Aralık 23, 2016 05:34 Europe/Istanbul

Hatırlanacağı üzere son bir kaç bölümde İslamî yaşam tarzında bireysel davranışlardan söz ettik.

Bireysel davranışlar yaşam için plan yapmak, düzenli olmak, boş zamanlarımızı değerlendirmek, spor ve sağlıklı ve temiz eğlencelere zaman ayırmak, bireysel sağlığa önem vermek, tertemiz olmak, konuşma adabına uymak gibi durumlardan oluşuyor.

Şimdi ise ideal İslam yaşam tarzında insanın başkalarıyla bir arada nasıl yaşaması gerektiği, ailevi ilişkileri, toplumda bireylerle muaşereti ve iş yerinde meslektaşları ile nasıl davranması gerektiğinden söz etmek istiyoruz.

Sosyal ilişkiler ve irtibatlar toplumun işlerinin ilerlemesinde önemli bir yeri işgal eder. İnsan sosyal bir mahluktur ve sosyal olması da başkalarıyla ilişkilerini doğru tanımasını ve buna çeki düzen vermesini gerektirir.

Gerçekte akli hükümler ve kanunlar ve yine ahlaki öğretiler sosyal davranış alanında insanların ilişkilerini nasıl düzenlemeleri gerektiğiyle ilgilidir. İslam dini de bu konuya özel önem vermiştir. Özellikle İslam açısından insanların dünyevi yaşamı ancak iman ve salih amellerle çeki düzene kavuşur. İslam açısından mükemmel insan, akıl ve vahiye dayalı öğretilere dayanarak kendini yetiştiren ve ardından başkalarına karşı sorumluluklarını yerine getiren insandır.

Başkaları ile doğru biçimde teamülde bulunmaksa onlarla doğru ve sağlıklı ilişki kurmaya ve muaşerette bulunmaya bağladı. Ve işte bu noktada sağlıklı muaşeret ve ilişki için bir takım kurallar belirlenir.

Muaşeret aslında Arapça bir sözcüktür ve bu dilden hem Farsça ve hem Türkçeye girmiştir. Kelimenin anlamı başkasıyla irtibat kurmak ve görüşmek, konuşmak, bir arada yaşamak, dostluk etmektir. Muaşeret fiili kısa veya uzan vadeli veya az veya çok olabilir ve mutlaka uzun süreli olması da gerekmez. Buna göre toplumun bireyleri arasında her türlü kısa veya uzun vadeli irtibat belli kurallar çerçevesinde şekillenir ve böylece sağlıklı olmasına zemin hazırlanır. Yüce Allah Nur suresinin 58 ve 59. Ayetlerinde de  adabı muaşeret ilkelerini öğrenmeye ve bu ilkelere uymaya vurgu yapmış ve ebeveynlerden adabı muaşeret kurallarının evde ve toplumda uymak üzere çocuklarına öğretmelerini vurgulamıştır. Yüce Allah peygamberleri ve müminleri eğitmek babında bazen bizzat bu insanlara dersler vermiş ve böylece adabı muaşeret ilkelerinin önemine vurgu yapmıştır.

Tarih boyunca her zaman olduğu gibi günümüzde de dünyanın bazı yörelerinde bazı insan toplulukları başkalarıyla ilişki kurmak ve muaşeret etmekten sakınmış ve inzivada yaşamı tercih etmiş ve bunun için de kendilerine göre bazı gerekçeler ileri sürmüştür. Örneğin bu tür insanlar sosyal yaşamın günah ve sapkınlığa zemin hazırladığını, kentleşme ve sosyal yaşamın başkaları ile muaşeret etme sonucunda insanları saptırdığını belirtiyor. Bu kesim inzivaya çekilmenin bir faydasını da insanın rahat bir şekilde ve her türlü fikri kaygıdan uzak kalarak yaratana ibadet etme fırsatının oluşması ve yine kötü zanlı insanların iftira, kıskançlık ve kötü zannından korunma şansının doğması şeklinde beyan ediyor.

Buna karşın gerçek şu ki muaşeret ve başkalarıyla yapıcı irtibat kurmak, insanların en temel ruhi ihtiyaçlarından biri sayılır, nitekim bir çok filozof ve düşünür de insan fıtratı ve zatının mutlaka sosyal yaşaması yönünde olduğunu beyan ediyor. Kuşkusuz hiç bir insan günümüz şartlarında tek başına yaşamını sürdüremez. İnsan toplumda dünyaya gelir, toplumda ayakta kalabilir ve yine toplumda yaşamının kalitesini geliştirebilir. İnsan sadece yaşamına başlamak için değil, aynı zamanda daha ilerili evrelerinde de başkalarına muhtaçtır. İnsan başkalarıyla muaşeret ettiği takdirde kendini daha iyi tanıyabilir, özelliklerini ve yeteneklerini keşfedebilir ve ona göre kendinden gerçek bir algıda bulunabilir.

