Bahreyn İnkılabının Yıpranma Sürecine Girişinin Nedenleri - 1
2011 yılında Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde bazı ülkeleri iç ve dış sorunları yüzünden saran İslamî uyanış dalgası bu ülkelerin bazılarında bir takım değişikliklere neden oldu.
Bu arada Bahreyn de bu dalgadan nasipsiz kalmadı ve despot Halife rejiminden usanan Bahreyn halkı da bu fırsatı değerlendirerek kıyam etti.
Ancak bu küçük ülkenin bölgesel ve küresel bazda jeo politik önemi yüzünden başta Arabistan rejimi olmak üzere bazı yabancı aktörlerin hassasiyeti artmaya başladı ve kıyamın ta başından itibaren Bahreyn gelişmelerinde ecnebi müdahalesi açıkça koyulaştı.
Bahreyn krizinin baş aktörleri bu ülkede bazı derin hedefleri ve stratejilerini ilerken, bazı yapılan değişiklikleri de sırf taktiksel ve geçici gelişmeler şeklinde değerlendirmek gerekiyor.
Bahreyn gelişmeleriyle ilgili önemli ve temel nokta, bu ülkenin krizine müdahil olan aktörlerin farklı hedef ve çıkarlarına karşın oynadıkları oyunu bir tarafın kazançlı ve diğer tarafın kayıpla çıktığı bir oyun şeklinde gündeme getiriyor ve hiç bir aktör bu krizi çözümleme gayretini göstermiyor. Bu tutumun bir sonucu ise, Bahreyn halkının gerçekleştirdiği inkılabın yıpranma sürecine girmesidir.
Aslında Bahreyn halkının gerçekleştirdiği inkılabın yıpranma sürecinde bazı iç etkenler de etkilidir. İç arenada ortaya çıkan sorunlar gerçekte bu ülkenin despot hakimiyet yapısı ve türlü yollara baş vurarak değişimi kabul etmemesinden kaynaklanır. Nitekim etnikçilik yapmak, tutuklamalar ve medya tekeli, Bahreyn rejiminin Bahreyn inkılabının yönetilmesi ile mücadele için seçtiği yöntemlerdir. Öte yandan Bahreyn inkılabının yönetimi de muhalif grupların arasında birlik sağlanmaması ve Halife rejiminin muhaliflerin saflarına sızması gibi sorunlarla karşı karşıyadır.
Bu arada bölgesel ve küresel sorunlar da Bahreyn meselesine müdahil olan aktörlerin rekabeti ve çıkarları da Bahreyn halkını inkılabını yönetmek için bazı has sorunlara yol açıyor ve tüm bunlar Bahreyn inkılabını yıpranma sürecine doğru sürüklediği gözleniyor.
2011 yılında başlayan Bahreyn halkının barışçıl hareketi gerçi bu ülkede İslamî uyanış sürecinin güçlenmesine ve halkın bilinç seviyesinin gelişmesine ve dini söylemlerin yaygınlaşmasına ve özellikle kadınların rolünün artmasına ve inkılapçı gençlerin bilinçleşmesi ile beraber Halife rejiminin rezil rüsva olmasına yol açtı, ama aynı zamanda Bahreyn halkının beş yıllık inkılabının şimdiki halini ve geleceğini etkileyecek bir takım sorunlarla da karşı karşıya kaldı. Bu sorunlar bazen iç yapıdan ve yöneticilerden kaynaklanırken, bazen de bölgesel değişkenlerden ve bölge dışı bileşenlerden de etkilendiği anlaşılıyor. Bu sorunlar pratikte Bahreyn halkının başlattığı inkılabın sürecini uzattığı ve bir nevi bu inkılabın yıpranmasına zemin oluştuğu gözleniyor.
Bahreyn inkılabı ülkenin nüfus yapısı, şii Müslümanlara iktidar yapısında yer verilmemesi, ayrımcılık, siyasi ve iktisadi sorunlar, Arabistan’ın her türlü müdahalesi ve Amerikan donanmasının beşinci filosunun Bahreyn’de konuşlanmış olması gibi etkenlerden kaynaklanan has özellikleri itibarı ile bölgede yaşanan diğer inkılaplardan farklıdır. Yine aynı oranda Halife rejiminin inkılapçılara karşı eğilimi de güvenlik politikası endekslidir. İç arenada meşruiyetini yitiren ve halkla hükümet arasında derin uçuruma yol açan Halife rejimi bu yüzden ve bekasını sürdürebilmek için sürekli bölgede ve bölge dışında bazı aktörlere sarılmak zorunda kalıyor. Üstelik Bahreyn’in coğrafi ve stratejik açılardan has konumu bir çok bölgesel ve küresel aktörün bu ülkeye müdahil olmalarına yol açıyor ve böylece Bahreyn krizi sırf bir mesele olmaktan çıkarak bölgesel ve küresel boyut kazanıyor.
