Mart 19, 2016 09:34 Europe/Istanbul

Bu programda feministlerin bir diğer düşünce temeli olan kadınların sürekli erkeklerle düşmanlığına değineceğiz.

Feminizm konularında en bariz temel ilke ve görev, sürekli erkeklerle muhalefet etmektir. Zira onlar kadın ve erkeği iki çelişkili ve eşitsiz varlık olarak görüyor. Feministler, erkeklerin uzlaşmaz düşmanları olduğunu, kadınların ikinci sınıf vatandaşı olmalarının gerçek suçlusu olarak aile kurumunda kadınları sömürerek sosyal imtiyazlar kazandıklarını düşünüyorlar. Bu yüzden erkeklerin sultasından kurtulmak için onlardan uzak ve ayrı bir yol seçmeleri gerekir. Feministler ayrıca sosyal kurumların erkeklerin çıkarları uyarınca kurulmasını düşünerek, onların nüfuz alanlarından uzak kalınarak özgürlüğe ulaşılacağını savunuyorlar. Radikal feministler ise, kadınların ortak çıkarlara sahip olduklarını, zira hepsinin erkeklerin zulmüne maruz kaldığını; bu yüzden kadınların erkek sınıfı ile çelişen bir sınıf oluşturduğunu düşünüyorlar. Bu yüzden bazen gerçek dışı bir hayalde kadınların erkeklerden ayrı bir toplum veya bir adada yaşamalarını istiyorlar.

 

Bazı radikal feministler, evlenmek ve aile kurmayı reddeden siyasetleri devamında, pratikte iki cins arasında düşmanlığı yayan yöntemler öneriyorlar. Tanınmış aşırı feminist Mary Daly ve onunla aynı düşünceyi paylaşan bazı diğer feministler, kadınlara özel mekanlar kurarak, kadın ve erkeğin tamamen ayrı tutulması ile kadınlar arasında bir nevi kardeşlik duygusunu teşvik etmekle, kendi kimlikleri ve kardeşliğe dayalı yeni bir kadınlık duygusu yaratmaya çalışıyorlar.

Buna göre onlar iki cinsiyet kavramını reddediyorlar, zira onlara göre en değerli özellik, sadece kadınlara özel olanlardır. Ayrıca erkeklerin en yakın ilişkilerde bile kadınlara sulta kurdukları nedeni ile kadınların erkeklerden ayrı yaşaması gerektiğini savunuyor. Feministlerin bu stratejisi, gerçekçi olmadığı, kadınların sorunlarını çözmede başarısız kaldığı ve olumlu hedeflerle çeliştiği nedeni ile feministler arasında bile fazla destek görmüyor.

 

Feminizm hareketin sosyalist üyelerinden Allison, kadınlara özel kooperatifler, klinikler, kulüpler ve arkadaşlık ve manevi yardımlaşma üzerine kurulu çatıların oluşmasına karşı çıkarak, bunun kadınların özgürlüğü için en iyi yol olmadığını savunuyor. Ona göre kadınların özgürlüğü, ancak erkeklerle sömürücü ve zalimane olmayan ilişkilerde bulunmaları durumunda sağlanabilir. Allison'a göre eğer bir kadın sadece diğer kadınlarla yakın ilişkisi olursa, üreme gibi bazı kabiliyetlerinin sömürüsünü engelleyebilir. Buna rağmen bir kadın bir erkeğe "hayır" dediği zaman sadece vücudunun bazı bölümün kontrolünü elinde tutabilir. Bir diğer bölümü, "evet" diyememesidir, başka bir ifade ile erkekle sömürgeci olmayan bir ilişkide bulunabilsin.

 

Kadın ve erkeğin iki çelişkili varlık olarak her zaman bir biri ile çatışması gerektiği düşüncesi, günümüz batılı kadın ve erkek için yaşamayı, soğuk, huzursuz ve karmaşık hale getirmiştir. Tabi ki bu düşünce, kadınları bile kötü etkilemekte. "Kadın Olmak" adlı kitabın yazarı, Dr. Tony Grant şöyle diyor: Günümüz kadını, sahte bir erkektir, gerçek erkeklerle savaşmakta ve bu yüzden huzursuzdur. Bir çok modern kadın, istek kadınlık doğası veya başka her yönteme başvurarak, kaybettiklerini tekrar kazanmakta, çaresiz kalmıştır.

