden uzak durduğu müddetçe aile ocağına aşk ve sevgi ve mutluluk getiremez. Kuşkusuz insanlar kadın ile erkek arasındaki doğal farklılıkları göz ardı ettiği müddetçe de kadın ve erkek haklarının eda edilmesinde yanlış yola sapmış olacaktır, çünkü kadın ve erkeğin gerçek ve fıtri ihtiyaçları tanınmadan insanlar ailelerini, varması gereken noktaya ulaştıramaz. Nitekim çağımızın bir çok düzensizliği ve karmaşası da kadın ve erkek arasında görev ve sorumlulukların yanlış paylaşımından kaynaklanır.

Aile ocağı insan yaşamında hayati ve kader belirleyici rol ifa ettiğinden sürekli tüm ilahi dinlerin ve mezheplerin ve hatta çeşitli beşeri düşüncelerin ilgi odağında olmuştur. Kuşkusuz insanın maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak için en uygun ortamlardan biri aile ortamıdır. Bu ortam üyeleri için en huzurlu şartları bir araya getirebilir. İslam dininde aile kurmak büyük önem arz eder. Aile gerçi nüfus itibarıyla küçük bir toplum sayılır, fakat buna karşın İslam dini daha büyük insani toplumların sağlığını güvence altına almak için aile ocağının selametine büyük önem verir. Aile ocağı, içinde tüm dini ve ahlaki değerlerin bir kuşaktan bir sonraki kuşağa aktarılan en önemli kurumdur. Aile ortamında büyükler küçüklere başkaları ile nasıl muaşeret edeceklerini ve sosyal ilişkilerinin çerçevesini öğretir. Bu yüzden İslam dini aile ocağının varlığına, kutsiyetine ve değerine büyük önem verir. Allah Resulü –s– şöyle buyurur: İslam dininde hiç bir kurum kadın ve erkeğin evlenerek kurduğu aile kurumundan daha sevilen değildir.

İzdivaç etmeye ve aile kurmaya teşvik etmek, aile ve toplumu her türlü kötülükten arındırmak, aile bireyleri arasında sağlıklı ilişkiler kurmak ve çocukları en iyi şekilde yetiştirmek, İslam dininin kutsal aile kurumunu korumak için üzerinde durduğu programlardan bazılarıdır.

İnsan yaşamı en iyi şekliyle aile ocağında anlam kazanır. Yüce Allah’ın yaratıcı gücünün birer simgesi olan kadın ve erkek yan yana yaşama anlam kazandırmak için bu dünyaya ayak basmıştır. Huzurlu yaşam bu kutsal ve dostane birlikteliğin önemli armağanıdır ve insan bu sayede kemale erme yolunda ilerleyebilir. Bu yüzden yüce Allah Rum suresini 21. Ayetinde kadın ve erkeğin yaratılış gayelerinden birini izdivaç etmeleri ve huzura kavuşmaları şeklinde beyan ediyor. İşte bu yüzden insanoğlu yaratıldığı ilk günlerden itibaren ve yerküreye ayak bastıktan sonra huzur ve güvenliği aile adı verilen bir kurumdan başladığını anladı. Hz. Adem eşi Hz. Havva ile beraber ilk aile olarak yeryüzüne inmesi de insanın yaşamında sürekli bir yoldaşa ihtiyacı olduğunu ve onunla birlikte kemal zirvesine çıkabileceğini ortaya koyan bir gerçektir. İnsanoğlu yaratıldığı ilk andan itibaren fıtratı gereği yaşamının kıvamı, bekasının sürmesi ve maddi manevi kemale ermesi için aile ocağının gerekli olduğunu anladı. Aile ocağı annenin sıcak kucağı ve babanın şefkatiyle beraber insanları mutlu eden bir kurumdur.

İslam dininde aile ocağının temelleri kadın ve erkektir ve bu iki insan İslam sünnetine göre birbirinin nikahına girmiş olmaları gerekir. Ailenin diğer tamamlayıcı erkanları çocuklardır. Doğal olarak eğer ailevi ilişkileri doğru biçimde tanımlamak istiyorsak, en başta bu kurumun erkanlarını ve üyelerini ve bunların birbiriyle teamüllerini doğru biçimde tanımalıyız.

İslamî bir ailede ilişkiler her bir üyenin görev ve sorumluluklarına ve aile içindeki konumuna göre tanımlanır. Gerçekte her sistemde her hangi bir bireyin davranışı sistemin tümünü etkiler. Aynı şekilde her bir üyenin davranış bozukluğu sistemin tümünün işlevini aksatır. Bir ailenin başarılı olması tüm üyelerin ayrı ayrı başarılı olmasına bağladır. Bu yüzden her ailede bireylerin ahlaki görev ve sorumlulukları doğru tanımlanmalı ve bunları doğru biçimde yerine getirmeli ve bu ilahi ve güçlü kurumu dünyevi ve uhrevi saadet yolunda pekiştirmeliyiz.

Günümüzde insanlar ilim ve tecrübe sayesinde her insanın kişiliğinin temelini veraset, talim ve terbiye ve kültür oluşturduğu ve her toplumun saadeti aile ocağının selametine bağlı olduğu bilincine varmıştır.

Bir ailenin üyesi olmak, bir nevi duygusal irtibata ortak olmaktır, bir sosyal  grubu ait olmak ve belli bir ortamda yaşamaya alışmaktır. Aile ocağı tüm geleneklerin, inançların ve değerlerin paylaşıldığı bir yer olması itibarıyla büyük önem arz eder. Yemek yeme tarzından her türlü siyasi, sosyal ve iktisadi duruma karşı gösterilen tepkiler, hepsi aile ocağında şekillenir. Aile ocağı geçmiş kuşakların yıllarca biriktirdiği deneyimleri sonraki kuşaklara aktarma yeridir. Bu yüzden aile kurumu insanların sosyal yaşamında en etkin kurumlardan biri sayılır.

Gerçekte aile kavramı çeşitli toplumlarda ve beşeri tarihin farklı dilimlerinde her zaman aynı şekilde olmamış ve sosyal gelişmelere paralel olarak değişime uğramıştır. Sosyoloji bilginlerine göre aile, kan bağı, izdivaç veya evlat edinme yolları ile bir grup insanın bir birine bağlandığı ve uzun ve belirsiz bir süre için bir arada yaşadığı yerdir. Aile ocağı aynı zamanda bireylerin hidayet ve saadetine vesile olduğu gibi, sapmasına veya şakavetine yol açabilir.

Aile içinde çeşitli ilişkiler ve bağlar söz konusudur ve İslam dini bunların her birine ayrı ayrı örnekler ve modeller sunmuştur. Karı koca ilişkileri, ebeveynle çocuklar arasındaki ilişki, çocukların birbiriyle ilişkileri, hepsi İslam dininde tanımlanan ve çerçeveleri belirlenen ilişkilerdir, ki bu konuya bir sonraki bölümde değineceğiz.