Öte yandan Bahreyn’de dış aktörlerin çıkar çelişkisi bu ülkede her türlü çözüm yolunu çıkmaza sürüklüyor. Bundan başka Bahreynli inkılapçıların ve muhalif grupların gücünün yeterli olmamasından kaynaklanan iç sorunlar da dış aktörlerin Bahreyn gelişmeleri sürecinde daha fazla etkili olmalarına sebebiyet veriyor. Buna göre de bir yandan muhaliflerin arasında birlik olmaması ve öbür yandan Halife rejiminin de ülkeyi saran krizi çözmek üzere güçlü ve mantıklı bir stratejiden yoksun olması ve meseleyi inkılapçıları bastırmak amacıyla bölgedeki hamilerine havale etmesi, Bahreyn inkılabının bu kadar uzun sürmesine neden olan başlıca etkenlerden sayılır.
Hali hazırda Bahreyn inkılabı ve liderlik kadrosu iç, bölgesel ve uluslararası düzeyler olmak üzere çeşitli sorun yaratan bileşenlerle karşı karşıyadır ve bazen farklı görüşleri yüzünden belli bir çözüm yolu üzerinde konsensüs sağlanamadığı ve bu da Bahreyn inkılabını yıprattığı ve kesin zafer noktasından uzak kalmasına yol açtığı anlaşılmaktadır.
Kuşkusuz bu durumun devam etmesi en başta Halife rejiminin istediği bir konudur, çünkü bu rejim başta şii müslümanlar olmak üzere Bahreynli inkılapçılara uyguladığı kısıtlamalarla onları güvenlik, siyasi ve hatta iktisadi açılardan çok zor şartlar altında tutmayı başarıyor.
Bahreyn halkı inkılabının beşinci yılına girdiği bir sırada bazı uzmanlar bu inkılabın karşısında pek de aydın bir ufuk gözükmediğini ve inkılap süreci bir nevi yıpranma sürecine dönüştüğünü savunuyor. Bunun sebebi ise Bahreyn inkılabını saran çeşitli sorunlardır. Bahreyn rejiminin bu inkılaba karşı tavır koyması, Bahreyn inkılabının karşı karşıya bulunduğu sorunlardan biridir.
Bahreyn’de şii müslümanlar nüfusun çoğunluğunu oluşturduğundan, Halife rejimi bu ülkede her türlü demokratik değişimin iktidarın en azından bir bölümünü şii gruplarla paylaşmaya yol açacağını düşünüyor. Buna göre de Halife rejimi ülkenin siyaset arenasında her türlü derin ve ciddi reforma türlü taktikler ve yöntemlerle muhalefet ediyor.
Öte yandan Bahreyn yönetiminde de bir nevi ikiye bölünmüşlük görünüyor, öyle ki Halife rejiminde iki farklı kanadı birbirinden ayırmak mümkün. Bir kanat kesinlikle baskı ve ezme politikasından yana ve her türlü reform hareketine veya muhaliflerle diyalog kurulmasına karşı çıkıyor. Bu kanadın başını ise Başbakan çekiyor. İkinci kanat daha ılımlı gözüküyor ve veliaht prensi bu kanadın başında bulunuyor ve muhaliflere daha barışçıl bir şekilde tepki verilmesini ve belli bir düzeyde reform yapılmasını savunuyor. Ancak Bahreyn rejiminde radikal kanadın daha ağır bastığı anlaşılıyor, üstelik bu kanat Arabistan rejimi tarafından da destekleniyor. Sonuçta pratik arenasında bütünlük arz etmek zorunda olan Halife rejiminde eğilimler muhaliflere daha sert tepki vermek ve her türlü reformu reddetmek temeline dayanıyor.
