İslam ve sağlık 4
İslam sağlık için özel önem ve değer veriyor ve bu yüzden fıkıh ve sünnette bu konu ile ilgili birçok öneri ve direktifler var. İşte bu sohbetimizde söz konusu öneri ve direktiflerden bazılarına değinmek istiyoruz.
İslam, sağlık ve sıhhat için özel önem veriyor ve bu yüzden fıkıh ve sünnette bu konuda bir çok direktif ve öneri vardır. Diğer yandan da sağlık ve spor arasında çok yakın ve direkt bağlantı vardır. Sporu önemli kılan ise “sağlığı oluşturma, güçlendirme ve koruması” dır; bu yüzden insan sağlığına zarar verecek olan spor veya sporcunun kendi sağlığına zarar verecek olan düzeyde spor yapması, İslam ve de akıl açısından reddediliyor.
Güçlü, fit ve sağlıklı bir vücuda sahip olmak, İslam’ın ilgi duyduğu ilkelerden biridir, nitekim Resul-i Ekrem –saa- şöyle buyuruyor: Güçlü olan bir mümin, zayıf müminden daha iyi ve sevimlidir.
Ayrıca temizliğe riayet etmek, mutlu ve canlı bir ruh hali ve yaşamda düzene sahip olmak ayrıca ruhu güçlendirmek, İslam’ın ilgi duyduğu ve sevdiği konulardır; bu arada sağlığı koruma ve temiz olmak, fiziki ve ruhsal gücü geliştirmek, savunmada hazırlıklı olmak, tazelik, canlılık ve başarı doruklarına ulaşmak, spor ve beden eğitiminden ayrı tutulamaz. Bu yüzden spor yapmanın doğal sonuçları, İslam’ın önemli hedeflerinden olduğu söylenebilir.
İslam’ın ilahi kitabı Kur'an-ı Kerim’in insan yaşamının tüm işlerinde ve dönemlerde en büyük yol gösteren ve çözüm bulan kitabı olduğu için her şeyden önce bu ilahi ve hayat veren kitaba baş vurmak ve gelişme yolunda bu semavi kitabın öğretilerinden yararlanmak gerekir. Tüm kainat ve insanı Yaratan’ın kelamı olan bu yüce ve kusursuz kitapta sporun önemi ve ruhu güçlendirmenin yanısıra bilimsel boyutlara da değinen bir çok ayet yer almakta.
Tüm ilahi peygamberler ve nebilerin yüce sıfatlar ve seçkin kemalatları vardı, fakat dini metinlere göre hz. Musa –as- şeriat sahibi olmanın yanısıra güçlü bir vücuda da sahipti, nitekim bu konuda Kur'an-ı Kerim’in Yusuf suresinin 22.ayetinde şöyle okuyoruz:
وَ لَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَ اسْتَوى آتَیْناهُ حُکْماً وَ عِلْماً وَ کَذلِکَ نَجْزِی الْمُحْسِنِینَ
Ve en kuvvetli çağına ulaştığı (bulûğa erdiği) zaman ona hüküm (hikmet) ve ilim verdik. Muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
Ayette şiddetlenmenin kökü olan “eşudde-hu” kelimesi yer almakta ki burada güçlü olma anlamındadır.
Tarihi olaylar ve rivayetlere göre yapıcı, yararlı, akılcı ve amaçlı olan sağlıklı eğlenceler ve sporlar, masum ehli beyt -s- imamları tarafından sadece teşvik edilmekle kalmaz, hatta bizzat bu etkinliklere de katılırlardı.
Resul-i Ekrem –saa- şöyle buyuruyor: Ne mutlu İslam dinini kabul edene, ihtiyacı olacak kadar geliri olan ve vücudu kuvvetli olana.
Resulullah –saa- vücudun güçlü olmasını, Müslüman olmak ve İslam’ın yüce emirleri karşısında teslim olmak gibi önemli ve hayati bir konunun yanında zikrederken, bunun saadet ve mutluluğun temellerinden olduğunu belirtiyor. Bu da İslam dininde vücudun güçlü olmasının önemini gösteriyor.
Bu arada cennet gençlerinin efendisi hz. İmam Hüseyin –as- de şöyle buyuruyor: Yaşamınız boyunca kendi vücudunuzun sıhhati ve sağlığının korunması için çalışın.
