Ortadoğu gelişmeleri
Geçen hafta Filistin gelişmeleri daha çok uluslararası camianın savaşzede ve kuşatma altında bulunan Gazze’de insani durumun vehametinin artmasına gösterdiği tepkinin etkisi altında kaldı.
Geçen hafta BM’nin Ortadoğu barış süreci yeni koordinatörü Nikolay Meladinov, korsan İsrail rejimini Gazze şeridine dayattığı kuşatmanın insani sonuçları hakkında uyardı.
BM Ortadoğu barış süreci yeni koordinatörü Nikolay Meladinov Gazze kentinde düzenlediği basın toplantısında Tel aviv’in Filistin milletine Gazze kuşatması üzerinden uyguladığı ağır baskıları eleştirerek BM’nin görevi Gazze şeridine insani yardım ulaştırma yönünde çabalarına devam etmekten ibaret olduğunu belirtti.
Meladinov, BM Filistin milletini Batı şeria ve Gazze şeridinde bağımsız Filistin devletini kurma ülkülerini hayata geçirmek için siyasi açıdan üniter hale getirmek için çaba harcayacağını vurguladı.
Bu arada siyonist rejim Gazze kuşatmasını ve bu bölgeye yönelik zalimane politikalarını unutturarak gönlü rahat bir şekilde Filistin milletine karşı cinayetlerini sürdürmek istiyor, fakat uluslararası camianın Gazze halkına destek vermesi ve katil rejimin Gazze’ye yönelik işlediği cinayetleri an be an rasat etmesi, Tel aviv’in sultacı emellerine ulaşmakta başarısız olduğunu gösteriyor.
Gazze şeridine elimize ulaşan çeşitli raporlar, korsan rejimin bu bölgeye dayattığı üçüncü savaşın yıkımları hala yerinde durduğunu gösteriyor. Bu durum ise uluslararası camianın bir önce savaşzede ve kuşatma altında bulunan Gazze şeridinin yeniden inşa edilmesi ve durumu ile ilgilenmek gerektiği gerçeğini hatırlatıyor.
Korsan rejim İsrail son yıllarda Gazze halkını kuşatma altında tutmanın yanı sıra bölgeye üç yıkıcı ve ölümcül savaş dayattı. Gazze şeridine 2014 yılında dayatılan ve 50 gün süren savaşın yıkımı ise 22 ve 8 günlük savaşlarda olduğu gibi geniş çaplı hasar ve yıkıma yol açtı.
Hal böyleyken ve siyonist rejimin Gazze kuşatmasını sürdürmesi ve uluslararası camianın vadettiği yardımlarla ilgili pasif tutumu ve Gazze’nin yeniden inşa edilmesine yönelik duyarsızlığı bölgenin yeniden inşa sürecini pratikte çok yavaşlattığı gözleniyor. Başta BM güvenlik konseyi olmak üzere uluslararası kurum ve kuruluşlar da siyonist rejimin hamisi olan Batılı devletlerin baskıları yüzünden sadece bu raporları gözden geçirmekle yetiniyor ve İsrail’in cinayetlerini durdurma yönünde hiç bir etkili adım atmıyor.
Bu konu ve siyonist rejimin hamisi olan devletlerin eli kanlı rejime desteklerini sürdürmeleri, Gazze şeridinde insani faciaya yol açtığı gözleniyor. Ancak korsan İsrail ve hamilerinin Gazze’de yarattığı bu şartlar dünya kamuoyunu ciddi bir şekilde kaygılandırıyor.
Gazze şeridi 2007 yılından beri siyonist rejimin ağır kuşatması altında bulunuyor ve bu yüzden bölgede yaşayan bir buçuk milyon insan en temel ihtiyaçları olan sağlıklı içme suyu, ilaç, giyim kuşam gibi maddelerin temin etmekte ciddi sıkıntı yaşıyor ve bu da bölgede insani facianın patlak vermesi ile ilgili kaygıları şiddetlendiriyor.