Bundan başka unutmamak gerekir ki Bahreyn’de sosyal bütünlük seviyesi de çok düşüktür ve bu ülkede bir nevi aşiret yönetimi hakimdir. Buna göre ve ordu ve güvenlik güçleri sünni azınlığın kontrolünde bulunduğu için bu güçler tamamen Halife rejimine destek veriyor. Bu çerçevede Bahreyn rejiminin izlediği tutum kendisinin kazançlı çıkan taraf olması ve muhaliflerin kaybeden taraf olarak arenadan çekilmesine yöneliktir. Arabistan rejimi de bu stratejiye destek veriyor ve her türlü derin ve köklü reforma karşı çıkıyor. Halife rejimi ise muhalifleri bastırma doğrultusunda üç gerekçe ileri sürüyor. Halife rejimi ilkin muhalifleri siyasi rejimi devirmekle suçluyor ve sonuçta muhalifleri bastırmanın bu yüzden meşru olduğunu ileri sürüyor. İkincisi, Halife rejimi kendi halkının haklı taleplerini etnikçilikle damgalıyor ve bununla mücadele edilmesi gerektiğini iddia ediyor. Üçüncü gerekçe ise Halife rejiminin İran İslam cumhuriyetini Bahreyn’in içişlerine karışmakla suçlamasından ibarettir ve sonuçta her türlü dış tehdide karşı mücadele ettiğini ileri sürüyor.
Gerçekte Halife rejiminin geniş çaplı baskı politikası, Bahreyn’in inkılapçı halkı ve muhaliflerin arasında korku ve panik duygusunun yayılmasına ve sonuçta itirazların ve protesto eylemlerinin sürmesinin engellenmesine yol açıyor. Buna karşın bu eğilim uluslararası baskılar, dağınık itirazların ve eylemlerin devam etmesi ve Bahreyn’in siyasi ve iktisadi şartlarını olumsuz etkilemesi ve ayrıca inkılapçı unsurları uzun süre kontrol almanın mümkün olmaması yüzünden devam ettirilemezde. Nitekim Halife rejiminin daha ileriki eğilimleri de ülkede siyaset arenasında temel değişikliklerin yapılmasını engellemeye ve sulta düzenini korumaya yönelik olmuştur. Daha sonra da Halife rejiminin eğilimi yüzeysel bir takım reformları gündeme getirmesi ve kısıtlı düzeyde müzakere etmesi ve muhaliflerin taleplerini sırf sosyal ve iktisadi alanlarla kısıtlı tutmaya çalışmasından ibaret oldu. Buna göre Halife rejimi sözde milli diyalog planı ve bunu bile kendi kontrolünde tutarak yürütmeye çalışmakla siyaset meselesini ve iktidar yapısının reforma tabi tutulmasını müzakerelerin dışında tutarak siyasi muhalif gruplarla müzakereleri ve pazarlığı sosyal ve iktisadi meselelerle sınırlı tutarak siyasi talepleri marjinalleştirmeye çalıştı.
Gerçekte Halife rejimi ülke nüfusunun seyrek ve dağılımının gür olmaması ve ülkede doğal kaynak kıtlığı ve özellikle dıştan aldığı desteklerin Bahreyn’de itirazların ve huzursuzlukların sürmesini engelleyebileceğini düşünüyor ve bu yüzden muhaliflere hiç bir siyasi puan vermeksizin ülkeyi saran krizi kontrol altına alabileceğini zannediyor.
Bahreyn gelişmelerinde esas mesele şu ki hükümet muhaliflere, muhalif liderlerin önemli bir bölümü Halife rejiminin zindanlarında yatığı bir sırada müzakere önerisinde bulunuyor. Üstelik milli diyalog için belirlenen 300 sandalyeden sadece 35’i şii muhaliflere tahsis ediliyor ve müzakere gündem maddeleri de genellikle marjinal konuları kapsıyor.
Halife rejimi Bahreynli muhalif grupların arasında tefrika çıkarmak ve ılımlı muhaliflerin gönlünü kazanmak ve bazı naçizane tavizler vermek ve temel konuları örtbas etmek sureti ile ülkeyi saran krizi çözmüş gibi gösterebileceğini düşünüyor.
Ancak Halife rejiminin baskıcı eğilimlerinin devam etmesi ve itiraz seslerini olağanüstü hal durumu ilan etmek ve göstermelik diyaloglar kurmakla halkın haklı taleplerini marjinalleştirmeye çalışmasına rağmen Bahreyn halkının itirazları devam ediyor. Öte yandan muhalifler de hakimiyetin göstermelik müzakereler düzenleyerek ülkenin siyaset arenasında ciddi değişikliklerden kaçınmaya çalışmakla neyi amaçladığını bildiği için gelecekteki muhtemel müzakerelere de iyimser yarlaşmıyor ve bu tür müzakerelerin köklü değişikliklere yol açmayacağına inanıyor. 015