Şubat 10, 2017 16:08 Europe/Istanbul

İslam inkılabı zaferinin yaklaşık kırkıncı yılına yaklaştığı sıralarda hala hakkında söylenecek çok şeyle yoluna devam ediyor.

İslam inkılabı zafere ulaşması ile birlikte sadece bölgesel ve küresel dengeleri altüst etmedi, aynı zamanda teorik alanda da inkılap teorilerini sorgulamaya başladı, çünkü gerçekte o günlerde dünyada hiç bir devrim teorisi İslam inkılabının vuku bulacağını ve zafere kavuşacağını ne tahmin edebildi, ne de gerekçelerini açıklamayı başardı.

İslam inkılabı üzerinde bir çok araştırma yapan düşünürlerden ve Batılı teorisyenlerden biri ise Fransız Mişel Fuko’ydu.

Image Caption

Mişel Fuko İslam inkılabı zafere kavuşmadan önce ve halkın başlattığı kıyamın en fırtınalı günlerinde İran’ı ziyaret etmiş ve İran milletinin şah rejimine karşı birlik ve beraberliğini ve dayanışmasını yakından görmüştü.

Mişel Fuko 1978 yılında İran İslam inkılabı hakkında yayımladığı makalesinde şöyle demişti:

Şii bakışından başkı hiç bir dini düşünce zalim hakimiyeti eleştirme ilkesinden hareketle halk güçlerini bir tek ülkü altında toplayamaz.

Mişel Fuko, İmam Humeyni’nin –ks– şahsiyetini mitolojik ve ulaşılmaz şahsiyetlere benzeterek şöyle diyor:

Dünyada hiç bir siyasi lider hatta dünya genelinde tüm medya organlarının desteği ile kendisi ile ülkesinin halkı arasındaki derin bağları ispat edemez, ancak İmam Humeyni hiç bir medya organının yardımı olmaksızın kendisi ile halkı arasındaki fikri, manevi ve dini bağların hatta bir tek söz bile söylenmeden İran milletinin düşünce ve inançlarının en derinlerine kök saldığını gösterdi.

Fransız filozof ve düşünür Fuko, İmam Humeyni –ks– önderliğinde İslam inkılabının başarılı olması imamın siyasi gücüyle ilgisi olmadığını ve bu başarının kökleri imamın manevi ve dini ve irfani kişiliğinde kökü bulunduğunu belirterek şöyle devam ediyor:

İran milleti inkılabın kalbinde bireysel ve dini kişiliklerinde değişim yaratmak istiyordu, çünkü şahın onlara telkin ettiği batıya kayıtsız şartsız itaat etmeyi dini düşünceleri ve İslamî inançları yüzüden kabul edemiyordu.

Mişel Fuko ayrıca İran milletinin tanklara ve otomatik silahlara karşı direnişi hakkındaki hayretini de şöyle ifade ediyor:

Bizi İran’da hayrete düşüren şey, çeşitli unsurların arasında herhangi bir mücadele olmayışıydı. Tüm bunlara güzellik ve aynı zamanda önem kazandıran şey ise sadece bir tük yüzleşmenin varlığıdır: tüm halkla, silahları ve polisleri ile halkı tehdit eden güç. Yani bir yanda halkın iradesi ve öbür yanda otomatik silahlar. Halk protesto eylemi yapıyor, tanklar yola çıkıyor. Protestolar tekrarlanıyor, otomatik silahlar tekrar ateş açıyor ve tüm bunlar hemen hemen her gün tekrarlanıyor ve her defasında mahiyeti değişmeden şiddeti artıyor.

Image Caption

Mişel Fuko şah rejiminin İran milletinin kıyamı sırasında durumunu da şöyle anlatıyor:

Halk dişine kadar silahlanmış ve büyük bir ordusu olan ve inanılmaz bir şekilde şaha bağlı kalan bir rejimle karşı karşıya idi. Halk pek de etkili olmayan ama şiddeti ve acımasızlığı etkisizliğini telafi eden bir polis gücü ile karşı karşıya idi. Halk doğrudan Amerika’ya bağlı olan ve sonuçta dünyada bir çok irili ufaklı ülkenin desteğinden yararlanan bir rejimle karşı karşıya idi. Bir anlamda bu rejim tüm kozları ve hatta petrol kozunu ve hükümetin gelirlerini güvence altına alan ve bundan yararlanabilen tüm kozları elinde bulunduruyordu. Buna karşın İran milleti kıyam etti. Kuşkusuz halk bir yığın iktisadi kriz ve sıkıntı içinde kıyam ettti, fakat bu sorunlar o günlerde insanların yüz binler ve milyonlar halinde sokaklara dökülüp otomatik silahların önünde göğüslerini germekten vaz geçirecek kadar önemsenmiyordu.