İslâm dini, Müslümanları spora çeşitli sebeplerle teşvik etmiştir. Bu sebepler arasında; Müslümanların ibadetlerine ve diğer görevlerine kuvvetli bir istekle sarılmalarını sağlamak, onlara daha güçlü olma yollarını göstermek, beden sağlığını temin etmek, öte yandan Müslümanların İslam topraklarının savunmasına topyekûn hazırlıklı bulunmalarını teşvik etmek vb. sebepler sayılabilir. Bundan dolayı Müslümanlar, Asr-ı saadetten itibaren Hz. Peygamber’in –saa- tavsiye ettiği sporlardan yürüyüş, atıcılık, binicilik, güreş vs. sporlarla meşgul olmuşlardır.
Bilindiği üzere yürüyüş yapmak ve binicilik, bireysel veya toplu olarak yapılan sporlardan bazılarıdır; üstelik tıbbi araştırmalara göre de en yararlı ve sağlıklı sporlardan sayılırlar. Resulullah –saa- bu konuda şöyle buyuruyor: Allah’ın anılmadığı her şey insan için boş ve beyhudedir, at yetiştirmek, gidilecek yere kadar yürümek ve yüzme öğrenmek hariç.
Rivayetlere göre yüzme, İslam dininde sevilen ve istenilen sporlardan biridir, öyle ki öğrenilmesi için önemle vurgu yapılmıştır. Resul-i Ekrem –saa- de bir rivayette şöyle buyurmuştur: Evlatlarınıza yüzme ve atıcılık öğretin.
Atıcılık ve binicilik de Müslümanların ilgi duyduğu sporlardandır, öyle ki dini merciler ve fakihler bu dallarda yarışma ve ödüllendirmeyi bile caiz saymışlardır.
Bir çok rivayette de Müslümanlar bu iki spor dalının öğrenilmesine teşvik edilirken hatta vurgu da yapılmıştır. Nitekim hz. Muhammed –saa- de bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: Allah Teâlâ nezdine en iyi oyun ise binicilik ve atıcılıktır.
Güreş de, tarihi ve uzun geçmişe sahip İslami sporlardan biridir. Öyle ki hatta bazıları bu sporun peygamberlerin sporu ve hz. Adem’in –as- marifetlerinden biri olduğunu belirtiyorlar. Emir-ul müminin hz. Ali’nin –as- babası hz. Ebutalib, kendi oğulları ve yeğenlerini toplar onları birbiri ile güreş yapmaya teşvik ederdi. Hz. Ali –as- da o dönemde daha bir çocukken her seferinde yarışları kazanırdı ve her defasında da babası “Ali zafer kazandı” derdi. Bu yüzden o hazrete “hep kazanan” denirdi.
Hatta Resul Ekrem –saa- sevgili torunları İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i –as- güreş yapmaya teşvik ederken, güreşini seyrederdi.
Dikkat edildiğinde görüleceği üzere, sünnette var olan örneklerde öne çıkan ölçü ve prensipler; insanın kendi fiziksel kondisyonunu koruması yanında, asıl olarak hayatını, hayatiyetini, şerefini ve inancını koruması için, yaşadığı çağı itibarıyla bedenen güç kazanmak, güçlü olmak, savunma için ve dış düşmana karşı gücünü kullanma zarureti hasıl olduğunda buna önceden hazırlıklı olmaktır. Yani, sünnette yer alan spor çeşitleri gayeli, faydalı, hedefi belli oyunlardır. Bu arada kişi bundan hem zevk almakta, hem sağlıklı kalmakta, hem de dolayısıyla bir sünneti işleyerek sevap kazanmaktadır
Günümüzdeki sporların tümü Hz. Peygamber devrinde yoktu. Ancak dinimizin emir ve yasaklarına ters düşmeyen bütün spor çeşitlerinin câiz olduğu açıktır. Öte yandan dinimiz, seyirci olmaktan çok bizzat spor yapmayı teşvik eder. Herkesin kendi kapasitesine göre yapabileceği bir spor dalı vardır.
Dinimiz, bazı prensiplerin göz önüne alınması durumunda sportif faaliyetlerle uğraşmanın bir sakıncası olmadığı görüşündedir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz: Sadece eğlenmek, dinlenmek ve zevk için oynanacak; namazın geçmesi veya gecikmesine sebep olmayacak; hiç bir menfaat beklenmeyecek; oyun sırasında dinimizin yasakladığı şeyler konuşulmayacak; tesettüre riayet edilecek; normal dinlenme ve eğlenme ölçülerini aşarak vakit israfına varan iptilâ halini almayacak ve en önemlisi oyunlar kumara âlet edilmeyecek .