Ekim 07, 2016 12:11 Europe/Istanbul

Yumuşak savaş, uzun süredir dünyada gündeme gelen bir konudur.

Yumuşak savaş hedef toplumun düşüncesini yok etme peşindedir ve böylece hedef toplumun fikrî ve kültürel halkaları gevşetilir ve sosyal ve siyasi egemen nizam haber ve propaganda bombardımanına tutularak sarsıntı ve istikrarsızlık yaratılır.

Askeri savaştan farklı olarak yumuşak savaş gerçekte medya üzerinden psikolojik ve propaganda uygulamalarından ibarettir ve hedef toplumları veya grupları nişan alarak savaşsız ve askeri çatışmaya ve ateş açmaya hacet kalmaksızın rakip pasifize edilir veya yenilgiyi kabul etmeye zorlanır.

Bugün İran’a karşı yürütülen yumuşak savaş geniş bir kapsam alanı söz konusudur. İktisadi sorunlardan yararlanmak, İran milleti arasında dini ve etnik ihtilafları yaratmak ve mevcut dini ve etnik hassasiyetleri körüklemek, nizamın etkili olmadığını telkin etmek veya İran’ın komşuları için tehlike arz ettiğini empoze etmek, İran’a karşı yıllardır yürütülen yumuşak savaş taktikleridir.

Askeri savaşı ifade eden İngilizce Hard Warfare tabirinin karşısında kullanılan ve yumuşak savaş anlamına gelen Soft Warfare tabiri, sosyal ve siyasal bilimlerin uzmanları ve teorisyenleri ve stratejistlerce yazışmalarında ve müzakerelerinde yaygın bir şekilde kullanılan bir tabirdir. Amerika ordusu Mart 1955’te savaşla ilgili nizamnamesinde uluslararası arenada yumuşak savaş hakkında özel bir tanım sundu. Yumuşak savaş söz konusu nizamnamede şöyle tanımlandı: Temel amacı düşmanın (tarafsız veya dost grupların) inançlarını ve duygularını ve eğilimlerini ve davranışlarını milli hedefleri gerçekleştirme yönünde destekleyecek şekilde etkileyecek propaganda ve diğer uygulamalardan titiz ve planlı bir şekilde yararlanmaktır.

Yumuşak savaş hakkında en kapsamlı tanımı belki de Amerikalı seçkin araştırmacı Joseph Nay sunmuştur. Joseph Nay 2004 yılında “yumuşak güç; küresel siyasette başarılı olma aracı” başlığı altında bir kitap yayımladı. Bu kitapta devirme sözcüğü aslında askeri bir terim olduğu ve illegal faaliyetler ve uygulamalar çerçevesinde bir ülkenin maslahatlarına karşı uygulandığı ve nihai amacı hedef ülkenin nizamını devirmek olduğu belirtildi. Yumuşak savaş ise bir tek cümlede özetlenecek olursa, hedef toplumun düşüncesini yok etme peşindedir ve böylece hedef toplumun fikrî ve kültürel halkaları gevşetilir ve sosyal ve siyasi egemen nizam haber ve propaganda bombardımanına tutularak sarsıntı ve istikrarsızlık yaratılır. Bu yöntem uzun yıllardır dünyada gündeme gelen bir yöntemdir. Günümüzde ise yumuşak savaş yeni yöntemler çerçevesinde ve yeni kitle iletişim araçları ve teknolojileri kullanılarak izlenir.

Amerika son 38 yılda sürekli hasmane uygulamaları ile İran milletinin karşısında duran bir devlettir ve bu ülkenin davranışına hangi açıdan bakarsanız bakın, içinde husumet izleri açıkça göze çarpar. Amerika’nın bu yıllarlda her türlü haksız dayatması ve yaptırımı ve sabotajları ve müdahaleci tutumu hiç bir zaman durmadı ve hatta yöntemleri ve taktikları daha da karmaşık ve daha çeşitli oldu. Yumuşak savaşa baş vurmak ise bu durumlardan biridir.

