Mart 19, 2016 10:25 Europe/Istanbul

Geçen bölümlerde Batı kültürü ile İslam kültürü arasında yaşama ve yaşam tarzına bakış açılarında ciddi farklılıkların bulunduğunu anlattık.

Bu farklılıklar bu iki kültürün dünya görüşünün farklı oluşundan kaynaklanıyor. Kuşkusuz bu farklılıklar yaşam tarzının iyi veya kötü olması ve yaşam tarzının düzeltilmesi için gereken programların hazırlaşını bakımından etkili olacaktır.

 

İslamî yaşam tarzı bir tarz olduğundan, davranışları irdeliyor ve İslamî olduğundan dolayı da bireyin ve toplumun bakış açısından bağımsız olamayacağı anlaşılıyor. Buna göre İslamî temele dayanmak isteyen her davranışın en azından bazı tanımlar ve inançlarla desteklenmesi gerekiyor.

İslamî yaşam tarzının üzerine inşa edildiği ilahi dünya görüşü yegane Allah'a inanmak, maad ve peygamberlerin insanları dünya ahiret hidayete ermeleri için bisatine inanmak gibi temellere dayanır. Gerçekte bu ilke ve temeller bilinçli her insanın en temel sorularına verilen cevaplardır. Örneğin varlık aleminin başlangıcı ve yaratanı kimdir, yaşamın sonu nasıldır, hangi yoldan en iyi yaşam programı hazırlanır? Bu sorulardan bazılarıdır.

İlahi dünya görüşüne göre fani dünyada yaşamdan verilen tanım oldukça geniş kapsamlı ve çeşitli ilkelere dayanan bir tanımdır, ki burada en önemlilerini anlatmaya çalışacağız. Bu ilkelerden biri, gaybe olan imandır.

 

Gayb inancı Allah'a, meleklere, cinlere, şeytana, ruha, berzah, kıyamet, cennet ve cehennem gibi konulara inanmaktır. Varlık aleminin bir bölümü bizi çevreleyen doğadır ki varlığın maddi ve görünen yüzüdür, örneğin yerküre, gök, yıldızlar, denizler vesaire gibi. Ancak varlık aleminin büyük ve önemli bölümü gaybi ve gizli bölümüdür ki nicelik bakımından görünen yüzü ile asla mukayese edilemez ve etki bakımından da payı büyüktür. Gerçi biz sıradan insanlar varlık aleminin maddi ve aşikar bölümü ile uğraşmamız yüzünden öbür bölümle pek alışık olmayabiliriz, ama gizli ve gaybi bölümün varlığı asla kuşku götürmez ve belki de insanların yaşam tarzında bir çok sorun ve sıkıntı, şu bahsini ettiğimiz gaybi dünyaya dikkat etmemek veya inanmamaktan kaynaklanıyordu.

Gayb meselesini çözümleyemeyen bir insan İslam dinine hakiki iman edemez ve bu dinin ahkamını uygulayamaz. Allah, kıyamet, cennet, cehennem, melek, şeytan ve ruh, zamanın ve mekanın ötesindedir ve maddenin taşıdığı kısıtlamalardan bağımsızdır. tüm bunlar gaybın mısdaklarıdır. İnsan dünyevi yaşamında yüce Allah'ın izniyle gaybın bazı mısdaklarına ulaşabilir ve bazılarına da öldükten sonra berzah veya ahiret aleminde ulaşır.

 

Yüce Allah'ın gaybın mısdaklarındandır. Allah görünmüz. İnsanlar ancak O'nun işaret ve ayetleri ile varlığını anlayabilir. Bu ayet ve işaretler çevremizde boldu ve Kur'an-ı Kerim'de de bu ayetlerde sıkça söz edilmiştir. Varlık aleminde tüm mahluklar, en irisinden en ufağına kadar, ne varsa yüce Allah'ın ayetidir.

İlahi dünya görüşünde tevhide inanmak ve ona uymak insan yaşamında yer yer görünmesi gerekir. Bu yüzden her yaşam aslında yaşam değildir, çünkü eğer yaşam Allah eksenli olmazsa, günah ve zillet ortaya çıkar. İmam Sadık (sa) bir hadiste şöyle buyurur:

Allah'a itaat etme yolunda ölmeyi, günaha bulaşmış yaşama, Allah'a itaat etme yolunda yoksul olmayı, Allah'a isyan ederek zengin olmaya ve yine Allah'a itaat yolunda acılara ve musibetlere katlanmayı, günah işleyerek sağlıklı ve afiyette yaşamaya tercih ederim.

İmam Hüseyin (sa) da izzetli ölümü zilletle yaşamaya tercih etmişti.