Gerçekte korsan rejim İsrail’in mazlum Filistin milletine karşı insanlık dışı tutumu ve Gazze kuşatmasını sürdürmesinin yanı sıra bölgeye sürekli saldırı düzenlenmesi bölgede krizin şiddetini daha da arttırıyor. Bu çerçevede bir süre önce BM ticaret ve kalkınma konferansı Filistin ile ilgili raporunda yaptığı uyarılarda, İsrail ordusunun Gazze şeridine art arda saldırıları 2020 yılına kadar bu bölgeyi yaşanmaz hale getireceğini belirtti.
Aslında siyonist rejimin uyguladığı şiddet Gazze halkı için yaşam şartlarını katlanmaz hale getirmiş bulunuyor, nitekim uluslararası kurum ve kuruluşların yetkilileri de defalarca yayımladıkları raporlarında veya açıklamalarında Gazze kuşatmasının doğuracağı ölümcül sonuçların hakkında uyarılarda bulunuyor.
Geçen hafta Bahreyn’de Halife rejiminin güvenlik güçleri 13. Haftada ülkenin bir çok bölgesinde ve özellikle başkent Maname’nin Daraz bölgesinde Cuma namazı kılınmasını engelledi.
Haber kaynakları geçen hafta Halife rejiminin güvenlik güçleri şii müslümanların Bahreynli şii alim Şeyh İsa Kasım’ın ikamet ettiği bölge olan Maname’nin Daraz bölgesinde İmam Sadık –s– camiine girmelerini engellediklerini ve bu camide Cuma namazı kılınmasına izin vermediklerini duyurdu. Halife rejimi diğer belgelerde ve Daraz bölgesinde haftalardır Cuma namazını engelliyor.
Haberde ise binlerce şii müslümanın namazını kıldıktan sonra düzenledikleri protesto eyleminde Halife rejiminin Daraz bölgesinde Cuma namazını engellemesini kınadı. Protestocular Halife rejiminin şii müslümanlara karşı ayrımcı politikalarına son vermesini istedi.
Öte yandan Halife rejiminin güvenlik güçleri ülkenin çeşitli bölgelerinde ve özellikle başkent Maname’de İmam Hüseyin –s– ve Aşura simgelerini ve siyah bayrakları ve plakartları toplamaya başladı.
Bahreyn’de Muharrem ayının gelmesi ile birlikte Halife rejiminin şii vatandaşların dini merasimlerini engellemeye yönelik illegal girişimleri aslında uluslararası yasaların ve dini özgürlüklerin açık ihlali sayılır. Bu arada Halife rejimi baskıcı politikalarının devamında şii alimler başta olmak üzere Bahreynli ulemaya karşı baskıcı politikalarını şiddetlendirdiği de gözleniyor.
Bahreyn halkı Şubat 2011’den beri ve bölgede başlayan İslamî uyanış sürecinin çerçevesinde Halife rejimine karşı barışçıl protesto eylemleri düzenliyor. Bahreyn halkı ülkelerinde siyasi reform, adalet, ayrımcılığa son verilmesi ve seçilmiş bir yönetimin işbaşına gelmesi gibi talepleri gündeme getiriyor, ancak Halife rejimi bu taleplere şiddetle karşılık veriyor. Bu arada Halife rejimi Bahreyn halkının başlattığı barışçıl eylemlerin ve kıyamın liderlerine yönelik tepkisi ise en sert ve en şiddetli tepki sayılıyor. Halife rejimi şii alim Ayetullah Şeyh İsa Kasım’ı vatandaşlıktan çıkarmanın yanında türlü mesnetsiz suçlamaları ileri sürerek Şeyh Kasım’ı yargılamaya çalışıyor. Halife rejimi Haziran 2016’da Şeyh İsa Kasım’ı vatandaşlıktan çıkarmıştı.