Amerika ve uluslararası siyonizm İran İslam cumhuriyetine karşı yumuşak savaşı başlatmak amacıyla çeşitli stratejileri ve yöntemleri tasarladı ki bu yöntemlere ve stratejileri uydu kanallarından ve internet üzerinden sosyal paylaşım sitelerinden yararlanmayı örnek vermek mümkün. Bu tür faaliyetler ayrıca haber ve propaganda kurumlarının faaliyetleri ve film yapımı ile ilgilenen firmaların ürünleri ile de yürütülüyor ve hepsinin ortak amacı İran İslam cumhuriyetinden kamuoyunun gözünde tehlikeli ve kara bir imaj yaratmaktır. Yumuşak savaş gerçekte İranofobia projesinin bir parçası oldu ve böylece bölgede İran’ın katılımı ile toplu güvenlik ve istikrarın sağlanması engellendi.

Amerika son yirmi yılda ve İran’a Saddam üzerinden dayattığı savaş sona erdikten sonra İran’ın nükleer faaliyetlerini ileri sürdü ve bu konu hakkında kriz üretmeye başladı ve çeşitli yollara baş vurarak ve İran’ı tehdit gibi göstererek İran milletine kendince her türlü felç edici yaptırımı dayatmaya başladı ve hatta askeri saldırı tehdidinde bulunmakla İran’ı korkutmak ve zorbalıklarına karşı teslim olmaya zorlamak istedi.  Amerika aynı zamanda psikolojik savaş ve yumuşak savaşla İran’ı münzevi etmeye ve bölgedeki kukla rejimlerin yardımı ile kendince İran milletini dize getirme hayalini kurmaya başladı. ancak zaman, bu uygulamaların hiç biri İran milletini korkutamayacağını gösterdi

Bu bağlamda Hollywood sineması da son yıllarlda yumuşak savaş projesini tamamlamak ve İranofobia akımını şiddetlendirmek üzere Batı’nın yardımına koştu. Bu alanda da Batı’nın tüm propagandaları aksiyon filmleri ile sosyal, askeri ve hatta kültürel açıdan İran tehdidini telkin etmeye yönelik oldu. Batı medyası da siyaset çevrelerine ayak uydurarak İran İslam Cumhuriyeti nizamını terör ve radikalizm hamisi ve güvenilmez bir devlet olarak telkin etmeye çalıştı. Bu telkinlerin izlerini Hollywood’un ürettiği İran karşıtı filmlerde görmek mümkün. Bu yöntem şimdiye kadar defalarca kullanıldı. Batı’nın yumuşak savaşı hatta kültürel ürünlerin çerçevesinde bilgisayar oyunlarına ve İran’dan korku yaratmak amacıyla başta ergenler olmak üzere çeşitli yaş grupları için üretilen kültürel ürünlere bile yansıdı.

Nükleer meselede de Batı bu akımların yardımları ile İran’ın barışçıl nükleer programını dünya güvenliğine yönelik tehlikeli bir tehdit gibi göstermeye çalıştı, öyle ki hatta İran ve 5+1 grubu nükleer anlaşmaya vardıklarında, bu anlaşmanın İran’ın nükleer silah üretme yolunu engellediğini iddia etti. Oysa bu iddia temelden yalandı ve Batı bu uydurma iddiayı gerçek tehditlerin temeli yaptı ve hatta İran’ı savaşla tehdit etme noktasına kadar ilerletti.

Gerçekte Batı’nın bu eğilimi yüzünden İran’ın barışçıl nükleer programı son 12 yılda sürekli Amerika’nın yalanları ve telkinleri yüzünden siyasi, uluslararası, iktisadi ve sosyal boyut kazandı, öyle ki hatta İran’ın nükleer programı BM bildirgesinin yedinci maddesinin kapsamına alındı ve BM güvenlik konseyinin bir çok kararnamesi ile karşılaştı.