Bu arada iki cinsiyet arasındaki savaşa inanmak, erkekleri kötü etkilemekte. Tony Grant kitabının devamında şöyle yazıyor: Bir çok gerçek erkek, feminizm hareketi sırasında kendi özgüvenlerini kaybetmezken, hayatlarının korunması için kadınlarla savaşmaları gerektiğini hissediyorlar. Onlar savunmaya geçerek, dişe diş karşılığı vererek, kibirli bir şekilde kadına davranıyorlar, sanki "bu civarda bir tek erkek var, o da benim, ben senden kat kat daha erkeğim, daha erkek olduğunu düşünüyorsan bunu ispat et" der gibi.

 

Feministlerin kadın ve erkeği karşı karşıya getirmekteki aşırıcı davranışları, iki cinsiyetin çatışma ve savaşla yan yana yaşamalarının imkansız olduğu ve kötü sonuçlar doğuracağı gerçeğin her kes tarafından bilinmesine sebep oldu. Bu bağlamda, Amerika’da kadınlar konusunda araştırmacı olan Ellen R. Klein, “Çıplak Feminizm” (Undressing feminism) adlı kitabında şöyle yazıyor: erkeklerin cinsiyete dayalı zulümleri ile ilgili abartılı iddialar ve feministlerin erkeklere olan insafsız davranışlarının tümü, günümüz genç kadınların feminizmden nefret etmesi ve güvenmemesine sebep oldu.

 Christina Hoff Sommers de “ kadınların Kadınlara İhaneti” (How Women Have Betrayed Women) adlı kitabında şöyle yazıyor: Bana göre onların ideolojisi bir gün değerini kaybedecektir ve feministlerin bir çoğu, cins ve cinsiyet gözlüğünü kullanmayacaklar; işte o gün toplumun gerçeklerini olduğu gibi görecekler. Bu olayın yakın bir gelecekte olacağını iddia etmiyorum, ama bir gün gerçekleşeceğinden eminim.

 

Feminizm, kadınlar için erkeksi sıfatları kazandırma heyecanında, kadınların kadınlıklarını yok ediyor. Hiç şüphesiz güç üzerindeki keşmekeş, kadın ve erkek ilişkisini karartıyor ve bu da aşkın ölümü demektir. Psikologlara göre kadın ve erkekler birbirinden farklılar, erkek erkeliğini ve kadın da kadınlığını korumalı. Zira ne kadın, kadınlığını gizleyebilir ve ne de erkekler erkeklik kişiliklerini kaybettiklerinde erkeklik otoriterliklerini koruyabilirler. Psikologlara göre kadınlar bile erkeklere meydan okumaktan mutlu değiller. Aslında “kadınları erkek olarak düşünmek” ve hayat, yaşam ve insani ilişkilere erkek bakışı ile bakmak, kadının yüce insani konumundan alaşağı etmek anlamındadır.

 Kadının “insan olması” için “erkek olması” gerekmez. Kadının yüce konumunu kazanması için onu bir “insan” olarak tanımlamak gerekir, bir “erkek” değil. Kadınları erkekleştirmek veya erkeklere benzetmek, erkeklerin üstün olduğunu itiraf etmektir. Günümüzde kadını “erkekleştirmek” onu “kendine yabancılaştırıyor” ve “kadın-erkek” berzahında yaşamak, kadında kişilik sorunu oluştururken, onu “çift kişilik” bataklığına sürüklüyor. Bu yüzden “çevre”, “üstlenilen değişik roller” ve “ev ve toplumda”ki varlık şartlarının farklı olması nedeni ile kadınların davranışları da değişiyor; doğal olarak da böyle bir durum, insanın performansını ve pozitif roller üstlenmesini engelliyor.

 

İslam açısından kadın ve erkek, sahip oldukları özellikleri nedeni ile varlık aleminde görev ve sorumluluk üstlenmişler. İslam kadın ve erkeği aile kurmak, kendi eksikliklerini tamamlamak ve de kemale ermek için birbirine muhtaç olduğunu belirtiyor. Nitekim yüce Allah da rum suresinin 21.ayetinde şöyle buyuruyor: Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.

 

Öyle ise İslam’da kadın ve erkek, kendine has konuma sahip ve aralarındaki fark ve özellikleri ise onların birbiri ile muhalefet etmesi ve karşı karşıya gelmesine sebep olmamalıdır. Özellikle de yaşam alanında çiftlerin işbirliği yapmaları, dayanışma içinde olmaları ve sevgi dolu davranışlarda bulunmaları tavsiye ediliyor. Resul Ekrem –saa- şöyle buyuruyor: Bir erkek kadınına (sevgi ile ) baktığı ve kadını da ona (şevkatle) baktığında, Allah da onlara rahmet gözü ile bakar.