Bahreyn’in son günlerde gelişmeleri Halife rejiminin aslında Bahreynli vatandaşların istibdada karşı başlattığı kıyamın ideolojik desteği olan dini inanç ve iradesinden korktuğunu ortaya koyuyor. Halife rejiminin insan hakları ihlalleri sadece Bahreyn halkının barışçıl protesto eylemlerini bastırmak, muhaliflerin vatandaşlık hakkını feshetmek, siyasi partileri kapatmak ve hareketin liderlerini yargılamakla sınırlı kalmıyor ve bunun yanında ifade özgürlüğünü hiçe sayması ve halkın dini inançlarına ve Muharrem ayında Hüseyni meclislerine ve Aşura yas merasimlerine saldırması da bu rejimin insan hakları ihlallerine ekleniyor.
Geçen hafta Bahreyn insan hakları merkezi başkanvekili Seyyid Yusuf Muhafaza, dini özgürlüklere saldırıların devam etmesi, tekfirci düşünceyi izlemenin sonucu olduğunu açıkladı.
Bahreyn insan hakları merkezi Başkanvekili Muhafaza, dini ve mezhebi simgeleri toplamanın anayasaya ve hukuk ilkelerine aykırı olduğunu belirterek, Halife rejiminin güvenlik güçlerinin yas merasimlerine saldırılarını şiddetle kınadı.
Bahreyn’de insan hakları ihlalleri, Bahreyn halkı Şeyh İsa Kasım’ın evinin önünde oturma eylemini sürdürerek Halife rejiminin bu büyük alime ulaşmasını engellediği bir sırada devam ediyor.
Bahreyn halkı dört aydır büyük şii alim Şeyh İsa Kasım’ın önünde oturma eylemini sürdürerek dini şiarlarına sahip çıktığı gibi, Halife rejimini protesto etmeyi de sürdürüyor.
Gerçekte Bahreyn gelişmeleri Halife rejiminin din karşıtı tutumu ve vatandaşlık haklarını hiçe sayması Bahreyn milletinin iradesini etkileyemediğini, bilakis bu rejimin diktatörlüğünü kamuoyunun gözleri önüne serdiğini ve zalim rejime karşı itirazları daha da şiddetlendirdiğini gösteriyor.
Irak’ta Ninova eyaletinin merkezi Musul kentini kurtarma operasyonunun başlamasına yaklaşıldığı şu sıralarda malum çevrelerin Irak halk güçleri Haşedul Şaabi hareketine karşı karalama kampanyaları da şiddet kazandığı gözleniyor.
Geçen hafta Irak gelişmeleri Türkiye ve Arabistan’ın artan müdahalelerinin etkisi altında kalırken, Iraklı yetkililerin de sert tepkilerini beraberinde getirdi. Irak Dışişleri Bakanlığı bir bildiri yayımlayarak Arabistan rejimine tepki gösterdi.
Bildiride, Suud rejimi Dışişleri Bakanı Cubeyr’in sözleri beş para etmediği, Haşedul Şaabi halk güçleri Irak milletinin onur kaynağı olduğu ve IŞİD’e karşı son zaferlerde büyük payı bulunduğu kaydedildi.
Bildiride, Irak milleti IŞİD sıkıştığı zaman onlar için gözyaşı dökenlerin yaygaralarını umursamadığı vurgulandı.
Bildiride ayrıca, bugün teröristlerin nereden geldiği ve kimlerce beslendiği herkesin bildiği bir gerçek olduğu belirtildi.
Arabistan Dışişleri Bakanı Adil Cubeyr geçen Perşembe günü Türkiyeli mevkidaşı Mevlüd Çavuşoğlu ile Riyad’da düzenlediği ortak basın toplantısında Haşedul Şaabi güçlerini Irak’ta etnikçilik yapmakla suçladı. Ülkesi bölgede etnikçiliği sapkın Vahabi ideolojisi ile yaygınlaştıran Cubeyr, Haşedul Şaabi güçleri Musul kentine girdiği takdirde etnik facia yaşanabileceğini iddia etti.
Ülkesinin askerleri Irak yönetimi ve Musul halkının muhalefetine karşın Musul çevresinde konuşlanan Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da ortak basın toplantısında musul halkından kenti kurtarma operasyonuna katılmalarını ve böylece IŞİD ve Haşedul Şaabi arasında bir seçenek yapmak zorunda kalmamalarını istedi.
