Eylül 10, 2016 14:13 Europe/Istanbul

Geçen sene Hac sırasında Mina’da yaşanan korkunç facia, Suud rejiminin tüm yeni iletişim teknolojilerinden ve kriz yönetim yöntemlerinden yararlanmasına karşın Hac merasimini yönetemediğini ortaya koydu.

Geçen bölümlelrde Mina faciasını görgü tanıklarının birinin dilinden dinledik. Bu facia ve Mescid-i Haram’da düşen vinç olayı ve Hac sırasında şahit olduğumuz diğer bir çok acı hadise bu İslamî önemli etkinlikte güvenlik şartlarının yeteri kadar sağlanamadığını ortaya koyuyor. Bu hadiselerin anlamı şu ki kendisini Mekke ve Medine’de haremeyni şerifeyn hademesi ilan eden Suud hanedanı bu kutsal mekanları idare etmek ve hacıların ihtiyaç duyduğu güvenli ve huzurlu ortamı temin etmek için yeterli lıyakat ve salahiyetten yoksun olduğunu gösteriyor.

gerçekte suud hanedanının ingiliz sömürücülerinin yardımları ile Hicaz toprakları üzerindeki hakimiyeti üzerinden 84 yıl geçiyor, fakat bu süreye karşın suud hanedanı hacıların güvenliğini temin etmek üzere etkili bir yöntem geliştiremedi. Nitekim biraz önce de belirtildiği üzere geçen sene Hac sırasında Mina’da yaşanan korkunç facia, Suud rejiminin tüm yeni iletişim teknolojilerinden ve kriz yönetim yöntemlerinden yararlanmasına karşın Hac merasimini yönetemediğini ortaya koydu. Oysa geçen sene Suud rejiminin uyguladığı kısıtlamalar yüzünden hacıların sayısı önceki yıllara kıyasla yarı yarıya azalmıştı.

Ancak bun karşın Mina faciası hakkında hala bir çok soru işareti ve muğlaklıklar bulunuyor ve Suud rejimi geniş propagandaları ve ödediği susma payi ile bu soruların ciddi bir şekilde gündeme gelmesine engel olmaya çalışıyor.

İlk soru şu ki, neden bunca yıla karşın ve Suud rejiminin Hac merasimini yönetmek için harcadığını iddia ettiği onca paraya rağmen neden Mina’da yaşanan bunca hadiseden sonra Suud rejimi hacıların şeytan taşlama noktasına uzanan güvenli güzergahlar inşa etmiyor?

Geçen sene yaşanan Mina faciası konusunda da bir çok muğlak nokta bulunuyor. Örneğin Suud güvenlik güçleri İranlı hacıları 204 numaralı caddeye doğru yönlendirdiklerinde, eni çok dar olan bu caddede ciddi bir izdiham yaşanmaya başladı ve Suud yetkilileri bu manzarayı kurdukları kameralarla bu manzarayı izliyordu. Ama buna karşın Suud güvenlik güçleri bir başka tali güzergahtan başka hacıları da bu caddeye doğru yönlendirdi. Neden?

Bu facia hakkında akla gelen bir başka soru şu ki, neden 204 numaralı caddede izdihamı hafifletebilecek bir başka tali güzergah Suud güvenlik güçlerince kapatılmıştı? Oysa geçmiş yıllarda bu tür kritik durumlarda bu tali güzergah hemen açılıyordu. Eğer bu güzergah açık olsaydı bu facia yaşanmazdı veya en azından kayıp sayısı azalırdı.

Ancak daha da önemli olan bir soru, 204 numaralı caddenin sonunun neden kapatıldığıydı. Yani eğer bu güzergah her zamanki gibi açık olsaydı Mina faciası asla yaşanmayacaktı. Bu caddenin kapatılması konusunda Suud rejiminin savunma Bakanı Muhammed bin Salman’ın bu caddenin sonuna geldiği ile ilgili haberlere inanmaktan başka hiç bir akılcı ve mantıklı gerekçesi yoktur. Muhammed bin Salman’ın çok sayıda muhafızı ile birlikte şeytana taş atmak için geldiği ve Suud güvenlik güçleri de 204 numaralı güzergahı kapatarak şeytan taşlama alanını onun için tenhalaştırdığı belirtiliyor.