Ancak sonunda İran 14 Temmuz 2015’te 5+1 grubu ile nükleer anlaşma imzaladı. Bercam adı ile anılan bu anlaşmanın ardından BM güvenlik konseyi 2231 sayılı kararnameyi 20 Temmuz 2016 tarihinde onayladı. Bercam nükleer anlaşmasının BM güvenlik konseyinde de onaylanması ile beraber İranofobia projesi ve yumuşak savaşın bir bölümü son buldu, fakat bu gelişme Amerika’nın İran’a karşı hasmane tutumunun sonu olmadı

Bugün İran İslam inkılabının zaferi üzerinden 38 yıl geçiyor ve bu inkılap hala istiklal ve izzet peşinde olan ve uyanan milletler için bir çok cazip yönleri bulunuyor. İslam inkılabı büyük değişimlere zemin oluşturdu ve inkar edilemeyen bu tesir, İslam dininin muazzam gücünü ve siyasi kapasitelerini tüm dünyaya tanıttı.

Kuşkusuz İran İslam Cumhuriyeti, İslam inkılabından önceki dönemle asla kıyaslanamayacak önemli kapasitelere kavuşmuş ve her açıdan eşsiz sayılabilecek bir güce dönüşmüştür, öyle ki şimdi hiç kimse İran’a askeri saldırı ve savaşla zarar veremez.

Amerikalı ünlü düşünür Noam Chamsky şöyle diyor: İran bağımsız kaldıkça ve Amerika’nın önünde boyun eğmedikçe, Amerika’nın düşmanlığı ve muhalefeti devam edecektir. İran İslam Cumhuriyeti Amerika açısından asla kabul edilemezdir, çünkü bağımsızlığından vaz geçmemektedir.

Kuşkusuz Amerika psikolojik savaşı sürdürmek ve İran’a karşı yumuşak savaşı şiddetlendirmek sureti ile hedeflerine ulaşmaya çalışıyor, fakat aynı zamanda geçmişteki deneyimlerine bakarak bu tür uygulamaları ile İran’ı korkutamayacağını ve teslim olmaya zorlayamayacağını da çok iyi biliyor.

Amerika Başkanı Obama hatta başkanlığının son günlerinde bile İran’ı terörün hamisi gibi göstermek için büyük emek sarf ediyor. Nitekim geçmişte de Amerikalı devlet adamları eski Başkan oğul Bush’un 2002 yılında İran, Irak ve Kuzey Kore hakkında kullandığı sözde şer ekseni tabirinden yararlanarak İran’ı inzivaya itmeye ve baskı uygulamaya çalıştı, fakat sonunda bölgede ve dünyada tüm şerlerin eskeni Amerika olduğu ispatlandı.

Her halükarda Amerika bugün geçmişte olduğu gibi ama daha farklı ve daha yeni yöntemlerle ve aynı aşırı talepleri doğrultusunda İran’a karşı düşmanlık gütmeye devam ediyor. İran milletinin düşmanları son yıllarda psikolojik savaşla ve kendilerince kendi üstün konumlarından yararlanarak İran milletinin başarılarını önemsiz göstermeye ve türlü sözde felç edici yaptırımlarla İran milletinin özellikle bilimsel ve savunma alanlarında ilerlemesini engellemeye çalıştı. Ancak İslamî İran geçmişe kıyasla ve hatta Batı’nın desteğinden sınırsız yararlanan bir çok bölge ülkesine kıyasla büyük bir iktidarla düşmanların önünde dim dik durmaya devam ediyor ve sadece askeri alanda değil, hatta yumuşak savaş alanında da tam hazırlıklı olduğunu ve bu alanda da her türlü tehdidi bertaraf edebilecek güçte olduğunu ve Amerika asılsız suçlamalar ve yumuşak savaşla amaçlarına ulaşamayacağını ispat etmiş bulunuyor.015

Etiketler