Aslında Türkiye ve Arabistan Dışişleri Bakanlarının Irak’ın içişlerine karışması sadece IŞİD’in Musul’da sebebiyet verdiği krize karşı değil, bilakis bu krize ve IŞİD’in yarattığı sorunun güdümünde olan bir müdahale sayılır.
Gerçekte bugün Riyad ve Ankara’nın Irak’ta ifa ettikleri yıkıcı rolü herkes biliyor. Nitekim Arabistan yetkililerinin Irak halk güçlerine karşı tepkileri ve Türkiye’nin Musul’da askerlerinin bulunması üzerinde ısrar etmesi, Irak’ta terörle mücadele yolunda en ciddi engelleri oluşturuyor.
Türkiye ve Arabistan rejimlerinin Irak’ta halk güçlerini etnikçilikle suçlamaları, Haşedul Şaabi teşkilatı Iraklı şii müslümanların yanı sıra sünni aşiretleri ve diğer azınlıkları da kapsadığı halde ileri sürülen suçlamalardır. Haşedul Şaabi komutanlarının açıkladığına göre bu teşkilatta yer alan güçlerin %20 kadarı ehli sünnet müslümanlardan oluşuyor.
Aslında Haşedul Şaabi teşkilatı Irak’ın çeşitli halk kesimlerinin tekfirci IŞİD terör örgütü ile savaşmak için birleştiği noktadır ve bu teşkilatta etnik görüş hakim değildir. Nitekim Irak’ta savaş arenalarında şiisi sünnisi, kürdü yezidisi ve diğer tüm dini ve etnik grupları bir an önce tekfirci IŞİD terör örgütünden kurtulmak istiyor.
Öte yandan Haşedul Şaabi güçleri doğrudan Irak silahlı kuvvetlerinin başkomutanı Başbakan Haydar İbadi komutası altında faaliyet yürütüyor, ki bu da Haşedul Şaabi’nin aslında Irak silahlı kuvvetlerinin bir parçası olduğunu gösteriyor.
Haşedul Şaabi güçleri Irak toplumunun içinden çıkan bir harekettir ve bu yüzden Irak halkı arasında geniş çapta destek görmektedir. Bu halkçı hareket Irak ordusu ile omuz omuza tekfirci IŞİD terör örgütü ile savaşmaktadır ve buna göre de Irak milletinin kendi ordusuna ve devletine verdiği desteği temsil etmektedir. Üstelik Haşedul Şaabi hareketi terörle mücadelede Irak yönetiminin güvendiği en sağlam silahlı güçlerden biridir. nitekim Haydar İbadi yönetimi Haşedul Şaabi’nin sayesinde Irak’ın bir çok bölgesini IŞİD işgalinden kurtarmış ve böylece ecnebi ülkelerden askeri yardım almaktan bağımsız hale gelmiştir.
Şimdi ise Musul’u IŞİD’in işgalinden kurtarmak için operasyonun geri sayımı başlamıştır ve Irak devleti Haşedul Şaabi gibi stratejik bir gücün deneyimlerine dayanarak bu operasyonu sonuca ulaştırmak istiyor ve bu yüzden hiç bir ecnebi güç mesnetsiz iddiaları ileri sürerek Musul operasyonunda Haşedul Şaabi’nin yer almasına engel olamayacağı kesindir.
Başta Türkiye olmak üzere bazı ecnebi odakların Musul’u kurtarma operasyonunda Haşedul Şaabi’nin katılması yönündeki karalama propagandaları, halk içinden çıkan bu gücün gerçek yeteneklerini bildiklerinin işaretidir ve bu yüzden bu odaklar bu gücü yıkıcı gibi göstererek Musul operasyonunda illegal katılımlarını haklı göstermeye çalışmaktadır.
Ancak Irak milleti ve devleti düşmanların komplolarının bilincinde hareket ederek bu tür baskılara ve mesnetsiz suçlamalara karşı Haşedul Şaabi güçlerini desteklemiştir.015