Acaba neden bir suçluyu en ağır şekilde cezalandırmak için tek kişilik hücreye atıldığını düşündünüz mü? Çünkü bu durumda o kişi tek başına kalmak zorunda kalıyor ve başkalarıyla konuşmaktan ve muaşeretten men edilmiş oluyor. Yani bir insanın tek kişilik hücrede başkalarından uzak bir şekilde yaşaması hatta yemeksiz veya elbisesiz bırakılmasından daha acıdır.

Başka insanlarla irtibat kurmak ve muaşeret etmenin bir başka özel önemi, bir çok ahlaki fazilet ve rezilliğin insanların kendi aralarında kurduğu irtibat sonucu ortaya çıkmasından kaynaklanır. Sosyal yaşam ve başkalarıyla muaşeret etmek, adalet, insaf, ihsan, fedakarlık, infak, tevazu, sadakat ve benzeri sıfatları gün ışığına çıkardığı gibi zulüm, haksızlık, bencillik, kibir, yalan, rüşvet, laubalilik, gıybet, haset, riya ve benzeri çirkin ve rezil sıfatları da ortaya çıkarır. Öte yandan talim ve terbiye sosyal yaşam olmaksızın mümkün olamaz. Başkalarının deneyimleri ile tanışmak ve bundan yararlanmak da ancak başka insanlarla muaşeret sonucu elde edilebilir.

İslam dini açısından muaşeret etmek başlı başına her hangi bir değeri yoktur. Yani muaşeretin değeri zati değildir ve iyi veya kötü olması muaşeret eden insanların amacına ve insan saadeti ve kemale ermesi üzerindeki tesirine bağlıdır. Ahlaki faziletlerden yararlanmak ve nefsi eğitmek, başkalarıyla muaşeret etmenin en önemli hedeflerinden biri olmalıdır. Bu yüzden eğer başkalarıyla muaşeret etmek günaha sapmayı veya doğru yoldan çıkmayı ve saadet yolundan uzaklaşmayı gerektiriyorsa, bu tür bir muaşeret tabi ki hedefimize aykırıdır ve bundan sakınmak gerekir. Eğer bir başkasıyla muaşeret etmek bizim Allah’a olan imanımızı güçlendiriyorsa, bu ilişki mutlaka korunmalı ve geliştirilmelidir.

İşte bu yüzden İslam dini sosyal ilişkilerden ve muaşeret etmekten özel bir tarz sunar. İslam dini her türlü muaşereti tavsiye etmez, bilakis bazı muaşeretleri zararlı ve yıkıcı tabir eder ve bundan uzak durulmasını tavsiye eder. Bu çerçevede İslam Peygamberi –s– sahabeden Ebuzer Gaffari’ye şu tavsiyede bulunur: Ey Ebuzer, salih arkadaş yalnız kalmaktan ve inzivadan daha iyidir ve yalnız kalmak da salih olmayan dosttan daha iyidir.

Kur'an'ı Kerim de Furkan suresinin 27 ila 29. Ayetlerinde şöyle buyurur:

O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı (bâtıl yolcusunu) dost edinmeseydim! Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsva eder.

Hz. Ali –s– en kötü dost hangisidir? Sorusuna şöyle cevap verir: Günahı insanın gözünde güzelmiş gibi gösteren.

İmam Ali –s– ayrıca insanları, gereksiz yere bir şeyi öven ve methedenlerle arkadaşlık etmekten sakındırır ve bu tür insanların kendi işini başkalarının gözünde iyi ve güzel gösterdiğini ve sizin de onlar gibi olmanızı istediğini buyurur.

İnsan başkalarıyla farklı kalıplarda ve çerçevelerde muaşeret edebilir. Bazen bizler bir başkasıyla akraba, komşu, hemşeri, vatandaş veya dindaş olmalarına bakmaksızın muaşeret edebiliriz. İnsanların arasındaki muaşeret, birinin bir başkasına karşı sergilediği tavırdır. Bir başka muaşeret biçimi, kendi dindaşlarımızla olan muaşeretimizdir. Buna dini muaşeret adı verilir. Her Müslüman diğer Müslümanlara karşı bazı görev ve sorumlulukları vardır ki bunlar başkalarına karşı görev ve sorumluluklardan daha ağırdır. İslam dininde Müslümanların birbiriyle nasıl muaşeret edecekleri açıkça beyan edilmiştir.

Bazen bizler bazı hemşerilerimizle özel ilişkilerimiz olabilir, öyle ki bu ilişkileri hemşerilerimiz olmayan insanlarla karmayız. Bu durum aynı zamanda bazı özel ahlaki görev ve sorumluluklarını da beraberinde getirir.