Bundan başka, Suud rejiminin Mina faciası sırasında ve sonrasında sergilediği tutum da çok şaibeli ve soru işaretlerini uyandıran bir tutumdur. Olay anlarında kalabalık iyice sıkıştığında ve yakıcı güneşin altında hepsi susuz kaldığında bir helikopter veya başka bir araçla hacıların üzerine serpilecek su bir çoklarının hayatını kurtarabilecekti, ama Suud yetkilileri bu basit müdahalede bile bulunmadı. Acaba Hac farizesini yöneten Suud yetkilileri bunu bilmiyor muydu?

Ya da başka ülkelerin yardım ekipleri olaydan haberdar olduktan sonra apar topar olay yerine yardımına koştu, fakat Suud güvenlik güçleri söz konusu yardım ekiplerini engelledi. Hatta yardım ekipleri uzun uğraşın ardından Suud güvenlik güçlerini yardım bekleyen hacılara yardım konusunda ikna ederek olay yerine girebildikten kısa bir süre sonra tekrar olay yerinden uzaklaştırıldı, oysa onların yardımları bir çok hacıyı kurtarabilecekti.

204 numaralı caddenin yakınında Suud rejimine ait iki yardım merkezi vardı. Yine Mina’nın çevresinde buna benzer başka yardım merkezleri de vardı. İnsani facia yaşandığı zaman olay yerine gelen ilk kişiler, yardım ekiplerinde çalışanlardır. Ancak Suud yardım ekipleri faciadan tam iki saat sonra ve başka ülkelerin yardım ekiplerinin yardıma başlamasından sonra yeni yeni olay yerine gelmeye başladı. gerçi Suud yardım ekipleri geldiklerinde artık çok geç olmuştu, ama kısa bir süre sonra onlara sadece olay yerini temizlemeleri emredildi ve böylece olay yerinde yerde yatanların tümü ister canlı ister ölü, bazen buldozerlerle toplanarak başka yere götürüldü.

Yine yaralılara yardım konusunda da Suud güvenlik güçlerinin yaptıkları yardımların yetersiz olduğu belirtiliyor.

Bu korkunç faciadan sonra yaşanan bir sorun da, Suud rejiminin türlü bahaneler ileri sürerek başka ülkelerin Hac heyetleri ile kurbanların kimlik tespitinde işbirliği yapmaktan kaçınmasıydı. Gerçekte Suud rejimi mina faciasının boyutları aydınlanmaması için mümkün mertebe cenezaleri Arabistan’da ve bazen toplu mezarlarda defnetmeye çalıştı. Suud rejiminin her zaman vatandaşları ölen ülkelerin yönetimlerine yüklü paralar ödeyerek onları olayı takip etmekten vaz geçiridiği belirtiliyor. Ancak şimdi buna yanaşmayan ve hacıların haklarını savunan ve bir kaç hacı dışında tüm hacılarının kimliğini tespit ederek cenazelerini geri getiren tek ülke İran İslam Cumhuriyeti oldu.

Tahran yönetimi Mina faciasının sorumluları uluslararası bir mahkemede yargılanmalarını, Suud rejiminin resmen özür dilemesini ve olayda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemesini istiyor. İşte bu yüzden Suud rejimi bu yıl İranlı hacıları Hac farizesinden mahrum bıraktı.

Her halükarda tüm bu anlatılanlar ve anlatılmayan kötü yönetimler ve tedbirler, Suud rejiminin Hac farizesini yönetmekte ve hacıların can güvenliğini temin etmekte aciz ve kifayetsiz olduğunu gösteriyor.015