 

Yaşam tarzının tevhidi oluşu, insan yaşamında Allah'a kulluk etmeye zemin hazırlamasıdır. Böylece İslamî adab ve gelenek, kulluk adabı ve geleneğidir. İşte bu yüzden İslam inkılabı rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamanei şöyle buyurur:

Tevhid sırf felsefi ve fikri bir tez değil, insanlar için bir yaşam tarzıdır. Tevhid, Allah'ı kendi gönlümüze hakim kılmak ve başka güçlerini elini kesmektir. Peygamberimizin (sav) ve tüm peygamberlerin lailahaillallah şiarının anlamı şu ki insanın yaşamına, izleyeceği yola ve yaşam tarzına tağut ve şeytan gibi güçler karışmamalıdıdır. Eğer beşeri toplumlarda tevhide dayalı yaşam tarzı yaygınlaşırsa, beşerin dünyası imarlı olur ve insanın hakiki tekamül ve yücelmesine hizmet eder. Eğer tevhide inanır, ama pratikte ona uymaz ve kulluk görevimizi yerine getirmezsek, amelimiz muvahhid amel ve gaybe inanan amel olmaz ve inançla amelimiz arasındaki mesafe çok büyük olur.

 

İnsanın yaşam tarzında etkili olan ilahi dünya görüşünün bir başka önemli ilkesi, dünya ve ahiretin sürekliliğidir ki bu konuya önceki bölümlerde değinmiştik ve bu bağlamda anlatılanları tamamlamak üzere şunu da hatırlatmak isteriz ki ilahi dünya görüşünde dünyevi yaşam bir tarla gibidir, öyle ki bu tarlaya mümkün mertebe ekmek lazım ki öbür dünyadaki yaşamda hasadını toplayabilelim.

İmam Ali (sa) bir vecizesinde şöyle buyurur:

Ey Allah'ın kulları, şu bir kaç günlük fani dünyada, süresi uzun olan ahiret için bir şeyler biriktirmeye çalışır. Çünkü dünya amel dünyası ve ahiret, beka ve ceza dünyasıdır.

 

İmam Ali yine Nahculbalağa'da 133 sayılı hutbesinde fani dünyada yaşamdan yararlanma konusunda şöyle buyurur:

Dünya basiretsiz kör insan için görebildiği son noktadır ve ötesini göremez, ancak basiretli insan bakışını bu dünyanın ötesine taşır ve hakiki dünyanın bu dünyanın ötesinde olduğunu görür. O zaman basiretli insan bu dünyadan gönlünü koparır, basiretsiz insansa ona sarılır. Basiretli insan bu dünyadan öbür dünyası için bir şeyler toplar, basiretsiz insansa ancak bu dünyası için çalışır.

 

Gerçekte İmam Ali (sa) bu hutbesinde iki farklı bakış açısından kaynaklanan iki farklı yaşam tarzına çok iyi bir ifade ile işaret ediyor. Bu iki bakış açısından biri dünyayı hedef olarak görüyor, sadece bu dünya için çaba harcıyor. Öbür bakış açısı ise nihai hedefi ahiret dünyası olarak biliyor, fani dünyadaki yaşamdan ahirete uzanan bir köprü inşa etmek için yararlanıyor.

İşte bu noktada insanların inançları yaşam tarzlarını nasıl etkilediği anlaşılır. İslamî dünya görüşünde maddi muhibetlerden ihtiyaç duyulduğu kadar yararlanmanın sakıncası olmadığı gibi, maddi yaşamın zarureti sayılır, fakat bu dünyaya her türlü aşırı bağımlılık tenkit edilmiştir.

 

İmam Ali (sa) şöyle buyurur: Sizi dünyadan sakındırırım, zira çok aldatıcıdır ve dünyaperestler arzularında ulaştıkları zaman da aslında bu dünya yüce Allah'ın şu benzetmesinin ötesinde değildir:

Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.

Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki İslamî yaşam tarzı, insanın refah içinde yaşamasına mani değildir, bilakis, daha iyi ve daha sağlıklı yaşamsına ve tembelliğe yol açan refahtan sakınmasına vesile olur. İslam'ın tavsiyesi lüks ve eşraf gibi yaşam tarzından kaçınmaktır.

 

İslamî yaşam tarzında bir başka önemli ve anahtar nokta, yaşama iyimser ve ümitvar bakmaktır.

Yaşamak, yüce Allah'ın bizlere sunduğu nimettir. Bunun kıymetini bilmeli, yararlanmalı ve geleceğe umutla bakmalıyız. İslam'ın varlık alemine bakışına bakıldığında, sorunlar müslüman insanı kötümserliğe sürüklememelidir. İslam dini müminleri sorunlara karşı şikayet etmekten men etmiştir. Müminler her zaman sorunları tahammül etmenin mükafatanı hatırlamalı ve ilahi lütuf ve merhamete ümitvar olmalıdıdır. 015